Duman gitaristi Batuhan Mutlugil, iki grup arkadaşınınkilerden birkaç yıl sonra, kariyerinin ilk solo albümü Yadigar’ı 2021’e bıraktı. Şu sıralar kendi solo albümü için çalışmalarını sürdüren ve bir diğer Duman üyesi Ari Barokas’a canlı performanslarında eşlik eden Gülinler, Yadigar albümüne dair sorularını sormak üzere Batuhan Mutlugil’i aldı karşısına. Kendisi için yeni bir meydan okuma olan şarkı söylemekten, sahnede kazayla gitarını kırdığı Duman’ın ilk Eskişehir konserine uzanan sohbeti, Yadigar albümü eşliğinde okumanız tavsiye edilir.

Gülinler: Keyfin nasıl? Yasaklar ve pandemiyle aran nasıl?

Batuhan Mutlugil: İyiyim iyiyim. Bodrum’a geldim şimdi. Junior beyefendiyle paso gitar çalıyorum. Yani hepimizin hayatı yarı yasak gibi. En azından ben enstrüman çalıştığım için deli gibi, ömrümün yarısı zaten pandemi gibi geçiyor.

Gülinler: Tabii sen zaten alışıksın yani bu duruma.

Batuhan Mutlugil: Ben çok alışığım yani hiç değişen bir şey olmadı. İşte konserlere gidemiyoruz. Ekmek parası dışında hayat aslında aynı. Asosyallik desen zaten… Üst düzey asosyalim. Generaliz asosyallik konusunda. O yüzden…

Gülinler: Bir sene konsere çok az çıkmak nasıl bir histi senin için? Yani çok az çıktınız değil mi? 4 – 5 tane olması lazım canlı.

Batuhan Mutlugil: Açık havalarda çaldık biraz. Çeşme’de, Bodrum’da. Onlar keyifliydi, yani kısmen. Ama işte çalamamak da bir delirtiyor insanı. Sadece Duman’la yirmi senedir manyak gibi çalıyoruz. Öncesinde de ben kendi gruplarımla olsun işte Yavuz’la, Blue Blues Band ile… Bir sürü grupla haftanın neredeyse yedi günü çalmaya alışık bünye. Hatta bazı geceler Hayal Kahvesi’nden çıkıp Kemancı’da da çalıyorduk. Yani baya alışık bir bünye.

Gülinler: Ben bu arada bunları hep izliyordum Batuhan. Mojo’da da dinledim sizi, çok çeşitli yerlerde dinledim. Bir de benim izlediğim kadarıyla Türkiye’de, Dünya’da da aşırı örneği yok; 3,5 saat sahnede kalan az grup var gerçekten. Siz bir de haftanın dört günü konser veriyorsunuz, bir de bu 3,5 saat yani. Böyle bir şey yok. İnanılmaz bir performans. Onun büyük bir eksikliği vardır eminim.

Batuhan Mutlugil: Ya sen deli misin? Ben çalmaya başladığımda bara girmeye yaşım tutmuyordu. Polis gelince Hayal Kahvesi’nin arka kapısından çıkardım, saklanırdım. E haftanın yedi günü çalıyorsun. Duman’la aynı tempo. Baya kondisyonluyum yani, ama şimdi çok kötü oldu. O alışkanlık gitti, nasıl olacak bilmiyorum. O kadar keyifli koskoca bir dönemden sonra bu bir sene kâbus gibi çöktü üstümüze.

Gülinler: Ama bir yandan da albümünü bitirdin.

Batuhan Mutlugil: Ya inanır mısın, ona bir faydası oldu pandeminin. Besteler çöplüğündeki bir sürü parça vardı kafamda. Bazılarını zaten bizim grupla da çalıyorduk. Duman’la da prova yaptığımız bir iki parça vardı. Ama tabii her şey uzun sürünce dedim ki artık diğer parçalara da bol bol vaktim var. Ondan sonra bu pandeminin de buna faydası oldu çünkü söz yazmak için çok farklı bir konsantrasyon gerekiyor. Pandemi çok uygundu yani bunun için. Bitirmek de yetmiyor sözleri. Oturup çalışman lazım. İşte bizim eskiden Blue Blues Band’deyken çaldığımız Caner ile Utku vardı. Onlar da sağ olsunlar pandemi falan dinlemediler. Baya böyle langur lungur provalara gittik. Pandemi boyunca aslında ben hep hareket hâlindeydim. Hem prova yaptık hem işte yaz-çiz falan… Sonuç olarak da daldık stüdyoya kaydettik. İyi kötü bir şey çıktı.

