2002’de Birmingham’da kurulan Editors, kariyerinin 20. yılında bir kez daha kabuk değiştirdi. Grup üyeleri, 23 Eylül’de yayımlanacak EBM albümüyle birlikte kendi serüvenlerinin “3. bölümü”ne start verdiklerini söylüyor. 10 yıl önceye denk gelen ilk kırılmaya nazaran çok daha keskin bir dönemeçteyiz bu kez. EBM adının da açık ettiği gibi yeni albüm, bambaşka bir çehreye sahip.

editors ebm

Grubun son albümü Violence’ın prodüksiyonunda da parmağı olan Benjamin John Power’ın altıncı üye olarak ekibe resmen katılması, Editors’ın açtığı yeni sayfanın en belirleyici hamlesi muhtemelen. 2013’ten bu yana nadasa yatırılmış hâlde bekleyen Fuck Buttons’ın yarısı olan, saç döktüren elektronik kompozisyonları ve film müziklerini ise Blanck Mass mahlasıyla yayımlayan Benjamin John Power’ın, “alışılmış” Editors enstrümantasyonuna davul makineleri ve modüler synthesizer’ıyla eklemlenmesi nasıl bir sonuç verecekti? 

EBM’den dinlemeye açılan ilk üç parça “Heart Attack”, “Karma Climb” ve “Kiss”, bu karışımda, tartının Editors tarafının biraz daha ağır bastığı izlenimini verebilir. Albümün tamamındaysa durum tam tersi.    

Editors’ın 2-4 Eylül’de Bursa’daki Balat Atatürk Ormanı’nda gerçekleşecek Nilüfer Müzik Festivali programında yer aldığını da hatırlatalım.

Justin Lockey anlatıyor

Editors için ikinci perdeyi açan 2012’de gruba katılan Justin Lockey, yeni albümün prodüksiyonunu da Benjamin John Power’la birlikte üstlendi. 80’lerin endüstriyel dans müziğine sıkı referanslar veren albümle iki gün geçirdikten sonra, yaratım sürecinin ne şekilde değiştiğini ve dönüşüm hâlinde olmanın grup için neler ifade ettiğini konuşmak üzere Justin Lockey’e bağlandım.

Milyonlarca albüm satmış, dünyanın dört bir yanını turnelemiş bir grup olarak ses paletini sıfırlamak cesaret isteyen bir karar gibi algılanabilir. Editors için bunun, üretime devam etmeyi mümkün kılmanın yolu olduğunu söylüyor Lockey. Böylesi keskin bir viraj almanın riskli olabileceğinin farkındalar fakat bunu hiç umursamıyorlar. 

Müziği kim için yaptığın sorusuna bağlanıyor hepsi. Bu çoğu grup için geçerli. Gruplar dinleyicileri mi kendilerini mi tatmin etmek için müzik yapar? Biz kesinlikle ikinci havuzdayız. Bu daha dürüst bir şey. Hesaplanmış, tasarlanmış bir durum yok. Öyle olsaydı içinde beş nakarat olan üçer dakikalık şarkılar yapardık. Şimdi, karanlığın dibine vuran yedi dakikalık şarkılar yapmak istiyoruz.”

İlk iki Editors albümünün fanlar nezdinde özel bir yere sahip olduğu ve yayımladıkları her yeni işin bu kayıtlarla kıyaslandığından bahsediyor Lockey ancak bu beklentiler, üretim sürecinde zihinlerinde dolaşan tilkilere dönüşmüyormuş. The Back Room (2005) ve An End Has a Start (2007) albümlerinin temelini oluşturan gergin enerjiyi uzun süreler muhafaza etmenin ya da yeniden ısıtıp servis etmeye çalışmanın, hem müzisyen olarak kendilerine hem de dinleyicilerine bir getirisi olmayacağı inancında. EBM albümü için de basında çıkacak ve DAF, Nitzer Ebb, Depeche Mode gibi grupların isimlerinin zikredileceği yorumlar hakkında şimdiden birkaç fikri var. Gülerek anlatıyor:

“İki ayrı görüş olacak: ‘Ah, bu tamamen farklı bir şey ve harika!’ diyenler ve ‘Neden bu şarkılar ilk albüm gibi değil?’ diye soranlar. Bahsettiğin albümün üzerinden 20 koca yıl geçmiş olması olabilir mi bunun sebebi? Bana 20 yıl önce yaptığı şeyi hâlâ seven bir tane insan göster o zaman. Bunu anlayabiliyorum, Editors’ın ilk iki albümünü çok seven bazı fanlar yine benzer şeyler duymak istiyor. Ama bu böyle olmayacak. Nirvana hâlâ aktif olsaydı bir tane daha ‘Smells Like Teen Spirit’ yapmayacaktı. Muhtemelen bunun tam tersini yapıyor olacaklardı.” 

