Geçmişle günümüzü psikedelik pop filtresinden geçirerek buluşturan Londralı ikili Kit Sebastian, şimdilerde yeni bir heyecan yaşıyor. Flying Lotus’un kurucusu olduğu plak şirketi Brainfeeder ile anlaşan ve bu etiketle ilk teklisini yayımlayan Kit Martin – Merve Erdem ikilisi, ilham yelpazesini genişletmeye tam gaz devam ediyor.

Rastgele denk gelmiş olsanız hemen başka parçaya geçemeyeceğiniz, muhtemelen bir süre “Bu ne tür bir karışım?” sorusuna cevap arayacağınız Kit Sebastian güzelliği “Faust” ile geçtiğimiz haftalarda buluştuk. Adı üzerinde bir şarkı; ilgi odağı olmak için küçük hesaplar yapıp, sonunda kendi oyununa hapsolarak ruhunu kaybeden bir adamdan bahsediyor. Türk mikrotonlarından caz ritimlerine, Güney Asya esintili vokallerden bossa nova gitarlarına uzanan şık düzenlemesiyle pırıl pırıl parlıyor. 

Metropolis” adlı, ilhamını  Vagif Mustafazadeh ve Rafig Babayev gibi Azerbaycanlı müzisyenlerden alan bir diğer yeni Kit Sebastian teklisi de New Internationale adlı albümünün duyurusuyla birlikte yayımlandı.

Kit Sebastian üyelerinden yoldaki yeni albüme dair bazı ipuçları aldık; yaratıcı bir araç olarak nostaljiyi nasıl ele aldıklarını ve Brainfeeder ailesine katılmanın yarattığı hisleri konuştuk.


Yollarınız nasıl kesişti? Aranızdaki bağ nasıl Kit Sebastian’a dönüştü?

Kit Martin: Londra’daki Türkler için kurulmuş olan Facebook grubunda tanıştık. Türkiye’den bir şarkıcı arıyordum, Selda Bağcan’ın bir şarkısını paylaşmıştım. Merve cevap verdi ve Batı Londra’da bir barda buluştuk, müzik ve sinema üzerine uzun bir sohbet etmiştik.

Merve Erdem: İlgi alanlarımızın ve müzikle olan ilişkimizin benzer olması beraber bir şeyler yapmamızı kolaylaştırdı ve sürekliliğini sağladı. İkinci buluşmamızda ilk albümü kaydetmeye başlamıştık bile! İkimizde de çok pratik ve spontane bir yerden gelen bir merak, üretme ve işi nihayetine erdirme dürtüsü var.

Dünyanın dört bir yanından müziklerin etkileri dışında, başka neler size ilham veriyor?

Kit Martin: Sinemanın bize hissettirdiklerinin büyük bir etkisi var. Ayrıca son zamanlarda eski Fransız kartpostalları toplamak bana yazma isteği uyandırıyor.

Merve Erdem: Sinema, kitaplar, hem şahsi hayatlarımızda hem de sosyal çevremizde olup bitenler ve (kulağa her ne kadar banal gelse de) yalnızlığın ya da çalkantılı hislerin ağır bastığı zamanlarla başa çıkmanın daha iyi bir yolunu bilememek.

Yeni koleksiyon üzerine çalışırken, kendiniz ya da müzisyenliğiniz hakkında yeni keşfettiğiniz şeyler oldu mu?

Merve Erdem: Üzerinde çok detaycı bir şekilde düşünüp, yazdığımız ve kaydettiğimiz bir albüm oldu. Deneyselliği ve beklenmedik öğeleri (“Faust”un provokatif vokalleri, “Camouflage”daki patlama sesi, “Göç / me”de parçayı kısaca ziyaret edip kaçan zurnası, “New Internationale”deki prog rock bölümü vs.) hem müzikal hem de sözler açısından pop müziğin yapısıyla nasıl oyunbaz bir şekilde bir araya getirebiliriz, bunu denedik. O açıdan belki kendimize daha çok güvenerek hareket ettik. Bir de önceki seneyi çok fazla sahne performansıyla ve kendi DJ gecelerimizle geçirmenin verdiği bir deneyimle, dinleyicinin enerjisini daha çok göz önünde bulundurduk. Bu da bizim için yeni bir şeydi ve albüme yeni bir dinamizm kattı.

Şarkılarınızda Türkçe ve İngilizce sözler arasında geçişleri müzikle oldukça uyumlu buluyorum. Söz yazma süreci nasıl gerçekleşiyor? Dünyanın her yerinde dinleyiciniz bulunmasının etkisi oluyor mu?

