İtaat Etüdü, Canavar ve bu ay başka ne okusak?

Yazı: Asya Yigit, Deniz Dursun, Esin Çalışkan, İlayda Güler, Korcan Derinsu

Booker finalisti Sarah Bernstein’dan iktidar, suç ortaklığı ve aidiyetsizlik üzerine tekinsiz bir tanıklık. Claire Dederer, zorba sanatçıların işleriyle bağ kurmak konusundaki ahlaki ikilemi inceliyor. Mahir Ünsal Eriş, gurbetçi bir ailenin yaz tatilinden sesleniyor.

Kasım 2024’te yayımlanmış, merak uyandıran kitaplar.


Adamım Jeeves
Pelham Grenville Wodehouse (Yedi)

P. G. Wodehouse’un efendiler ve uşaklardan -neredeyse- ibaret dünyasına hoş geldiniz. Karşınızda, İngiliz mizahının kült karakteri Bertie Wooster ve onun hem sadık hem zeki uşağı Jeeves! Bertie başına türlü belalar açarken, becerikli Jeeves onu her seferinde kurtarıyor. Günlerini nasıl geçireceklerini aylak aylak düşünenlerle uşakları olmadan bir arpa boyu yol kat edemeyenlerin dünyası bu. Ancak onca zenginlik ve lüksün içinde herkes Bertie Wooster kadar şanslı değil çünkü onların bir Jeeves’i yok. İncelikli mizahı, dinamik ve yer yer sivri diliyle bir solukta okunan Adamım Jeeves, “Jeeves Serisi” olarak bilinen koleksiyonun ilki.

Adamın Oğlu – Jean-Baptiste Del Amo
(Can)

Hayvan Hükümranlığı ile tanıdığımız Jean-Baptiste Del Amo’nun yeni romanı Adamın Oğlu, sadece bir ailenin değil, insan doğasının ve toplumun da bir parçası olan şiddetin kökenlerini, kuşaklar boyu aktarılışını ve bunun bireyler üzerinde yarattığı yıkıcı etkiyi gözler önüne seren, son derece sarsıcı bir yapıt. Hikâye pat diye başlıyor. Yazar bazen ufacık bir âna yakından bakıyor, bazen de oradan dev bir gerilim çıkarıyor. Kitabın buz gibi atmosferi böyle böyle inşa oluyor.

Anlatı Üzerine – 2: Hayatı Yeniden Kurmak
Hazırlayan: Kerem Işık (Livera)

Anlatının, “yalnızca kelimelerle değil, düşünce ve sezginin ince iplikleriyle dokunmuş bir dünya” olduğunu işaret eden Livera Yayınevi, Edebi Patikalar serisinin üçüncü kitabıyla döndü. Anlatı Üzerine – 1,  kurmacanın olanaklarına dair yazarların düşüncelerinden süzülenleri derliyordu; bu kez söz, akademisyenlerde. Zeynep Uysal, Deniz Gündoğan İbrişim, Ezgi Hamzaçebi, Çimen Günay-Erkol, Hasan Turgut ve Aslan Erdem; edebiyatın ifade aracı olmaktan ötede yapabildiklerini hatırlatıyor.

Belki Yaz Erken Gelir
Yekta Kopan (Can)

Yekta Kopan, hayatın muğlak taraflarına, bekleyişlere ve belirsizliklere dair bir kapıyı kapatıp öbür kapıyı açan öykülerle buluşturuyor okuyucularını. Günümüze ışık tutan hikâyeleri oyuncu, masalsı bir dille anlatırken; kimi zaman ironik, kimi zaman komik ama bir ayağı hep yere basan bir biçimde aile ilişkilerini sorguluyor. Kendini bulmaya çalışan karakterler, hayatımızda olduğu gibi kitaptaki öykülerde de bolca var. Geçmiş, bugün, gelecek ve tüm zamanların kesişimi derken; bir yolculuktan öbürüne, bir duygudan diğerine salınıp duruyoruz.