Zanaat derinlikte saklı

EBM ismi tabii ki akıllara ilk olarak “Electronic body music” janrını getiriyor. Nitekim şarkıların barındırdığı unsurlar da bu akıma selam çakmakta. Bu ismin, yeni müzikal rotayı göze sokmak niyetiyle koyulduğunu düşünebilirsiniz. Ama aslında başka bir tanımın kısaltması: Editors Blanck Mass. 

Editors’la gerçekleşen çarpışmada hiçbir filtreye takılmadan yine kendine özgü gürültüler ve baş döndürücü beatler savurmuş Benjamin John Power, dürtülerini hiç filtrelemeden. Örneğin ikinci parça “Picturesque”, 2017 tarihli Blanck Mass albümü World Eater’dan fırlamış gibi açılıyor, destansı kapanış şarkısı “Strange Intimacy” bir rave’in zirve noktasında, kalabalığın ortasına bırakıyor dinleyeni. 

Benjamin John Power’ın daimi bir üye olmasıyla beraber şarkı yazım metotlarını da baş aşağı etmişler. Önceki altı albümde de şarkılar solist Tom Smith’in oluşturduğu eskizlerin stüdyoda grup olarak işlenmesi ve toplu beyin fırtınalarıyla hayat bulurken, başlangıç noktasını tamamen başkalaştırmışlar. EBM’deki parçaların hemen hepsinde tohumu eken, Power’ın kurguladığı sekanslar olmuş. Justin Lockey, albümün tam takım bir Blanck Mass zemininde oturduğunu söylüyor. Şarkıların tempoları ve keskin köşelerini “klasik Ben dokunuşları” olarak yorumluyor. Kendini ispatlamış bir gruba katılıp kendi estetiğini tam kapasiteyle müziğin odak noktası kılabilmiş olması takdire şayan gerçekten. Editors üyelerinin de beklentisi zaten tam olarak buymuş.

“Bir işi yarım yamalak, niyetini belli etmeden yapmanın hiçbir anlamı yok. Tam anlamıyla dâhil olman gerekir. Eğer grup olarak yaptığımız işe tüm kalbimizi koymuyorsak, bu hiçbir şey ifade etmez. Violence albümü için onunla çalıştığımızda da aynı tavırdaydı, ‘burada bunu yapmak istiyorum, şurada şöyle’ diyordu. Bu kez prodüksiyonun yanı sıra şarkı yazım sürecinde de çok aktifti. Ben’in karakteristik stilini tüm şarkılarda duyabilirsiniz.”

EBM, bu zamana kadar yazılmış en uzun Editors parçalarını bir araya getiriyor. Bu da yine herhangi bir matematiğe takılmadan, içlerinden geldiği için böyle olmuş. “Şarkılar uzun olsunlar istediğimiz için uzun değiller; niyetimize ulaşmamız bu kadar sürdüğü için bu uzunluktalar.” sözleriyle, yazım sürecindeki düşüncelerini özetliyor Lockey. İlhamlar konusunda da Ben ve Elliot Williams EBM ile synth-pop kanadının kaynağı olmuş; kendisi de endüstriyel müzikle çocukluk yıllarından bu yana ilişkileniyormuş. Kardeşleriyle birlikte Ministry dinleyerek büyümüş, erken dönem Nine Inch Nails işlerinin üzerinde büyük etkisi olmuş. Koleksiyonun en akılda kalıcı şarkılarından “Strawberry Lemonade” belki de bu etkileşimin en belirgin hissedildiği kayıt. Yalnızca altyapısı ya da ses paletiyle deği; Tom Smith’in vokal melodileriyle de Trent Reznor ve ekürisinin 90’larını çağrıştırdığına şüphe yok.

