İstanbullu müzik prodüktörü, besteci ve piyanist Çağrı Sertel sokaklara hasret kaldığımız pandemi süresince evlerimizi yer yer dingin yer yer dinamik renklere boyayan farklı projelerle karşımıza çıktı. Sertel’in bugün elinde tuttuğu müzikal paletin zenginliği, henüz 12 yaşında almaya başladığı piyano derslerinden bu yana transparan bir yaklaşımla deneyimlediklerinin ve tabii yeteneğinin kümülatif bir sonucu. Üretimin ve yaratıcılığın tadını güzel sanatlar lisesi sıralarında almaya başladı. Yıllar içinde de iş birliği yaptığı isimlere Sertab Erener, Cengiz Baysal, Korhan Futacı, Erik Truffaz, Donovan gibilerini ekledi.

2010’da ilk albümü Newborn’u yayımlayan Sertel, yedi yıl sonra stüdyodan elinde ikinci albümü Instant ile çıkageldi. Sertel’in progresif vizyonunu barındırdığı gibi geçmişin dokularına da yer veren albüm, güçlü müzisyenlerin rüzgârını da arkasına alıyor. Tabii, serüven burada bitmiyor. 2020’de “Tepemsultan” teklisiyle Multiverse projesinin taze elektronik tınıları ilk defa ortaya çıkıyor. Bu evrenler, “Devran” ve “Uzak” teklileriyle daha da şekil bulmuş hâlde.

Yolculukta nefesi kesilenler için dingin bir durak sunmayı da atlamadı Çağrı Sertel. Şubat 2021’de yayımlanan Kuytu adlı albüm ve çok da geçmeden saldığı “Fer” ve “Hezayen” parçalarıyla dinginlik yaydı. Son numarası Burada Buysa Budur  rehberli bir gece gezmesi gibi. Kolların bacakların kıvrımlar çizdiği neşeli bir akşam hafif ve zarif bir sabahın koynuna sokulana kadar dinleyene eşlik ediyor.

Çağrı Sertel bütün bunlar olurken Elif Çağlar, Alp Ersönmez ve Volkan Öktem’le beraber R&B, caz, funk ve soul ateşini harlayan SONIC BOOM’da da tuşluların başında. Konserler de yeniden başladı. Tüm bunlar nasıl yürüyor? Çağrı Sertel’e sorduk.

Son iki senede fırından çıkan albümler, tekliler, grup projeleri… Pandemi dönemini çok üretken geçirdiğini söylemek sanırım yanlış olmaz. Belirsizliğin kol gezdiği bu süreçte üretim motivasyonunu nerede buldun ve nasıl idame ettirdin?

Müzisyenler olarak tam anlamıyla yaşam savaşı verdik desek yanlış olmaz sanırım. Ben bu dönemde akıl sağlığımı korumak ve umudumu kaybetmemek adına, hem kendime hem de dinleyene umut verecek, hayal kurduracak ve heyecanlandıracak üretimler yapmaya çalıştım. Yaptığım üretimler bana motivasyon olarak geri dönüyor. Ürettikçe motive oluyorum, iyi hissediyorum.

Diskografine kulak verdiğimde uçsuz bucaksız bir müzikal çeşitliliğin içinde buluyorum kendimi. Nereye gidersem gideyim müziğin aklımın bodrum kapılarını çalıyor. Ya bir duygu, ya bir koku, bir an, bir doku… 11 sene önce ilk albümünü yayımlarken hem müzikal hem de duygusal olarak bu denli zengin bir yelpaze öngörüyor muydun?

Hayat kendi süreci içinde farklı dinamikleri olan bir zaman çizgisi. Benim de bu çizgi üzerinde zevklerim değişiyor, farklı yollar arıyorum, mümkün oldukça orijinal kalmaya gayret ediyorum. Müziği tarzlara, stillere ayırmayınca kendi sesimi daha samimi çıkarttığımı hissettim hep ve hissediyorum. Müziğe karşı transparan yaklaştığım için hep farklı dokular elde ediyorum ve bu algıya sahip olmaktan çok mutluyum.

Ürettiklerinin belli kalıplara konup etiketlemesine karşı serzeniş ettiğini hissediyorum. Günümüz tüketim modelleri, ürün kültürel olsa bile, kategorileşmeyi şart koşarken, sen cesurca gri sularda yüzmeyi tercih ediyorsun. Kariyerinde hiç kalıplara sığma baskısı hissettin mi? Tüketim şekilleri üretim aşamasında senin için ne kadar etkili oluyor?

