Austin, Texas çıkışlı sanatçı Win Wallace’ın işlerine bakınca sonradan çürük olduğunu fark edeceğiniz olgun bir meyvenin kabartacağı kuşkulu bir iştah hissi yaşıyorsunuz.


Kişisel mitolojisinin karanlık detaylarını etkileyici renk seçimlerinin ve çarpıcı kompozisyonlarının altına gömen Win Wallace’ın bakanın gözünü rehin alan, garip ve dünya dışı karakterleri izleyicide uyandırdığı merak üzerinden hayat buluyor. Lise yıllarından itibaren müzikle de ilgilenen sanatçının siyah-beyaz işlerinin kökeni ise hem içinde bulunduğu hem de tanıdığı yeraltı-punk ve rock sahnesinden gruplara hazırladığı poster ve demo kapaklarına dayanıyor. Kendisinin “gündüz” işlerim diye tanımladığı renkli çizimlerindeki “güneşin” sakladığı karanlık, siyah-beyaz işlerinde ise ay ışığında canlanan somut hayallere dönüşüyor.

İlk çizimlerini hatırlıyor musun? Kaç yaşındaydın ve ne çiziyordun?
Dönüp düşündüğümde bana önemli gelen ilk çizimin 8 veya 9 yaşındaydı. Annem beni ve kız kardeşimi büyüdüğümüz şehirdeki sanat merkezinde çocuklar için sanat derslerine yazdırmıştı. Dersler eski bir binanın bodrum katındaydı. Öğretmenimiz Mrs. O’Connor bir şal ve üzerinde çiçekler olan bir şapka takmıştı. Köşedeki bir sandalyeye oturdu ve tüm ders boyunca onu çizmeye çalıştık. Ben ilk defa böyle bir şey yapıyordum. Baktığım insanı çizmeye çalışmak ve şalın kıvrımları içinde kaybolmak benim için inanılmazdı. O yaşta içimde bir şeylerin değiştiğini hissettim.

Seni sanatı bir kariyer olarak seçmende etkileyen ilk ilham kaynakları neler oldu?
Ailemin evinde pek çok sanat kitabı vardı, genellikle klasik döneme ait kitaplar. Aralarında benim favorim ise Jose Clemente Orozco, David Siquieros ve Diego Rivera’nın tüm duvar resimlerinin olduğu bir kitaptı. Bu kitap benim takıntım haline gelmişti. Hatta sürekli elimde taşıdığım ve her yere götürdüğüm için kitabın cildi mahvolmuştu ve babam bu durumdan hiç hoşnut değildi. Kitaptaki resimlerin hikâyeleri çok detaylıydı ve şok edici, bir o kadar da ilgimi çeken imajlarla doluydu.

Sanatı kendi kariyer yolum seçip seçmediğime çok emin değilim. Hayatıma baktığınızda, aslında benim “kariyerimin” daha çok hizmet sektöründe olduğunu söyleyebilirsiniz. 15 yaşımdan bu yana çeşitli restoran ve barlarda çalıştım. Hizmet sektörünün saatleri genelde esnek olduğu için gündüzleri çizim yapıp geceleri işe gitmek mümkün oluyordu.

‘‘Denge çok önemli, sadece estetik anlamda değil, bir işin aktardığı öykünün aydınlık ve karanlık ögeleri anlamında da. Benim umudum işlerimin bir anlamda hayata gelmesi. Çizimlerimin fotografik anlamda gerçekçiliğinden bahsetmiyorum, ancak amacım bir canlılık hissi yaratabilmek.’’

Hem siyah-beyaz hem de renklerle çalışıyorsun. İş renk kullanımına geldiğinde seçimlerin oldukça vurucu, hem ton seçimlerinde hem de detaylarda harika bir hissin olduğunu düşünüyorum. Siyah-beyaz senin için neden önemli? Bir işin siyah-beyaz veya renkli olmasına nasıl karar veriyorsun?
Bir çizimin karakalem ve mürekkep veya renkli olmasına dair bir karar sürecim kesinlikle yok. Kafamda bir imaj canlanmaya başladığında, hemen o an ne malzemeler kullanacağımı da biliyorum. Kalem ve mürekkep çalışmalarımın kökeni aslında çeşitli gruplar için, Pushead, Posada veya Raymond Pettibon gibi sanatçıları taklit ederek yaptığım konser afişlerinden geliyor. Ayrıca her renkli çalışmamdan hemen sonra bir siyah-beyaz iş üretmek gibi bir huyum var. Hem siyah-beyaz işlerimde çok daha hızlı çalışıyorum, hem de zaman alan bir renkli çizimden sonra temiz bir sayfa açmam için yardımcı oluyor.