Gülinler: Bir kere iyi kötü derken, ne demek iyi kötü? Benim favorim olan şarkıların var bir sürü. “Veda” olsun, “Yor Beni”, “Kabus”, “Alayına Gelsin”… Bunlar mesela beni böyle ayrı aldılar.

Batuhan Mutlugil: Teşekkür ederim çok mutlu oldum.

“Benim tek derdim, sözlerin ruhu çıksın ve detone olmadan söyleyeyim. Zaten oturup büyük bir şan şöleni yapmayacağım.” -Batuhan Mutlugil

Gülinler: Bir de çok güzel şarkı söylüyorsun abi, böyle a-a falan oluyor insan. Seni hep geri vokal yaparken dinliyoruz ama çok iyi anlıyorum, şarkı söylemek senin için yeni bir şey tabii değil mi? Tek başına söylemek.

Batuhan Mutlugil: Ya inanır mısın, benim için şarkı söylemek şu aslında… Evde yıllardır şarkı yazarken, işte ne bileyim onu demo yapıyorsan, o demoyu da sonuç olarak dinleyebilmen ya da dinletebilmen için bir şekilde güzel bir şey ve seni tatmin eden bir şey olması gerekiyor. Hani berbat bir demoyu ne kendim dinlerim, ne de başkası dinler.

Gülinler: Aynen.

Batuhan Mutlugil: Onları yaparken ufak ufak tecrübeler oluyor tabii hâliyle. Ya da işte geri vokal yaparken. Bu zaman içinde birtakım söyleme alışkanlığı getiriyor ama stüdyoda söylemek başka bir kafa. O ölüm sessizliği… Kalbinin atışını bile duyuyorsun.

Gülinler: Bana düşmez ama çok iyi üstesinden gelmişsin. İlk kez şarkı söylüyorsun sonuçta. İlk kez derken, kaydına ilk kez giriyorsun. Bir kere güzel bir sesin varmış. Hep bir koro olarak duyduğumuz için sizi, seslerinizi ayırt etmiyorduk. Ben Ari’de (Barokas) de öyle şaşırmıştım. Herkes mi güzel sesli yani? Hepiniz baya iyi sesleri olan insanlarmışsınız gerçekten. Sen gitara kendini vermiş ve sürekli bunu çalışan bir insanken, çat diye kendi vokalinden tatmin olmamanı çok iyi anlıyorum.

Batuhan Mutlugil: Aynen aynen. Benim konum o zaten. Ben şimdi bütün bir ömrümü gitara adamış ve bir enstrümanı çalmak için ne kadar süre harcaman gerektiğini, ne kadar enerji vermen gerektiğini bilen birisi olarak vokale harcadığım emek o kadar azdı ki… Buna böyle bakınca, içsel olarak tabii beni çok tatmin etmiyor. Ama benim benim buradaki tek amacım, yazdığım sözlerin ruhunu verebileyim, detone olmadan beni de tatmin etsin. Parçanın ruhu, sözlerin anlamını, ifadelerini söyleyebiliyorsam tamamdır.

Gülinler: Sen deli misin? Çok güzel bir sesin var gerçekten. 

