Çok yaşa Hayvanlar Alemi

Röportaj: Cem Kayıran

Özüm İtez, Işık Sarıhan, Hazar Mutgan ve Gökçe Başar’dan oluşan Hayvanlar Alemi, Türkiye’nin yakın dönem psikedelik rock tarihinin en özel hikâyelerinden biri. Ankara’da kurulan ve bu zamana kadar Sublime Frequencies, Glitterbeat, Pakapi ve Subsound gibi etiketlerle yaptığı yayınlarla dünyanın dört bir yanına uzanan grup, bu yıl tam 25. yaşını kutluyor. 

Hayvanlar Alemi, 4 Ağustos Pazar günü, Burgazada Music Festival’ın üçüncü edisyonu kapsamında Burgazada Cennet Bahçesi’nde sahne alacak. Grubun çeyrek asırlık yolculuğunda nadir gerçekleşen bir doğa olayı kıvamını alan orijinal kadrolu konserlerden biri olacak. Ayrıca Brek, Görkem Karabudak, Sunset Stream gibi grup ve müzisyenlerin de sahne alacağı festivalin biletleri burada.

Konser öncesi Hayvanlar Alemi davulcusu Işık Sarıhan’la hem geride kalan 25 yıla hem de pazar günü gerçekleşecek performansa dair merak ettiklerimizi konuştuk. Sohbete arşivden fotoğraflar da eşlik ediyor. Aşağıya da beş yıl önce, 20. yıl vesilesiyle yayımlanan Leftovers of Champions derlemesinin açılış şarkısı, bu röportaja da başlığını veren “Çok Yaşa Hayvanlar Alemi!”ni bıraktık.


En başa dönelim, her şey nasıl başladı? Yollarınız nasıl kesişti?

1996 yılında, ortaokul birinci sınıfta Özüm ve beni aynı sıraya oturttular. Bir hafta kadar hiç konuşmadık. Sonra bir noktada Özüm bana “Oyun yapmayı biliyor musun?” diye sordu. Oyun yapmak, bilgisayardaki platform oyunları benzeri oyunları kâğıt-kalem ile analog olarak yapıp oynamaya denirdi. Bir süre sonra da birbirimize Queen ve Pink Floyd kasetleri ödünç vermeye başladık. Bu kaset trafiğine bir noktada sınıf arkadaşımız Hazar da katıldı. Kaset ve CD değiş tokuşu zamanla Iron Maiden, Black Sabbath, King Crimson, Ozric Tentacles, Frank Zappa ve Nekropsi gibi isimlerle çeşitlendi. Bu sürecin bir noktasında başka arkadaşları da yanımıza alıp “stüdyoya girmeye” karar verdik. Birlikte stüdyoya girenlerin bir kısmı yavaş yavaş bir grup kimliği de edinmeye başladı. 

Özüm gitar, Hazar keman dersleri alıyordu, ben de bir dönem okulda gitar dersi almış olsam da egzersizlerden sıkılıp bırakmıştım, o yüzden stüdyoda davul çalıyordum. (Şimdi bakıyorum da öğrenci odaklı esnek bir eğitim sistemi olsa gitarcı da olabilirdim.) Kısa bir süre Rainbow’un “Stargazer” şarkısının ismini grup ismi olarak benimsedik, sonra da Hayvanlar Alemi adını aldık. Grubun bu şekilde resmiyet kazanması 1999 yılında, ortaokulu bitirip liseye geçmekte olduğumuz dönemde oldu. İkinci gitaristimiz Alper’in ailesi Ankara’dan taşınmaya karar verince Alper gruptan ayrılmak durumunda kaldı ve lise ikinci sınıfta aramıza Gökçe katıldı. Gökçe o zamanlar tosun metalciydi ama çok kısa bir süre zarfında gitardan tribal-atmosferik sesler çıkaran bir adama dönüştü. Lisenin bitmesiyle beraber basçımız İnanç’ın da Ankara’dan ayrılmasıyla bas gitarı Hazar üstlendi ve klasik kadromuz bu şekilde oturdu. Ortaokulda rock-metal cover grubu olarak başlamış, lise bitimine doğru deneysel-psikedelik bir noktaya evrilmiştik ve artık neredeyse sadece doğaçlama çalıyorduk. Üniversite döneminde Ankara’da çeşitli yerlerde konser vermeye başladık ve 2004 yılında Bir isimli ilk demomuzu yayınladık.

Zaman içinde başka şehirlere, ülkelere dağılmış olsanız da Hayvanlar Alemi bir şekilde devam edebiliyor. Bu kadar uzun bir bir aradalık olacağını hayal ediyor muydunuz? Bunun sırrı ne?

Bu kadar uzun süre devam edebilmemizin başlıca sebepleri tabii ki yaptığımız işe değer vermemiz, hevesli ve inatçı olmamız ve gelecekte yapacağımız işlere duyduğumuz merak. Ama bunlar bir grubun bir arada kalması için yeterli midir, emin değilim. Çocukluktan beri gelen bir arkadaşlık ve bunun grubun hikâyesi, mitolojisi ve kimliğiyle iç içe geçmiş oluşu; zaman zaman birbirimizin sabrını zorlasak da bu süreçte birbirimize büyük pislikler yapmamış olmamız; grup elemanlarının karakterlerinin birbirini dengelemesi; bazılarımızın hayatında müzikten başka pek bir anlamlı uğraşın olmayışı; müzikal olanakların sınırlı olduğu bir şehrin yeraltı sahnesinin dibine uzanan köklerimiz dolayısıyla işler yolunda gitmediğinde de daha basit koşullar ve minimal beklentilerle varlığımızı sürdürebiliyor oluşumuz ve yaptığımız müzikten sıkılmaya başladığımızda başka şeyler yapmaya olanak veren bir müzikal esneklik gibi faktörlerin de uzun süre bir arada kalabilmemizde rol oynadığı kanaatindeyim. Ayrıca grup elemanlarının çeşitli ülkelere yayılmaya başladığı süreç, aynı zamanda önümüze uluslararası alanda daha fazla yayın ve konser fırsatının çıktığı bir döneme denk geldi şans eseri. Bu da grubun mesafelere rağmen aktif kalmasına etki etti zannedersem.

