Austin, Texas çıkışlı sanatçı Win Wallace’ın işlerine bakınca sonradan çürük olduğunu fark edeceğiniz olgun bir meyvenin kabartacağı kuşkulu bir iştah hissi yaşıyorsunuz.
Röportaj: Yetkin Nural
Bant Mag. No:66’daki tüm içerikler için buraya tıklamanız yeterli.
Kişisel mitolojisinin karanlık detaylarını etkileyici renk seçimlerinin ve çarpıcı kompozisyonlarının altına gömen Win Wallace’ın bakanın gözünü rehin alan, garip ve dünya dışı karakterleri izleyicide uyandırdığı merak üzerinden hayat buluyor. Lise yıllarından itibaren müzikle de ilgilenen sanatçının siyah-beyaz işlerinin kökeni ise hem içinde bulunduğu hem de tanıdığı yeraltı-punk ve rock sahnesinden gruplara hazırladığı poster ve demo kapaklarına dayanıyor. Kendisinin “gündüz” işlerim diye tanımladığı renkli çizimlerindeki “güneşin” sakladığı karanlık, siyah-beyaz işlerinde ise ay ışığında canlanan somut hayallere dönüşüyor.
İlk çizimlerini hatırlıyor musun? Kaç yaşındaydın ve ne çiziyordun?
Dönüp düşündüğümde bana önemli gelen ilk çizimin 8 veya 9 yaşındaydı. Annem beni ve kız kardeşimi büyüdüğümüz şehirdeki sanat merkezinde çocuklar için sanat derslerine yazdırmıştı. Dersler eski bir binanın bodrum katındaydı. Öğretmenimiz Mrs. O’Connor bir şal ve üzerinde çiçekler olan bir şapka takmıştı. Köşedeki bir sandalyeye oturdu ve tüm ders boyunca onu çizmeye çalıştık. Ben ilk defa böyle bir şey yapıyordum. Baktığım insanı çizmeye çalışmak ve şalın kıvrımları içinde kaybolmak benim için inanılmazdı. O yaşta içimde bir şeylerin değiştiğini hissettim.
Seni sanatı bir kariyer olarak seçmende etkileyen ilk ilham kaynakları neler oldu?
Ailemin evinde pek çok sanat kitabı vardı, genellikle klasik döneme ait kitaplar. Aralarında benim favorim ise Jose Clemente Orozco, David Siquieros ve Diego Rivera’nın tüm duvar resimlerinin olduğu bir kitaptı. Bu kitap benim takıntım haline gelmişti. Hatta sürekli elimde taşıdığım ve her yere götürdüğüm için kitabın cildi mahvolmuştu ve babam bu durumdan hiç hoşnut değildi. Kitaptaki resimlerin hikâyeleri çok detaylıydı ve şok edici, bir o kadar da ilgimi çeken imajlarla doluydu.
Sanatı kendi kariyer yolum seçip seçmediğime çok emin değilim. Hayatıma baktığınızda, aslında benim “kariyerimin” daha çok hizmet sektöründe olduğunu söyleyebilirsiniz. 15 yaşımdan bu yana çeşitli restoran ve barlarda çalıştım. Hizmet sektörünün saatleri genelde esnek olduğu için gündüzleri çizim yapıp geceleri işe gitmek mümkün oluyordu.
‘‘Denge çok önemli, sadece estetik anlamda değil, bir işin aktardığı öykünün aydınlık ve karanlık ögeleri anlamında da. Benim umudum işlerimin bir anlamda hayata gelmesi. Çizimlerimin fotografik anlamda gerçekçiliğinden bahsetmiyorum, ancak amacım bir canlılık hissi yaratabilmek.’’