“Baya teklif geliyor ama ben ilk konseri kanlı canlı yapmayı planlıyorum. Yani isterse pandemi beş sene sürsün; bekleyeceğim.” -Batuhan Mutlugil

Batuhan Mutlugil: Çok teşekkür ederim. Yani autotune falan olmadan bu kadar çıktı yani. İlk kaydım ama provalarda zaten hep söylüyordum işte bir şekilde. O da bana iyi antrenman oldu. Zaten evde çalıp söylüyordum. Onlar birer antrenman oldu. Stüdyonun ilk iki günü kendi sesimi falan duyarken baya böyle bir “Hmm…” falan oldum ama o ilk günkü ürkekliği atınca güzel aktı yani. Şimdi sonuçtan memnunum. Benim tek derdim, sözlerin ruhu çıksın ve detone olmadan söyleyeyim. Zaten oturup büyük bir şan şöleni yapmayacağım.

Gülinler: Tabii ki. Bence iyi ki sen söylemişsin. Sonra biraz okudum diğer röportajlarından, önceden başka bir müzisyen arkadaş falan vardı gibi şeyler var. Hayal edemedim başka birinden, ne bileyim. Başka biri söylese başka birinin albümü olurmuş. Benim çok hoşuma gitti yani. Bunun konseri hiç verildi mi Batuhan? 

Batuhan Mutlugil: Valla sürekli online konser soruyorlar bana bu aralar. Baya teklif geliyor ama ben ilk konseri kanlı canlı yapmayı planlıyorum. Yani isterse pandemi beş sene sürsün; bekleyeceğim. Canlı temaslı, kanlı canlı bir konser olsun istiyorum. 

Gülinler: Aşırı haklısın.

Batuhan Mutlugil: Atıyorum, daha önce çaldığım bir albüm olsa yaparım bir tane konser ama albüm yeni. Pandemiden dolayı şu anda blokeyiz. Bekleyeceğim yani, bir acelem yok.

Gülinler: Albümünü yapmışsın, ilk konserini internetten vermemekte çok haklısın bence. Nasılsa verilecek…

Batuhan Mutlugil: Evet, albümün parçalarına biraz ek de yapıp konser performansı için cover bakıyorum. Yapsam mı yapmasam mı… Yoksa kenarda köşede o kadar çok şarkım var ki. Onları bitireyim, ful kendi parçalarımdan bir konser mi yapayım, onları düşünüyorum işte.

Gülinler: Ama bir yandan sen sahneye çıktığında, kesin senin Duman’da söylediğin şarkıları duymak isteyecekler. Sen tabii çalmak istiyor musun onları bilmiyorum. Ama çok isteyeceklerine eminim.

Batuhan Mutlugil: Geçen geyiğini yapıyorduk kendi aramızda. İşte önceden atıyorum birisi çıkar, sonra biri çıkar, en son grupça çalarız. Duman festival tipi gibi.

Gülinler: Bunun bir gün olacağını düşünüyorum ben de. Ben Ari Barokas’a  geri vokal yapıyorum ya, Ari’nin şarkılarını dinliyorlar tabii ki ama mesela “Yürek” söyleyince böyle “Ooo…” oluyor bütün seyirci, başka bir seyirci geliyor yani. Senden de isteyecekler bunu, hayal ediyorum gerçekten.

“Benim arkadaşlarım benden baymışlardı yani Batuhan. ‘Yine mi Duman konserine gidiyorsun’ diyorlardı artık bana.” -Gülinler

Batuhan Mutlugil: Ben aslında Duman’daki bestelerimden çok çalmamayı tercih ederim. Çünkü onların en güzelini Duman’la yapıyoruz zaten. Silah dayamazlarsa kafama, çalmamayı tercih ederim. Biliyorum ki konserde öyle bir noktaya getirecekler ki illa çalmak zorunda kalacağız.

Gülinler: Kafana silah dayayacaklar evet, mutlaka…

Batuhan Mutlugil: O yüzden…

Gülinler: Ben şahsi olarak “Oje”yi senin nasıl söyleyeceğini çok merak ediyorum mesela. Senin besten değil mi?

Batuhan Mutlugil: Stüdyoda ortak olarak, grupça yaptığımız herhâlde tek beste. Öyle takılırken ben bir riff çaldım, Ari bir bas çaldı, sonra ortaya Kaan girdi. Ortak çıkan bir parça. Nasıl olurdu eğer söylersem… Yani Kaan tabi ki çok daha güzel söylüyor diye düşünüyorum. Ama senin için söylerim bir gün gelirsen.

