12 Mayıs 1949 günü Fukuoka Prefektörlüğü’nde dünyaya gelen Moto Hagio, manga dünyası için gelmiş geçmiş en önemli figürlerden. Onun hikâyesi, kadınların erkek egemen bir disiplinde var olabilme, toplumun onlar için biçtiği kalıplardan sıyrılabilme mücadelesini temsil ediyor. 20’li yaşlarında ailesini de karşısına alarak başladığı profesyonel çizim kariyeri ve devamında yaşananlar pek çok gence kılavuzluk etmiş epey zorlu bir yolculuk aslında.

Moto Hagio ve yürüttüğü mücadele, bağlamından kopuk anlatılamayacak türden hikâyelerden. Manga kültürünün kökenleri ve gelişimi Hagio’nun açmazlarında ince detaylar olarak yerini buluyor. Gelenekçi bir toplumun ve tarihin yükünü taşıyan Hagio ve arkadaş grubunun büyük çabası ile farklı yolların açıldığı bir hikâye bu.

The Poe Clan Vol. 1, Fantagraphics Books, 2019
The Poe Clan Vol. 1, Fantagraphics Books, 2019

Manga kültürünün ortaya çıkışına ve yıllar içindeki gelişimine dair birkaç not

Manganın izleri, kabuki tiyatrosu ve Meiji Dönem sanatı gibi pek çok geleneksel sanatta sürebilmekte ancak Ukiyo-e ile devamlılık gösteren bir süreci takip etmek teorisyenlere göre de daha olası. Pek çok çeşidi olan Ukiyo-e sanatı; manzaralar, canavarlar ve cinsellik gibi ele aldığı konulara göre farklı alt başlıklara sahip ve 1603’ten 1868’e kadar süren baskıcı Edo Dönemi’nde halkın iç dünyasına ayna tutan en önemli belgelerden. 

Manga kelimesinin ilk kullanılışı ise 19. yüzyılda “Hokusai Manga”nın yayımlanması ile oluyor. İlk cildi 1814 yılında yayımlanan bu mangaların çizeri olan Hokusai Katsushika, 15 cilde ulaşan serisinde gündelik hayatı alaycı bir dille ele alıyor. Çizimler, günümüzde alışık olduğumuz manga düzenlemesinin çok dışında. 

20. yüzyılla birlikte batının etkisi altına girmeye başlayan manga kültürü, karikatürü ve esprili dile sahip çizimleri karşılayan bir kelime olarak yaygın kullanılmaya başlanıyor. İlk konuşma balonlarına da bu dönemde rastlıyoruz.

İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde Amerikan pop kültürü Japon kültürüne tesir ediyor ve mangalar son şeklini bulmaya başlıyor. Tıpkı Ukiyo-e’ler gibi, ele aldığı konulara göre hedef okuyucuların belirlendiği manga türleri ortaya çıkıyor.

Manga meraklısı ilk nesil, 1947-1950 yıllarında doğmuş çocuklar. Manga okuyarak büyüyen bu çocuklar ergenlik dönemlerinde de türle olan bağlarını koruyor. Böylelikle mangalar sadece çocuklar için değil, gençleri de hedefine alan bir alan olarak gelişim gösteriyor. 1960’lara gelindiğinde manga belirli demografik hedeflere (yaş, cinsiyet) sahip türlere ayrılmaya başlanıyor bile.

“Neden daha fazla kadın mangaka olmasın?”

Mangalar belki farklı yaş gruplarını kapsamayı ihmal etmiyor ancak kadınlar, bu kültürünün erkek egemen dünyası yüzünden 1970’li yıllara kadar dışarıda bırakılıyor. “Dünyada yazılmış ilk roman” kabul edilen Tale of Genji’nin bir nedime olan Murasaki Shikibu tarafından yazıldığı hesaba katılınca iş daha da sevimsizleşiyor. Öyle ki, her ne kadar Shonen (genç erkekleri hedefe alan mangalar) ve Shōjo (genç kızları hedefe alan mangalar) ayrımı yapılsa da Shōjo başlangıçta erkek çizerlerden oluşan bir ekip tarafından hazırlanıyor ve mesleğe yeni adım atmış çizerler için bir tür başlangıç noktası olarak görülüyor. Ancak ustalaşan erkek çizerler, bir süre sonra Shonen çizmeye hak kazanıyor. 