Benjamin: Eleştirel Bir Yaşam
Howard Eiland & Michael W. Jennings (Everest)

Walter Benjamin; felsefe, edebiyat eleştirisi, toplumun Marksist analizi ve bir tür teolojik senkretizmin iç içe geçtiği, sınıflandırması zor, büyük bir külliyat bıraktı arkasında. Benjamin’e dair belgeleri, anekdotları ve tanıklıkları titizlikle bir araya getiren Howard Eiland ve Michael W. Jennings ise Benjamin’in hayatına, günlük uğraşlarına, alışkanlıklarına, kaygılarına, umutlarına ve korkularına da bakan kapsamlı biyografi ortaya koyuyor. Kitap, bu teorik zenginliğinin paralelinde, Walter Benjamin’in yaşadığı 21. yüzyıl başlarının entelektüel dünyasını yakından tanıtıyor okuyucusuna. 

Biliyorum, ama yine de…
Alenka Zupančič (Metis)

Alenka Zupančič basit bir gerçeğin peşine düşüyor: Bildiklerimizle ne yapıyoruz? Ve daha da basit bir cevap veriyor: Hiçbir şey. Psikanaliz, felsefe ve mizahın keskin bir karışımıyla insan doğasının en tuhaf paradokslarından birini sorguluyor Zupančič: Biliyoruz ama yine de telefon ekranına günde yirmi beş saat bakıyoruz. Biliyoruz ama yine de yanlış kişiyi seviyoruz. Biliyoruz ama yine de… Bu kitap, düşüncenize atılmış bir çentik. Ve evet, okumamak için bahaneniz varsa, onu da zaten biliyorsunuz.  

Bu Bir Roman Değildir ve Diğer Romanlar 
David Markson (Jaguar)

Amerikan edebiyatının sıra dışı kalemlerinden David Markson, üç farklı romandan oluşan Bu Bir Roman Değildir ve Diğer Romanlar ile okurlarını, klasik anlatı kalıplarının dışına çıkaran benzersiz bir edebi yolculuğa davet ediyor. Geleneksel hikâye akışından, karakterlerden ve olay örgüsünden bilinçli olarak uzak duran Markson, metinlerini âdeta birer mozaik gibi inşa ediyor. Kültürel anekdotlar, edebi alıntılar ve tarihten notlarla şekillenen bu yapıt okuyucuya, parçaları bir araya getirme ve kendi anlamını yaratma özgürlüğü sunuyor. Edebiyatta yeni yollar arayan okurlar için keşfedilmeyi bekleyen eşsiz bir hazine.

Screenshot

Canavar: Hayranların İkilemi
Claire Dederer (Medusa)

Hemingway, Polanski, Woody Allen, Michael Jackson, Picasso… Zorbalık kümesinde buluşan bu kişilerin işlerini sevebilir miyiz? Dahi olarak tarif edilmeleri, onları diğer canavarlardan ayrıcalıklı kılar mı? Sanatçıların hayat hikâyeleri, ürettiklere eserlere göz açtıran ya da körleştiren bir etki bırakmalı mı? ABD’li yazar ve eleştirmen Claire Dederer; yıllardır fikir birliğine varılamayan, sonu bir türlü gelmeyen bu tartışma konusunu kendi deneyimlerinden yola çıkarak inceliyor. Bundan böyle arkadaş sohbetlerinde bolca anılacak bir kaynak hediye ediyor.

Doppelganger
Naomi Klein (YKY)

Gerçeklik hissimiz ne durumda? Yerinde? Kayıp? Kayıp. 2024’te Women’s Nonfiction Ödülü’nü kazanan Doppelganger’in merkezinde, kaybolan gerçeklik hissi var; ve tabii bunun yol açtıkları. Sosyal medya çukurunda geçirilen saatler, kafa karışıklığı, bıkkınlık ve daha nicesiyle çağımıza hiç de yabancı olmayan bir ses gibi bu kitap. Aşırı uçlara çekilen insanlar, tutarsızlaşan kimlikler, komplo teorilerinin açtığı gedik, sosyal medya fenomenleri, rekabet, ayrımcılık, cancel kültürü; bir yandan iklim krizi, yoksulluk ve savaşlar… Doppelganger, dünyanın denk geldiğimiz -ve belki inşa ettiğimiz- bu döneminde, bir yandan kusurları kapatan maskelerin altındaki yüzlerimize dikkatlice bakmaya davet ederken, diğer yandan mücadelenin mümkünlüğünü hatırlatıyor, söylüyor, gösteriyor.