Az önceki soruda da bahsettiğim gibi, tarzlara kilitlenmeden sound neye ihtiyaç duyuyorsa onu vermeye çalışmak bence esas konu. Ben gri sularda yüzdüğümü de düşünmüyorum açıkçası. Daha doğrusu tek bir renk içinde değilim, herkesin gitmediği bir noktayı da gri olarak hiç düşünmedim. Yaptığınız işe inanıyorsanız ve gerçekten arkasında durursanız bütün renkler sizinle olur ve insanlara da bu böyle geçer diye düşünüyorum. Bazen içinde bulunduğum farklı projelerde “şöyle bir yönde gidelim” talebi geldiği zaman da aslında bir kalıba girmek durumunda kalıyorsunuz. Ben açıkçası bunu da çok seviyorum. Farklı durumlarda “kalıp” bile olsa, normalde bulunduğumdan farklı anlayışlarda işler yapmak çeşitlilik içinde olmak anlamında bana iyi geliyor. İnsanın kendinden sıkıldığı zamanlar oluyor çünkü.

Malum tüketim şekilleri dijitalleşme trenini takip ediyor. Aynı trenin yön verdiği bir diğer şeyse müzisyen ve dinleyici arasındaki iletişim imkânları. Kuytu albümünün tohumlarının pandemi dönemindeki sosyal medya paylaşımların üzerinden dinleyiciyle olan etkileşimin sonucu ekildiğini biliyorum. Şapkaları değiştiğiniz ve senin takipçilerini dinleme fırsatı bulduğun bu süreç sana neler anlattı? 

Özellikle Instagram’dan çok fazla renkte ve dokuda dakikalık müzikler paylaştım. Ama “aa bu sevildi hadi bunu yapayım” gibi bir motivasyonum olmadı. Ben yine yapmak istediğim ve inandığımı yaptım. Çok şükür ki şu ana kadar da dinleyicinin tepkisi bu inancımla hiç ters düşmedi ve bu beni çok mutlu ediyor.

Kuytu albümünü seninle yolculuk eden dinleyicilerin mola verebileceği bir yer olarak tanımlıyor basın bülteni. Son albümün Burada Buysa Budur’un da aynı rotada bir lokasyon olduğunu düşünürsek, bu seyahatte nasıl bir yere / aşamaya denk geliyor?

Burada Buysa Budur aslında geçen sene pandeminin ilk başladığı dönemlerden bu zamana kadar ara ara yaptığım parçalardan oluşuyor. Adını böyle koymamın nedeni de biraz bu. Belli anlara ait parçalardan oluştuğu için biraz da esprisiyle “burada buysa budur” deyip bu parçaları bir albümde topladım.

Şarkı isimlerinde, röportajlarında hem müzikal olarak hem de kişisel olarak transparanlık kavramına değiniyorsun. Şeffaflığın hayatında ve müziğinde nasıl bir yeri var?

Müziğimi albümlerde ve konserlerde dinleyenler o transparanlığı birebir yaşıyor diye düşünüyorum. En azından aldığım mesajlar ve yorumlar bunu gösteriyor gibi. Ne kadar şeffaf o kadar samimi şeklinde düşünüyorum.

Son iki albümünün formatları benzerlik gösteriyor. Bu sekiz parça, 15 dakika formatının arkasındaki motivasyonu açar mısın?

Açıkçası aynı süre olmasını planlamamıştım, kendiliğinden oldu. Uzun parçalar geçmişteki albümlerde çok yaptığım için artık kendimden de sıkılmayacağım kısa parçalar yapmayı daha çok seviyorum diyebilirim.

Multiverse projesiyle dinleyeni âdeta dünyada olan bitenden korumak istercesine farklı evrenlere götürdüğünü hissediyorum. Bu evrenlerin görsel kesitleri de kapak görsellerinde. Nasıl ortaya çıktılar?

Yeterince aynılık ve sıradanlık hâkim dünyada. Kime göre, neye göre tabii ama ben naçizane kendi dünyamda ve hitap edebildiğim insanların dünyalarında farklı kıvılcımlar çıkması için uğraşıyorum hep. Müziğin haricinde kapaklarda da bunu yapmaya gayret ettim. Ne mutlu bana ki kapak tasarımlarını yapan dostlarım anlatmaya çalıştığım görselleri her zaman anladılar ve bunu artwork olarak yansıttılar.

Peki Multiverse ile açtığın elektronik müzik kapısının getirdiği olasılıklarla müzikal deneylere girişiyor musun? Bizleri çoklu evrenlerden neler bekliyor?

Multiverse deneyimini albümden daha çok konserlerinde yaşıyor seyirci. Çok yakında konserlerde görselleri de olacak, şu anda yeni parçalar yaparken bir yandan da bunun uğraşındayım açıkçası.

SONIC BOOM, uzun yıllardır paralel şeritlerde giden sanatçılardan oluşuyor. Bu müzikal tsunami gücünü nereden alıyor ve canlı performanslara nasıl tesir ediyor?