Kadınları merkezine alan ve kadınlar tarafından çizilen mangalar, Toshiko Ueda ve Hideko Mizuno gibi mangakaların erken dönem çalışmalarıyla başlıyor aslında. Ama 1960’lı yıllarda manganın popülerleşmesi, “Neden daha fazla kadın mangaka olmasın?” sorusunun daha sık sorulmasına yol açıyor. Aynı dönemde mangalarda yer alan alışılagelmiş kadın figürü ve kadına biçilen rol de sorgulanmaya başlıyor. Yoshiko Nishitani bu dönemde, küçük sevimli bir kız çocuğu ya da bir prenses olarak temsil edilmeye alışan kadınları bu esaretten kurtarıyor ve Japonya’nın gerçek genç kadınlarını kaleme alıyor.

The Poe Clan Vol. 1, Fantagraphics Books, 2019
The Poe Clan Vol. 1, Fantagraphics Books, 2019

Tutkusunu gizleyerek yaşamak zorunda kalan Moto Hagio  

1960’ların sonları, “24-Year Group”un doğuşuna tanıklık ediyor. Tanımı kişiden kişiye değişen bu grup, fanlar tarafından ortaya atılmış bir ifade aslında. Ancak genel görüş, 1970’lerde kadın çizgi roman dünyasında devrim yaratan çizerleri ifade ettiği yönünde ve üç büyük isim bu listede: Moto Hagio, Keiko Takemiya ve Yumiko Oshima. Bu dönemde başı çeken bu yazarlar sayesinde Shōjo dünyasına bilim kurgu, tarih, macera, aşk ve erotizm gibi alt türler de dâhil oluyor; Shōjo, gittikçe zenginleşen bir pop kültür aracına dönüşüyor.

Mangayla büyüyen ilk nesilden olan Moto Hagio’nun beğenerek okuduğu ilk çizerler Tezuka Osamu ve Ishinomori Shoutarou olmuş. İlk manga denemelerine ilkokul 3. sınıftayken başlayan Hagio, bu yıllarda manga sayfalarında gördüğü çizimleri taklit etmeye çalışarak bu dünyaya ilk adımlarını attığını söylüyor. 

Anne ve babası manga okumasına da çizmesine de son derece karşı olduğu için manga tutkusunu onlardan gizleyerek yaşamak zorunda kalıyor. Evdeki ortamı bir röportajında sarf ettiği, “Çizim yapmam onlara baş kaldırmamla aynı anlama geliyordu” sözleriyle özetliyor. Yokoyama Mitsuteru, Mizuno Hideko, Watanabe Masako, Maki Miyako’nun çizimlerini kopyalayarak geçen çocukluk yıllarına Yashiro Masako’nun göz çizimleri de damgasını vuruyor. Nitekim kendi çizimlerinde de onun izlerine yer veriyor.

Lise yıllarında ise Osamu Tezuka’nın Shinsengumi mangası Moto Hagio üzerinde derin bir iz bırakıyor. 1800’lü yıllar Kyoto’sunda geçen bu hikâye, Kyujuro Fukakusa isimli samuray ve bir ajan olan Daisuke Kamakiri’nin trajik dostluğuyla ilgili. İncelikli anlatımıyla Hagio’yu fazlasıyla etkileyen bu manga onun için bir dönüm noktası da oluyor: “Uyurken bile hikâyeyi beynimde okumaya devam ediyordum… Shinsengumi’yi okuduğumda profesyonel çizer olmak istediğimi anlamıştım.” 