Dünyanın Yan Etkileri
İlkay Yıldız (Alfa)

“Bazen bütün dünyadan mı tek bir yerden mi geçmişten mi gelecekten mi yoksa o andan mı bahsettiğiniz fark etmez; söylediğiniz her şeyin, herkesi, var olan tüm zamanlarda ilgilendirdiğini hissedersiniz.” İlkay Yıldız; açgözlülük, bencillik, yalnızlık, hayal kırıklığı, kibir, sıradanlık gibi duygularla boğuşan insanların hayatlarına ve zihinlerine odaklanıyor. Altı bölüm ve 12 öyküde, dünyanın yan etkilerinden mustarip bireylerin içsel mücadelelerini keşfe çıkıyor.

Geniş Arazide Bir Ben
Sema Aslan (İletişim)

Kendisiyle durmaksızın mücadelede olan bir kadının hikâyesini anlatıyor Sema Aslan. Bu kadın, en çok ve hep kendisiyle kavgalı. Ailesiyle de arkadaşlarıyla da hatta belki tüm dünyayla da ama önce kendisiyle… Peki bu girdabın içinden nasıl çıkılır? Kadının savaşı nasıl sonlanır? Huzursuzluğun dindiği, nefesin sakince aktığı ferah günler nerede, ne zaman, nasıl yakalanır? Kitapta, hiçbir sorunun cevabı bilinmediği gibi hikâye, tüm bunların yarattığı kaosun etrafında örülüyor.

Gülme: Komiğin Anlamı Üzerine Bir Deneme
Henri Bergson (Can)

“Kıyıya vuran dalga uzaklaşırken bazen köpüğün bir kısmını kumsala bırakır. Yakınlarda oynayan çocuk, bu köpükten bir avuç dolusu alır ve bir an sonra avucunun içinde birkaç damla sudan fazlasının kalmadığını görünce şaşırır – üstelik bu, onu getiren dalgadan çok daha tuzlu, çok daha acı bir sudur. Gülme de işte bu köpük gibi doğar.” Henri Bergson; komiğin ne olduğu, nasıl oluştuğu ve gülmenin, birey ve toplumun dalgın, katı hâline olan etkilerini araştırıyor.

Güneş Saati
Shirley Jackson (Siren)

Korku ve gizemin ustası Shirley Jackson, Güneş Saati ile gotik edebiyatın olmazsa olmazı tekinsiz ev temasını ters yüz ederek okurları alışılmışın dışına çıkmaya davet ediyor. Blackwood ailesinin kasvetli malikânesinde geçen hikâye aile üyelerinin, dünya üzerindeki son günlerin yaklaştığına dair tuhaf bir kehaneti kabul etmeleriyle başlıyor. Ancak Jackson’un ironi dolu kalemiyle sıradan bir apokaliptik anlatı olmanın çok ötesine giderek, insan psikolojisinin derinlerine inen katmanlı bir metne dönüşüyor. Bize de Shirley Jackson’ın dehasına hayran olmak kalıyor.

Her Şey Nafile – Walter Kempowski
(Yüz Kitap)

Yaşamı boyunca İkinci Dünya Savaşı’nın yükünü taşımış bir yazarın son romanı. Her Şey Nafile, 1945 kışında Ruslar adım adım yaklaşırken, hiçbir şey yokmuşçasına hayatlarına devam eden Von Globig ailesinin konağına davet ediyor. Zamanla, batıya kaçarken misafir ettikleri farklı görüşlerdeki insanlar sayesinde aile, etrafını saran dehşeti biraz olsun anlamaya başlıyor. Sonunda onlar da kaçmaya karar veriyor ancak tahmin edileceği üzere bu, o kadar kolay olmuyor. 

İmparatorluk İçinde İmparatorluk Gibi
Alice Zeniter (Livera)

Alice Zeniter, günümüzün en görünmez ve karmaşık alanlarına ışık tutuyor: Siyaset ve dijital dünya. Sarı Yelekliler hareketinin dalgalı atmosferinde bir milletvekilinin asistanı olan Antoine, siyasetin çarklarında değerlerini yitirirken; internetin siber gölgelerinde hareket eden L, görünmez bir savaşçıya dönüşüyor. Bireyin kendine özgü “imparatorluk”larını yaratma çabasında bu sonu gelmeyen mücadeleyi yöneten biri varsa, -kapitalizm??- belki de onun elinden kaçmak için hiçbir zaman doğru zaman olmayabilir.