Biz neredeyse 15-16 senedir birlikte müzik yapıyoruz. Ve bundan hep çok zevk aldık, sahnede de bu zevki sanırım dışarıya taşırıyoruz ki konserlerimizde seyirci tam olarak bizim dinamiğimize senkronize oluyor. Şahane bir şey bu!

Peki hâlihazırda aklını gıdıklayan, seni çağıran ve keşfedilmeyi bekleyen balta girmemiş ormanlar var mı?

Açıkçası yaptığım her parça, çıkardığım her bir albüm veya tekli farklı bir yol açıyor. Arayış sürdükçe de farklı ormanlar içinde olmaya devam edeceğim sanırım.

  1. Peter Kennard 50 yıldır fotoğraf bozuyor ve liderlerin tadını kaçırıyor

    Fotomontajlarıyla 50 küsur yıldır hem müzelerde hem eylemlerde olan meşhur sanatçı Peter Kennard’ın hâlâ üretmesi önemli olabilir. Ama kendini genç kuşağın yanında konumlandırması çok daha önemli. BM iklim zirvesi COP26 ile eş zamanlı göstereceği yeni enstalasyonuna hazırlanırken Kennard’la çevrimiçi ortamda karşılıklı bir çay içtik.

  2. 6 derece uzak teorisinden ilhamla 8 fotoğraf sanatçısı

    Cansu Yıldıran, Cemre Yeşil Gönenli, Devin Yalkın, Aino Väänänen, Civan Özkanoğlu, Ekaterina Solovieva, Ege Kanar ve Cemil Batur Gökçeer, görsel hikâyeleştirme diyarlarından bildiriyor.

  3. Deviantart’ın altın günlerinden hipertüketici algoritmalar devrine

    Meme’lere sadece mizah aracı olarak değil minik dijital bilgi paketçikleri olarak bakabilir miyiz? Şitposting sadece bir trollük yöntemi değil de neredeyse Dadaist bir post-internet tepkisi olabilir mi? Sanatçı Bora Akıncıtürk’le Mehmet Ekinci, internete özgü kültürel formlar ve akımlar üzerine bir muhabbete oturdu.

  4. Canlı müzik geri dönerken ekolojik kriz ve COVID bize neler söylüyor?

    Devasa miktarda karbon salımıyla küresel ısınmaya çanak tutan müzik sektörünü yeni normalimiz çerçevesinde nasıl iyileştirebiliriz? Venüler, festivaller ve turneler kapsamında “canlı” müziğin sürdürülebilir dönüşümü için yapılabileceklere bakıyoruz.

  5. Playlistlere yeniden kulak vermek ve dinlemeyi geri kazanmak

    Reklamcılık ve pazarlama stratejilerinin dışında kalan, dinleyicisini ve elbette sanatçıları pasifize etmeyen kataloglama/listeleme yöntemleri bulma hayali çok mu naif?

  6. Hissettirdikleri ve öğrettikleriyle The Velvet Underground

    Yeni Todd Haynes belgeseli sağ olsun, 2021 sonbaharına The Velvet Underground nostaljisi hâkim... Bugünlerde yeni albümlerini yayımlamış üç müzisyenden, grubun kendileri için ne ifade ettiğini kelimelere dökmelerini istedik. İşte Vanishing Twin, Anika ve Shannon Lay’den The Velvet Underground mektupları.

  7. Aklımdakiler: Islandman

    “Bizden önceki ve sonraki nesil arasında köprü görevindeyiz. Y kuşağı olarak görevimiz.”

  8. Anika’nın kendine tuttuğu aynada hepimizden yansımalar var

    Hem edebi hem sonik üslubuyla duyarlı ve her birimizle konuşmaya çalışan, beraber sorgulamaya çağıran “Change” albümünü irdelemek üzere Anika’ya bağlandık.

  9. Nene H hedonizmin değil, dürüstlüğün peşinde

    “Partilemeyi sadece hedonizm olarak görmeyen, bu ortamı kendileri için güvenli ve kendilerini ifade edebilecekleri bir alan olarak gören insanlar var. Ben de buna hizmet etmeye çalışıyorum açıkçası.”

  10. Bir piyanistin galaksi rehberi

    Ardı ardına yayınlar, tarzlar ötesi yaklaşım, rengârenk bir palet. Bize biraz anlatsana Çağrı Sertel.

  11. Müzik sayesinde yeniden bağ kuran iki kardeş ve Hermanos Gutiérrez ruhu

    Hermanos Gutiérrez şarkılarının; kronik uykusuzluğa deva olan çarkıfelek çiçeği çayından sıkı bir bardak içmişsiniz gibi bir etkisi var. Üretim pratikleri ve müzikal geçmişlerinin detaylarını Gutiérrez kardeşlerden dinleyelim.