The Poe Clan Vol. 1, Fantagraphics Books, 2019
The Poe Clan Vol. 1, Fantagraphics Books, 2019

Aile baskısını göğüsleyerek çizilen yol

Shinsengumi ile çizme tutkusu daha da kuvvetlenen Moto Hagio, lise yılları boyunca profesyonel çizerlik kariyerine atıldığı bir senaryoda geçimini nasıl sağlayabileceğine dair kafasında kurgular yapıyor. Manga dünyası ve çizerleri hakkında eline geçen her haberi, her röportajı okuyor. Ailesinin uyguladığı baskıyı da göğüsleyerek, çizimlerini çeşitli yayıncılara göndermeye başlıyor. 

Ohmuta’dayken tanıştığı, kendisi gibi liseli bir mangaka olan Makiko Hirata sayesinde köklü yayınevi Kodansha’nın editörüyle tanışıyor. Burada döneminin önemli kadın mangakalarından Keiko Takemiya’nın asistanı olarak çalışmaya başlıyor. Special Edition Girls’ Comic ve Petit Flower gibi yayınların baş editörü Junya Yamamoto ile de bu sayede tanışıyor. Daha önce Kodansha tarafından basılmaya uygun görülmeyen hikâyeler, Yamamoto sayesinde okuyucuyla buluşuyor ve Moto Hagio’nun çizerlik kariyeri bu noktadan sonra çıkış yakalıyor. 

Cinselliğe kadın bakışı

Manga, geleneksel Ukiyo-e sanatının bir devamı niteliğinde olduğu gibi, Ukiyo-e sanatının fantezi dünyasına sığınma işlevini de sürdürüyor. Bu kapsamda baskıcı bir toplumda cinsellik gibi tabulaşan bir konunun fantezilerde açığa çıkmasına da değinilebilir. Shōjo mangalarındaki önemli dönüm noktasına, kadın cinselliğinin kadınlar tarafından ele alınmasıyla, kadın bakışı noktasına ulaşılmasıyla tanık oluyoruz. 

Her ne kadar odağına erotizmi alan manga türleri olsa da (Ukiyo-e’de bunlar “Shuntai” alt başlığıyla, mangalarda ise “Hentai” alt başlığıyla geçmekte) bunlar salt cinsellik içerikli üretimler değiller. Moto Hagio ve arkadaşlarının kaleme aldığı, genç kızları odağına alan hikâyelerde cinselliğin keşfi de fanteziler de LGBTİ+ kültürüne temaslar da kendine genişçe yer buluyor. Nitekim cinselliği daha çok metaforik bir dille anlatmayı sevdiğini söyleyen Moto Hagio, hayal edilen kısımların daha eğlenceli olduğu görüşünde. Cinselliğe sadece haz alma üzerinden de bakılmıyor bu hikâyelerde. Hagio ve arkadaşlarının anlatılarında istismara uğramış ve bunun yarattığı bunaltıcı iç dünya ile mücadele içindeki çocuk karakterler sıklıkla karşımıza çıkmakta.

The Poe Clan Vol. 1, Fantagraphics Books, 2019

Canavarlar, öteki olmak ve The Poe Clan

Moto Hagio’nun profesyonel çizerlik hayatındaki ilk dönem işlerinden olan, 1972-1976 yılları arasında yayımlanan ve spin-off serileriyle birlikte genişleyen The Poe Clan, bu açıdan özel bir yere sahip. İngilizcede ilk kez, 2013’ten bu yana Moto Hagio işlerini kitaplaştıran Fantagraphics Books tarafından, Ağustos 2019’da basıldı. Yani Hagio’nun bu harikasıyla batılı okuyucuların tam anlamıyla tanışması yaklaşık 50 yıllık bir gecikmeyle gerçekleşmiş oldu. Işık ve gölgeyi yansıtmadaki becerisi ve çizimdeki ustalığı bir yana, karakterlerin derinliği ve kurgusu ile de kısa zamanda hayran kitlesini oluşturdu. 