Evet janrlardan, dönemlerden, gruplardan bahsediyoruz. Ama ortaya çıkan işin özgün bir Editors mahsulü olduğuna da şüpheniz olmasın. Bir araya geldiğinde sırıtan, bir anlam ifade etmeyen çorba misali bir karışım değil duyacaklarınız. Kullanılan materyaller çeşitlenmiş olsa da tüm referans noktalarına karakteristik bir şekilde, kendi bestecilik anlayışını önceliklendirerek temas etmişler. Şarkıları tesirli kılan, çağrıştırdığı her şeyden ayıran da bu.  

“Bu tür müzik yapmanın zanaatı, bir ruhu ya da derinliği olmasını sağlamakta saklı. Öylesine yüksek ve kışkırtıcı olmaya çalışmadan; milyonlarca davul makinesi sesi olsa da bir şarkı yazarlığı barındırıyor. Biz de bunu seviyoruz.”

Bu yaklaşım yalnızca EBM’le deneyimledikleri bir şey değil. Her Editors albümünde ulaşmayı hedefledikleri noktanın burası olduğuna değiniyor Lockey; şarkıların hepsinin yalnızca bir akustik gitar ve vokalle de çalınabileceğini hatırlatarak. Yoğun elektronik yapılar ve stüdyoda kaydettikleri akustik sesler arasında bir denge kurmaya çabalamak, prodüksiyon sürecinde yeni yetenekler geliştirmesini de beraberinde getirmiş. “Daha fazla albüm yaptıkça otomatik olarak daha farklı bireylere dönüşüyorsun.” diyor.

Prodüktör ya da besteci sıfatlarını bir kenara bırakalım. Lockey için bir gitarist olarak Power’la çalışmanın nasıl bir deneyim olduğunu merak ediyorum. Enstrümanına yaklaşımının yıllar içinde değiştiğini ve artık gençlik yıllarında olduğu gibi her boşluğa onlarca gitar kanalı kaydetmeyi sıkıcı bulduğunu söylüyor.  

“Yalnızca gerektiği yerlerde gitar olması yeterli. Yaş aldıkça gitarı daha fazla vurgulama niyetiyle kullanmak istiyorum. Bu albümde de çok fazla gitar var ama büyük kısmını, ön planda olması gerektiğini düşünerek derinlere gömdüm. Çok fazla gotik gitar akoru var aslında. Bazı açılardan yaptığımız en ‘rock’ albümlerden biri ama bunun için 7 bin tane gitar koymamız gerekmedi.

editors
Yeni bir rota yeni kapılar da açar

Erken dönem Editors işlerine tutkun olan dinleyici için sindirmesi biraz zor bir albüm EBM. Bununla birlikte, grubun müziğiyle daha önce tanışmamış ya da arasında mesafe bırakmış başka kulakları da cezbedebileceğine ya da Editors’ı farklı ortamlara taşıyacağına şüphe yok. “Vibe” şarkısını, önümüzdeki yıl bir moda defilesinde duyabiliriz mesela. Albüm sonrası Editors’ı Melt! ya da Nuit Sonores gibi elektronik müzik odaklı festivallerin programlarında görmek de şaşırtmasın kimseyi. Bu ihtimallerin, motivasyonları olmadığını ama üretim disiplinlerinin doğal bir sonucu olduğuna inanıyor Justin Lockey.

“Bir grup olarak rotanı yeniden oluşturduğun ya da kabuk değiştirdiğin zaman buna kendini adaman gerekir. Hakkını vermezsen kimseye bir faydası dokunmaz. Kendine de yalan söylemiş olursun. Bu değişiklik bazı fanları kaybetmene ya da yeni fanlar kazanmana mı sebep oluyor? Bırak öyle olsun. Eski albümler her zaman orada olacak. Eğer onları dinlemeyi tercih ediyorsan gidip dinleyebilirsin. Grup olarak yerimizde saymamalı, sürekli ileri gitmeliyiz.”

Yeni dönemdeki canlı performansların nasıl olacağını hayal etmek de kaçınılmaz tabii. Daha önce izlediklerimizden bambaşka bir Editors deneyimi olacağına şüphe yok. Peki geçmiş kataloglarındaki parçaları da güncel yaklaşımlarıyla elden geçirecekler mi?