Hayvanlar Alemi’nin 25 yılını en iyi hangi üç kelime özetler?

Aşk, Devrim, Anarşi!

Sahnede kendini bulan, büyüyen gruplardan biri Hayvanlar Alemi. Geriye dönüp baktığınızda aklınıza ilk hangi konser geliyor? Gözünüzde nasıl bir ortam canlanıyor?

Hayvanlar Alemi konserleriyle ilgili zihnimde tam bir izlenimler çorbası var. İnsanların bizi oturarak dinlediği nezih konser salonlarından duman altı işgalevlerine kadar her türlü mekânda, bazen aynı turne bağlamında çaldık. Gerçek kitlemizi daha çok bu ikinci tarz mekânlarda bulduk. Henüz sadece Ankara’da çaldığımız dönemde Nefes Bar’da verdiğimiz renkli, teatral konserlerin, bu konserlerin atmosferinin de hafızamızda önemli bir yeri vardır.

İstanbul konserleriniz de epey nadir gerçekleşiyor. 4 Ağustos Pazar günü Burgazada’da gerçekleşecek konsere dair nasıl ipuçları verebilirsiniz?

4 Ağustos, 4’ümüzün 8 yıl sonra ilk defa beraber sahneye çıkacağı tarih olacak. Ağustos da yılın 8. ayı. 2024 yılının rakamlarını topladığımızda da karşımıza 8 sayısı çıkıyor. Bu elimizdeki üç 8’i topladığımızda da yine 2024 yılının 24’üne ulaşıyoruz. 2 + 4 ise 6 ediyor. 6 rakamının en önemli niteliği de 666 sayısının oluşumunda oynadığı kritik rol. Fakat pazar günü haftanın 6. günü değil, 7. günü. 6’nın da ötesi yani. 25. yılımızdaki 2 ve 5’in toplamı da 7. İpuçları bunlar.

Şaka bir yana, ilginç bir konser olmasını bekliyoruz. Gökçe en uzakta yaşayanımız, onunla çok ender çalabiliyoruz. Dört kişi son çalışımız 2016’da Gökçe’nin düğünündeydi. Ayrıca genel olarak da pandemiden beri konser vermedik; sadece bu yıl nisan ayında Karga Bar, Tayfun Polat ve benim kendi oluşumum Inverted Spectrum Records’ın ortak düzenlediği Yeraltı 9000 etkinliğinde çaldık ama buna Hazar katılamadı. Özüm ve ben Ankara’dan kıdemli basçı arkadaşımız Deniz Özden ile çaldık ve etkinliğin teması gereği sadece eski şarkılar çaldık.

Bir de şöyle bir durum var: Aramızdan biri, hayatta başka şeylere öncelik vermek istediği için önümüzdeki aylarda Hayvanlar Alemi’nden emekli olmayı düşünüyor. Yani, dört kişilik klasik kadromuzla sahne alacağımız muhtemelen son konserimiz olacak Burgazada konseri. Bu konserde dört kişi olmadan çalamadığımız ya da çalmak istemediğimiz bazı şarkılara yer vereceğiz, ayrıca daha yeni dönemden bazı şarkıları da bu kadroyla ilk defa çalacağız; ve muhtemelen son defa.

Yakın geleceğe dair ne gibi planlarınız var? Bir albüm, derleme vb. özel bir yayın var mı gündemde?

Bir araya gelmenin zorluklarından uzun süredir üretim ve kayıt yapamadık ama yayımlanmamış çok materyalimiz var. Bundan beş yıl önce, 20. yılımız vesilesiyle Leftovers of Champions isimli bir albüm yayımlamıştık; yayımlanmamış eski kayıtlarımızı içeren. Bu albümün bir benzerini bu yıl da yayımlamak istiyoruz. Ayrıca dünyanın farklı yerlerinden grupların caz standartlarını surf rock tarzında yorumlayacağı bir albüme katkıda bulunmaya davet edildik, bu proje için Coleman’ın “Lonely Woman” şarkısını kaydetmeyi düşünüyoruz. Bir terslik olmazsa ekim ayında Orta ve Doğu Avrupa civarında üç kişilik kadromuzla ufak bir turnemiz, yıl sonuna doğru da Ankara’da Congulus ile bir konserimiz olacak. Ankara konserinde Özüm ve ben; Kara Ejdarha, Sinağrit Baba ve Terra gruplarından yukarıda da adını andığım Deniz Özden ile çalacağız. Aslında, ki benzer şeyleri Bant’a yıllar önce verdiğimiz son röportajda da kesin söylemişizdir, yıllardır biriken, hâlâ gerçekleştiremediğimiz çok fikrimiz, kayıt etmeye fırsat bulamadığımız çok projemiz var, ayrıca yeni seslere de yelken açmak istiyoruz. Bunları aramızdaki mesafeler ve hayatın karmaşası içinde ne zaman, nasıl yapabileceğiz, artık 40’lı yaşlarımızda göreceğiz.