Vampir bir aileyi anlatan The Poe Clan, canavarla empati kurma uğraşında olan bir anlatı. Çocukluğunda her türden korku hikâyesinden uzak durduğunu söyleyen Moto Hagio’nun canavarlara dair bakış açısını, Shotaro Ishimori’nin tek sayılık Mist, Roses and Stars macerası değiştirmiş. Vampir bir kızın duygu durumunu irdeleyen bu hikâyede işlenen “olduğu şey yüzünden kabul görmeme” teması Moto Hagio’ya, çizim tutkusu sebebiyle ailesi tarafından dışlanmasını hatırlatmış.

The Poe Clan Vol. 1, Fantagraphics Books, 2019

Edgar Allan Poe göndermesi

Canavarlarla öteki olma üzerinden yakınlık kuran Moto Hagio, The Poe Clan’da vampir bir çocuğun 18. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan hikâyesini anlatıyor. Hikâyede Hagio’nun batı edebiyatına olan merakının izlerini sürebilmek de mümkün. Hagio, batı edebiyatının Japon edebiyatına kıyasla okuyucunun hayal gücünü kullanmasına daha fazla imkân verdiği görüşünde. Nitekim hikâyenin başlığındaki Poe, Edgar Allan Poe’ya bir gönderme. Baş kahramanlardan birinin adı Edgar, diğerininkiyse Alan. 

Ailesiyle birlikte sislerin içinde, zaman ve mekândan bağımsız, güller ile çevrili bir yerleşkede ikâmet eden Edgar ve kardeşi Marybelle; vampir klanına erken yaşta katılmak durumunda kalan, sonsuza dek çocuk olmakla yüzleşen iki karakter. Vampire dönüşmesinin ardından kız kardeşi Marybelle’den başka bir varlıkla yakınlık kurmayan Edgar’ın onu kaybetmesiyle daha da travmatikleşen yaşamı, Hagio tarafından sevgi teması çerçevesinde işleniyor. 

Bir çocuk hikâyesi olarak kaleme alınan The Poe Clan, karakterlerine cinsiyet atamayan bir çizim diline sahip. Edgar karakterinin mangalarda sıklıkla rastlanılan androjen erkek kahraman tipolojisinin ilk örneklerinden biri olduğu söyleniyor. Edgar ve Alan karakterinin arasındaki ilişki bu noktada önem kazanıyor. Hikâyenin sonunda birbirlerini tamamlayan, bir bütünün iki parçası olarak betimlenen iki karakterin ilişkisi, kimilerine göre metaforik bir anlatım; kimilerine göre de Shōjo anlatılarında sıklıkla görülen eşcinsel ilişkinin alt metin olarak sunulması.

Ölümsüz vampirler ve fani insanların dünyası arasında sıkışmış iki küçük karakter üzerinden yaşamı, ölümü ve sevgiyi işleme becerisi, Moto Hagio’ya 1976 yılında Shogakukan Manga Ödülü’nü getiriyor. The Poe Clan, 2019 yazında British Museum’un düzenlediği, The Citi Exhibition Manga isimli, manga türünün en önemli örneklerinin sergilendiği seçkide de yer almıştı. Moto Hagio, şimdilerde The Poe Clan’in spin-off serilerini yazmakla meşgul. Edgar ve Alan’ın 1888 yılında tanıştıkları bir karakter etrafında şekillenen yeni hikâye, Japon manga dergisi Flowers’ın sayfalarında okuyucuyla buluşmakta.

