Tutku ve deneyim havuzu: Gary Aspden

1990’lardan bu yana adidas bünyesinde çalışan ve birçok başarılı iş birliğinin gerçekleşmesinde kilit rol oynayan Gary Aspden, adidas markasına ve ürünlerine “duygusal bir şekilde” bağlı olduğunu söylüyor. Aspden’den bu tutkusunun nasıl başladığını dinlerken, bir yandan da sneaker koleksiyonerliğine ve marka iş birliklerine dair kilit bilgiler ve bakış açılarını da masaya yatırdık.

“Vintage modelleri bulmak ve koleksiyona eklemek belli bir düzeyde bilgi gerektiriyor ve bu sebeple de bu kültür en titiz koleksiyonerlerin muhafazası altında. Bana kalırsa çetin ceviz koleksiyonerler ve sneakerhead’ler arasındaki fark da bu.”

adidas’a olan tutkun nasıl başladı? Alevin ilk kıvılcımlarını yakan ayakkabı hangisiydi?
1970’lerin sonlarında futbol oynadığım çocukluk yıllarında başladı. Ben ve akranlarım için her zaman seçim adidas’tı. Çocuk yaşta ben ve erkek kardeşimin adidas Europa tişörtlerimiz vardı, ilk adidas ayakkabılarım adidas Kick’ti ve en sevdiğim spor ayakkabılar Beckenbauer Super futbol ayakkabılarıydı. Önceden giydiğim tüm ayakkabılara kıyasla daha iyilerdi. Admiral’ın yaptığı bir İngiltere formam vardı ama annem bana Nottingham Forest Avrupa Kupası’nı kazandıktan sonra takımın adidas formasını almıştı ve hem daha iyi görünüyor hem de daha iyi hissettiriyordu.

1980’lerde İngiltere’nin kuzey batısında büyümekle ilgili her şey adidas’la ilgili. O zamanlardaki giyim tarzımız şimdiki insanların “futbol casual” ya da “terrace” olarak tanımladığı tarzdı ve bunun için anahtar katılımcı adidas’tı. Hip hop ve B-boy kültürüyle ilgilenen çocuklar bile belli dereceye kadar bu tarzda giyiniyordu, çünkü internet öncesi İngiltere’de Amerikalı B-Boy’ların nasıl giyindiği bilinmiyordu. Spor ayakkabıları, koşu ayakkabıları, tenis ayakkabıları… adidas açık ara birinciydi. Basketbol stili daha az popüler ve daha az ulaşılabilirdi. 1989’a kadar İngiltere’de adidas Superstar bulmak mümkün değildi; geldiği zaman da ülkeye paralel ithalatçılar tarafından getiriliyordu.

1990’larda adidas ayakkabılarının estetiği (Equipment ve Feet You Wear gibi geniş bir skalada) değişti, yine de hâlâ 70’ler ve 80’lerin modellerini arayan geniş bir kitle vardı ve bu da deadstock’lar için ava çıkmış olan yatırımcılar türemesine sebep oldu. Üniversite yıllarımda bana maddi yardım sağlaması için deadstock ayakkabılar alıp satıyordum. Bu eBay’den, hype forumlardan ve tüm reselling olayının ortaya çıkmasından epey önceydi. 2000’lerde adidas vintage ürünlerinin gördüğü büyük ilgiyi fark etti ve böylece adidas Originals bölümü başlamış oldu. adidas ailesine 90’ların sonlarında katıldım ve yirmiden az parçanın olduğu ilk Originals koleksiyonunun pazarlamasında çalıştım. Londra’da global bir lansman düzenledik. Onun filizlenmesi ve büyümesinden bugünkü halini alana dek geçen yaklaşık yirmi yıllık süreyi takip ettim. Endüstri geride kalan yirmi yılda ciddi şekilde değişti ve oyun alanı da internet sayesinde tam anlamıyla farklı bir hal aldı.

Spezical için yarattıklarının ardından hâlâ olası eski adidas stoğuna sahip eski spor giyim dükkanlarını bulmaya çalışıyor musun? Bu dükkanların kültüre olan katkısını nasıl detaylandırırsın?
O dükkanlardan ne yazık ki sadece birkaç tane kaldı. adidas’taki ilk yıllarımda satış temsilcilerine eski stoklara sahip bağımsız dükkanlar bilip bilmediklerini sorardım… Sonra o dükkanların sahipleriyle iletişime geçer ve bu eski stokları en yeni ürünlerle değiştirirdim. Bu düzenlemeden herkes çok mutluydu. Benim öncelikli görevim, Eğlence Tanıtımları’nda çalışmaktı ama adidas o zamanlarda spor dışında kimseye sponsorluk için ödeme yapmadığı için işin temeli doğru ürünleri bulmak ve güçlü ilişkilerin yetiştirilmesini sağlamaktı. Oasis ve Jamiroquai gibi o dönemlerde çalıştığım kişilerden bazıları bedava ürün almayı umursamıyordu, zaten istedikleri her şeyi alabilecek paraları vardı. Onlar diğer insanların alamadığı ürünleri istiyordu. Ben de insiyatifimi kullandım ve deadstock ayakkabıları takip ettim, böylece onları herhangi birinin elimizde ne olduğunu görmek isteyeceğini düşünerek adidas ofisinde topladım. Genellikle onlara yeni yayınlanan ayakkabılar için hazırlanan tarzlardaki paketlerde birkaç eski ayakkabı verirdim.