İşlerinde ikonografi ve stil olarak farklı etkileşimlerden besleniyorsun. Bir kompozisyonu oluşturma sürecini anlatır mısın? İmajları nasıl seçiyor ve nasıl konumlandırıyorsun?
Evet, etkilendiğim pek çok sanat formu var, özellikle Barok ve diğer “klasik” sanat akımları. Ve tabii ki bu etkileşimler çizimlerimin kurgusuna yansıyor. Denge çok önemli, sadece estetik anlamda değil, bir işin aktardığı öykünün aydınlık ve karanlık ögeleri anlamında da. Benim umudum işlerimin bir anlamda hayata gelmesi. Çizimlerimin fotografik anlamda gerçekçiliğinden bahsetmiyorum, ancak amacım bir canlılık hissi yaratabilmek. Ve elbette hayat hepimiz için hem çiçekler veya müzik gibi keyif veren güzel şeylerden hem de ölüm ve kayıp gibi üzücü ve trajik şeylerden oluşuyor. Umuyorum ki iyi işlerimde bu karşıtlığın bir dengesini sağlayabiliyorumdur.

‘‘Pek çok açıdan düşündüğümde, aslında insanların işlerime gece vakti bir bahçede beklemeden karşılaştıkları bir sahne olarak yaklaşmalarını istiyorum.’’

İşlerini üç kategoriye ayırdığını okudum: baladlar, alegoriler ve kıssalar. Bu kategorileri ve onları nasıl tanımladığını anlatır mısın?
Bu kategoriler aslında çok tanımlayıcı değiller, sadece işlerimin aldığı üç ana formun etrafını esnek çizgilerle çekmemi sağlıyorlar. “Baladlar” bir insanın hikâyeleri, şarkıları ve anılarını içeren işlerim ve portrelerim hakkında nasıl hissettiğimi anlatıyor. Kalem ve mürekkep işlerimin genelde daha kısa bir mesaj veya hikâyesi oluyor, o nedenle onları birer “kıssa” olarak düşünüyorum. Daha aydınlık, detaylı hikâyeler anlattığım, renkli “gündüz vakti” işlerim ise kendi formlarından daha fazlasını andıran ve beraber “gurur” veya “açgözlülük” gibi bir metafora açılan karakter ve objelerle dolu, o nedenle bunları bir alegoriye benzetiyorum.

İşlerinde ele aldığın konuları tam olarak kavramak kolay değil. Hemen hemen hepsinde sürreal, garip ve zaman zaman karanlık his ortak bir özellik, ancak iş çizimin konusuna geldiğinde izleyiciye kendini hemen açmayan anlam katmanları söz konusu. İşlerinden gördüklerinin fazlasını almak isteyen bir izleyiciye neler söyleyebilirsin?
İşlerimin farklı katmanlardan konuşmasını sağlamak benim açımdan bilinçli bir seçim. Figüratif çalışmalarla ilgili sevdiğim şeylerden bir tanesi onların herkes tarafından erişilebilir olması, çünkü herkes insan, hayvan ve bitki formlarını tanıyabilir, bunun için bir sanat eğitimi veya geçmişine gerek yok. Umuyorum ki işlerime bakan herkes kişisel bir yerden onlarla bağlam kurup düşüncelere dalabilsin. Ancak aynı zamanda sanat tarihini ve bu tarih içinde biriken sembolizmi de çok seviyorum, sadece güzel sanatlarda değil, edebiyat ve mitolojide de. O nedenle birileri sanat tarihi konusunda bilgiliyse ve işlerimi bu katmanlar üzerinden de yorumlayabiliyorsa, ne güzel… Fakat herhangi birinin işime nasıl bakacağı ve nasıl yorumlayacağına dair bir kısıtlama getirmek istemiyorum, zira bu işin kendi hayatını çalmak olur. Pek çok açıdan düşündüğümde, aslında insanların işlerime gece vakti bir bahçede beklemeden karşılaştıkları bir sahne olarak yaklaşmalarını istiyorum.

