İstanbul için Altın Gün zamanı yaklaşıyor

70’ler Türkiye’sinden çıkan psikedelik tınılar, son yıllarda dünya genelinde oldukça ilgi görmekte. Bu dalganın en nitelikli temsilcilerinden biri olan Hollanda merkezli Altın Gün topluluğu; Selda Bağcan’dan Barış Manço’ya, Erkin Koray’dan Üç Hürel’e uzanan bir repertuvarla, dönemin klasikleşmiş parçalarını yeniden yorumluyor. 

Anadolu seslerini funk ritimleri, surf gitarlar ve analog synthlerle harmanlayan bu müzik; yer bulduğu Le Guess Who?, Great Wide Open, Beaches Brew, Down the Rabbit Hole gibi festivaller aracılığıyla kıtalar arasında yankılanıyor. Grubun son albümü Yol, Glitterbeat etiketiyle, geçtiğimiz sene yayımlandı.

Taze bir haber: Altın Gün önümüzdeki nisanda Coachella’da sahne alacak! Biz şimdilik; 27 Ocak’ta, Hep Yeni Kal sunar” konserleri kapsamında, Volkswagen Arena’da verecekleri konser öncesinde gruba dair kimi bilinmesi gerekenleri derledik. Solist Merve Daşdemir ve basçı Jasper Verhulst ile sohbetimizden kesitler de akışa dâhil.

Altın Gün hakkında kimi hızlı bilgiler

*Hollandalı, Türkiyeli ve İngiliz üyelerden oluşan grubu bir araya getiren de grubun ismini bulan da basçı Jasper Verhulst. Jasper’ın Türkiye müziğine dair duyduğu ilk ses, Selda Bağcan. Gerisi, İstanbul seyahatinde plak keşifleri yapmaya kadar uzanıyor. Jasper, o dönem birlikte çalıştığı Hollandalı müzisyen Jacco Gardner ile yollarını ayırınca, büyüsüne kapıldığı bu müziği birlikte üretebileceği insanlara ulaşmak için Facebook’tan, “Türkiye’den parçalar çalacak bir grup için Türkçe şarkı söyleyen müzisyenler aranıyor” duyurusunu yapıyor. Altın Gün’ün Türkiye kolu olan Merve Daşdemir ve Erdinç Ecevit, gruba bu sayede katılıyor.

*Altın Gün adı ise Jasper’ın Google Translate kullanarak “gold day”i Türkçe’ye çevirmesiyle ortaya çıkıyor. Merve, ismin icadını şöyle anlatıyor: “Bana ilk ‘Bu isim olur mu?’ diye sorduğunda ben, bizdeki ‘altın günü’ konseptini biliyor sandım, meğer bilmiyormuş. Komik bir tesadüf oldu ve böylece Altın Gün isminde karar kıldık.”

*Altın Gün’ün kuruluş ekibindeki davulcu Nic Mauskovic ve gitarist Ben Rider da bir dönem Jacco Gardner’a eşlik edenlerden. İkinci albümden itibaren grupta değişiklikler olmaya başlıyor. Güncel kadroda ise Mauskovic, Rider ve ilk perküsyonist Gino Groeneveld’in yerlerini davulcu Daniel Smienk, gitarist Thijs Elzinga ve perküsyonist Chris Bruining alıyor.

*Cumbia, Afro-Karayip ritimleri ve uzay disko elementlerini hipnotik groovelarla birleştiren The Mauskovic Dance Band, yolu Altın Gün’den geçen iki müzisyenin yan projelerinden biri. Adından da anlaşılacağı gibi, kurucusu Nic Mauskovic. Altın Gün’ün güncel üyelerinden Chris Bruining de bu grupta çalıyor.

*Krautrock, caz, afrobeat ve dans müziği füzyonundan enstrümantal frekanslar yayan, Amsterdamlı dokuz kişilik Jungle By Night orkestrasında bir dönem, eski üyelerden Gino Groeneveld de çaldı. Grup 2015’te, One Love Festival kapsamında, İstanbul’da da sahne almıştı.

*Jasper Verhulst yaklaşık on sene, Moss adında Hollandalı bir rock grubunun basçısıydı.

*Gitarist Thijs Elzinga’nın köklerini 70’ler Afrika soundundan alan Akula Rhythm Band ve Nic Mauskovic ile birlikte rock/blues sularında yüzdüğü Breaking Levees adında iki grubu vardı.

*Erdinç Ecevit’in saz ve müzikle bağı çocukluk yıllarında doğal yollarla kurulmuş. Bir müzisyen olan babasıyla birlikte düğünlerde çalmaya başladığında hissettiği şeyin “tanımlanamaz” bir duygu olduğunu ve hayatı boyunca yalnızca müzik yapmaya çocuk yaşta karar verdiğini söylüyor.