Merve Erdem: Şarkı sözleri bizim için besteler kadar önemli. Genelde, bir şarkının yapısı ve melodisi bir dilin hissiyatına ya da o dilde şarkıyı söyleyiş biçimimize diğerinden daha uygun oluyor. Kullandığımız farklı dillerle kurduğumuz ilişkiler değiştikçe o dilin şarkılarımıza yansıması da değişiyor. Mesela bu albümden önce İngilizce benim için genelde daha soğuk, mesafeli ve pratik bir dildi. Bu albümde “The Kiss”le onu kırabildiğimi hissediyorum, hem şarkı sözleri hem de yorum açısından.

Dinleyicinin hangi şarkıyı neden seveceğini ya da hangi dille daha iyi bir iletişim kuracağını bilmek imkânsız, o yüzden bunu çok düşünerek hareket etmiyoruz. Keza İngiltere ya da Fransa’da insanlar anlamadıkları dillerdeki şarkıları dinlemeye çok daha açıkken ya da belki vokallerin genel tadını ve şarkının prodüksiyon ve aranjmanını daha çok önemserken, İtalya’da ya da Türkiye’de bir şarkıyla bağ kurmak için sözleri anlamak ya da vokallerin ön planda olması daha öncelikli olabiliyor vs.

“Faust” bağlama kullandığınız ilk şarkınız. Yaklaşan albümde başka ilkler var mı?

Kit Martin: Yeni birkaç enstrüman daha kullandık, Endonezya’ya özgü bir metalofon olan Gangsa Pemadé, bir Fars santuru, hatta bir noktada zurna da kullandık! Enstrümanların yanı sıra ayrıntılara daha fazla dikkat ettik ve daha çılgın sesler çıkardık.

Kayıt süreci önceki çalışmalarınızdan nasıl farklılık gösterdi?

Kit Martin: En temel fark, bu sefer albümü yazdığımız dönem çok fazla konserimiz olduğu için yazarken ya yoldaydık ya da turnenin tadı damağımızda kalmıştı. İnsan uçak, tren gibi yerlerde düşünürken daha büyük hayaller kuruyor, mesela bir kontrbas ile bir gamelan enstrümanı ya da santur ile bir analog synthesizer bir araya getirsek nasıl olurdu gibi hayaller kurduk.

Ses dünyanızda birçok retro referanslar bulunuyor. “Faust” klibi de, çoğu videolarınız gibi nostaljik havalar taşıyor. Kit Sebastian, “nostalji”yi yaratıcı bir araç olarak nasıl ele alıyor?

Merve Erdem: Geçmişi aslında şimdinin bir parçası olarak görüyoruz, yoksa çok çabuk görsel ya da müzikal olarak geçmişi fetişleştiren ve romantize eden gülünç bir pastişe dönüşebilirsiniz.

Teknolojik ya da estetik olarak bizi etkileyen her şey bir şekilde yaratıcı dünyamızın parçası oluyor. Bunların işlerimize sirayet etme biçimi de 60’ları ya da 70’leri yeniden canlandırmak gibi bir dertten ziyade bugün bizim olduğumuz yerden bu tekniklerle ve araçlarla çalışmak nasıl bir iş ortaya çıkarır, bunun merakı oluyor.

Belki retro dediğimiz şeyde ilgimizi çeken bir diğer mevzu, o dönemlerde şimdiye oranla kusurların ve tesadüflerin yaratıcı sürecin daha büyük bir parçası olması. Keza özgünlük mükemmeliyetten değil; ancak kendi kusurlar ve sınırlamalarımız dâhilinde çalışabildikçe mümkün olan bir şey.

Kit Sebastian’ın Brainfeeder ile anlaşması büyük bir haber! Yeni evinizde sizi en çok heyecanlandıran şey nedir?

Kit Martin: Uzun süredir saygı duyduğumuz birçok büyük sanatçı arasında olmak bir onur, ve ABD’de sahne alacak olma kısmı da heyecan verici.

Merve Erdem: Beraber çalıştığımız insanların inanılmaz yüksek bir enerjisi ve deneyselliğe açık bir vizyonu var, bu çok heyecan verici bir şey!

Röportajı eğlenceli bir oyunla bitirelim: Kit Sebastian için bir saygı albüm hazırlanıyor ve sizden şarkılarınızı coverlaması için 5 müzisyen/grup seçmenizi istiyorlar. Kimleri seçerdiniz ve neden?