Gülinler: Ya ben de size, sizin şarkılarınızı söylemek isterim. Utanıyorum bazen ama bazen Ari’ye söylüyorum. Şunu söylemeden edemeyeceğim. Ben 1999 yılında ilk kez sizi izlemiştim. Eskişehir’de üniversite okuyordum ve hiç abartmıyorum, bunu her yerde de söyledim, o gün ben böyle şey olmuştum: “Abi bu bizim ülkemizin Nirvana’sı işte?!” Ve bunu böyle kendimce bir görev edinip, büyük hayranınız oldum gerçekten. Herhâlde 35-40 konseriniz vardır geldiğim. Sonra zaman akıp, müzik yapmaya başlayıp, sizinle böyle röportaj yapmak aşırı mutlu olduğum bir şey gerçekten. Hayal etmişim olmuş gibi bir yandan. Çok aşırı saygı duyuyorum gerçekten hepinize ayrı ayrı.

Batuhan Mutlugil: Çok çok çok mutlu ediyorsun böyle konuşarak, yani utandırıyorsun beni. Bir de müzik yapıyorsun şimdi, harika bir şey. Bizim de dinlediğimiz gruplarda çalıyorsun. Hem Ari’yle hem Büyük Ev Ablukada… Hem gurur verici hem de süper bir olay yani.

Gülinler: Benim arkadaşlarım benden baymışlardı yani Batuhan. “Yine mi Duman konserine gidiyorsun” diyorlardı artık bana.

Batuhan Mutlugil: Eskişehir’de gitarı kırdığım bir konser vardı benim 1999’da. Acaba ona mı gelmiştin?

Gülinler: O konser tabii ki! İnanılmaz bir konserdi.

Batuhan Mutlugil: İlk Eskişehir konseri. Biraz birayı mı artık fazla kaçırdım… Bir tane Gibson Les Paul vardı, “İstanbul” çalarken kabloya takılıp gitarı kırmıştım.

Gülinler: İnanılmazdı. Bir de siz kaç yaşındaydınız 1999’da? Genceciktiniz tabii.

Batuhan Mutlugil: 25 işte.

Gülinler: Ortalığın yandığını hatırlıyorum, böyle vaooov diye.

Batuhan Mutlugil: Aynen öyle.

Gülinler: Çevrimiçi âlemle aran nasıl Batuhan? Yani işte bu yeni dünya… Zoomculuk, Instagramcılık, Twittercılık… Bunlarda nasılsın?

Batuhan Mutlugil: Zoomculuk aynen senin gibi işte, bir röportaj yapmak isteyen birileri olursa yapıyorum. Bazen işte toplantı oluyor, bizim menajer organize ediyor birtakım toplantılar. Onları yapıyorum. Bir de albümden önce ikna ettiler beni sonunda bir Instagram sayfası için. Mecburen. Ben tabii çok aktif kullanmıyorum o mecrayı. Bazen gitarda parçalar çalıyorum. Caz, blues, ıvır zıvır, arada sallıyorum. Arada dediğim, ayda yılda bir. İşte bu albümün duyurularını yapmak için çok faydası oldu. Belki bundan sonra biraz daha aktif kullanabilirim. Duman’da çaldığımız müzikler belli ya da benim albümde ama benim çok farklı bir gitar dünyam var. O tip konularda insanlara da farklı kafaları yaşatmak için, arada caz çaldığım parçalar oluyor. “Vaaay caz mı çalıyorsun?” diyerek seven oluyor, sevmeyen oluyor ama insanların kafasını ufak da olsa açmak iyi. Yani enstrümancılıkla ilgili genç arkadaşlara bir faydam olması için çevrimiçi hayata ok’im.

