“Tüm kapılar Bob’a çıkıyor”: Xiu Xiu’yla Twin Peaks üzerine

Röportaj: Ekin Sanaç - İllüstrasyon: Sedat Girgin

Avangart yaklaşımıyla dümeni keskin şekilde kırma cesaretini her daim barındıran özel gruplardan biri olan Xiu Xiu, uzun bir aranın ardından yeniden İstanbul’a uğruyor. 28 Ocak gecesi Blind’da gerçekleşecek konserin biletleri burada. Konser öncesi Nisan 2016 tarihli Bant Mag. No:48’den, grubun David Lynch klasiği Twin Peaks‘in müziklerini yeniden yorumlaması vesilesiyle Jamie Stewart’la gerçekleştirdiğimiz sohbeti hatırlıyoruz.


Jamie Stewart’ın 2002’den beri farklılaşan kadrolarla Xiu Xiu adı altında yürüttüğü müzikal faaliyetleri, insanı dürtme motivasyonu ve felaketleri sevip kucaklayan felsefesiyle her daim ateşli olmuş, David Lynch işlerinin müzik formuna bürünmüş hâllerini andırmıştır. Grubun ve David Lynch’in hayranı olanlar için hayaller 2015’te gerçek oldu ve Xiu Xiu ve David Lynch’in efsanevi dizisi Twin Peaks’in yolları kesişti.

Grup, Twin Peaks müziklerini yorumladığı özel bir performansla Türkiye’ye de uğramıştı. Xiu Xiu’nun, Angelo Badalamenti ve David Lynch’in olağanüstü üretimi Twin Peaks müziklerini yeniden yorumlamasına yönelik bu dahice fikir, David Lynch: Between Two Worlds sergisi için gruba özel bir teklif götüren Avustralya Modern Sanatlar Müzesi’ne ait. Bu deneyim Xiu Xiu’nun da bir hayli hoşuna gitmiş olacak ki, bu özel performansla yapmakta olduğu turnelerin yanı sıra 2016’da Polyvinyl etiketiyle Xiu Xiu Plays the Music of Twin Peaks albümünü de yayımladılar.

Gerçek bir Twin Peaks hayranı olan Jamie Stewart’la, diziyi onun için özel kılan detayları ve müziğini yeniden yorumlamanın nasıl bir deneyim olduğunu konuştuk.


Twin Peaks dizisini ilk kez ne zaman izledin?

Çok gençken, dizi televizyonda ilk kez gösterilirken birkaç kez görmüştüm. Ama diziyi anlamamıştım ve çılgına dönmemiştim.

Ne zaman tekrar izledin?

1999 civarıydı. Hızlı bir şekilde deli gibi takıntılı hâle gelmiştim. O zamanlar çok fakirdim ve gerçek bir pisliğin içinde yaşıyordum. Hayatımı katlanılabilir kılan birkaç şeyden biri de Twin Peaks olmuştu. Video dükkânına gider ve VHS kaset kiralardım. Sonrasında acayip şekilde sarhoş olup kendimi diziye kaptırmayı severdim. Final bölümünün kasetini video oynatıcım yemişti. Çıldırmıştım ve kartuşu çıkarabilmek için makinenin üst tarafını söküp başarılı bir şekilde parçalamıştım. Dikkatli bir şekilde kaseti yeniden yapıştırmıştım ve dükkândakilerin bunu anlamayacağını düşünmüştüm. Sonrasında indirimli elektronik ürünler satan bir dükkândan en ucuz video oynatıcıyı almış, final bölümünü izlemiş ve aklımı kaybetmiştim. Ertesi gün video oynatıcıyı iade etmiştim çünkü onu elimde tutabilecek kadar param yoktu. O zamandan bugüne dizinin tamamını beş kez izledim ve eminim ki yine izleyeceğim.

İlk izlediğin zaman Twin Peaks senin için ne ifade etmişti?

Gerçek hayattan bir sığınaktı. Mizah, şiddet, rüyalar, fantezi, garip cinsellik, aile, korku ve inanılmaz müziğin farklı bir boyutuna açılan heyecan verici bir portal gibiydi.

Bu zaman içinde nasıl gelişti?

Hâlâ aynı. Hakkında biraz daha fazla şey bildiğim ve müziğini çalarak birazcık da olsa içinde “yaşadığım” için muhtemelen şimdi daha fazla seviyorum.

Badalamenti ve Lynch’in hazırladığı soundtrack’in bir hayranı olarak, bu müziği yeniden elden geçirirken fark ettiğin en önemli şeyler nelerdi?