Deadstock’un değeri bugünlerde iyice saklanmış bir sır değil, birçok insan vintage ayakkabılar için bekleyen ve iyi para ödemeye hazır bir kitle olduğunu biliyor. 70’ler, 80’ler ve 90’lardan Deadstock ayakkabılar artık o kadar kolay bulunamıyor. Bir yandan da ortalıktaki OG dünyasından haberi olmayan birçok sneakerhead en yeni hype modellerin peşine düşüyor. Vintage ayakkabıları kovalamak artık gerçek ayakkabı ustalarına has bir şey haline evrildi. Vintage modelleri bulmak ve koleksiyona eklemek belli bir düzeyde bilgi gerektiriyor ve bu sebeple de bu kültür en titiz koleksiyonerlerin muhafazası altında. Bana kalırsa çetin ceviz koleksiyonerler ve sneakerhead’ler arasındaki fark da bu.

IMG_0028

adidas Originals’ın, markanın “Creators” vizyonuna da ön ayak olan birçok iş birliğinde önemli rol üstlendin. Sana göre bir iş birliğinin doğru şekilde çalışmasını ve bir şekilde nadir ve özel bir kimya yakalamasını sağlayan faktörler neler?
İş birlikleri üzerine çalışmaya 2000’lerde başladım ve bugünle kıyasladığınız zaman başlarda epey az adet söz konusuydu. Birçok iş birliğinde yalnızca birkaç yüz çift üretiliyordu. Şimdi dönüp baktığımda, 2003’teki ilk Bathing Ape adidas iş birliği ve 2005’teki Superstar 35’in seviyeyi yukarı çektiğini ve birçok açıdan spor giyim endüstrisi için bir formül yarattığını görüyorum. Ben bir püristim ve bu tür durumların ticari dallanmalarının da ötesinde başka varoluş sebepleri olduğuna inanıyorum. Her zaman onları destekleyen bir rasyonelliğe sahip oluyorlar ve güvenle bir araya gelmiş partnerlerin arasında oluşan sinerjinin (ve ideal olarak ilişkinin) ortasında bulunmaları gerekiyor. Bugünlerde sneaker’lara yatırım yapanların çoğu bu şeyleri pek önemsemiyor ama benim için ürünün ifade ettiği şeyin onun parasal resell değerinden daha fazla olması gerekiyor. Bu plak koleksiyonerliği için de geçerli. Eğer söz konusu önceliği bir marka imajını ileri taşımak ve nihai amacından ziyade sadece hacmi değiştirmekle sınırlı kalmakla yetinmemekse ürünler kitleden de bir karşılık görüyor. Çok para yapmaktan öteye geçip tarih yazan ürünler.

Marka iş birlikleri, özellikle geride kalan on yılda endüstride bir standart haline geldi. Önceki soruyu ters çevirelim: Sana göre bir iş birliğinin beklenen sonucu verememesine ya da geri tepmesine sebep olan yaygın hatalar neler?
İlişkinin menfaatperest olduğunun ve yalnızca maddi odaklarla şekillendiğinin herkes tarafından biliniyor olması hiçbir zaman iyi olmaz. adidas’la geçirdiğim 20 yılda üzerinde doğrudan çalıştığım herhangi bir projede bu tür bir deneyim yaşamadığımı söylemekten mutluluk duyuyorum. Markayla ilgili büyük bir tutkuya sahibim, hatta markaya duygusal bir şekilde bağlıyım. Her zaman markaların maddi kazançlar uğruna nasıl yoldan çıktığını, şekil değiştirdiğini ve kimliklerini değiştirdiklerinin bilincinde oldum. Ürün satmak iyi ve önemli (!) ama markanın bütünlüğünü koruyabilmek paha biçilemez. adidas, güvenilir ve ikonik bir marka ve biz de doğru olanı yaptığımız da ürünlerimiz de güvenilir ve zaman içinde ikonik oluyor.

