Kuşaklar arası kimlik arayışı: Bir Yangının Tarihçesi

Yazı: Korcan Derinsu

Janika Oza’nın ilk romanı Bir Yangının Tarihçesi; bir derilnelere işleyen bir aile geçmişini, derinlere ilememesi ve söküp atılması için canla başla verilen bir mücadeleyi, o geçmişin –şimdiki geçmişin ya da gelecekteki geçmişin– peşine takıyor ve okuyucuyu Doğu Afrika’nın demiryollarından Kampala’nın renkli jakaranda ağaçlarına ve Kanada’ya taşıyor.

Bir Yangının Tarihçesi, Dedalus Kitap etiketi ve Serkan Toy çevirisiyle Türkçede.


Ne hakkında? Hikâye ne? 

Bir Yangının Tarihçesi, 1898’den günümüze uzanan, dört kuşak boyunca süren bir göç ve hayatta kalma hikâyesi. Hindistan’dan Doğu Afrika’ya, oradan Kanada’ya taşınan bir ailenin kaderi, tarihsel olayların gölgesinde şekillenirken, roman kimlik, aidiyet ve travmaların nesiller arası aktarımına odaklanıyor. Hikâye, ailesinin geleceğini değiştiren bir karar vermek zorunda kalan genç bir çocuğun, Pirbhai’nin yolculuğuyla başlıyor ve yıllar içinde ailesinin farklı coğrafyalarda yaşadığı mücadelelerle devam ediyor.

Zaman dilimi ve mekân 

19. yüzyıl sonundan günümüze, Hindistan, Doğu Afrika ve Kanada arasında geçen geniş bir coğrafya.

Okumadan önce bilmemiz gerekenler 

*Janika Oza, Kanada doğumlu ve Güney Asya kökenli bir yazar.

*Bir ilk roman olan Bir Yangının Tarihçesi, 2024 Asian/Pacific American Award for Literature kazananı. Aynı zamanda Governor General’s Award ve Carol Shield’s Prize finalisti.

*Toronto’da yaşayan Janika Oza, 2009’dan beri faaliyet gösteren The Rumpus isimli online edebiyat dergisinin yardımcı editörlüğünü yapıyor.

Kitaba dair en çok neyi sevdin?

Kuşaklar boyunca aktarılan travmaların ve kimlik arayışının roman boyunca sürekli değişen karakterler üzerinden işlenmesi etkileyiciydi. Tarihi, bireysel hikâyelerin içinde kaybolmadan ama onları da gölgede bırakmadan anlatmasını çok sevdim. 

En az neyi sevdin?

Romanın ilk yarısında uzun bir zaman dilimi çok az sayfayla anlatılıyor. Sonrasında karakterlere dair taşlar otursa da keşke ritim kitabın ikinci yarısındaki gibi olsaydı da her detayı doya doya okusaydık dedim. 

Yazıma dair neler söyleyebilirsin? 

Oza’nın dili oldukça sade. Anlattığını süslemeye çalışmadan olabilecek en doğal hâliyle hikâyeyi kuruyor ama yavanlığa da kaçmıyor bu. Aksine anlattığı coğrafyaları da çok güzel tasvir edebiliyor. Bu da anlatılan evrenlere hızlı girmemizi sağlıyor. Büyük bir zaman dilimini anlatmasına rağmen metnin dağılmamasının ardında da yine bu sade ama etkili anlatım tercihi var. 

Kısa sürede sürüklenerek mi okudun? Yoksa biraz sürünerek mi? 

Romanın ilk yarısını hızlı okudum ama ilerledikçe metin de derinleştiği için frene bastım ve sindirerek devam ettim. Tamamını bitirmem bir haftayı buldu. 

Çok etkilendiğin / dönüp tekrar okuduğun bölüm(ler) oldu mu? 

Tüm hikâyeyi başlatan Pirbhai’nin bölümlerinde tekrar okuduğum cümleler oldu ama Oza güzel cümleler hedeflemek yerine büyük resme bakmamızı isteyen bir yazar. O yüzden Bir Yangının Tarihçesi’ne bölüm bölüm bakmak yerine bir bütün olarak bakmak en doğrusu.

Kitap, modunu nasıl etkiledi? 

Kapanmayan yaralar, geçmişin gölgesi ve kimlik meseleleriyle dolu bir roman olduğu için bittiğinde aklımda çok fazla soru vardı. Ufak sayılabilecek olayların bireylerin hayatlarını bu denli etkilediğini görmek beni her seferinde şaşırtıyor.  Bunun dışında umut dolu bir yanı olduğu için de fena hissetmiyordum aslında. 

Okurken hiç Google’ladığın şeyler oldu mu? 

Uganda’daki Asya kökenli toplulukların sınır dışı edilmesiyle ilgili bir şeyler öğrenmek istedim. Bu arama beni Ugandalı diktatör İdi Amin’e götürdü. İsmini duymuş olsam da hakkında hiçbir şey bilmiyormuşum. Romanın tarihsel altyapısını bilmek aldığım zevki artırdı bu arada. Şart mı, değil tabii ama bilirseniz fena olmuyor. 

Kitabın ismi hakkında ne düşünüyorsun?

Çok sevdim. Yanmayı yalnızca fiziksel değil tarihsel ve duygusal anlamda bir metafor olarak kullanması çok yerinde. Bir röportajında yanmanın yıkıcı olduğu kadar yenileyici olduğunu da söylüyor Oza. İçerikle düşününce bu da çok makul geliyor. Üstelik doğrudan değil çağrışımı hedefleyen bir isim. Bence çok güzel.  

Bu kitabı seven şunları da sever 

Bir ailenin hikâyesini neredeyse 100 yıllık bir süreçte ele aldığı için -tüm farklılıklarına rağmen- Jeffrey Eugenides’in Middlesex ve, Min Jin Lee’nin Pachinko romanları ilk aklıma gelenler. 

Göçmenlik meselesi daha bireysel bir yerden almalarına rağmen ufak seçimlerin nasıl büyük sonuçlar doğurduğunu göstermeleri adına da Yaa Gyasi’nin Yalnız Ağaçların Şarkısı, Carsten Jensen’in Biz Boğulanlar ve Marjan Kamali’nin Kırtasiye Dükkanı romanları güzel seçenekler olabilirler. 

Yazara bir soru soracak olsan bu soru ne olurdu?

Bu kadar iyi ve başarılı bir ilk roman yazmak gözünü korkutuyor mu, bunu sormak isterdim.