“Evet, öyle sanıyorum. Yaz sonundan ekime kadar provada olacağız. Tüm parçaların birbirine uyduğu bir set hazırlamak niyetimiz. Eski şarkıları da bugünkü bakış açımızla yeniden değerlendirmek gerekecek. Emin olduğum bir şey var, o da Ben’in sahnede bize eşlik etmesinin her zaman olduğumuzdan daha yüksek sesli olmamızı sağlayacağı. Çok daha büyük bir sound olacak. Ben başlı başına bunu mümkün kılıyor.”

Yedinci Editors albümü EBM, 23 Eylül’de [PIAS] etiketiyle yayımlanacak.

  1. Zezeah ve ölümün bitmeyen olasılıkları

    Big Baboli Printhouse’un kurucularından Zezeah ile bir ölüm sonrası ölüm tasviri sunan ilk solo sergisi All Will Fall / Hepsi Düşecek’i ve ardındakileri konuştuk.

  2. Süreğen kriz ortamında yayıncılık: Tespitler, hayaller, gerçekler, küçük ölçekler ve dirayet

    Bağımsız yayıncıları “kırıp döken” koşulların bugününe nasıl gelindiğine dair yerinde tespit ve tahliller toplamak, yayıncılığın farklı kollarına emek verenleri dinlemek için yola çıktık.

  3. Editors şimdi de yedi dakikalık kapkaranlık şarkılar yapmak istiyor

    Benjamin John Power takviyesiyle sahalara dönen Editors’ın geçirdiği son dönüşümü, gitarist Justin Lockey ile masaya yatırdık.

  4. A Yüzü B Yüzü: Euphoria & Heartstopper

    Birçok açıdan ortaklaşsalar da seyircilerine bambaşka dünyalardan seslenen, hatta birbirlerinin “antitezi” olarak nitelendirilen iki fenomen dizi.

  5. Sevgili mektuplar, mektuplaşmalar, mektuplarcalar

    Shirley Jackson'dan Allen Ginsberg’e, James Baldwin'den Italo Calvino'ya, mektuplaşma kitaplarının fısıldayan dünyasına dalıyoruz.

  6. Voltran üç kişiyle de oluşur: Lalalar

    Bi’ Cinnete Bakar, sonsuz güven, ortak hisler ve (belki) doom pop. Lalalar’la duygu seline hoş geldiniz.

  7. Bağımsız müzik sahnesinde yeni patikalar, yeni pratikler

    Sirän, Bağımsız Müzik Yapımcıları Derneği, Noirgazer, Sesseda ve Kültür Emeği’ne kulak verin.

  8. Lucasfilm’in imkânsızı mümkün kılan sihirbazları

    Star Wars filmlerinin senaristlerinden Lawrence Kasdan ile Dennis Muren, Phil Tippett ve Janet Lewin’e bağlandık. Serinin çığır açan görsel efektlerini ve Light & Magic belgeselini dinledik.

  9. Müstehcenlik üzerine bir deneme: Kaçık Porno

    Radu Jude ile “zamanın ruhunu provoke eden”, 71. Berlin Film Festivali'nden büyük ödülle dönen, oyunbaz ve hınzır son filmi Babardeala cu bucluc sau porno balamuc üzerine.

  10. Görmüş Geçirmiş Kaptan 88’in yapı taşları

    Boyutlar arası bir kesişim kümesi olan bilinci, zamansızlığı ve melankolisiyle Kaptan 88 ve açtığı kapılar.

  11. Arayüzdeki diri çizgiler: Ryoichi Kurokawa’nın ağırbaşlı medya sanatı

    Ryoichi Kurokawa, imgelerin farklı dinamiklerini konuşmayı mümkün kılan ağırbaşlı medya sanatının ardındakileri anlatıyor.

  12. Egemen kadrajın dışındakiler: Aşağıdakiler de yukarıyı gözetliyor

    Altyazı Fasikül ekibinden Senem Aytaç, Fırat Yücel ve Yetkin Nural’la Aşağıdan Yukarıya’nın yolculuğu, kapsamına aldığı meseleler ve ortaya çıkan üretimlerin zihnimizde canlandırdıkları üzerine bir sohbete koyulduk.