Gülinler: Böyle büyük bir açlık var gerçekten. Ben biraz daha erken girdim internet mevzularına bir şekilde. Bir de kendi menajerliğimi de yapıyorum Gülinler olarak. O yüzden mecburen bunlarla aram iyi oldu. Paylaştıkça “A iyi ya” demeye başladım ben bir noktada. Evet, paylaştığım şeyler canımı sıkmayacak şeyler ise, ürettiğim şeylerle ilgili paylaşım yapıyorsam, tamam. Hemen geri dönüşünü almak da güzel. Fena da değil, paylaştığın şeyleri seçiyorsan.

Batuhan Mutlugil: Kafamda böyle daha farklı şeyler var. Kaç senedir gitar çalıyorum, bilmiyorum yani. İlkokulda klasik gitarla başladım. O zamandan bu yana baya da vakit geçti.

Gülinler: Kırk senedir çalıyorsun yani neredeyse.

Batuhan Mutlugil: Evet. Hâliyle tecrübe ettiğim bir sürü şey var. Kısa yollar var. Aslında on sene boşa harcadığım zamanlar olmuş. Halbuki farklı bir sistemle daha çabuk ilerlenebilecek yöntemler, boşa vakti harcamadan enstrümana daha fazla hâkim olman konusunda birtakım fikirlerim ve bilgilerim var. Biz Duman’la yıllardır çevrimdışı kalmayı tercih ettik. Kapalı şeylerdi ama enstrümancılık için bir faydam olursa bazı arkadaşlara… O açıdan değerlendirmek isterim. Yoksa oturayım işte, şuradan elimde şarap bardağıyla manzaranın güzelliğini çekeyim falan değil yani…

Gülinler: Müzik üzerine konuşmakla aran nasıl genel olarak? Mesela kendi müziğini anlatmakla ilgili nasılsın? 

Batuhan Mutlugil: Ben çocukluğumdan beri rock kültürü içindeydim. Benim annem de babam da rock kültürüyle… Evde Led Zeppelin, Fleetwood Mac, Hendrix, Bob Dylan, The Who falan çalardı. Ben de bu kültürü sağlam yemiş biri olarak gitar ve bas üzerine kurulu olan bir müzik yapıyorum. Bu yaptığım albümde de bunu yaptım. Duman’da da aynı şeyi yapıyoruz aşağı yukarı. Yıllardır dinlediğimiz müzik türleri. 90’lar; onlar da zaten 60’lardan 70’lerden esinlenmişler. 80’lerde değişik bir kafa olmuş. 70’lerin takibi 90’larda gelmiş. Ben de albümümü aslında 70’ler ve 90’lar kafasında yaptım diyebilirim. Çoğu insan “tekrar etti kendini” gibi birtakım düşüncelere sahip olabilir ama müzik böyle bir şey benim hayatımda: davul, bas ve gitar. Yepyeni bir dünyayı keşfetmek değil. Yazdığım parçayı, bildiğim stilde yapabilmek. “Sürgün”de değişik bir şeyler denedim, “Kabus”ta biraz daha caza yakın bir kafada gitmek istedim. “Yor Beni”, “Sürgün” ve “Kabus” diğerlerinden biraz daha farklı bir yerde. Diğerleri bildiğimiz şeyler. Parçaları bilmiyor kimse ama müzik stili olarak Duman’dan da alışık oldukları müzikler tabii çoğunlukla. 

Gülinler: Fırtınayt için yeni bir keşif üzerine gittiğimizde, Ari bize şey demişti:  “Gençler güzel ama… Biraz da spa müziği gibi.” Elektronikler girmeye başlayınca, spa müziğine benzetmişti.

Batuhan Mutlugil: Ari’nin yorumları enteresandır.

Gülinler: Sizde böyle bir old- school espri kafası var ama anladığım kadarıyla, değil mi?

Batuhan Mutlugil: E yani, var tabii. Biz Duman’dan önce de arkadaştık hepsiyle. Arkadaşlığımız çok eskiye dayanıyor. Hâliyle espriler de benziyor. Ari’nin biraz daha sıra dışı esprileri vardır.