  12. Fink ile “her ihtimale karşı” bir alternatif nostalji seansı

    Fink’in esas kişisi Fin Greenall, “IIUII” isimli nostalji atılımının ortaya çıkışını anlatıyor: “Ne zaman sahnede şarkı söylesem, şarkıyı söylediğim o orijinal yere gitmek zorunda kalıyorum. Bu yüzden derinlerde gezinen sanatçılar, seyirciyle hiç konuşmuyorlar veya onlara şakalar yapmıyorlar.”

  13. Tekel müziği

    Bugünün egemen sınıfları kültürün bütününe ya meta ya da eğlence muamelesinde bulunuyor. Bizler iki tanımlamayı da kabul etmemeliyiz.

  14. 8 görüntü yönetmeniyle konuştuk

    Üretim süreçleri nasıl işliyor? Yönetmen ile verimli bir iletişim süreci nasıl yürütülüyor? Ne gibi durumlarda inisiyatif kullanıyorlar? Teorik eğitimin gerekli olduğunu düşünüyorlar mı? Kalpleri pelikül mü dijital için mi atıyor?

  15. Céline Sciamma ile çocukluğun duygusal yoğunluğu ve “Petite Maman” üzerine

    “Ortaya çıkan işin çocukluk deneyimiyle uyumlu olduğunu umuyorum.” Hattın öbür ucunda, son filmi “Petite Maman”a dair sorularımızı yanıtlamak üzere Céline Sciamma var.

  16. A’dan Z’ye The Sopranos

    “The Many Saints of Newark” gündeminden hareketle: Katı senaryo kurallarından Emmy karnesine, “Sıkı Dostlar” ile görünmez bağlarından kendine has jargonuna, bir “The Sopranos” sözlüğü.

  17. Ozan Açıktan’ın 90’ları ve “Geçen Yaz” ile “Neyi unutmak istemezdin?” seansı

    Ozan Açıktan’la çok da bir şeyini özlemediğini söylediği 90’larda geçen son filmi “Geçen Yaz”ı konuştuk. Filmden 90’lara dair detayları sorduk ve bize kişisel tarihindeki yerlerinden bahsetmesini istedik.

  18. Nefretin büyüsü ve “hate-watching” dedikleri

    Seyir deneyiminizin aniden nefret duygusuyla yoğrulduğu, izlediklerinden kopamadığınız gibi duyduğunuz nefretten de istemsizce zevk almaya başladığınız oluyor mu? Evet, muhtemelen hate-watching’in büyüsü altındaydınız.

  19. 80’lerden bugüne video nasty: Neydi, ne oldu, ne olacak?

    Prano Bailey-Bond'un ses getiren “Censor”ını vizyonda izlemişken dünü, bugünü ve yarınıyla “Video nasty 101” dersi.

  20. Sinema alanında HIV anlatılarının seyri

    İhmalkârlık politikalarından ortak mücadelelere ve umutta kenetlenmelere.

  21. Sınırları belirsiz karakter müzesi “Cryptozoo”, artık “bizlerin”

    MUBI kataloğuna eklenen “Cryptozoo”nun yaratıcısı Dash Shaw’la, prodüksiyon süreci, karakterlerin ardındakiler ve güncel bağımsız animasyon sektörüne dair bir sohbet.

  22. “Dune” evreni hakkında sıkça sorulmayan sorular, bölüm 1

    Başlangıç noktamız Frank Herbert'ı bu kült uzay sagasını yazmaya iten motivasyonlar: Uzay operası nedir? “Dune”, kahraman figürüne nasıl yaklaşıyor? Bir bilim kurgu sagası için ekoloji neden önemli? Arapça terminoloji nereden geliyor?

  23. “Dune” evreni hakkında sıkça sorulmayan sorular, bölüm 2

    “Dune”un zaman çizelgesini anlamak için bir beyin fırtınası. Matematik dehası, zırh tasarımcısı Holtzman kimdir? Butleryan Cihadı neden önemli? Yapay zekâ olmayan bir evrende galaksiler arası yolculuk nasıl mümkün?

  24. “Dune” evreni hakkında sıkça sorulmayan sorular, bölüm 3

    “Dune”un politik yapısı evrende nasıl bir düzen yaratıyor? 3 büyük aile ne zaman kuruldu? Bene Gesseritler nasıl yeteneklere sahipler? Çöl solucanlarının baharat Melange ile alakaları ne?

  25. Künye

    yayın imtiyaz sahipleri ve etkinlik direktörleri Aylin Güngör [email protected] J. Hakan Dedeoğlu [email protected] yayın ve proje danışmanı Ekin Sanaç [email protected]