Bakkhalar Beyoğlu’nda: Becoming a Bacchae

Yazı: İlker Çalışkan

Beyoğlu’nda eski bir Rum fırını, içinde bir Antik Yunan tragedyası… O fırın şimdilerde Kastel isminde bir gece kulübü ve Euripides’ten bu yana kimileri, ağzı yüreğinde, “Yoksa tiyatro ölüyor mu?” derdinde. “Fail”lerden Euripides ise bir metadrama olan Bakkhalar’da sanki hem tiyatronun doğasına hem de ölümüne çeviriyor gözlerini: “Seni üzecek bir hâli görmekten zevk mi duyacaksın?” Tiyatro hâlâ hayatta mı bilmem ama ikinci soruya en az 2500 yıllık bir yankıyla cevap verebilirim: Belki!

Euripides’ten bu yana köprünün altından çok sular aktı. Şimdi ismi Io’dan yadigâr Boğaz’ıyla İstanbul’da, Beyoğlu’nda, Kastel’de Becoming a Bacchae 17 Mayıs’ta prömiyer yapıyor. Selen Eligülün Bakkhalar’dan uyarlayıp yönettiği bu iş, modern-ritüelistik çatışmasını yeniden ele alıyor. 

Ormanın soluğu

Kaynak metinde tanrı Dionysos ve müritlerinin yaptığı esrime ayinleri ile kent yasaları ve o kentin kralı Pentheus karşı karşıya gelir. Eligül’ün rejisi ise ekstaziye techno ve Anadolu melodileriyle ulaşırken bunun deneyimlendiği ormanı “sistemin çarkında kendi doğasından edilmiş insanlar”ın kaçtığı yer olarak tarif ediyor. 

Hatırlayalım, ineğe dönüştürülmüş İo da tanrılar düzeninin gazabından kaçarken İstanbul Boğazı’ndan geçmiş  ve oraya “inek geçidi” anlamına gelen Bosporos adını vermişti. Bundan yüzyıllar sonra aynı İstanbul’da bu kez insanların düzeni Ermeni ve Rum komşularını sürgün etti. Birkaç haftadır ise Beyoğlu eski günlerine dönebilecek mi diye konuşuluyor hararetle. Tam da bu düzenlerin muhasebesini yapma ihtimali doğmuşken Becoming a Bacchae, bir gece kulübüne getirdiği Dionysos ayinleri ve onun Anadolulu hemşehrileriyle şimdiye yeni bir soluk olabilir.

Tiyatronun son nefesi

Bir doğa tanrısı olan Dionysos’un ayinlerine katılmak yalnızca toplumsal normlardan kurtulmak anlamına gelmez. Aynı zamanda tiyatro sanatının sınırlarını ve kökenlerini de hatırlatır. Yaratıcı özünü ritüelistik köklerine borçlu olan tiyatro, aslında buradaki sınırsız özgürlüğün kent yaşamı adına dizginlendiği bir formdur. Dolayısıyla ormana kaçmak bir yanıyla tiyatrodan da özgürleşmeyi ve kolektif yaratıcılığın peşine düşmeyi ifade eder. Becoming a Bacchae, geçmişi ve şimdiyi ruhunda taşıyan mekânıyla birlikte ritüelistik unsurları araştırarak tiyatroda alışılagelen seyir ilişkisini sorguluyor. Kendinden pek memnun anaakım tiyatronun aksine Selen Eligül ve arkadaşlarının bu merakı cezbedici. 

17 Mayıs’ta prömiyer yapacak oyun hakkında daha fazla detay için buradan web sitesine ulaşabilirsiniz. İlgi çekici teaser’ı ve manifesto metni de hemen aşağıda.  


Bakkhalar – Becoming a Bacchae Manifestosu

Oyunun sahnelemeleri başlıca ritüellerden oluşmaktadır. Elektronik Müzik ve Anadolu Ezgilerinin yarattığı işitsel ve görsel uyaranlarla Poetika’da bahsi geçen, orgia ve ekstazi deneyimi seyirciye sunulmaktadır. Dionizyak ayinlerden ve Anadolu adetlerinden oluşan ögeler; günümüzün “Techno” kültürüyle harmanlanmış, seyircinin huzuruna antik bir distopya deneyimleme imkanı sunulmuştur. 

“Seyircisiz Bakkhalar olmaz, Bakkhalara seyirci kalınamaz. Becoming a Bacchae tam olarak bu. Ve bunun için uyarlandı. Bakkhalar bittikten sonra sadece sonrası ve sonrası için yapılabileceklerin ihtimali mevcut. Geriye dönük bir pişmanlık olsa dahi geri alınamaz, her şey yaşandı ve bitti, etkisi hep kalacak, etkisiz olamaz. Anaerki ataerkiyi önce doğurdu, sonra öldürdü. Şimdi başkalaşmanın zamanı. Bakkhalaşma durdurulamaz – engellenemez.”

Günümüz sisteminden ayrı düşünemeyeceğimiz Bakkhalar; burada bu sistemin çarkında kendi doğasından edilmiş insanları temsil eder. Kendi oldukları takdirde toplumda reddedilen insanların; her gece ormanda bir araya gelip gizlice, kendi aralarında, kendi kimliklerini kutlamaları anlatılır.

“Bu oyun, ataerkinin dramaturjisinin bir cevabı. O kadar derine işlemiş ve yok sayılması imkansız bir asimilasyon ki intikam alma yerimiz anaerkil, alış biçimimiz ataerkil kaldı. Yeni bir sistem önerisi bile buradan kuruldu.”

Bakkhalar içimizdeki potansiyel aşırılıkları sonuçlarıyla önümüze serer. Protest bir doğası olan bu oyunun, bulunduğumuz coğrafyada MÖ. 405 yılında geçiyor olması ve hala burada anlaşılabilir ve bağ kurulabilir olması bu oyunu kıymetli yapmakta. Avrupa’nın birçok yerinde defalarca sergilenen Bakkhalar’ın böyle bir uyarlaması daha önce yapılmadı. İsteğim buraya ait bu konunun, buranın insanıyla gerçekleşebileceğini kanıtlamak. Uyarlamanın; sözsüz bir yapı taşıması ve evrensel formlardan oluşması, bize ait bu derdi herkesçe kavranabilir kılmakta. Bu konunun ve değerin buranın seyircisiyle buluşması ve tiyatronun ölü ruhlarını uyandırmayı gerekli buluyorum. 

“Başka bir şey düşünemeyeceğin diller ve ortamlar ve matematikler yaratıldı. Bu yüzden tek gerçek atmosfer ve bedenin algısı, kelimeye her döküşün Pentheus’u savunur biçimde, bunu unutma Bakkha. Bakkhalaşabilmen için kelimelerini unutman lazım, bunu da unutman lazım. Kelimelerle, olasılıklarla ve gerçekliklerle düşünebildiğini unutman lazım; imajlar, sesler ve kokular anaerkil kalan seni, yuvana, özüne, unuttuğun, hiç haberin olmayan, kalmadığını sandığın seninle alakalı.”

“O yüzden bu oyun yalnızca böyle sahnelenebilir. Aksi mümkün değil.“

Uyarlayan ve Yöneten: Selen Eligül