Gülinler: Seni hep soğuk buluyorlar. Bu sende bir baskı yaratıyor mu? Onu çok merak ettim ya. Seninle ilgili biraz araştırma yapmak istesen şöyle şeyler çıkıyor: “Çok iyi gitar çalıyor, çok yakışıklı, kızların yarısı ona âşık ve… soğuk.” Böyle şeyleri sen de duyuyorsundur herhâlde.

Batuhan Mutlugil: Aslında bu işlerde şöyle sağda solda yazandan ziyade tanıyana sormak lazım. Beni tanıyanlar nasıl bir insan olduğumu bilir. Tanımayanların yaptıkları yorumlar çok yüzeysel olur. Dışarıdan çok soğuk gözüküyor olabilirim. Onu da ben fark edemem. Ama beni tanıyanlar buna cevap verse daha doğru olur.

Gülinler: Üretiminle ilgili kendini köşeye sıkışmış hissettiğin oldu mu? Olunca ne yapıyorsun?

Batuhan Mutlugil: Aslında öyle bir şey pek olmuyor. Hemen başka bir sayfa açarım, yeni bir şarkıya başlarım ya da yeni çalıştığım bir gamı başka bir şarkıma denerim. Bitmeyen bir döngü gitar çalışmak benim için.

Gülinler: Modayla ilgili misin?

Batuhan Mutlugil: Yoo.

Gülinler: Ya, ben ilgilisin sandım!

Batuhan Mutlugil: Aslında tam tersi, bulduğumu giyiyorum.

Gülinler: Abi o zaman şahane buluyorsun. Renk seviyorsun ama.

Batuhan Mutlugil: Renkleri severim.

Gülinler: Son sorumdan önce teşekkür ederim bu röportaj için.

Batuhan Mutlugil: Ben teşekkür ederim. Biz de senle konser öncesi, kulis dışında sohbet etmiş olduk. Gitarla ilgili soracağın bir şey olursa arayabilirsin.

Gülinler: Ay ararım! Son soru: Yadigar albümü için soruyorum. Pandemi bitmiş ve bir festival yapıyoruz, nerde çalmak istersin?

Batuhan Mutlugil: Yadigar için konser vermeye ülkenin doğusundan başlamak çok isterim. Albümümü oralarda çalmayı hayal ediyorum. Buralarda çalarız zaten.

Deşifre: Asena Büyük

  1. Evet, bu bir müzik sayısıdır

    Senelerce bir müzik dergisi olmadığımıza ama müzik kültürüne olan sevdamızın bizi buralara getirdiğine dair savunmalar verdik. Şimdi ise bu algıyı

  2. Zamanın görsel hafızasına dair: 3 müzik fotoğrafçısını dinliyoruz

    Ebru Yıldız, Jenn Five ve Pooneh Ghana’ya sorduk: Canlı müzik ve yakın temastan uzak bu dünya onları ne şekillerde etkiliyor; neler yaşıyor, neler hissediyorlar?

  3. Nasıl günler bu günler: Müzisyenlerden mektuplar

    Sorularımızı Türkiye ve dışarıdan pek çok müzisyene, DJ’e yolladık. Yanıt alabildiklerimizden size mektuplar topladık.

  4. “Hep aynı araçlara güvenemezsin”: Matana Roberts ve Moor Mother

    Hem ilişki kurulabilecek hem de dersler çıkarılabilecek detaylarla dolu bir zihin egzersizi için söz ilham verici müzik insanları, Matana Roberts ve Moor Mother’da.

  5. Kriz halinde kültürlere şefkatle yaklaşmak: Dünyadan müzik basını manzaraları

    Dünyanın farklı noktalarından editörler nasıl süreçlerden geçtiklerini paylaşıyor. Bazıları oldukça kurumsal yayınlarda çalışıyor, bazıları müzik kültürünün geleceğe en adil şekilde nasıl taşınabileceğine kafa yoruyor, hatta aralarında bu ortamda yeni dergi çıkarmaya karar vermiş olanlar da var.

  6. Sözlerin ruhu çıksın: Batuhan Mutlugil ve Gülinler

    Kariyerinin ilk solosunu paylaşan Duman gitaristi Batuhan Mutlugil’i, şu sıralar kendi solosunu hazırlayan ve bir diğer Duman üyesi Ari Barokas’a canlı performanslarında eşlik eden Gülinler aldı karşısına.