İtaat Etüdü
Sarah Bernstein (Domingo)

Kuşağının en parlak edebiyatçılarından biri olarak 2023’te Booker Ödülü Finalisti ünvanını alan 1987 doğumlu Kanadalı yazar Sarah Bernstein, şiddetin içinde sıkışıp kalmanın röntgenini çekiyor Türkçede yayımlanan ilk romanında. Adı üzerinde, çocukluğundan beri ailesine bağlılıkta kusur etmemiş bir kadının, eşi tarafından terk edilen abisine bakmak üzere büyüdüğü kasabaya dönmesiyle alevlenen bir hikâye bu. Tam o sırada memlekette tuhaf olaylar, esrarengiz kayıplar baş gösterirken, oklar tek bir kişiyi gösteriyor. İktidar, suç ortaklığı ve aidiyetsizlik üzerine tekinsiz bir tanıklık sunuyor İtaat Etüdü.

Kadın! Yaşam! Özgürlük!: İran’da Devrimci Bir Ayaklanmanın Yankıları
Chowra Makaremi (Otonom)

İran’da kadınların öncülüğünde ortaya çıkan ve tüm toplumu etkileyen devrimci bir ayaklanma… Chowra Makaremi, dehşet ve ölüm politikasını altüst eden, dayanışma ve mücadeleyle yaşamı devrimci bir güce dönüştüren bu hareketi ele alıyor. Antropolog ve yönetmen kimliğiyle, sıcağı sıcağına tuttuğu günlüklerde direnişin seslerini, duygularını ve görüntülerini tarihten gelen yankılarla birleştiriyor. Makaremi, mücadele ve şiddet hafızalarının yanı sıra hayal edilen geleceklerin de bir karşı arşivini oluşturuyor.

Kâğıttan Kaplan
Ceyhan Usanmaz (İthaki)

Ceyhan Usanmaz, birbirine dolanan öykülerinde “yazamama”nın farklı yüzlerini keşfe çıkıyor. İstanbul sokaklarında hayalet-yazarlığı tescillenen bir figürden başlangıç cümlesini aşamayan bir öyküye, yarım kalması planlanırken sona eren bir romana kadar uzanan bu kitap, yazma eylemine dair derin ve mizahi bir sorgulama sunuyor. Kendisiyle dalga geçen, düşündüren ve güldüren bir metin.

Kuş Kadar
Penelope Mortimer (Everest)

Penelope Mortimer’ın 1962’de yazdığı yarı otobiyografik roman. Odağımızda isimsiz bir kadın ve onun evliliğine, ebeveynliğine, kendini keşfedişine dair çalkantılı süreci var. 1950’lerin Londra’sındayız, 1960’lara kadar da uzanıyoruz. Toplumsal baskıların pençesinde yaşamayı mercek altına alırken, ilişki ağlarının karmaşıklığını da inceleyen bu kitap, en temelde kendini bulma / gerçekleştirme arayışındaki bir kadının öyküsü. Mortimer’ın Türkçeye çevrilen ilk eseri olan Kuş Kadar, orijinali yayımlandıktan iki sene sonra (1964) Harold Pinter senaryosu ve Jack Clayton yönetmenliğinde The Pumpkin Eater adıyla sinemaya uyarlanmıştı.

Nehrin Dibinde
Jamaica Kincaid (Axis)

Annemin Otobiyografisi romanıyla geçen sene Türkçede ilk kez yayımlanan Jamaica Kincaid, bu defa da düzyazıyla şiirin iç içe geçtiği, rüya etkisinde öykülerden oluşan bir derleme ile karşımızda. Afro-Karayipli bir kız çocuğunun gözünden anlatılan metinler, başta anne kız ilişkileri olmak üzere sömürgecilik sonrası dünyada bağımsızlık arayışı gibi evrensel temaları işliyor. Seda Çıngay Mellor’un çevirisiyle…

Sığ Sularda Dans
Clare Reddaway (Dedalus)

Hayatın sığ suları ne kadar güvenli görünebilir? Clare Reddaway, hayallerini geride bırakmış Cathy, kimliğini arayan genç Isla ve özgürlüğe adım atan Flora’nın iç dünyalarında fırtınalar koparırken; annelikten kimlik arayışına, geçmişten özgürlüğe uzanan bir yolculuğa çıkarıyor okuru. Sığ Sularda Dans, sakin yüzeylerin altını, daha derini görmek isteyenler için dokunaklı bir keşif. Çünkü bazı hikâyeler, anlatıldıkça iyileşirler.

