Gri sokaklarda kurulan rengârenk dünya: “boşluğun ortasında şenlik var”
İstanbul’da genç olmak, ev bulmak, yanında evde hissettiğiniz insanlarla birbirinizi bulmak, bağlar kurmak… Melike Ersoy’un şu sıralar hazırlık aşamasında olan ilk kısa filmi boşluğun ortasında şenlik var, bu konu başlıklarını kurcalayan bir şehir yolculuğunu anlatıyor.
Hikâyenin odağında sokağa bırakılmış bir koltuk ve onun etrafında bir araya gelen üç genç var. Koltuğu taşımak üzere buluşan üçlü, zaman içinde birbirlerini tanıyıp hayata bakışlarındaki muzip ortaklık sayesinde gerçeğin içinde bir oyun alanı inşa ediyor. Artık onlar için önemli olan koltuğun kendisinden ziyade aralarındaki bağın örülmesidir.
Yapımcılığını Büyük İstanbul Depresyonu’nun yönetmeni, Dilan Hakkında Konuşmalıyız ve Palmiyeler Altında Yazın Son Günü kısa filmlerinin yapımcısı Zeynep Dilan Süren’in, senaryo ve proje danışmanlığını bu filmlerde olduğu gibi yine Ceren Ercan’ın üstlendiği kısanın başrollerinde Çiçek, Bilge Yerli, Yunus Emre Şahin’i izleyeceğiz. Oyuncu yönetiminde bedenin olanaklarının araştırılacağı filmin hareket ve performans koçu ve aynı zamanda proje danışmanı, Çıplak Ayaklar Kumpanyası ve Oyun Deposu’ndan tanıdığımız Maral Ceranoğlu. Görüntü yönetmenliğini Tunç Eser Alıcı’nın üstlendiği filmin yapım tasarımı ise Mecra Yazıcı’ya ait.
boşluğun ortasında şenlik var için fongogo üzerinden bir kitlesel fonlama kampanyası yürütülüyor. 24 Mayıs’a dek devam edecek kampanya hakkında detaylara buradan ulaşabilirsiniz. Filmle ilgili gelişmelerden haberdar olmak isteyenler de buraya tıklayarak boşluğun ortasında şenlik var Instagram hesabını takibe alabilir.
Yazar – yönetmeni Melike Ersoy, filmi şu sözlerle anlatıyor:
“İstanbul’da her gün bir yenisi eklenen gökdelenlerin ve bitmek bilmeyen inşaatların gölgesinde yaşamlarımızı sürdürüyoruz. Yerlerimizden ediliyoruz, yalnızlaştırılıyoruz. Ve başımıza gelenler, kulağımıza çalınanlar, bizi bir karanlığa çekiyor. Zaman zaman sanki her şey anlamını yitiriyor. Filmdeki üç genç, şehrin gri sokaklarında bir araya gelerek kendi rengârenk dünyalarını kuruyorlar. Kimliklerin veya toplumsal rollerin ötesinde, sıradan anlardan kurdukları bu muzip dünya, gerçekliğin beton duvarları arasında onlara bir özgürlük alanı yaratıyor. Hayatla ve birbirleriyle kurdukları bağ, onları saran tüm karanlığa rağmen güçlü bir direniş biçimi örüyor.”