KargART'ın sezon sonu sergisi "Kargaşa 17: Anıkolik", yarın akşam açılılıyor

Yarın akşam KargART’ta açılacak ve Deniz Bankal’ın küratörlüğünü yaptığı Kargaşa serisinin 17. sergisi “Anıkolik”te birçok farklı disiplinde üretim yapan isim bir araya geliyor.

Anlar, mekanlar ve anılardan yola çıkarak kurgulanan Anıkolik sergisi, Karga’nın geleneksel hale gelmiş sezon sonu sergilerinin 17.si olarak ziyaretçilerle buluşacak. Hem Karga hem de Bant Mag. ailesinden olan Deniz Bankal’ın küratörlüğünü yaptığı sergide, farklı disiplinlerde on beş çalışma yer alıyor. Aylin Güngör, Sadi Güran, Artemis Günebakanlı, Ezgi Beyazıt, Ahmet Atıl Akar + Sander Jansen, Begüm Yamanlar, Asuman Tanyaş, Merve Atılgan, Ethem Onur Bilgiç, Seçil Yersel, Vardal Caniş, Tolga Güleç, Motionstrip, Hüseyin Avni Şuşut ve Somon’un çalışmalarının görülebileceği Anıkolik, yarın 20:30 itibariyle gerçekleşecek açılıştan itibaren 28 Ağustos’a kadar ziyaret edilebilecek. Sergiyle ilgili detaylı bilgi için burayı tıklayabilir, Deniz Bankal’ın davet ettiği sanatçılara seslendiği metni ise aşağıdan okuyabilirsiniz.

Pagan Kennedy’nin bilim kurgu romanı ile aynı adı taşısa da, Deniz Bankal’ın “Anıkolik” başlığını seçerken kullandığı bağlam biraz daha farklı. Aşağıda davet ettiği sanatçılara seslendiği metin ile bu bağlamı açalım:

Yaşadığımız bütün anların birinci dereceden tanığı ve anımsayıcılarıyız. İçinde/yanında/etrafında bulunduğumuz her “an” bir tanıklıkla yaşandı ve aynı tanıklıkla bir kurguya dönüştürülerek “anı” olarak yaşanmaya devam ediyor. Hatırlanan her bir an, o anın yaşandığı duygu durumuyla kaydediliyor ve tamamen öznel bağlamımızda kurguladığımız bir prodüksiyona dönüşüyor. Anıları kendi içlerinde değerlendirmeye tabi tutarak önem sırasına diziyor, bazılarını olduklarından daha çekici hale getirirken bazılarını tekrar konusu açılmayacak biçimde yalnızlaştırıyoruz.

Yaşanılmış anlara, mekânlara ve hislere fiilen geri dönüp gözlemleyebilmenin imkânsızlığı, bizleri de birer hikâyeciye dönüştürüyor. Bireysel ve kolektif geçmişlerimizin anılarını kurguluyor, bazen birimizin, bazen çoğumuzun göremediği, gözden kaçırdığı detayları farklı sunumlarla birbirimize anlatıyoruz. Peki bu hikâyecilik eğilimimiz bizleri yeni geçmişler yaratmaya ittiği kadar, aktüel olarak yaşadığımız anın gerçekliğinden uzaklaştırıyor olabilir mi? Kurguladığımız anıları, aktüel olarak yaşadığımız anlardan daha çok seviyor olabilir miyiz? Sosyal medyanın anı (kişisel ve kolektif bellek) paylaşımını bir günlük yaşam pratiği haline getirmesiyle günümüz insanı anı-bağımlı bir türe mi dönüşüyor?

“An”ı hiçbir yoruma tabi tutmadan kaydetmek mümkün olsaydı âşık olmak, ilham almak, inanç ve özgürlük arayışı gibi, varsaydığımız yaratıcı güçleri korumak mümkün olur muydu? Ve en önemlisi, istediğimiz ana geri dönüp, tekrar yaşayabilme, durum değerlendirme yetisine sahip olmak insanın en güçlü özelliklerden biri olan hikâyeciliğin sonu olur mu?