İşlerindeki bir diğer ortak nokta ise bahsettiğin gibi detaycı figüratif yapıları. Seni bu stile çeken özellikler neler? Hiç daha soyut bir yaklaşıma yönelmeyi düşündün mü?
Öncelikle yapraklar ve çiçeklerden oluşan bir yığını doğal ve gerçekçi gözükecek bir şekilde çizmeye çalışmanın kendi içinde oldukça soyut bir deneyim olduğunu söyleyebilirim. Çocuk yaşlarda, kitaplarda veya kilisede tanıştığım sanat işlerinin hemen hepsi figüratif işlerdi. Daha sonraları çok beğendiğim soyut hatta kavramsal işler gördüğümde dahi benim kendi pratiğimle çok örtüşmediğini hissettim. Ayrıca somut hikâyeleri ve onların sağladığı olasılıkları daha çok seviyorum.

Lise yıllarından bu yana bulunduğun bölgede yeraltı sahnesindeki pek çok rock ve punk grup için konser flyerları ve posterleri yaptın. Hatta sen de farklı gruplarda yer aldın. Müzik yaratıcılığını beslemeye devam ediyor mu? Çalışırken ne gibi müzikler dinliyorsun?
Müzik sadece yaratıcılığımın değil hayatımın büyük bir parçası. Hâlâ müzik yapıyorum, kayıt yapmayı veya sahneye çıkmayı çok seviyorum. The Big Boys, The Dicks ve birtakım başka harika gruplarla beraber Texas punk rock akımının liderlerinden, gerçekten harika ve etkileyici bir grup olan Scratch Acid’in eski üyesi gitarist Brett Bradford ile beraber bir grubumuz var.

Çalmaktan gelen ve yaratıcılığınızı daha hızlı doyurabilen bir tatmin var. Resmin uzayan, izole eden ve zaman zaman yorucu doğasına karşı çok iyi bir denge yaratıyor. Ve elbette stüdyomda her zaman müzik çalıyor: Thin Lizzy, Pharoah Sanders, High on Fire, Stevie Wonder, Tammy Wynette, 70’lerden, erken dönem Barış Manço… Açıkcası müzik zevkim epey dağınık…

Son dönemde keyif aldığın yeni keşiflerin neler? Sanat, müzik, edebiyat veya herhangi başka bir alandan…
Son dönemde müzik anlamında favori keşiflerimden biri İtalya’dan muhteşem bir heavy metal grubu olan Ufommamut. Ayrıca buradan, Austin’den We are the Astreoid isimli bir başka grup daha keşfettim. Çok iyiler, özellikle canlı olarak dinlemek çok keyifli. Görsel sanatlara gelince, Jonathan Levin Projects ile yaptığım çalışmalarım sayesinde tanıştığım Susannah Martin ve Arinze Stanley… Her açıdan harika olduklarını düşünüyorum. Son zamanlarda çok fazla çizim yaptığım için, kitapları biraz boşladığımı utanarak itiraf ediyorum. Ama Isabel Allende’nin kitaplarını yavaş yavaş okumaya devam ediyorum. Elbette kendisi keşfedilecek yeni bir yazar değil, ama son dönemde okuduğum isim bu.

Günlük hayatında kimlerin arkadaşlığını tercih ediyorsun ve nelerden uzak duruyorsun?
Sosyal hayatımda yaratıcı karakterler olarak daha çok müzisyenlerle takıldığımı söyleyebilirim. Austin sanırım her zaman görsel sanatlardan ziyade müziğin şehri olacak. Pek çoğumuz gibi benim de ciddi sosyal anksiyetelerim var, o nedenle bu soru hakkında nasıl düşüneceğimden bile tam emin olamıyorum. Günlük hayatımda et, sert uyuşturucu ve (mümkün oldukça) otobanda araba kullanmaktan kaçınıyorum.

Bugünlerde neler üzerinde çalışıyorsun? Yakın zamanda ortaya çıkacak, paylaşmak istediğin proje ya da planlar var mı?
Şu anda Dallas’da bulunan Jonathan Levine Projects ve Craighead Green Gallery için iki ayrı solo  sergi üzerinde çalışıyorum. Bu ikisi zaten önümüzdeki aylar boyunca mutlu bir şekilde stüdyoma kapanmamı gerektirecek. Yapacak çok iş var ve insanların işlerimle tanışmasını sağlayacak imkânlardan dolayı gerçekten mutluyum.