The Poe Clan Vol. 1, Fantagraphics Books, 2019

Moto Hagio’nun diğer çalışmaları 

The Poe Clan haricinde Moto Hagio, 1974 yılında istismara uğramış bir çocuğun travmatik hayatını anlattığı The Heart of Thomas’ı; sonrasında da bir başka gender bender bilim kurgu hikâyesi They Were Eleven ve devamı niteliğindeki Horizon of the East, Eternity of the West’i yazıyor. 1970’lerin sonlarına doğru Ray Bradbury’nin R is for Rocket hikâyesinin ve Ryu Mitsuse’nin Ten Billion Days and One Hundred Billion Nights’ının ve Jean Cocteau’nun Les Enfants Terribles romanının kapak tasarımlarını yapıyor. 1980’lere kendi aile açmazlarını detaylarıyla işlediği Mesh ile başlayan Moto Hagio, bin sayfadan fazla süren ve en bilinen işlerinden olan bilim kurgu harikası Marginal’ı da bu dönemde hazırlıyor. Bilim kurgu ile lise yıllarında, Isaac Asimov okuyarak tanışan Hagio’nun kariyerinin özellikle ilk yıllarında Shōjo mangalara bilim kurgu alt türünü ekleme konusunda büyük çabalar gösterdiğini özellikle belirtmek gerek. 

1988’de son derece nadir bir işe imza atıyor Hagio ve Yoshihiro Kai ile müzikal grafik roman The Perfect Crime: Faerie’yi hazırlıyor. 1989 ve 1993 yıllarında da bilim kurgu, gizem ve psikolojik gerilim türlerini bir araya getirdiği Japan: Aria of the Sea ve House on a Dangerous Hill hikâyelerini kaleme alıyor. 1990’lar, kariyerindeki en uzun hikâye olan A Savage God Reigns ile taçlanıyor. Üvey babası tarafından istismar edilen Jeremy isimli karakterin dramatik hayatı ve üvey kardeşiyle olan karmaşık ilişkisini işleyen bu hikâyesi, Al Alvarez’in The Savage God: A Study of Suicide’ından ilham almakta. Al Alvarez, kitabında William Butler Yeats’in modernizmi tanımlamak için kullandığı ifadeye gönderme yapıyordu. 

Eserleri birçok farklı disipline uyarlandı

Moto Hagio, verdiği kısa aranın ardından 2002’de, çok katmanlı hikâyelerinin bir yenisi olan Otherworld Barbara ile manga dünyasına geri döndü. Bu dönemde eserleri farklı disiplinlerde yeniden anlatıldı. They Were Eleven bir anime filmine, tiyatro oyununa ve televizyon dizisine uyarlandı. The Heart of Thomas, tiyatro oyununa ve Summer Vacation 1999 isimli bir filme dönüştü. Hanshin, The Visitor, Mesh de tiyatro sahnesine taşınanlar arasındaydı. The Poe Clan ve Marginal ise radyo tiyatrosuyla farklı mecralara sıçradı. Annesiyle problemli ilişkisini yansıtan Iguana Girl de televizyon dizisi oldu. Hagio bunların haricinde Curdken’s Hat: A Jigsaw Puzzle of the Land of Grimm isimli bir müzikal de kaleme aldı. Grimm Kardeşler’in The Goose Girl hikâyesine dayanıyordu. 

Moto Hagio, kariyeri boyunca kazandığı ödüllere geçtiğimiz yıl Person of Cultural Merit’i de ekledi. Hannō’da, uzun yıllardır menajerliğini yapan ve eski bir mangaka olan Akiko Joh ve kedileriyle birlikte yaşıyor. Ve elbette muhteşem çizimler yapmaya devam ediyor. 

  1. Manga kültüründe bir dönüm noktası: Moto Hagio

    Shōjo mangalarının kurucu annesi Moto Hagio’nun hikâyesi, kadınların erkek egemen bir disiplinde var olabilme, toplumun onlar için biçtiği kalıplardan sıyrılabilme mücadelesini temsil ediyor.

  2. Koşarak özgürleşmek, koşarak punk dinlemek ve mükemmel olmamak: Running Punks

    Murakami 2008 tarihli kitabında iyi bir yazar olmasının her gün koşmasıyla neden bağlantılı olduğunu anlatmıştı. Bu özgürleştirici eyleme dair söyleyecekleri olan bir başka figür de koşarken punk albümü değerlendirmeleri yapan Jimmy Watkins.

