“Ne dinlesek?” diye soranlara, haziran ayından yerli – yabancı karışık 50 albüm. Sıralama kronolojik.
7 Haziran: Marina Allen – Eight Pointed Star
(Fire Records)
Los Angeles çıkışlı Marina Allen üçüncü stüdyo albümünde dokuz şarkılık büyülü bir patikanın yolunu çiziyor. Alternatif folk ve Americana sularında yüzen kayıtta müzisyen ailesinin tarihine dalıyor; kendi köklerine dair hikâyelerin dilden dilde geçmekten aslında yeniden şekillendiğini, dolayısıyla bir türlü çok güvenilir bir anlatıya ulaşamayacağını fark etmiş. Geçmiş, keşifler ve umutla ilgileniyor Marina Allen. Her şarkının çok yumuşak, hiç zorlamadan, müzisyenin aklından sanki böylece çıkıvermiş gibi bir his yarattığı albümün özellikle çıkış teklisi “Red Cloud”, prodüktör koltuğundaki Chris Cohen’le Allen’in iş birliğinin ne kadar iyi işlediğinin kanıtı.
7 Haziran: Goat Girl – Below The Waste
(Rough Trade Records / GRGDN Müzik)
İngiltere’nin bağımsız müzik sahnesinin nadide gruplarından Goat Girl’ün On All Fours’u (2021) takip eden üçüncü albümü, üçlünün şimdiye dek yaptığı en ciddi ve gizemli, fakat her şeyin ötesinde en derinlikli parçaları kapsıyor. Garage rock soundlarını hepten genişletmiş bir hâlde karşımızdalar. Avant-folk ve noise gibi sınırlarda dolaşarak bambaşka enstrüman, ses ve tonları kanvasına alan ekip, onları şu âna dek işitmediğimiz sularda ustalıkla süzülmekte. Karamsar ve uğursuz tınısında barındırdığı umutla karmaşık hisler yaşatan bir albüm. Lankum ve black midi gibi isimlere yaptıklarıyla bilinen prodüktör John “Spud” Murphy’nin destek attığı Below The Waste’in hayal kırıklığı yaşatmayacağından emindik; albüm de kesinlikle yanıltmıyor. Teklilerden albümün odak noktası gibi düşünülebilecek “words fell out”un klibini şöyle, gerek görsel gerek işitsel olarak yaşattığı katarsisi idare etmesi zor olan, zafer dolu “ride around”un klibini de böyle bırakıverdik.
7 Haziran: Man Man – Carrot On Strings
(Sub Pop)
Philadelphia çıkışlı Man Man bizce hakkı yeterince verilmemiş gruplardan. Spoon ve Modest Mouse gibilerinin yanında isimlerinin anılması beklenebilirdi bu kadar yıl sonra. 20 yılı aşan kariyerlerinde kendine has deneysel soundları ve vokalist / şarkı yazarı Honus Honus’un kimseye benzemeyen vokaliyle her zaman kalbur üstü işlere imza attılar. Dört yıl aradan sonra elimize düşen Carrot on Strings de onların imza soundlarının tüm öğelerini barındıran bir çalışma. Ama sanırız onları üst seviyeye taşıyacak iş de değil. En güzel yerleri de “Mulholland Drive”, “Cherry Cowboy”, “Mongolian Spot” gibi sakin oldukları anlar, doğruya doğru. Ama Man Man ile yeni tanışacaklar için de o dikenli, kendine güvenli soundlarıyla yerinde bir ilk dinleyiş olacaktır.
7 Haziran: KAYTRANADA – TIMELESS
(RCA Records)
Hip hop ve house’u harmanladığı prodüksiyonlarıyla yıldızlaşan KAYTRANADA, neredeyse konuksuz geçmediği 21 yeni şarkıyla döndü. Thundercat’ten Anderson .Paak’a, Charlotte Day Wilson’dan Childish Gambino, Dawn Richard, Tinashe ve dahasına; Siyah groove’una ucundan kıyısından bulaşmış çok sayıda müzisyen var içeride. Bu suları ve dans etmeyi sevenlere, işçiliğiyle parlayan, rengârenk bir karnaval vadediyor.
7 Haziran: Actress – Statik
(Smalltown Supersound)
Geçen yılki uzunçaları LXXXVII ardından deneysel seslere olan tutkusuyla bilinen Norveçli etiketten çıkan ilk işiyle geri döndü Darren Cunningham. Actress diskografisinin 10. albümünü herhalde en iyi başlığı açıklar. Radyo cızırtıları, su altı kayıtları, uğultular, kum veya rüzgâr sesi, hatta neredeyse duyulur hâle gelmiş dokuları… Bazen dümeni bunların eline aldığı, ufak aralıklarla sırtın minimal ve kararlı beatlere yaslandığı geniş ve heybetli bir iş. Actress’ten alışık olduğumuz kayıtlara kıyasla biraz daha ambient ve fazlasıyla ruhani. Meditatifl ses manzaralarına yer verdiği kadar karamsar, belki de tekinsiz anlar da barındıran Statik, tüm duyularınızla birden temas kuruyor.
7 Haziran: Tashi Wada – What Is Not Strange?
(RVNG)
Fluxus hareketinin sonik sanatlar kolundan Yoshi Wada’nın, avangardın içine doğan oğlundan, kendine has bir deney koleksiyonu. Müzisyenin babasının ölümü ve çocuğunun doğumu çevresindeki duygularla biçimlenen besteler çoğunlukla yoğun dokular ve keskin kontrastlar ihtiva ediyor; eşi Julia Holter’ın meleksi vokalleriyle yer yer şarkı formuna yakınlaşıp, bir miktar hafifliyor. Adını, ikilinin kızlarının doğum gününe yapılmış bir astrolojik atıftan alan “Grand Trine”a dikkat.
7 Haziran: SISSY MISFIT – EXXXOSKELETON
(Bağımsız)
Bir süredir Londra’da yaşayan SISSY MISFIT, düzenlediği CEHENNEM başlıklı parti serisi ve endüstriyel / screamo / pop bileşimi setleriyle dikkatleri üzerine çekmişti. Sırada EXXXOSKELETON adını verdiği ilk albüm var. Endüstriyel sesler, 2010’lar pop ihtişamı ve hardcore unsurlarını bir araya getirdiği albümünde, Age Reform ile bir düete de yer vermiş. Albümden her parça için bir görsel eşlikçi tasarlanıyor, henüz izlemeyenler muhteşem “TOY” klibi için hemmmen buraya bekleniyor. EXXXOSKELETON’ın ardındakilere dair röportajımız da burada.
7 Haziran: Angelica Garcia – Gemelo
(Partisan Records / GRGDN Müzik)
“Buraya ait olduğumu düşünmüyorum” hissinin, 10 adımda yapısökümü Gemelo (Türkçede “İkiz”) ruh ile beden arasındaki gidip gelişlerin, varoluşun bu iki uç arasında genişleyip kimi zaman küçücük kalan hâlinin bir monologu. Kadınlığa dair dökümlerle yankılanırken; popüler müzikteki kültürel sınırlamaları, cinsiyeti, aileyi, yaşam üzeri hegemonyayı çemberliyor. Synth pop melodilerinin, elektronik köpürüşlerin meditatif, mistik, en önemlisi Garcia’nın kendi adına konuştuğu lirikleriyle ateşe verildiği albüm “kadınlıktan gelen çok özel bir öfke türüne” değinmiş. Hâliyle huzursuz, cesur, inatçı, sevgiyi ihmal etmeyen ve sonunda özgürlüğe âşık hislerimize ait bir koleksiyon.
7 Haziran: Eels – EELS TIME!
(PIAS Recordings / GRGDN Müzik)
Son 30 yılın en çalışkan şarkı yazarlarından Mark Oliver Everett 15. albümüyle karşımızda. Pandemi sonrası kaydettiği ilk albüm EELS TIME!’da çocukluk arkadaşı Sean
Coleman ve aktörlük kariyeriyle de tanıdığımız Tyson Ritter’dan destek almış. 2010’lardaki daha rock, daha hareketli dönemine göre düşük ritimli ve efkârı yüksek bir koleksiyon. Albümün “büyük harfli” isminin aksine prodüksiyon sade tutulmuş ve Everett’in bestecilik yetenekleri öne çıkarılmış. Açıkçası Eels şarkılarında hiç kimsede olmayan alaycı bir melankoli vardır. Artık 60’larına merhaba diyen Everett bu konuda hâlâ rakibi olmayan bir kulvarda.
14 Haziran: Seasick Steve – A Trip, A Stumble, A Fall Down On Your Knees
(SO Recordings)
50’sinden sonra büyük şöhrete kavuşan; kendi üretimi, jant kapağından ya da tek telli gitarlarıyla blues’a yeni bir dinamizm, yeni bir soluk getiren Seasick Steve hız kesmeden albümlere devam ediyor. 20 yıl önceki çıkışından sonraki 14. albümü A Trip, A Stumble, A Fall Down on Your Knees önceki çalışmalarından farklı soundlar sunmuyor dinleyiciye. Yine de Steve’in vokali 73’ünde bile çok temiz; mülayim ve kalender ruhu albüme işliyor. Bundan bir 10 yıl önceki kadar kaliteli riffler yok belki ama çalımlar kusursuza yakın. Seasick Steve blues’u hâlâ anlamlı ve eğlenceli kılan kişi olmaya devam ediyor. Kendisine efsane diyebiliriz rahatlıkla. Her yeni işi de yanımıza kârdır.
14 Haziran: REZN – Burden
(Sargent House)
Illinois çıkışlı yeraltı metal dörtlüsü REZN’in geçen yılki uzunçaları Solace’ın kardeş albümü. İkisini eş zamanlı kaydetmiş olmalarına rağmen bunları çift hâlinde salıvermeye yanaşmayan ekip; bu iki işin arasında enstrümantal bilim-kurgucular Vinum Sabbathi ile Silent Future (2023) albümünü de çıkarmıştı. Genelde psikedelik / progresif yaklaşıma doom ve shoegaze tınılarını yediren REZN, bol reverb’lü yeni işinde düşük perdelerde gezinen groove’larıyla etkisi altına alıyor. Kasvete doygun olduğu kadar canlı; sert ama zarif anları da bol. Doğu yahut “desert blues” çağrıştıran melodiler, sarmallı devinimler… Dehlizlerden girip mağaralardan çıka çıka, kraterleri bir bir geride bırakarak gezegenin cehennem çekirdeğine iner gibi dinlemesi.
14 Haziran: John Grant – The Art Of The Lie
(Bella Union)
John Grant diskografisinin altıncı stüdyo albümü, tabii BBC Filarmoni Orkestrasıyla kaydettiği konser albümünü de sayarsak yedinci. Müzisyenle özdeşleşen kara mizah tonu yine yerli yerinde, akışta ışıltılı funk kesitleri ve atmosferik baladlar kol kola. Ivor Guest’in prodüktörlüğünü üstlendiği albümden önce John Grant’i Teenage Kicks köşemizde ağırlamıştık. Buradan okunabilir.
14 Haziran: Martha Skye Murphy – Um
(AD 93)
Murphy Um’ın belki dinlemesi en kolay albüm olmadığının, şu anki dikkat sürelerinin kısalığına ve bütün pazarlama numaralarına zıt düştüğünün farkında: “Dinleyicilerin kendilerini savunmasız bırakmaya istekli olmalarına bağlı. Onların teslim olabilmelerine ihtiyacım var.” diye anlatıyor dinleyiciyle yakalamak istediği dinamiği. Adını insanların düşünürken çıkardığı “um” sesinden alan albüm, Murphy’nin diyebildikleri kadar ağzından dökülemeyenler hakkında da. Düşünceli ve aslında sessizliği de içinde barındıran bu konsept, albümün sonik dünyasına da birebir yansıyor. Murphy’nin fısıldamaları, gülüşleri, alan kayıtları, kuş sesleri, ürpertici üflemeliler ve yaylılarla dolu dünyası alışılmamış bir işitsel manzara oluştururken, bir yandan da durup düşünmek belki sessizliği dinlemek için bir fırsat yaratıyor. Kaset teyp başlatma sesi ile açılıp durdurma tuşunun sesiyle kapanan albüm, kapak görselindeki yalan makinesinden de anlaşılacağı üzere demediklerimizin, diyemediklerimiz ve belki de sakladıklarımızın peşinde.
14 Haziran: NxWorries – Why Lawd?
(Stones Throw Records)
Knxwledge’ın soul’dan synthwave’e pek çok türden kararında katkılarla kıvamını bulan imza lo-fi R&B prodüksiyonlarını, Anderson .Paak’ın her zamanki lezzetini taşırken, bakış açısı yetişkinliğe bir nebze yaklaşmış vokalleriyle buluşturuyor sekiz yıllık arayı kapatan bu albüm. Güven kırmanın bir ilişkiyi ne denli büyük ve geri dönüşü olmayan bir krize sokabileceği, insanın buna sebep olan korkunç davranışlarıyla yüzleşmesi, zaman geçip de aynı şüpheli, kaygan zeminde kalmanın hüsranı ve dahası var içeride.
14 Haziran: Cola – The Gloss
(Fire Talk)
Ought’tan Tim Darcy ve Ben Stidworthy’nin yanlarına bir de The Weather Station’ın davulcusu Evan Cartwright’ı alıp kurdukları Cola, ikinci stüdyo albümünde tempoyu bir tık düşürse de buna daha özenli, daha dolambaçlı, daha incelikli sonik dünyalar çizmek için başvuruyorlar ve işe de yarıyor. The Gloss Kanadalı ekibin hem beraber müzik yapan üç insan hem de kendi ses dünyalarından beklentilerinin olgunlaştığının bir kanıtı gibi. Bir yere koşmayan, herkesin enstrümanıyla keşfe çıkmasına izin veren, Darcy’nin sözleriyle daha da ilginçleşip derinleşen koleksiyonu bu yaz sık sık döndüreceğiz gibi duruyor.
14 Haziran: KNEECAP – Fine Art
(Heavenly Recordings / [PIAS] / GRGDN Müzik)
Kuzey İrlandalı rap üçlüsü KNEECAP, Birleşik Krallık’a ve kültürel hegemonyasına yaptığı her şeyler hareket çekmeye devam ediyor. Miksteypleri 3cag (2018) ile yeraltı rap sahnesinde büyük ses getirmiş ekibin ilk resmî stüdyo albümü, memleketleri Belfast’ta bulunan The Rutz adlı hayali bir pub’ı mekân ediniyor kendine. Mo Chara, Móglaí Bap ve DJ Provaí’den tür bakımından fazlasıyla ekletik, resmen “yok yok” bir dinleti bu. Folk tadı veren flüt ve keman seslerinin açılışı yaptığı albüm ağırlıklı olarak UK grime ve garage tınısından gitse de dub, 90’lar hip hop, R&B, house, hatta reggaeton’a bile dokunuyor akışında. İngilizce ve İrlanda Galcesi arasında gidip gelerek içki, madde bağımlılığı ve isyana dair retoriği politik başkaldırıyla eşleştirdikleri söylemleri, en umarsız hâlinde bile bilinçli. Aralar ve skitlerin söz konusu pub ortamını dinleyene hepten zerk ettirdiği albümde günümüzün önemli İrlandalı müzik oluşumlarından önemli katkılar var; Lankum’dan Radie Peat, Fontaines D.C.’den Grian Chatten mesela. Dinamitten daha patlayıcı bir debut sunan ekibin ağustosta izleyiciyle buluşacak bir uzun metraj projesi de mevcut. Kendi hikâyelerini kendi simalarıyla anlatacakları Kneecap filminde Michael Fassbender da oynuyor.
14 Haziran: Hermanos Gutiérrez – Sonido Cósmico
(Easy Eye Sound)
İsviçreli Hermanos Gutiérrez kardeşler 2017’den beri oldukça verimli bir şekilde albümler sunmaya devam ediyor. 6. albümleri Sonido Cósmico yılın ilgi çekici işlerinden biri. The Black Keys’ten tanıdığımız Dan Auerbach’ın prodüksiyonuyla gayet iyi çalınmış ve âdeta bir soundtrack edasıyla kaydedilmiş bir çalışma. Ry Cooder veya Calexico tatları da alabileceğiniz albüm tex-mex, latin soundları psikedelik bir örtünün altında minimal melodilerle akıtıyor. Terapötik bir etkisi de var. Özellikle tatil yollarında dinlemeye birebir. Ekvador asıllı Alejandro ve Estevan kardeşlerin eline sağlık.
14 Haziran: Fu Manchu – The Return Of Tomorrow
(At The Dojo)
İlk albümünün 30. yaşını kutlamaya hazırlanan köklü stoner rock grubu Fu Manchu, altı yıllık aranın ardından yeni bir uzunçalar da yayımladı. İki kısımdan oluşan albümün ardındakileri solist ve gitarist Scott Hill şu sözlerle detaylandırmış: “Birçok grubun janrları karıştırmayı sevdiğini ve bizim de daha önceleri bunu yaptığımızı biliyorum ama her zaman spesifik bir türü dinleme eğilimim var. Bu sebeple yedi sert fuzzy şarkının birinde, altı yumuşak(ça) şarkının diğerinde olacağı bir çift albüm yapmamız gerektiğini düşündüm. Belki benim bu şekilde dinlemeyi seven tek kişi olduğumu ortaya çıkaracak..”
14 Haziran: The Decemberists – As It Ever Was, So It Will Be Again
(YABB Records)
Portland çıkışlı The Decemberists, beklentileri pek de karşılayamayan 2018 tarihli I’ll Be Your Girl albümünden sonra, bir saati aşkan As It Ever Was, So It Will Be Again ile çıkageldi. Sıcak-soğuk oyunu oynar gibi bir yaklaşıp bir uzaklaşan orta tempolu ses manzaraları parlak gitarlarla, tatlı üflemelilerle, country tonlarında dolanıyor. Silikleşen umutlarımızdan, neşeyle başlayıp trajediyle biten anlarımıza yönelik empati yapan, melodik bir anlatı. Macera dolu koleksiyonun alametifarikası en sona saklanmış, bizden söylemesi.
14 Haziran: MONO – OATH
(Pelagic Records)
Japonya çıkışlı post-rock efsanesi MONO’dan sıcakların amansızca bastırdığı yaz günlerinde tıpkı tepemize dikilen güneş kadar bunaltıcı; “Burada ne yapıyoruz?” temelli düşüncelerin yankısı niteliğinde 11 şarkılık bir koleksiyon. Albüm zeminine oturttuğu doğum, ölüm, zaman temaları arasında gezinirken, katman katman yerden ayakları kesilen nefesli ve yaylıların yanında titreşen dramatik gitarıyla oldukça hacimli; dinleyiciye meditatif bir armağan.
14 Haziran: Isobel Campbell – Bow to Love
(Cooking Vinyl)
İskoç müzisyen Isobel Campbell önce Belle & Sebastian, ardından The Gentle Waves ile başladığı kariyerine 2000’lerin ortalarında solo olarak devam etme kararı almıştı. Ama onu dünyaya tanıtan işleri 2006-2010 arası Mark Lanegan ile ortak çıkardığı albümler olmalı. 2010’dan sonra bir on yıl sessizliğe bürünen ve açıkçası kendini unutturan Campbell, 2020’de pandemiye kurban giden There is No Other ile geri dönmüştü. Yeni albüm Bow to Love tüm kariyerinin bir özeti gibi. Sakin ama neşeli bir çalışma. Albümde elektroniğe göz kırptığı anlar en çok göze çarpan. Eğer Belle & Sebastian stili müzikleri seviyorsanız bu albümü de seveceksiniz.
14 Haziran: Otto A. Totland – Exin
(LEITER)
Elektronica ile neoklasik tınılar hattında üreten Oslolu duo Deaf Center’ın bir yarısından üçüncü solo albüm. Nils Frahm’ın Berlin’deki stüdyosunda üç günde kaydedilen 16 parçalık koleksiyon; piyanonun imkânlarından yararlanarak incelmiş armonik akışı ve dinleyenin etrafına bir koza örmüş, onu bir battaniyeye sarmış ya da anne karnına geri göndermiş etkisindeki korunaklı duygusuyla zihninize masaj yapıyor, şifa veriyor. Uykuyla derdi olanlar da kendisine başvurabilir.
14 Haziran: µ-Ziq – Grush
(Planet Mu)
Planet Mu’nun kurucusu ve 90’lardan bu yana IDM kültürünü şekillendiren figürlerden biri olan Mike Paradinas’tan yeni bir albüm. Grush’ı oluşturan parçalar, bir süredir µ-Ziq konserlerinde çalınarak son hâllerine ulaşmış. Paradinas’ın diğer son dönem işlerine kıyasla temponun bu kadar yüksek olması, canlı performans enerjisiyle bağdaştırılabilire elbet. Yer yer müzisyenin Tuskan Raiders işlerini anımsatan breakbeat numaraları da akışı lezzetlendiriyor.
14 Haziran: Fuzziliers – Sail The Seven Seas
(Bağımsız)
2020’de St. Petersburg’da kurulan ve üretimlerine İstanbul’da devam eden psikedelik rock grubu Fuzziliers’ın ilk uzunçaları. 60’lardan 90’lara, özellikle İngiltere ve civarlarında üretilmiş müziklerden ilham alan dörtlü, kendi bestelerinde de zamanları aşan bir füzyon yaratıyor. Ada vapurundan Karga sahnesine, İstanbul manzaralarıyla dolu “This Is Love” klibi de hemen burada.
14 Haziran: Liz Lamere – One Never Knows
(In The Red Records)
Suicide solisti merhum Alan Vega’nın eşi Liz Lamere’in ilk albümü Keep It Alive’ı (2022) takip eden One Never Knows’u ona adamış. 2016’da vefat eden Vega’nın 30 yıllık solo kariyeri boyunca işlerinde onunla birlikte deney hâlinde olan ve ona eşlik eden Liz Lamere, zamanında punk gruplarında davul da çalmış. Avukat, besteci ve boksör olan Lamere aynı zamanda Vega’nın gün yüzü görmemiş kimi işlerinin toplandığı Insurrection’ın ortak prodüktörü. Dinamik beatler üzerine yaptığı endüstriyel süslemelerin, oyunbaz ve kurnaz vokaline iltifatta bulunduğu 24 dakikalık albüm melankolik bir atmosfere çağırıyor.
14 Haziran: John Cale – POPtical Illusion
(Domino / GRGDN Müzik)
Besteci ve The Velvet Underground’un kurucu üyesi John Cale, solo diskografisini genişletmeye devam ediyor. 2023 başlarında övgüler toplayan albümü MERCY’yi yayımlayan Galli müzisyen, POPtical Illusion adlı yeni koleksiyon için arayı açmadı. Prodüktörlüğünü John Cale ve uzun süredir beraber çalıştığı Nita Scott’un üstlendiği albümde Animal Collective, Sylvan Esso, Laurel Halo ve Thei Shi’nin de katkıları bulunmakta. Kapak görseli de Björn Copeland’dan
21 Haziran: Parham A.G – Daha Anlatacak Çok Şey Var
(Ellipsis)
Frozen Clouds, Aşk, Second gibi grupların yanında solo üretimlerine de tam gaz devam ediyor Parham A.G. Her şeyiyle pop-punk geleneklerini benimsemiş bir üslupla büyüme sancılarına ses veren tematik bir iş Daha Anlatacak Çok Şey Var. Evet, parçalar kişisel köklerden filizleniyor ama onunla aynı sayfada buluşacağınız patikalardan geçiyor yolu. Parham’ın tüm enstrümanları çalıp kendi başına kaydettiği albümden “Akli Dengem” parçasına Alena Verbitskaya’nın çektiği video klip de buradan izlenebilir.
21 Haziran: O. – WeirdOs
(Speedy Wunderground / [PIAS] / GRGDN Müzik)
Tash Keary ve Jon Henwood’un geçen yıldan beri yolunu gözlediğimiz albümü sonunnnda burada. Etiketin sahibi Dan Carey’nin bizzat prodüksiyonunu üstlendiği kayıt, tüm deneyselliği ve patlayıcılığı göz önüne alındığında çok kararlı ve kendinden emin bir iş. Caz, hip hop ve metale dair karakteristik unsurları hiç zorlamayan şekillerde harmanlayan ikilinin İngiltere’nin post-punk sahnesinde kendilerine krater büyüklüğünde bir yer oymuş olması hiç şaşırtıcı değil. Keary’nin çarpıcı olduğu kadar incelikli davulu ve Henwood’un azametli ve distortion’a boğulmuş saksafonunun el birliğiyle yarattığı kontrollü kaos eşliğinde mest olmuşluktan surat ekşitmeyene, groove’uyla kafa sallamayana aşk olsun diyoruz.
21 Haziran: Frank Bretschneider – Pounding
(raster – artistic platform)
80’lerde AG Geige ve Signal gibi gruplarla, daha sonra Komet mahlasıyla da Alman elektronik müziğinde çığır açan figürlerden biri olan Bretschneider’ın, Byetone ile kurduğu etiketten çıkan Pounding, genelde sinüs dalgaları ve white noise ile çalışan müzisyenin karmaşık yapılar ve birbirine kenetlenen dokularla işlediği, dinamik ve incelikli bir sesler ağından oluşan bir tavşan deliği. Sentezlenerek yapıbozuma uğratılmış insan seslerinin, minimal bas ve beatlerin üst üste bindiği detaylı örüntü ve katmanlardan oluşuyor. Alıştıra alıştıra artan, sonrasında durulan bir tedirginliğe sahip bu uzunçalar aracılığıyla modüler synthesizerlar eşliğinde olağandışı bir yolculuğa çıkmak isteyenler buyursun.