Su 
John Boyne (Delidolu)

İnsan doğasının derinliklerine inen, zarif ve akıcı bir anlatı. Ne de olsa bizi metaforların en güçlü olduğu elementlerden biri bekliyor: Suya yol almak, suya konuşmak, su gibi gitmek… Gerçi Boyne’un dünyasında “giden”, geçmişin ta kendisi. Geçmişin, insanın kendisi dışında her yere yakın olduğu bu hikâye, suyun berraklığıyla anıların bulanıklığı arasında dolaşıyor. Aile bağlarını, kayıpları ve affetmenin gücünü sorgularken, duygusal yoğunluğu ve edebi inceliğiyle okuyan herkesi kendi içsel yolculuğuna davet ediyor.

Şok
Keith Ridgway (İthaki)

Keith Ridgway’in ödüllü romanı Şok, hikâye anlatıcılığına dair bildiğiniz tüm kuralları unutturan bir kitap. Londra’nın karmaşık sokaklarında gezinirken, birbirine gevşek bağlarla bağlanan bu öyküler; cinsellik, sınıf mücadelesi, barınma kaygısı ve ırkçılık gibi meselelere ışık tutuyor. Her sokak köşesi yeni bir çelişki. Her karakter yeni bir dünya. Ridgway, gerçekliği tuhaf ve şok edici bir aynaya dönüştürürken; okuru, sınırların olmadığı bir labirente sürüklüyor. Ve bu defa kimse güvende değil.

Tatil Kitabı 
Mahir Ünsal Eriş (Doğan Kitap)

Mahir Ünsal Eriş, Tatil Kitabı ile ilk dönem öykülerinde olduğu gibi çocukluğun sıcacık yazlarına, sokak aralarına ve bahçelere götürüyor okurunu. 1980’de Almanya’dan memlekete gelen bir gurbetçi ailenin küçük kızı Münevver’in gözünden, bir yaz tatilini anlatan roman, insanın iç dünyasını sarsan küçük ama unutulmaz derslerle dolu. Hem gülümseten hem de ince bir sızı bırakan metin, geçmişi ve tanıdık sokakları özleyenlere bir nostalji yolculuğu vadediyor.

Vazgeçmek Üzerine
Adam Phillips (Ayrıntı)

Adam Phillips bu kez arzu, hüsran ve fedakârlık kavramlarını derinlemesine inceliyor. Bir şeyi istemenin, onun yokluğunu hissetmekle ilişkili olduğunu ve eksikliği kabul etmenin, tatminin ön koşulu olduğunu savunuyor. Vazgeçmenin, kimi zaman bir fedakârlık biçimiyle ilham verici olurken, kimi zaman rahatsız edici ya da mecburi bir eylem hâline gelişini tartışıyor. Farklı bir geleceğe adım atmak adına vazgeçmenin kaçınılmaz bir seçim olduğunun altını çizen kitap, okurlarına şu soruyu sorduruyor: Daha yaşam dolu hissetmek için neden vazgeçmeliyiz?


Bunlar da var!

Günlükler 1935 – 1959 – Albert Camus (Can)
Avuç İçi Öyküler – Yasunari Kawabata (Can)
Babamın Kuşağı ve Ben – Yan Lianke (İthaki)
Holosendeki İnsan – Max Frisch (YKY)
İstanbul’un Sahipleri – Reşad Ekrem Koçu (Doğan Kitap)
Gökdoğan – Glenway Wescott (Everest)
Geri Dönüp Bakmak – Juan Gabriel Vásquez (Everest)
Burada Ejderhalar Var: Hic Sunt Dracones – Ayşegül Kopdagel (Oğlak)
“Suç Bütün Perçemlerimdeydi”: Sevgi Soysal’ın Yaşamı, Yapıtları ve Mahkeme Tutanakları ile 12 Mart Sanıklığı – Deniz Keziban Çakıcı (İletişim)
Geliş ve Gidiş – Arthur Koestler (İletişim)
Yabancılar ve Ötekiler – Demet Eker (Epona)
Ölüyü Kıpırdatan Şey – T. Kingfisher (Eksik Parça)
Birkaç Davut – Abdullah Akan (Vacilando)
Pavel, Canım Benim – Aleksey Varlamov (Alfa)
Celladın Güzel Kızı – Angela Carter (Sel)
Dünün Geleceği Yok – Gönül Ocak (Metinlerarası)
Eleştiri ve Mimarlık – Celal Abdi Güzer (Fol)