  1. Yaşadığımız masal: Müzeyyen Senar

    2018, Müzeyyen Senar'ın 100. yaşını kutladığımız yıl. Çeşitli vesilelerle adı gündeme geldi, geliyor, gelecek. Aslında hiç gündemden düşmüyor zira bugüne kadar o kadar çok şey kattı ki bize, görmemek mümkün değil. Peki neden Müzeyyen Senar? Şarkıları anason kokuyor. Çilingirlerde akla gelen, hep onun şarkıları. Bu kadarı yeter mi? Elbette yeter ama tek sebep bu değil.

  2. Güneş vurmuş gece bahçeleri: Win Wallace

    Austin, Texas çıkışlı sanatçı Win Wallace’ın işlerine bakınca sonradan çürük olduğunu fark edeceğiniz olgun bir meyvenin kabartacağı kuşkulu bir iştah hissi yaşıyorsunuz.

  3. Yaşayan bir evin naif ve erotik konukları: Sadi Güran

    23 Şubat’ta Bant Mag Havuz’da açılan yeni sergisi "Hey Jüpiter II - E Kal Bu Gece Burada?"nın yoğun hazırlıkları üzerindeyken, Sadi Güran'dan bir saat koparıp iki sergilik bu serisi hakkında merak ettiklerimizi sorduk.

  4. Bir “Conan” sayısı ile başlayan çizgi roman serüveni: Yıldıray Çınar

    İlk solo sergisini Ocak 2019’da Bant Mag. Havuz’da açan Yıldıray Çınar’la çalışma metotları üzerine.

  5. Aklımdakiler: M. Kutlukhan Perker

    Türkiye’de çizgi roman kültürünün baş aktörlerinden M. Kutlukhan Perker, geçtiğimiz sene Contemporary İstanbul kapsamında ilk kez sergilenen “Miralay” serisindeki çalışmaları eşliğinde, sanat ve edebiyat dünyasının tanınmış isimlerinin sorduğu soruları yanıtlıyor.

  6. Görür görmez unuttuklarımız: “Çabuk Çabuk”

    Göçün çoğunlukla Suriyeli mülteciler üzerinden konuşulduğu, bu “konuşmanın” ise sık sık nefret söylemi ve popüler politika malzemesi edildiği bir ülkede görünmez kılınmış, kendi görünmezliğini de sahiplenmek zorunda bırakılmış bir azınlık ülke topraklarını mesken eden Afrikalılar.

  7. 2018’in en iyi 50 yabancı albümü

    Müzik açısından fazlasıyla bereketli bir yıl olan 2018, sonraki jenerasyonlara taşacak, ikon mertebesine erişecek birçok albümü beraberinde getirdi. Listeyi toparlarken, senenin ağırlıklı olarak mesaj odaklı, konsept kurguların ön plana çıktığı ve dinleyicisine doğrudan, filtresiz bir şekilde seslenen albümlerle bezeli olduğunu fark ettik. Listeyi 50 albümle sınırlarken fazlasıyla zorlandığımızı da buraya not düşelim! Huzurlarınızda, 2018’in nefis albümlerinden Bant Mag.’ın favori 50’lisi.

  8. 2018’in en iyi 30 yerli albümü

    Birçok mecrada ve platformda konuşulan bağımsız sahneye gösterilen ilginin artışının sebeplerini gözler önüne serer nitelikte albümler yayınlandı yıl boyunca. Ana akımdan da ses ve konsept odaklı fikirlerin öncelik olduğu, dümenin farklı yönlere kırıldığı kimi albümler geldi. Geride kalan senenin albüm raporunu çıkarırken, ülkede ne denli geniş skalada üretimler yapıldığının resmini bir kez daha görmüş olduk.

  9. 2018’in en iyi 20 yabancı müzik klibi

    Animasyonlar, büyük prodüksiyonlar, vurucu fikirler ve şarkıyla bütünleşen nefis görsel eşlikçiler... 2018 yılı, birçok müzik yayınına göre video kliplerin altın çağı olarak tanımlanıyor. 20 videoluk 2018 müzik klibi seçkimizde birçok farklı tür ve estetiğe rastlamak mümkün. Albüm listemizde olduğu gibi, “mesajın” yine ön plana çıktığı bir liste daha.