  13. Cem Kaya ile Aşk, Mark ve Ölüm üzerine

    “Gurbetteki insan hasret duyduğu şeyin bir versiyonunu yaratıyor ama bir değişim de var. Benim ilgimi çeken şey de tam olarak bu.” 72. Berlinale’den seyirci ödülüyle ayrılan belgeselini Cem Kaya anlatıyor.

  14. Tahribat zamanları ve normalleştirilenler: Ali Kemal Çınar’dan Geceden Önce

    Söz, Beriya Şevê / Geceden Önce’nin yönetmeni Ali Kemal Çınar’da: “Birtakım dertleri mizahla yumuşatacak hâlim kalmamıştı."

  15. Kolektivizme inanın: Kulağımız sinema topluluklarında

    Standart - ticari dağıtım ağına alternatif bir sinema kültürü geliştirmeyi hedeflemiş, farklı şehirlerde konumlanan toplulukların deneyimleri, görüşleri, çözüm önerileri…

  16. Belirsizliğin gerilimi, mutluluğun çelişkisi: Anadol ve Felicita

    Son Anadol güzelliği Felicita’nın his haritasını çıkardık. Şarkıların perde arkasını da bizzat Gözen Atila anlatıyor.

  17. Aklımdakiler: Mode XL

    Yeni bir Mode XL çağının başladığına işaret eden teklilerin ardından VEYasin ve Besta’ya yeni nesil hip hop sahnesinden sorular var.

  18. Ergenlik yılları: Belle and Sebastian'dan Dave McGowan'a sorduk

    Belle and Sebastian’ın nostalji dalgasına kendimizi kaptırdık. Zaman makinemizi 80’lere gönderiyoruz, 3-2-1…

  19. Bu dünyaya sıfır verenler: Klondike

    Berlin, Sundance ve İstanbul Film Festivalleri’nden ödüllü Klondike’ın Ukraynalı yönetmeni Maryna Er Gorbach ile bir soru - cevap seansı.

  20. Bağımsızda bir umut aramaya devam: Armağan Lale ve Ceylan Özgün Özçelik sohbeti

    Yeni belgeselleri 15+, güncel çalışmaları, Türkiye’deki dijital platformların sürdürülebilir olmayan proje seçim pratikleri ve çok daha fazlasına uzanan bir sohbet!

  21. Bir nevi helalleşme: Nazlı Elif Durlu ve Ziya Demirel sohbeti

    Ela ile Hilmi ve Ali’nin yönetmeni Ziya Demirel’le Zuhal’in yönetmeni Nazlı Elif Durlu, “Kişiyi çektiği filmden tanımak mümkün mü?” sorusuna ve çok daha fazlasına cevap arıyor.

  22. Melis Danişmend’in dört mevsimi: Büyüyemeyenler

    Yıkımların neşeyle buluştuğu kavuşmalara yol alan bu ilk kitap üzerine içten bir sohbet etme ihtiyacı hasıl oldu.

  23. Kendin olamamanın adaletsizliği: Çilingir Sofrası

    “Çilingir Sofrası”nın yönetmeni Ali Kemal Güven ile toksik maskülenliğin bıraktığı izler, başka kuşakların kuiri olmak, rakının dürüstlüğe iten doğası ve daha fazlasını kapsayan bir muhabbet.

  24. Jeyan Kader Gülşen ve Zekiye Kaçak ile Bu Ben Değilim'in yapım süreci

    Cinsel yönelimini gizlemek durumunda kalmış, muhafazakâr aile çevrelerinde heteroseksüel erkek sanılan, hatta aile babası olan gizli gaylerin hikâyesi…

  25. AySay ve su gibi akan sesler

    Nordik, Kürt ve Türk kültürlerine dokunan AySay şarkılarının ardında neler yatıyor?

  26. Hassas bir zamandan Spoon şarkıları

    Yılın ilk yarısının dikkat çeken albümlerinden Lucifer on the Sofa’yı konuşmak üzere, Spoon gitaristi Alex Fischel’a bağlandık.

  27. Zerre olma hissiyatı: Yaratıcıları Koudelka belgeselini anlatıyor

    Magnum Photos üyesi fotoğrafçı Josef Koudelka’ya odaklanan Koudelka - Aynı Nehirden Geçmek belgeselini, yönetmeni Coşkun Aşar ile senarist ve kurgucusu Ayhan Hacıfazlıoğlu’ndan dinledik.

  28. Künye

    ...