*Altın Gün’ün tanıtımına katkıda bulunanlardan biri de Alicia Keys. Müzisyenin 2018’de, Arizona’daki tatili esnasında denizde yüzerken paylaştığı Instagram story’sinin arka planında On albümünden “Halkalı Şeker” çalıyordu.

*Grubun 2019’a tarihlenen ikinci uzunçaları Gece, 2020 Grammy Ödülleri’nde, “En İyi Dünya Müziği Albümü” kategorisi için aday gösterildi.

*Altın Gün, Türkiye’den favori psikedelik şarkıları arasında; Özdemir Erdoğan’dan “Gurbet”, İstanbul Çalgıcıları’ndan “Köroğlu Dağlar”ı, Zafer Dilek’ten “Hey Onbeşli”, Parla Şenol’dan “Şu Başıma Gelenler” ve Arif Sağ’dan “Şu Samsun’un Evleri”ni sayıyor.

Söz Merve ve Jasper’da: 
“Türkiye’de çalmayı sahiden çok seviyoruz; genellikle en hoşuma giden konserlerimiz orada oluyor.” -Jasper Verhulst

Türkiye’nin geleneksel müziği ile hâlihazırda bir bağın var mıydı?

M.D.: Kesinlikle. Türkiye’de doğdum ve orada yetiştim. İstanbulluyum aslen ve sekiz sene önce Hollanda’ya yerleştim. Ses mühendisi olan ortak bir arkadaşımız, Jasper Geluk aracılığıyla Jasper’ın Facebook üzerindeki ilanına etiketlendim. Gördüğüm an, farklı bir topraktan ve kültürden olan bir insanın çocukluğumun müziklerini yorumlamayı istemesinin muazzam bir şey olduğunu düşündüm. Özellikle, Avrupa’da azınlıkların maruz bırakıldığı önyargıyı göz önünde bulundurunca bunun çok anlamlı bir girişim olduğu kanısına vardım. Bu yüzden, böyle bir oluşumun parçası olmak istedim. 

Karantina sınırlamalarından dolayı birbirinizi uzun bir süre görememeniz son albümünüz Yol’un prodüksiyon ve kayıt sürecini nasıl etkiledi? 

J.V.: Altı kişiyle birlikte prova yapmanın pozitif ve yaratıcı tarafları olabiliyor ama bazen, aynı zamanda çok fazla baskıyı da beraberinde getiriyor. Mesela, Merve ve ben, Erdinç’in teknik anlamdaki bilgisine ve kabiliyetine sahip değiliz. O, kafasında bir şey olduğu zaman anında bunu uygulayabiliyor ama bizim oturup üzerine düşünmemiz gerekiyor. Sanırım bu şekilde üretmek hepimize yeni bir şey ortaya koyma fırsatını getirdi. Normal bir zamanda birlikte çalışıyor olsaydık bu pek mümkün olmazdı. Böyle olması ilginç ve güzel hissettiriyor. 

Parçaları seçme süreciniz genelde nasıl ilerliyor? 

M.D.: Türkiyeli olunca kafanda beslenebileceğin koca bir müzik havuzu oluyor ve bu durum da içlerinden birini seçip onu yeni bir forma kavuşturmayı kolaylaştırıyor.

Türkiye’den böyle bir ilgi göreceğinizi tahmin etmiş miydin? 

M.D.: Türkiye’de pek fazla bilindiğimizi düşünmüyorum. Bir sanatçı olarak, Türkiye medyasına ve onların radarına giren isimlere baktığımda grubumuzun o kadar da geniş bir tanınırlığa sahip olmadığını fark ediyorum. İstanbul’da biletleri önceden tükenen birkaç konserimiz oldu fakat bu yine de bizim Türkiye’de fazlasıyla tanınır olduğumuz anlamına gelmiyor. Yine de, böyle söylemen beni memnun etti çünkü Türkiye’deki insanların çoğunun, zaten bu şarkıları bildikleri için, bizim düzenlemelerimize pek kulak verdiğini düşünmüyorum. Diğer yandan, geleneksel müziği tercih etmeyen bazı “püristler” de var. Yine de, böyle bir alaka ile karşılaşmayı hiç beklemiyorduk.

J.V.: Konser vermek için İstanbul’a davet edildiğimizde çok şaşırmıştım ve bunun, bu türdeki müziği icra eden bir grubu Hollanda’da kuran biri için elde edilebilecek en kıymetli şey olduğunu düşünmüştüm. İnsanların, kökeninin esas kaynağı olan toprakların üzerinde müziğini nasıl yorumladığını duymak istemesi beni onurlandırıyor ve Türkiye’de çalmayı sahiden çok seviyoruz; genellikle en hoşuma giden konserlerimiz orada oluyor.