  10. 2018’in en iyi 20 yerli müzik klibi

    Yerli sahnede albümlerde olduğu gibi video kliplerde de farklı disiplinlerde üretimin durmadığı bir yıl oldu 2018. Animasyon üretimlerin sayısının iyice arttığı, performans klibi anlayışına yeni yaklaşımların getirildiği, gerçekçi hikâyelerin cesurca anlatıldığı 20 kliple, 2018’in yerli müzik sahnesinin görsel ifadelerine bakıyoruz.

  11. Şarkı şarkı: The Raws ve “BAT! BAT! BAT!” albümü

    İçinde Lucifer, dilsiz bir yılan, Ruhi Su ve fazlasıyla yüksek tansiyonu barındıran yeni The Raws albümü dinleyicisini ilk dinleyişte teslim alıyor.

  12. “Köy meydanında kaos”: Hedonutopia

    2018’in sonunda yayınladıkları Yakamoz Sandalı’yla üç yıla üç albüm sığdıran Hedonutopia stüdyo deneyimleri ve geleceğe dair planlarını anlatıyor.

  13. Aklımdakiler: The Ringo Jets

    Bu topraklarda dinleyicisi bol ancak üreticisi az, beyinden önce vücudu harekete geçiren o cayır cayır rock müziği sanki doğduğu yerde büyümüşler gibi çalmaya devam eden Ringolar, eş, dost ve ahbaptan gelen soruları üç vokalli bir gruba yakışan bir çeşitlilikle yanıtladı.

  14. 2018’in en iyi 50 filmi

    Her yıl olduğu gibi bu yıl da Bant Mag. ekibi tarafından seçilen yılın en iyi filmleri listesi huzurlarınızda… 2018 yılı içerisinde dünyada vizyona girmiş ya da festival prömiyerini gerçekleştirmiş filmlerden seçilen listemizde, Türkiye vizyonu değil, ilgili filmlerin dünya prömiyeri baz alınıyor.

  15. 2018’in en iyi dizileri

    Dünyada ilk kez 2018 yılı içerisinde yayın hayatına başlamış olan çiçeği burnunda drama ve komedi dizileri ile mini diziler arasından, Bant Mag. ekibi tarafından seçilen en iyilerin yer aldığı ilk 10’lar karşınızda!

  16. Sibel’in Islıkları: Damla Sönmez’le “Sibel” üzerine

    22 Şubat'ta vizyona çıkan "Sibel", güçlü karakteri ve ona hayat veren güçlü performansla dikkat çekiyor. Guillaume Giovanetti ve Çağla Zencirci’nin imzasını taşıyan Sibel’in ulusal ve uluslararası başarılarına neredeyse her hafta bir yenisini eklediği sonbahar aylarında, filmin başrol oyuncusu Damla Sönmez’le Chicago’da buluştuk.

  17. Hepimiz askerdeki gibi birtakım bölüklerde yaşıyoruz: Kader Can

    Kader Can, yerli sahnenin şüphesiz en başarılı ve üretken yazarlarından biri olan Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun altıncı oyunu. 21 yaşında yolu askere düşen rap âşığı bir gencin hikâyesini müthiş keyifli anlara da yer vererek anlatan tek kişilik oyunda Deniz Karaoğlu da kusursuz bir performans sunuyor. Tiyatro sahnesinin iki yetenekli ismiyle Kader Can’ı, oyunun doğuşunu, üç ay “askerlik” gibi geçen prova sürecini konuştuk.

  18. 2018’de prömiyer yapmış 5 çarpıcı tiyatro oyunu

    2008 yılından beri terk edilmiş bir halde başına gelecekleri bekleyen Atatürk Kültür Merkezi’nin yıkımı, Barış Atay’ın oynadığı Kadıköy Emek Tiyatrosu’nun Sadece Diktatör oyununun yasaklandığı haberi ile başladığımız 2018 yılında tiyatro yine de vazgeçmeden üretmeye ve birlik olmaya devam etti...

  19. 2018’in dikkat çeken solo sergileri

    Gazete Duvar, Sanat Dünyamız, K24 gibi pek çok mecrada karşımıza çıkan sanat eleştirmeni ve yazarı Kültigin Kağan Akbulut Bant Mag. için 2018’in kendisinde iz bırakan solo sergilerini seçti.

  20. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler