Hiç kimse mükemmel değildir ve Blondshell de -miş gibi yapmıyor. Kendi ismini verdiği çıkış albümüne hatalarını, utançlarını, suçluluk hissini, öfkesini ve kırgınlıklarını sıkıştıran müzisyen, şarkılarında herkesten önce kendisine karşı dürüst. Geçmişinde toksik ilişkiler ve toksik alışkanlıklar bırakan Sabrina Teitelbaum, kendinizi size kötü gelen şeylerden koparmanın zorluğunu birinci elden deneyimlediği için şarkılarında bu sürecin bütün engellerine teker teker değiniyor. Bestelerinin yapısından bile her şeyin adım adım yükselerek kaosa gittiğini takip etmek mümkün. Arkadaşlıkları, romantik ilişkileri ve kendiyle olan ilişkisine yakın mercek tutan ve şapkasını önüne koyan Blondshell’in albümünde, tanıdık bir şey bulmamak neredeyse imkânsız.
Müzik serüvenine BAUM adıyla başlayan ve “Fuckboy” şarkısıyla kısa sürede popülerliğe ulaşan Teitelbaum bu projesinde yaptığı müziğin kendini tam olarak yansıtmadığını hep biliyormuş. Dolayısıyla pandemide kalbine ve zevkine daha yakın, biraz daha alternatif, gitarların birbirinden rol çaldığı, görece daha sert bir ses dünyasına geçiş yapmasıyla Blondshell doğmuş.
13 Ağustos’ta PSM Loves Summer konserleri kapsamında ilk kez İstanbullu dinleyicileriyle buluşacak Blondshell ile açık sözlü şarkı yazımının ardındakileri konuştuk.
“Her şarkı yazdığımda bir hisle baş ediyorum. Eğer çözmem gereken ve göğsümden atmam gereken bir şey olmasa yazamam.”
Nisan 2023’te ilk albümünü yayımladın ve sonrasında Kuzey Amerika ve Avrupa’da ilk headline turnene çıktın. Bu deneyim senin için nasıldı? Birçok müzisyen için ön grup olarak çalmış biri olarak kendi turnene çıkmak ve dinleyicilerinle buluşmak nasıldı?
Gerçekten harika hissettirdi. Konser vermeyi çok seviyorum ve headliner olarak konser vermek de olabilecek en iyi şey. Müziğimle bağ kurabilen birçok insanla tanıştım ve daha önce hiç gitmediğim bir sürü yeri gördüm. Taşınmayı isteyebileceğim çok fazla şehir vardı o turnenin programında!
İlk Blondshell teklisi “Olympus”u “ Her zaman yapmak istediğim ama yapmaya çok korktuğum müzik” notuyla paylaşmıştın. Sanatçı olarak kendini yeniden keşfetmek istediğini anladığın süreç nasıldı?
“Olympus”u çok mutsuz olduğum bir gün öylesine yapmıştım ve fark ettim ki onu yapmak benim için çok doğal bir süreçti. Her zaman dinlediğim müzikler ve yaptığım müzik hakkında bir kopukluk vardı ve “Olympus” sonunda o boşluğu doldurdu gibi hissettim. Anladım ki peşini bırakmamalıydım.
Şarkılarda öfkeni yansıtmaktan ve “sinirli kadın anlatıcı” olmaktan kaçınmıyorsun ki bu Blondshell’i bu kadar samimi ve iyi yapan özelliklerden. Şarkı yazmak senin için kızgınlık ve benzeri negatif duyguları çözümlemek için bir yol mu?
Her şarkı yazdığımda bir hisle baş ediyorum. Eğer çözmem gereken ve göğsümden atmam gereken bir şey olmasa yazamam. Dolayısıyla bir şarkı yazdığımda sanki çirkin bir şeyden küçük güzel bir hediye çıkmış gibi hissediyorum. Bu süreç benim için çok terapötik.
Albüm çok açık sözlü ve yalın hissettiriyor. Şarkı yazarlığında kendini açmak ve kırılgan olmak senin için kolay ulaşabildiğin bir hâl mi? Üniversitedeki kompozisyon eğitiminin buna bir etkisi oldu mu?
Benim için tabu meseleler hakkında şarkı söylemek her zaman çok rahat yapabildiğim bir şey oldu diye düşünüyorum. Nitekim müzik benim için her zaman gerçek hayatta söyleyemediğim şeyleri dillendirebildiğim bir yer. Gerçek bir diyalog olmadığı için şarkılarımda ne istersem söyleyebiliyorum ve yüzleşmeyle uğraşmam / karşılaşmam gerekmiyor. Müzik eğitiminin daha çok şarkı yazarlığı ve kayıtla ilgili teknik konularda yardımı oluyor.
Blondshell’de hayatına dair çok yakından anekdotlar var ve birçoğu sana iyi gelmeyen kişiler veya alışkanlıklarla ilgili. Albümü yazmak senin için terapötik oldu mu; bunları geride bırakmanda bir etkisi oldu mu?
Bu albümü yapmak inanılmaz iyileştirici, tedavi ediciydi; yayımlamak da öyle oldu. Tüm şarkılar utandığım duygular ya da davranışlar hakkında. Bunları ortaya koymak ve insanların bunlarla bağlantı kurduğunu hissetmek tüm bu konularda kendimi daha rahat hissetmemi sağladı.
“Kurtulmak, birini kurtarmak, kurtarılmak” konusunu da birkaç şarkıda kurcalıyorsun. Sence bir insan diğerinin kurtuluşu olabilir mi?
Katiyen olamaz ama “Sepsis”i yazdığım zamanlarda bunu yeni yeni anlıyordum. Ondan önce bir insanın diğerinin kurtuluşu olabileceğini umuyordum; ki bu hayatı çok kolaylaştırırdı.
Geçtiğimiz haftalarda Talking Heads cover’ın “Thank You For Sending Me An Angel” çıktı. A24’un Stop Making Sense Tribute albümünde yer almak senin için ne anlam ifade ediyor? Hangi şarkıyı yorumlaycağını kendin seçebildin mi?
Bu projenin bir parçası olmak benim için çok anlamlı. Her zaman büyük bir Talking Heads hayranıydım ve Stop Making Sense sanırım tanıdığım her müzisyene ilham vermiştir. Şarkıyı kendim seçtim; şarkının anlattıklarına ve kendi versiyonumun dinleyenlere nasıl hissettirmesini istediğine iyice dalabildim. Bu albümün bir parçası olmak bir onur.
Talking Heads ve bu parça hayatında özellikle ayrı bir yere sahip mi? Sen de New York’ta doğup büyüdün, New Yorklu gruplara bir yakınlık hissediyor musun?
New Yorklu gruplara karşı kesinlikle bir yakınlık hissediyorum. Talking Heads’i lisenin başları – orta okulun sonları gibi keşfetmiştim; her şeyin çok ham ve yoğun olduğu bir dönem bu. O yüzden onları her dinlediğimde o zamanlarda nasıl hissettiğimi hatırlıyorum.
Pandemi sürecinde albümü yazarken çok fazla Hole, Smashing Pumpkins, The Cure, Palehound ve Waxahatchee gibilerini dinlediğinden bahsetmiştin bir röportajında. Şu aralar neler dinliyorsun? Yeni işleri takipte misin yoksa kendini hep eski albümlere dönerken mi buluyorsun?
Her zaman daha eski şeyler dinliyorum ama şu aralar sevdiğim çok fazla yeni müzikler de buluyorum. The Marias’ın albümü yeni çıktı ve onu çok dinliyorum. Eski müzik olarak da R.E.M.’in pek çok işini yeniden dinliyorum.
13 Ağustos’ta ilk defa İstanbul’da sahne alacak olmak nasıl hissettiriyor?
İstanbul’da çalacak olduğum için çok heyecanlıyım ve umarım gezilecek yerleri görmek için yeterli vaktim olur!