Sevgi ve takıntılar üzerine bir film: "Hungry Hearts"

Bir Saverio Costanzo filmi olan Aç Kalpler’in (Hungry Hearts) açılış sahnesini izlediğiniz sırada romantik komedi filmine geldiğiniz düşüncesine kapılabilirsiniz. Ama hayır.

Yazı: Nora Süren – İllüstrasyon: İllüstrasyon: Şafak Kordikanlıoğlu

Jude ve Mina kendilerini bir Çin restoranının banyosunda kilitli bulurlar. Kurtarılmayı beklerken birbirlerini tanımaya başlarlar. Film bizi buradan alıp birkaç ay sonrasına götürür ve tesadüfi bir şekilde tanışıp, hamilelik nedeniyle apar topar düğün yapan, New Yorklu yeni evli çiftimizin ortak hayatlarına dahil eder. Amerikalı bir mühendis olan Jude ve İtalyan bir diplomat olan Mina dışarıdan mükemmel bir ilişkiye sahip gözükse de, bebeklerinin doğumuyla beraber ilişkileri giderek ilginç bir hal almaya başlar. Film ilk sahnesinde romantik komedi gibi başlamış olmasına rağmen ilerledikçe önce ilişki dramasına sonra da yerini gerilime hatta yer yer korkuya bırakıyor.

Bebeğin (bu arada film boyunca bebeğe ismiyle hitap edilmiyor) doğumundan sonra Jude ve Mina’nın bir zamanlar içinde yaşadıkları o sıcak ve mutlu yuva, Mina’nın veganlık, temizlik ve saflık kavramlarına olan takıntı ve paranoyasının ini olmaya başlar. Daha önce bir ailenin parçası olmadığından, bu yeni dinamik Mina için hem heyecan verici hem korkutucudur. Bebeğin modern tıptan yardım almadan, et ve proteinle beslemeden, kendi yöntemleriyle büyütmeye çalışan Mina’ya Jude bir noktadan sonra bebeğin sağlığı ciddi anlamda tehlikeye girince karşı çıkmaya başlar ve bebeğe ne tür besinlerin yararlı geleceği üzerine aralarında adeta bir savaş başlar. Mina tavşan deliğinin içine yavaş yavaş kaydıkça, Jude da yavaş yavaş gerçeklerin farkına varmaya başlar.

Bebek büyüdükçe Mina daha da korumacı bir hale gelir. Dış dünyanın bebeğini öldüreceğinden ve yalnızca kendisinin bebeğine neyin iyi geleceğini bildiğinden emindir. Mina’nın giderek zayıflaması bebekle beraber O’nun da açlıktan ölüyor olmasına küçük bir gönderme.

hungryhearts

Mina karakteri gerçek anlamda bebeğini öldürürken, Alba Rohrwacher elinden geleni yapıyor ve izleyicide kesinlikle sempati uyandırmıyor. İzleyici olarak filmi bir noktadan sonra sadece Jude’un bakış açısından görmeye başlıyoruz ve kendimizi ‘histerik anne’yi suçlarken buluyoruz. Adam Driver ise Jude karakterinin o umutsuz şaşkınlığını hakkıyla yerine getiriyor. İki başrol oyuncusunun performanslarını sadece biz değil, jüri de beğenmiş olacak ki Venedik Film Festival’inden ikisi de ödülle dönmüşler.

Film sevginin ve takıntıların farklı türlerinin olabileceğini ve bunların bizi nasıl başka yönlere çekebileceğini göstermek istese de bir noktadan sonra saatinize bakmanıza ve filmin bitmesine daha bir saat kalmış olmasına üzülmenize sebep olabiliyor. Genel olarak bakıldığında düşük bütçeli bir yapım olarak dikkat çekiyor ve teknik anlamda fark yaratmaması da izleyicinin odak noktasını dağıtmadan sadece Mina’nın psikozuna yöneltmesine olanak sağlıyor.

Aç Kalpler‘i izlerken Jude ve Mina’nın bebeğinin bu davranış şeklini hak etmediğini düşündüğümüz kadar Mina’nın da neyi hak edip neyi hak etmediğini 109 dakika boyunca akıldan çıkaramıyoruz.