21 Haziran: Moon Diagrams – Cemetery Classics
(No Gold)
Deerhunter’ın kurucu üyelerinden davulcu Moses Archuleta’nın 2017’de başlayan projesi Moon Diagram’ın ikinci stüdyo albümü Cemetery Classics. Albümün yapımına birkaç sene önce Tokyo’dayken şehrin seslerini müziğine katma misyonuyla başlayan müzisyen, bu kadar büyük ve kalabalık bir şehrin gürültüsündeki ahengi bulmak konusunda ilham verici bir iş ortaya çıkarıyor. Albüm sürprizlerle dolu. “Fifteen Shows At One Time”da olduğu gibi bir dans şarkısı endüstriyel bir molayla kesilip sona erebilir; “NRG”deki gibi akustik bir melodiyle başlayan bir parça çok daha soyut bir hâl alabilir; “Very Much My Promise To You” gibi neredeyse distopik bir avant-pop güzelliği karşınıza çıkabilir. İlhamları arasında Faust’un işlerindeki endüstriyel soundu ve ilk Daft Punk albümünü sayan müzisyen, koleksiyonu “ıssız ada diskinin tersi – mezarlık diski. Öbür dünyaya götürülecek şarkılar” olarak betimliyor.
21 Haziran: John Zorn – Her Melodious Lay
(Tzadik)
Bir gitar ziyafeti. John Zorn’un besteleri, Julian Lage ve Gyan Riley’nin parmaklarında titreşiyor; çıkan sesler bir kazanda helmeleniyor, lezzetleri birbirlerinin içine geçiyor; sonunda sofraya dokuz nefis tabak geliyor. Bizim şef tanıdık gibi görünen şaşırtıcı tatları seviyor. Yalnız şölen kalabalığında bir davet değil bu; zeytin ağaçları altında tek bir masa var; bir ucunda sevgililer hayal kuruyor, öbüründe çocuklara ninniler söyleniyor.
21 Haziran: Nuno Beats – Sai do Coração
(Príncipe)
Nuno Beats’in marttan beri kimi teklilerini buyurduğu ilk uzunçalarında sakince groove’lu, baştan sona kadife gibi yumuşak ve zarif bir sound söz konusu. Latin havalarından desenlerde doku ve vuruşlar içeren iş hisli ve romantik açılıyor ama çok daha cesur, seksi bir yerde sonlanıyor. R&B ve soul tınılarını fütüristik bir süzgeçten hiç pürüz bırakmadan geçiren Nuno Beats’in çıkış albümü; yılın atmosferik ses işçiliklerinden birini barındırmakta. Sofistike olduğu kadar rahat bir akış.Kapağı da etiketin favori sanatçısı Márcio Matos’dan.
21 Haziran: Indus – Negra
(ZZK Records)
Kolombiya’nın kırsal kıyılarındaki geleneksel tınılarla kentsel electronica arasında köprüler kuran Indus ikilisi, ikinci albümünde kendi deyimiyle “topraktan doğan ve geceye ait olan” 10 şarkıyı buluşturuyor. Ruhani, baştan çıkarıcı bir dans müziği bu. Ay ışığının altındaki gizemi araştırıyor.
21 Haziran: Ağaçkakan – Geceye
(Universal Music Türkiye)
“Sana selamlar getirdim alacakaranlığa küsen gündönümünden.” Dört yıllık aranın ardından yeni bir Ağaçkakan albümüne kavuştuk. Prodüktör koltuğunda Da Poet’in yer aldığı yarım saatlik akışında yine frenleri patlamış bir kıvamda savuruyor kafiyelerini Ağaçkakan. Kelime oyunlarıyla derdine ortak etmekte ustalıklı bir iş çıkarıyor yine; bu dokuz şarkı eşliğinde öfkelenmek, yumrukları sıkmak kaçınılmaz. Kapak görseli Aylin Kutku imzalı albümün atmosferik kapanış parçası “Daha İyiyim” için Eren Karatepe yönetmenliğinde çekilen klip de hemen burada.
21 Haziran: Pond – Stung!
(Spinning Top Records)
Avustralyalı ekip onuncu albümünde tekrara düşmemeyi başarıyor ve hâlâ ceplerinde bize sunacak yeni numaraları olduğunu kanıtlıyor. Bir synth-pop güzelliğiyle açılan albüm, yolda eğlenceli funk numarası “So Lo”, sanki bir stoner rock albümünden kopup gelmişçesine bol fuzz’lı “Black Lung” ve bir başka synth-pop numarası “Elf Bar Blues”a uğrayıp kapanışı bir piyano baladı tadındaki, albümün duygu yoğunluğu en yüksek anlarından biri olan “Fell From Grace With The Sea” ile yapıyor.
21 Haziran: SUMAC – The Healer
(Thrill Jockey)
Bizden söylemesi; huzursuzluk vermeye niyet etmiş başıboş seslerden oluşan bir albüm ile karşı karşıyasınız. Aaron Turner, Brian Cook, Nick Yacyshyn üçlüsü SUMAC’tan dört tane atlayışın olduğu bir saati aşkın ve oldukça gürültülü bir meydan okuma The Healer. 25 dakikalık açılış parçası “World of Light” bir kasvetli bir parlak havasıyla dengesizce selamlıyor dinleyeni. Dağınık davullar ve kirli mi kirli gitarların çarpışmasıyla meydana gelen koleksiyon; doğası gereği yorucu, gergin ve yontulmamış kocaman bir kaya kadar keskin.