Ciddi bir koleksiyona sahip bir sneakerhead olarak, bir koleksiyoneri belli ürünlerin peşine düşmek ve bir ayakkabıyı “grail” seviyesinde konumlandırmak için motive eden şeylerin neler olduğuna dair bizi bilgilendirebilir misin?
Bu konuda bir psikoloğun benden daha iyi bir fikri olacağına eminim! Devasa bir vintage adidas koleksiyonum var ama beni sneakerhead olarak tanımlamak konusunda şüphelerim var. Motivasyonlarım değişiklik gösteriyor. Bu çocukken almak isteyip paramın yetmediği bir model ya da sadece tarzıma uyan ve fazlasıyla rahat bulunabilen bir ayakkabı da olabilir. Eskiden JD Sports’tan ZX700’ün farklı renklerini toplardım. Onları giydiğim zaman etrafımdaki insanların –mesleğimden dolayı- bulması zor modeller olduğunu düşünmeleri beni hep güldürmüştür.

Hype yayınlar bulması zor bir şey aldığın hissini yaratıyor ama bu da kısa süren bir his oluyor. O haftanın yeni çıkan ürünlerinden “mutlaka sahip olunması” gereken ayakkabıyı kovalayan ve bu taleple ikincil marketteki fiyatlarını da şişiren hype kültürüne kıyasla başkalarında olmayan ayakkabıları bulmaya çalışan bir zihniyete sahiptim. Bunu isteyen bir kitle var ama atletik ayakkabılara karşı bir takıntı geliştirmek hiçbir zaman benim için öncelik olmadı –özellikle adidas için. Hip hop  küresel kültürde önemli bir itici güç oldu ve birçokları bunun içinden çıkılmaz şekilde sneaker kültürüne bağlı olduğunu düşünüyor, ki öyle. Ama bir yandan da farklı referansları olan ve farklı modellere ilgi duyan diğer alt kültürler de var. Terrace kültürü, reggae kültürü, skate kültürü vb. Sneaker kültürünü bir monokültür olarak görmek, onu tamamen tek boyutlu kılıyor. Eğer içinde yalnızca birkaç farklı cezbedici stilin olduğu tek kültürel referanstan bahsedersek, nihayetinde kişisel tarz ve bireysellik sınırlandırılmış oluyor.

sqsp-8459-2
Foto: Andy Ford

Senin kişisel “grail”lerin hangileri?
Hepsi vintage adidas modelleri: – ZX802, ZX5020, 80’ler başlarından lime yeşili Gazelle, adidas Waterproof…

adidas’ın tasarımlarına baktığımız zaman, gençliğin alt kültür hareketlerinin yalnızca bir ilham kaynağı değil, bir başlangıç noktası olduğunu da görüyoruz. 80’lerin sonundaki Madchester sahnesine dönmeye ve onun ruhunu geri getirmeye nasıl karar verdin?adidas Spezial için kürasyon aşamasında kişisel deneyimlerimden ilham aldım. Birçok farklı gençlik ve müzik kültürünün bir zamanlar fazlasıyla muhafazakâr olan bir Alman spor giyim kuruluşunu böylesine benimsemesinden fazlasıyla etkileniyorum. Spezial’ı o hikâyelerin bir kısmını modern bir bağlamda anlatmamıza yarayan bir araç olarak kullanmaya çalışıyoruz. 1980’lerde Manchester’da yaşadım ve acid house’un ilk günlerinde düzenli olarak Hacienda’ya gidiyordum. B-Boying ve electro’yla birlikte o dönem üzerimde derin etkilere sahip ve kariyerimde yaptığım şeylerin çoğuna şeklini verdi.

Happy Mondays’ten Bez’le birlikte çalıştın. Eğer bu seriyi bir müzik festivaline çevirecek olsaydın sahnede kimler olurdu?
Bu zor bir soru… Her sanatçıyı nispeten az bilinen klasik albümlerini çalmak üzere davet ederdim ve böyle bir liste olurdu:

Ian Brown – Unfinished Monkey Business
The The – Soul Mining
New Order – Technique
Kraftwerk – Autobahn
Massive Atrack – Mezzanine
London Posse – Gangster Chronicle
Mogwai –  Come On Die Young
Iggy Pop – The Idiot
Chronixx – Dread and Terrible
Underworld – Barbara, Barbara, we face a shining future
Bill Ryder Jones – A Bad Wind Blows In My Heart
Primal Scream – Vanishing Point
Nas – Illmatic
David Byrne and Brian Eno – My Life in the Bush of Ghosts
Kate Bush – Hounds of Love
Chemical Brothers – Exit Planet Dust
Wu Tang Clan – 36 Chambers
Neil Young – Harvest
Eek A Mouse – Wa Do Dem
Echo and the Bunnymen – Ocean Rain
A Certain Ratio – ACR MCR
Gabe Gurnsey – Physical
Tricky – Maxinquaye
Goldie – Timeless
Happy Mondays – Squirrel and G-Man