  3. Özel olan özel değil, özel olan politiktir: “Her hanede bir Emine Hanım var”

    Yıllarca depoda duran eski fotoğraf albümünün yeniden başına oturmak, karikatürist Aslı Alpar'a uzun süredir atmayı arzu ettiği adımı attırdı. 2011 yılında kaybettiği anneannesi Emine Hanım'ın hayatını değersizleştirenlere inat, onun hikâyesini yaşatmak için kalemine sarıldı.

  4. Kayra ve Ege Avcı’yla “Bütün Ayazların Ortasında”

    Ege Avcı: “Hiçbir dinleyici şarkı sözlerinin yüzde yüz ne anlattığını bilmek istemez. Hele bunu sanatçı dışında birinden duymak asla istemez. O yüzden ben yalnızca işaret ettim, göstermedim.”

  5. Elvedalar ve ah, merhabalar: Tsar B’den “Unpaintable”

    Gergin ve vahşi geçirdiğini söylediği son iki yılından “Unpaintable” isimli bir EP çıkaran Tsar B ile yeni parçaları, dans tutkusu ve müzikle kurduğu ilişki üzerine.

  6. Güven bağları yeniden kurulurken: Future Islands

    Solist Sam Herring’den yeni albüm “As Long As You Are”ı ve başarıyla gelen zorlayıcı psikolojiden arkadaşlıklarına tutunarak nasıl çıktıklarını bir Zoom sohbetinde dinledik.

  7. Nova Norda, Birkan Nasuhoğlu, Canozan ve Sedef Sebüktekin’in ekosistemi: “Şarkıların Ev Hali”

    Eylül ayında Sapanca’da bir eve kapanan dörtlü, 2021’in ilk günlerinde Universal Müzik Türkiye’den yayımlanacak ortak albümlerini nasıl bir ortamda ve ruh hâlinde yarattıklarını anlatıyor.

  8. Şarkı şarkı: Y Bülbül ve “Fever” albümü

    Ölümle hesaplaşma, cırcır böceği oratoryosu, teremin çalan Teoman ve “Fever”.

  9. Feza psikolojisi başka şeye benzemez, uzayda çığlığını kimse işitmez

    Hayatta kalma mücadelesindekiler, insan ırkını kurtarmakla yükümlüler, fezayı bahane edenler, uzay yarışının ortasındakiler, bilmeceleri çözmesi gerekenler… Üç astronot adayını merkezine alan bir ofis komedisi olan “Moonbase 8”den hareketle, fezada tanıştığımız karakterler ve bu zorlu mesleğin benzersiz yükleri.

  10. Chicago Film Festivali’nden 2020 Keşifleri

    Yunanistan’ı bu seneki Oscar yarışında temsil edecek olan “Apples”, İstanbul Film Festivali’nin Filmekimi Galaları bölümüne de konuk olan “Sweat” ve takip ettiğimiz 56. Uluslararası Chicago Film Festivali’nden diğer keşifler.

  11. İnsanın kör noktası: “Nasipse Adayız”ı Ercan Kesal’dan dinledik

    Pazarlıklar, politik stratejiler, iktidar savaşları, imaj operasyonları, anket çalışmaları, bitmek bilmeyen koşuşturmacalar, göze girme çabaları, oy ve ilişki peşinde delice bir uğraş…

  12. Kaçınılmaz olarak fantastik, “Ah Gözel İstanbul”

    Alışıldık nostaljik İstanbul belgesellerine kıyasla şehri "bir tür hayal perdesi/bellek oyunu" içinden resmeden yönetmen Zeynep Dadak ile “Ah Gözel İstanbul"u konuştuk. Şehre dair klişe perspektifleri gözden geçirtmesi dileğiyle.

  13. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktörler Aylin Güngö[email protected] Sadi