21 Haziran: Max Blansjaar – False Comforts
(Beanie Tapes)
21 yaşındaki Max Blansjaar ilk uzunçalarında çok özel bir denge yakalıyor: Hem politik hem toplumsal hem de kişisel meselelerini deşerken ses dünyasını da çok taze ve hafif tutmayı başarıyor. 10 şarkılık koleksiyonu için ilhamları arasında The Velvet Underground, Elephant 6 ve söz yazımı anlamında Cate Le Bon’u sayan Blansjaar’ın vizyonunu ve özgünlüğünü fark etmemek elde değil. Dünyadaki yerini aramak, büyümek, cevap aramak ve bazen bazı şeylerin cevapsız kalmasının daha iyi olduğunu anlamak arasında mekik dokuyor False Comforts.
21 Haziran: Luna Shadows – bathwater
(Bağımsız)
Luna Shadows’tan ışıldayan synthleri, rüya gibi vokali, samimi iç döküşleri; aşk, kayıp, sevgi, aile, kaygı, hafıza temaları ile 21. yüzyılın karanlığına dair buram buram bir dream pop güzelliği. Bathwater yapbozunu tamamlayan 16 parça, oldukça kişisel bir ses salınımı, yaşamak üzerine bir meditasyon. Albümün en derine köklenen parçası “witches’ brew” ise annesine atıfta bulunuyor. Hüzünlü, kırılgan günleri atlatmak için sırtına yaslanıp dinlenebileceğimiz bir dost gibi.
28 Haziran: Loma – How Will I Live Without a Body
(Sub Pop)
Shearwater’da severek takip ettiğimiz Jonathan Meiburg’un Cross Record’dan Emily Cross ve Dan Duszynski ile oluşturduğu grubu Loma, kendi külliyatının üzerine koymaya devam ediyor. 2018’den beri yayımladıkları üçüncü albüm How Will I Live Without a Body, yine kalburüstü bir çalışma. Emily Cross’un vokalleri, ilgi çekici ritimler ve Radiohead-vari sonik atmosferle süslenince ortaya gayet güzel iş ortaya çıkmış. Meiburg’un Shearwater’dan aşina olduğumuz dokunuşları da oldukça belirgin. Shearwater’ın yeri ayrıdır ama Loma’nın da eksik kalır yanı yok.
28 Haziran: Washed Out – Notes from a Quiet Life
(Sub Pop)
Bazılarına göre chillwave’in öncüsü olan Washed Out namıdiğer Ernest Green Jr. biraz eski günlerini arıyor gibi. 2010’ların bu synth bazlı, terapötik türü günümüzde etkisini biraz kaybetmişe benziyor. Washed Out’un yeni işi Notes From a Quiet Life artık 40’ını devirmiş müzisyenin daha sakin, daha ne istediğini bilir bir ürünü. Enerjisi belki biraz daha düşük, daha minimal belki ama bu yaklaşım yer yer güzel sonuçlar vermiş. Hazır yaz vakti; güneşli, denize yakın bir yerdeyseniz öğleden sonranın ölü saatlerinde size eşlik edebilecek bir albüm.
28 Haziran: Chris Corsano – The Key (Became the Important Thing [and Then Just Faded Away])
(Drag City)
Zamanının en yetenekli ve açık fikirli davulcularından biri olan Chris Corsano, yeni albümünde kendi tasarımı olan yaylı davul ile yolculuklara çıkıyor. Rotasını tamamen içgüdüler ile çizdiği serbest doğaçalama sekanslarının yanı sıra Tek başına bir post-punk orkestrasına dönüştüğü “The Full-Measure Wash Down” ve “I Don’t Have Missions” parçalarında gitar ve bas overdublarıyla kirli ve kırık sarmallar yaratıyor. Avucunun içinde sizi hem rahat ettiriyor hem de sürekli olarak sonraki adımının ne olacağını merak ettiriyor.
28 Haziran: Dirty Three – Love Changes Everything
(Drag City)
2024 eski dostlarla bir araya gelme yılı olmaya devam ediyor. Warren Ellis, Mick Turner ve Jim White üçlüsü, son albümünü yayımladığında takvimler 2012’yi gösteriyordu. Altı parçaya bölünen 41 dakikalık yeni serüven Love Changes Everything; Dirty Three’yi Dirty Three yapan açıklığı, keskin sınırlardan arınmışlığı her ânında hissettiriyor. Yer yer kalp sıkıştıran kaotik bir açılışın ardından dokunaklı ve kırılgan sekanslarla havanın rengi sık sık değişiyor.
28 Haziran: Mabe Fratti – Sentir Que No Sabes
(Unheard of Hope)
“Hiçbir şey bilmediğinizi, jöle gibi yumuşak olduğunuzu ve her çatalın içinizden geçebileceğini hissettiğiniz o an. Soru işaretinin olduğu o hassas noktada fikirler de değişiyor ve büyüyor.” diyor Guatemala doğumlu Meksika’da yerleşik vokalist ve çellist Mabe Fratti. Ve dinleyicisini tam da o kişi hâline getiriyor yeni albümünde. Play’e basıyor; post-rock, pop, caz, klasik müziğin topraklarına girip girip çıkıyoruz. Tam konumumuzu bilmiyor, bilmek de istemiyoruz. Bir anda gümbürdeyen bir davul, gıcırdayan bir yaylı teli kaybolduğumuza işaret ederken, Fratti’nin meleksi vokalleri elimizden tutuveriyor; 41 dakika boyunca aynı duyguyu, aynı döngüyü tekrar tekrar yaşıyoruz. Özgür, özgüveni yüksek bir müziğin içinde süzülüyoruz.