Ne kadar basit olduğuyla ilgili hiçbir fikrimiz yoktu. Teknik olarak çalması zor değil ama ufacık bir akor değişimi veya zamanın geçmesiyle çok fazla dram, duygu ve dokunaklılık yaratıyor. Müzikte dehanın gerçek tanımı budur. Gizli armonik değişiklikler eşliğinde koca bir dünya ortaya çıkıyor. Kompozisyonel bakış açısıyla, bu son derece harika bir müzik.

Twin Peaks’in, söz konusu performanslar ve kaydettiğiniz albümden de önce müziğine ve yaratım sürecine olan etkisini nasıl tanımlarsın?

Angela, Shayna ve ben farklı müzik zevklerine sahibiz ama bu, en derinden üçümüzü de şekillendirmeyi başardı. Xiu Xiu’nun yaratım sürecinin öncelikli mihenk taşlarından biri. En karanlık karanlığı, tuhaflık ve garip bir şefkatle birleştirme biçimi, her zaman bizim için hayata geçirmeyi umduğumuz bir model olmuştur.

Avustralya’daki Gallery of Modern Art’tan bu teklif gelmeden önce, Twin Peaks şarkılarını ya da Badalamenti’nin diğer çalışmalarını yeniden yorumlamak için bir isteğin ya da girişimin olmuş muydu?

Muhtemelen dünyadaki herkes gibi amfide tremoloyu açıp “Falling”in bas partisyonunu çalardım, sanırım hepsi bu.

Bu müziği yeniden yorumlarken senin için en zorlayıcı şey neydi?

Çok sevilen ve iyi bilinen bir müzik olduğu için ekstra dikkatli olmamız gerektiğini biliyorduk. Aynı zamanda malzemenin doğrudan bir kopyasını yapmak da dizinin sonsuz yaratıcılığına saygısızlık olurdu. Bu müzikten ve diziden öğrendiğimiz şey, her şeyin sınırını zorlamaktı. Bunu yapmamak, Twin Peaks’in bize ifade ettiği şeye karşı etik bir davranış olmazdı. Ayrıca müzikte kullanılan ses tınısı inanılmaz şekilde kendine özgü: tremolo bariton gitar, yaylı synth’leri, caz usûlü davullar, reverb. Bunların hangilerinin sabit kalacağı ve hangilerinin üzerine bir şeyler geliştirileceğine karar vermemiz gerekiyordu. Özünde, yaklaşımımız The Black Lodge’a olabilecek en hızlı şekilde girmek, orada sesler bulmak onları bizimle birlikte ortaya çıkarmak oldu. Orijinal melodileri ve armonik yapıları patlattık, bozduk ve yaktık.

Bir şarkı yazarı ve müzisyen olarak, Twin Peaks sana ne yönlerden ilham kaynağı oldu?

Bundan kısaca bahsetmiştim, ama en önemli olarak karanlık, aptallık, üzüntü, mizah, nezaket, gariplik, kötülük gibi unsurları bir şarkıda ya da bir grup şarkıda kullanabilmek adına beni etkiledi. Dizideki müzik bunların hepsini içinde barındırıyor. Ben de her zaman bunu yapmaya çalıştım. Denemeye önem vermek.

En sevdiğin karakter?

Bir tanesini seçmek epey zor. The Man From Another Place, Dale, Josie, Nadie, Big Ed, Booby, Audrey, The Giant, Julee, Harold, Dick, Andy, Hawk, Lucy, Log Lady, Leland, Teresa, Mike, BOB ve albüm kapağımızın merkezine gözlüklerini aldığımız Dr. Jacoby. Bu dizinin neden bu kadar iyi olduğunu görüyor musunuz? Bu karakterlerin hepsi FEVKALADE! 

En nefret ettiğin karakter?

Gerçekten hiçbiri değil. Bazıları yukarıdakiler kadar ilginç değil ama hepsi kendine has. Belki görmeyi sevmediğim karakter Hank olabilir. Ama onun gerçekten korkunç biri olması gerekiyor ve bu açıdan bakınca o bile harika.

David Lynch seni hiç hayal kırıklığına uğrattı mı?

Hahaha, asla!

Dizinin son bölümünü izlediğinde ne hissetmiştin? Verdiğin tepki ne olmuştu?

Benim bugüne kadar izlediğim en harika sanat çalışmalarından biri olduğunu düşünüyorum. Gergin bir şekilde sürreal, cesur, yürek burkucu, garip, şaşırtıcı ve gözüpek. Sonunu söylemek istemiyorum ama tam anlamıyla bir şokla bitiyor. Olabilecek en umutsuz yere gidiyor ve bir anda bitiyor!

Sadede gelirsek, sence Twin Peaks ne hakkında?

Tüm kapılar Bob’a çıkıyor…