Kit Martin: Orgda Rhoda Scott ve vokallerde Alain Barrière olurdu, çünkü onların hassasiyetlerini beğeniyorum. Melodik ama ritmik çalışından dolayı bas gitarda Thundercat olurdu. Perküsyonda Okay Temiz olurdu, onun da ritme yönelik çeşitli yaklaşımını seviyorum. Prodüksiyon kısmında ise Joe Meek’in olmasını isterdim çünkü kendisinin echo ve distortion kullanımını beğeniyorum, diğer türlü çok ana akım, radyo dostu bir işe dönüşebilirdi.

Merve Erdem: Muhteşem duygulu ve kırılgan vokalleriyle Najat Al Saghira, sakinleştirici ve bir yandan da şahsına münhasır çılgın orkestrasyonlarıyla Les Baxter, farklı türleri en dokunaklı biçimde bir araya getirebilen müzik dehasıyla Ziad Rahbani, zarafetinden ödün vermeyen vahşiliği ve ilginç görsel dünyasıyla St. Vincent ve sahnedeki sıcakkanlılığı, akrobatik bası ve groove’uyla Thundercat

  1. Televizyon emeklerken, karanlık çoktan içeri sızmıştı: ERIC WHITE çocukluk korkularını boyuyor

    “Resimlerimin, ya iki saniye sonra ilgisiz ve / veya hayal kırıklığına uğramış bir şekilde çekip gitmenize ya da orada durup tamamını okumaya mecbur hissetmenize sebep olması fikrini seviyorum.”

  2. A’dan Z’ye: JAMES BALDWIN

    Yazar ve aktivist James Baldwin 100 yaşında.

  3. Sizin oralarda yaz nasıl geçiyor?

    2024 yazı dünyanın farklı yerlerinde nasıl geçiyor; kentler yazın, sakinlerine neler vadediyor?

  4. Bir dahi, bir iş bitirici: Powell ile Pressburger'ın büyülü mirası ve MADE IN ENGLAND

    MUBI kütüphanesine eklenen Made in England: The Films of Powell and Pressburger belgeselinin yaratıcıları David Hinton ve Thelma Schoonmaker hattın öbür ucunda.

  5. Sadece gey değil; Afro, ucube, karmaşık ve öfkeli bir uyarlama: VAMPİRLE YENİDEN GÖRÜŞME

    “Amerikalı Siyah bir adamı önce vampire dönüştür. Sonra o vampire yamuk yap. Ve neler olacağını gör.”

  6. BLONDSHELL ve utandıran duyguların şarkıları

    "Her şarkı yazdığımda bir hisle baş ediyorum. Eğer çözmem gereken ve göğsümden atmam gereken bir şey olmasa yazamam."

  7. Mükemmeliyetle özgünlük mümkün değil: KIT SEBASTIAN

    Geçmişle günümüzü psikedelik pop filtresinden geçirerek buluşturan Londralı ikili Kit Sebastian ile Brainfeeder, nostalji ve yeniliklere dair.

  8. A'dan Z'ye: MASSIVE ATTACK

    Massive Attack’in açtığı kapıları yeniden anımsamak için...

  9. İnsanlığın en derin korkusu, bazen de en büyük umudu: YAPAY ZEKÂ ve ekranlardan 15 ikonik karakter

    Sunny'den hareketle, bugünün teknoloji harikaları olarak bilinen ve yarının distopyaların süsleyen ikonik yapay zekâ temsillerine selam duruyoruz.

  10. Kalıbına sığmadan, tarifine uymadan: Oyuncuları ile THE BEAR üzerine

    The Bear anlatısının 3. sezonunu eşelemek üzere bir koltuk kapıp; Jeremy Allen White, Ayo Edebiri, Ebon Moss-Bachrach ve Matty Matheson’ın sohbetine misafir olduk.

  11. Elliott & Luke Tittensor ile HOUSE OF THE DRAGON ve Cargyll İkizleri üzerine

    House of the Dragon dizisinde Erryk & Arryk Cargyll’e hayat veren Tittensor ikizleri ile aralarındaki dinamikler ve hazırlık süreçleri üzerine konuştuk.

  12. Köpeklere ve Duvarlara Dair, Veda Etmiyorum ve bu ay başka ne okusak?

    Köpeklere ve Duvarlara Dair, Veda Etmiyorum, Sabahın Üçü, İşaret, Kalbin Görünmez Öfkeleri, Beynin Gece Hayatı… Haziran 2024’te yayımlanmış, merak uyandıran kitaplar.

  13. 50 Albüm: Haziran 2024 best of

    “Ne dinlesek?” diye soranlara, haziran ayından yerli – yabancı karışık 50 albüm.

  14. Künye

    .