28 Haziran: Hiatus Kaiyote – Love Heart Cheat Code
(Brainfeeder / GRGDN Müzik)
Maksimalizm kimi bünyeleri yorabilir; Hiatus Kaiyote yaratıcılığında yapılınca pek öyle olmuyor. Ancak Love Heart Cheat Code, Choose Your Weapon deliliği ve grubun geçmiş diğer albümlerine kıyasla bir nebze daha sakin seyreden, bir yandan da her zamanki gibi sımsıkı groove’uyla dinleyeni hızla ele geçirebilen bir koleksiyon. Uzun süreli dinleyicilere daha az heyecanlı gelebilir ama soul’un uzanabildiği yerleri görmek ve Nai Palm’ın uçuş kaçışlarına tanık olmak daima eğlenceli. Süper kapak görselinin Sri Lanka doğumlu, Toronto’da yaşayan multimedya sanatçısı Rajni Perera’dan olduğunu da söylemeden geçmemeli.
28 Haziran: Anthony Green – Doom. Spun.
(Born Losers Records)
2022’deki Boom. Done.’ın peşine takılıp gelen yeni koleksiyon iş birlikleriyle, coverlarla, Robert Desnos’un dizeleriyle, canlı performanslarla ve eski birkaç şarkının yeni tasarımlarıyla dolu 40 dakikalık bir soundtrack âdeta. Müzisyenin “hayatımdan anların bir kolajı gibi” diye betimlediği albüm, çeşitli vokallerle duygu yüklü bir hikâye anlatıcılığını üstlenmiş. 16 parçalık Doom. Spun. yaprakları içsel liriklerle, gövdesi çeşitlenen elektronik rock sesleriyle Anthony Green’in yaşamına köklenmiş bir ağaç. Gölgesinde dinlenmelik.
28 Haziran: James Blake & Lil Yachty – Bad Cameo
(Quality Music/Motown & Republic)
Şu sıralar seri üretim hâlinde olan James Blake ve bir süredir psikedelik müzik sularında yüze Lil Yachty’nin birlikte üretip salıverdikleri sürpriz bir albüm. Atlantalı rapçi, Blake’ın duygusallığına; Blake ise Yachty’nin renkliliğine uyumlanmış gibi. “Ambient” ve “deneysel” türevi yakıştırmalarla tanımladıkları Bad Cameo‘dan konuşurken bu sıfatları geçirmemek zor ama girişimin kendisi bu tanımları o kadar da karşılamıyor. Efektlere, sentezlere doygun ve sözleri her zaman anlaşılmıyor, ki bu Yachty’nin bilindik “mumble” icrasına paralel bir durum. Miles Parks McCollum’un arada bir seçilen mizahı toy, resimleri komik laflarının parçaların varoluşsal tınısına tezatlığı bazen acayip gelse de zevkli. Dom Maker ve BYNX’in iddialı ama abartısız beatleri, uzun parçalar, hisler, titreşimler… Başlık parçası ise dinlemeden evvel alabildiğine geyik olacakmış gibi bir izlenim verip tüm parçaların içinden en dingin ve ruhani olanı çıkmasıyla hem beklentileri duvara toslatıyor hem de albümün niyetinin hepten altını çiziyor.
28 Haziran: Johnny Cash – Songwriter
(Universal)
Johnny Cash’in 1990’larda Rick Rubin aracılığıyla kotardığı American Recordings serisi bir müzisyenin yaşadığı en görkemli geri dönüşlerden biri olmalı. Bilmediğimiz nokta ise Cash, Rubin ile tanışmadan çok kısa süre önce bir albüm hazırlığı yapmaktaymış zaten. O albüm oğlu John Carter Cash’in ön ayak olduğu bir hamleyle yeniden ele geçirildi ve ölümünün üzerinde 20 seneden uzun zaman geçmesine rağmen yeni bir Cash albümüne kavuştuk. Cash’in o dönemki vokal kayıtları tamamen temizlenerek kullanılmış ve albümün gerisi tamamen yeni kaydedilmiş. Dan Auerbach, Marty Stuart, Vince Gill gibi isimlerin başını çektiği bir kadroyla hem de. Şarkılar tabii ki güzel, Cash’in vokali de harika ancak müziğin geri kalanıyla yer yer kaynaşmakta zorlandığını söylemeli. Enstrümanlar da öne çıkmayacak şekilde aranje edilmiş. Bu iyi niyet ister istemez bir yavanlık katıyor. Yine de Cash’ten hâlâ bir şeyler duymak çok güzel.
28 Haziran: Cornelius – Ethereal Essence
(Like Ltd)
Fırtınalardan geçme hissiyle başlayıp; yerini hızlıca, neşenin dibinde duran sıcak bir melankoliye bırakan Ethereal Essence, türlü efektlerle inşa edilmiş 12 parçada kâh beyninize masaj yaparak uyku getiriyor, kâh zengin dokularına kulak kabarttırıyor. İsminin hakkını verircesine ruhani olanın hafifliğinde, dinlemesi zevkli bir kayıt. Ryuichi Sakamoto’nun “Thatness And Thereness”ını yorumladığı tatlı vedayla da gönül alıyor.