  7. Noga Erez’in kendiliğinden çiçek açan şarkıları

    Noga Erez’in pandemi sürecinde, kendi tabiriyle, en iyi hâline getirilen şarkılarında hem fiyakalı bir tavır hem de çocuksu bir naiflik var. City Slang’den çıkardığı yeni albümü “KIDS”i kendisinden dinledik.

  8. Günün gerçeklikleri ve olası yollar: Söz plak şirketlerinde

    Türkiye'den ve dünyadan, 2020'yle birlikte çeşitli süreçlerden geçen çok farklı ölçekler ve farklı motivasyonlardaki plak şirketlerine sorduk.

  9. Ekstrem bir klasik müzik: Ozan Akyol ve Kutay Soyocak

    Vox In Rama adını verdiği black metal projesiyle karşımıza çıkan Jakuzi solisti Kutay Soyocak ve metal müziğe dair referansları KALT’taki mizahına da serpiştiren Episode 13 üyesi Ozan Akyol’u aynı masada buluşturduk.

  10. Şeytan odamızdan çıkmasın: Palmiyeler

    Palmiyeler, son konserini Şubat 2020’nin son günlerinde ABD turnesinin finali olan Buffalo’da çaldığından bu yana yaşantılarımız epey değişti.

  11. Dayanma gücünün sınırlarından nereye?: Müzikli mekânlar yanıtlıyor

    Mikrofonu Ankaralı esnafın örgütlediği Kafe-Bar-Restoran Çalışanları ve İşletmecileri Dayanışma Platformu KABARE’ye; İzmir’den ve İstanbul’un farklı semtlerinden bazı müzikli mekânlara uzattık.

  12. Aklımdakiler: Melike Şahin

    Sanatçı, yazar, müzisyen dostlarından Melike Şahin’e sorular var. Merhem, yatıştırdı mı, iyileştirdi mi? Müziğinde arabeskin izi nasıl sürülebilir? Referans hikâyeler ve duygu durumları neler?

  13. Zebra misali, sessiz ve derinden: Charles Pasi ve Boran Kuzum

    Boran Kuzum’un Charles Pasi ile bu sohbeti geçmiş zamanda; çatal kaşık sesinin es verdirdiği, araba gürültüsünün fona yerleştiği, sigara dumanı ve kahve kokusunun ruhlara işlediği bir Paris kafesinde yüz yüze başladı ve hayatlarımızın normale dönmesini iple çektiğimiz bu günlerde, Charles Pasi’nin yeni albümü Zebra’nın yayımlanması vesilesiyle ses sese tamamlandı.

  14. Temel motivasyon dünya ahvali: Lara Di Lara ve Kamufle

    Lara Di Lara ve Kamufle, pandemi günlerinde hayat verdikleri beş şarkılık EP için gün sayarken...

  15. Şarkı şarkı: Black Country, New Road ve “For the first time”

    Muazzam bir ilk albüm, altı soru, altı cevap, altı illüstrasyon.

  16. Sancılı süreçler, çıkan dersler, yenilenen gözler: Festival ve turne sektörüne bakış

    İstanbul Caz Festivali, Pozitif, Arter Yeni ve En Yeni Müzik Festivali, Soundports, Bozcaada Caz Festivali, Epic Fair ve Hollanda’dan Le Guess Who? yanıtlıyor.

  17. Tek başınalık ve hurafeler: Taner Yücel ve Görkem Karabudak

    Bu sohbette "Cemil Şov" filminin müziklerinin sorumlusu Taner Yücel ve “Akılsız Başın Sürgünü” isimli ilk şarkısını yayımlayan Görkem Karabudak buluştu.

  18. Kapamak yerine kapıları açmak: Deniz Cuylan ve Durul Taylan

    Los Angeles’ta komşuluk eden Deniz Cuylan ve Durul Taylan’ın; yeni başlangıçlar, sürekli değişimler, “Daimon”lar ve son üretimleri üzerine muhabbeti.

