Seçimin ardından katarsis: Deniz Göktaş Harbiye gösterisi üzerine

Yazı ve Fotoğraf: Başak Tanrıverdi

Deniz Göktaş, 12 Nisan’da Ses Tiyatrosu’nda kaydedilen Selam Selam başlıklı performansını “Çocukluğumdan beri acı-tatlı karşılaşmalar yaşadığım Türkiye’ye ilk mektubumdur ve belki de son.” notuyla YouTube’a yükleyerek, 2020’den beri sahnelediği gösterisiyle vedalaşmıştı. Seçimin ardından Avrupa’yı turlayan komedyen, açılış performanslarını Efe Tunçer ve Özge Özel’in üstlendiği yeni gösterisinin Türkiye prömiyerini 10 Ekim’de, Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu’nda yaptı. 

Okumadan önce bilmeniz gerekenler

Deniz Göktaş’ın Harbiye Açıkhava Tiyatro’sundaki stand up gösterisine geldiğimde; bir önceki performansını internetten izlemiş, tüm podcastleri dinlemiş, hatta konuk olduğu televizyon programlarını bile görmüş bir izleyiciydim. Yani aşağı yukarı ne izleyeceğim konusunda fikrim ve Selam Selam’dan yola çıkarak beklentilerim vardı; politik espri becerisindeki ironiye hayran kalmış ve çok gülmüştüm.

İlk intiba? 

Deniz Göktaş da ilk intiba konusu üzerine düşünmüş ve işini şansa bırakmamış. Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nun büyülü atmosferine sahne kenarında bulunan ekranlarda dönen dijital işleri eklemişti. Bu sayede kendisi kuliste seyirciye ısınırken, izleyiciyi de şova yüksek bir noktadan giriş yapacak şekilde hazırladı. Beklerken bile güldürmeyi başardı. 

Tüm koltukların dolu olduğu ve herkesin son dakika geldiği; hatta büyük çoğunluğun geç kaldığı gecede, ekranlar sayesinde söylenmeden, salonun dolmasını bekleyebilmiş olmak da belki önceden hesaplanmamış bir fayda olarak yine artı tarafa yazıldı diyebilirim.

En çok neyi sevdin? 

Şüphesiz gösterinin benim için en tatmin edici tarafı Deniz Göktaş’ın hikâye anlatıcılığıydı; kendini sahnede çok net, içten ortaya koyması ve zekâsıyla asla rol yapıyor gibi durmadan, konu ne olursa olsun komik olabilmesi onu diğerlerinden farklı bir noktaya taşıyor.

Fikrini arka arkaya küfürler etmeden ifade etmesi ve konu olarak kadın erkek ilişkileri / cinsellik dışında da başlıklarının olması benim mizah anlayışıma ilaç gibi geldi. Sahne performansı da anlatımını destekleyen, hiç yormayan, sakin ama sıkmayan, akıp giden, dengeli bir akıştaydı. Bu kurguyu Selam Selam’dan daha etkili buldum. Onda daha hızlı bir tempoda konudan konuya uçuşan bir anlatım varken, bu sefer daha net üstüne basarak, seyirci etkileşimi daha belirgin, koşturmayan bir tempoda aktı. Genel tavır olarak da bana öncekinden daha cesur ve seyirciye ısınmış izlenimi verdi. 

En az neyi sevdin?

Benim daha az sevdiğim (ve belki de çok işime gelmemiş olan), iki çocukluk arkadaşıyla ilgili anılarını paylaştığı kısım oldu. Gösterinin genel matematiksel akışına fayda sağladığını anlıyorum; anlatımı bir noktada biraz aşağıya çekip hemen sonrasında kuvvetle yükseltiyor. Böylece güzel, dinamik bir ters köşe yapıyor. Hiç gülemeyeceğimizi düşündüğümüz şeylere hep beraber kahkahalarla gülerken buluyoruz kendimizi. Bu deneysel ve olmayanı ekleme araştırmasına çok saygı duydum ve kesinlikle neden yaptığını da anlıyorum ama çok hoşlandığımı söyleyemem.

En çok hangi âna yükseldin? 

En çok Avrupa Turnesi ile ilgili izlenimlerine güldüm. Seçim sonrası, içinde Berlin, Paris, Londra, Amsterdam gibi durakların olduğu bir Avrupa Turnesi yapmış. Bu turnedeki gösterilerinden bahsederken “ötekileşme” kavramını, orada olmak ve burada kalmak üzerinden kıyasla elbette ironi dozu yüksek olarak irdelediği bölüm çok iyiydi. 

Ambiyans / ortam / mekân / dekor vs. için neler söylemek istersin? 

Kendini doğru temsil etmeye çok emek vermiş, izleyicinin karşısına çıkmayı ciddiye alarak mekânı, kendini en iyi hissedebileceği dekorla giydirmişti. Ufak bir tarz değişikliğiyle sahne aldığı bu gösteride izleyicinin görmeyi beklediği “Eski Deniz”i de sahneye kocaman bir korkuluk şeklinde tam arkasına gelecek şekilde koymuştu. Bütün hikâyeyi onun önünde anlattı. Bu anlatımın hissiyatını çok sevdim ben. Sanki yeni sürüm eskisini kapsayan ama biraz daha yol almış bir Deniz gibiydi. 

Şov, modunu nasıl etkiledi? 

Gerçekten güldüm, sadece komik olan şeylere değil; belki de çok kızdığım, gülmeyi hiç düşünmeyeceğim pek çok şeye de yüksek sesle güldüm. Seyircinin modu da harikaydı, kimse telefonuyla ilgilenmedi, video çekmedi; herkes o anda ve oradaydı. 

Şovu izlemenin ardından araştırmak istediğin bir şeyler oldu mu? 

Laf arasında kız arkadaşının dinlediği, kronolojik bir düzende Türkiye siyaset sahnesini anlatan bir podcastten bahsetti. Çok aklım kaldı, bulup dinlemeyi istiyorum.

Deniz Göktaş’a bir soru soracak olsan ne olurdu? 

Önce yukarıda bahsettiğim podcast’in adını, sonra da gösterisini neden iki konuk sanatçıyla başlattığını sormak isterdim. Çok başka tarzda olan bu iki ufak gösteriyi ben çok anlamlı bulmadım.