  19. Ergenlik Yılları: Nükhet Duru

    Müzisyenlerin büyürken dinlediği müzikleri ve bu müziklerin üzerlerinde bıraktığı tesiri kurcaladığımız Ergenlik Yılları köşemizde memleket popüler müzik tarihinin divası Nükhet Duru var.

  20. Çizgi hikâye: SOPHIE (1986 – 2021)

    Tematik üretimleri ve özgün yaklaşımıyla pop müziğin seyrini değiştiren SOPHIE için çizgiler eşliğinde bir anma.

  21. “Hollow Shell” ve ardındakiler: Cava Grande

    2000’lerde yerli müziğin seyrine renkli dokunuşlar yapan Tan Tunçağ’ın son yıllarda meşgul olduğu solo projesi Cava Grande, ikinci stüdyo albümünü yayımladı.

  22. “İnternet ruhumu ezip geçiyor”: Ashnikko

    Ashnikko’yla; 2021’in ilk günlerinde yayımladığı DEMIDEVIL isimli 10 parçalık koleksiyonunu, Kelis sevgisini ve yarattığı alter-egosu “Daisy”yi konuştuk.

  23. Aklımdakiler: BaBa ZuLa

    Hayvan Gibi’den hareketle, BaBa ZuLa’dan Murat Ertel’e, dost meclisinden gelen soruları yönelttik.

  24. Ses büyüsün, çoğalsın, yayılsın: İnternet radyolarına bağlanıyoruz

    Noh Radio, Root Radio, Radyo Modyan, Year Zero, 2021’in başında Ortak Kanal başlığıyla bir hareket planını hayata geçirdi. Oops! Radio ise DJ Style-ist’in yakın dönem projesi.

  25. Hayal etmeye devam: Deniz Taşar

    Şarkı yazarlığını “kendini ve müziği keşfetmek” olarak tanımlayan Deniz Taşar, ortak duygularda buluşma vadeden albümünün detaylarını ve üretim sürecini anlatıyor.

  26. Müşterek paydalar, güvenli alanlar: Çeşitli kolektifler anlatıyor

    Queerwaves, Algorave İstanbul, Club Coweed, Hood Base, Lordlar Sofrası ve Life From İstanbul’a sorduk: Bu dönemin ekonomi, sosyal güvence, kültür ya da yalnızlaşma adına etkileri nasıl değerlendirilebilir?

  27. Koca bir müzik havuzunda: Altın Gün ve “Yol”

    Son yıllarda ünü dünya haritasının dört bir ucuna uzanan Hollandalı topluluk Altın Gün, Glitterbeat etiketiyle yeni albümü Yol’u yayımladı.

  28. Takibe alın: Son dönemde tanıştığımız bazı yeni sesler

    Üretme motivasyonlarının temelini ne oluşturuyor? Müziklerinin dinleyicide nasıl hisler uyandırmasını hayal ediyorlar? Yakın gelecek planları neler?

  29. Arlo Parks’a kulak verin, iyileşin

    İlk albümün ardında yatanları, şair kimliğini besleyen unsurları ve üretme misyonunu Arlo Parks’dan dinliyoruz.

  30. Grazia’nın 1978 çıkışlı ilk, tek ve benzersiz albümü

    Ladies on Records ile kadınların anlattığı hikâyelerin izini süren Kornelia Binicewicz, son derlemesi “A Drop of Luck”ta yer alan sanatçılardan Grazia’nın saklı albümünü, İsrail merkezli plak şirketi Fortuna’nın kurucularından Zach Bar’dan dinliyor.

  31. Her şey boş bir sayfa ile başlar: Vincent De Boer

    Vincent De Boer’le “The Stroke”un üretim süreci ve Ill Considered’la yakaladıkları uyumun detaylarını konuştuk.

  32. Künye

    yayın imtiyaz sahipleri ve etkinlik direktörleri Aylin Güngör [email protected] J. Hakan Dedeoğlu [email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç [email protected] kreatif