Barselona’da sanatın çocuk eğitimindeki rolü alanında yaptığı doktora çalışması ve hem yurt içinde hem de dışındaki çeşitli karma sergilerinden sonra 3 Haziran’da Bant Mag. Havuz’da açılacak ilk solo sergisi İnsan Dışı için hazırlanan Heval Tonger Yazıcı ile sohbet ettik.


Heval Tonger Yazıcı’nın ilk solo sergisi İnsan Dışı hayvanlar aleminin giderek duyarsızlaştığımız renkli görsel şölenini bize hatırlatıyor. Tonger’in hayvan portreleri, vahşi yaşam belgesellerinin emek yüklü çekimleriyle ortaya koyduğu detayların etkileyiciliğini iki boyutlu bir düzleme yerleşmiş geniş ve ahenkli bir materyal havuzunun ortaya koyduğu katmanlarla yaratıyor. Tonger’in ördüğü farklı doku ve renklerin arasından bizlere bakan çeşitli gözlerse, insanın sanayi devriminden bu yana değişen doğa algısı ve kendini ayırarak varsaydığı merkezi sorgulatan bir canlılıkla bakıyor.

Image
Image

2003 yılından bu yana hem Türkiye’de hem Arjantin’de çeşitli karma sergilere katıldın, İnsan Dışı ise ilk solo sergin olacak. Neler hissediyorsun diye sorarak başlayalım?
Heyecanlıyım, tatlı bir telaş içerisindeyim ve resimlerimi paylaşacağım için de mutuyum.

Kendi özgeçmişinde de ifade ettiğin gibi resimle ilişkin çocukluk yıllarına dayanıyor. Biraz anlatır mısın, ne gibi erken deneyimler seni sanat üretimine ve resmi seçmeye yönlendirdi? Resmi seçmemin ve erken yaşta resmi iletişim dili olarak kullanmamın farklı etkenlere bağlı olduğunu düşünüyorum. Elimin, hayal dünyam ve çizdiğim resimler arasında bir bağ kurduğunu keşfetmem, ailenin kadınlarından kalan miras, yani annemin, teyzemin ve halamın çizim becerileri ve güzel sanatlara olan yatkınlıkları, ailem tarafından bu tutkumun keşfedilmesi ve doğru yönlendirilmem, ayrıca çok küçük yaşlarda babamın beni sanatçı atölyeleriyle tanıştırması beni sanat üretimine yönlendiren etkenler diyebilirim.

İnsan Dışı hayvanları konu ediniyor diyerek işin içinden çıkmak kolay… Ancak aslında sergi, isminden de anlaşıldığı gibi, insan dışındaki hayvanları konu alıyor. İnsanın olmadığı bu sergi başlığına konu olan “insan”la nasıl bir ilişki kuruyor?
Hayvan kelimesinin sözlük anlamına baktığımızda insandan ayrı olan canlı yaratık açıklamasıyla karşılaşıyoruz. Sergimin adında geçen “İnsan” kelimesi aslında ironi. Hepimiz doğanın parçasıyız fakat sanayi devrimiyle birlikte fiziksel ve ruhsal olarak doğadan gün geçtikçe koptuk ve kopmaya da devam ediyoruz. Bizlerin de bir hayvan olduğunu hatırlatmak, sergimi gezen insanlarda bu doğrultuda bir farkındalık yaratmak, ve izleyiciyle hayvanlar  coğrafyası arasında bir bağ kurmak istedim.

İnsan Dışı’ya konu olan hayvanlara ilgin de resme ilgin gibi çocukluğuna dayanıyor. Sevdiğin ve çizdiğin ilk hayvanları hatırlıyor musun?
İlkokulda çizdiğim bir orman resmi. Çocukluk yıllarımdan kalan resimlerden bir tanesi. Ormanın tam ortasında duran bir kız çocuğu, etrafı tamamen ağaçlar ve hayvanlarla çevrili. Neredeyse tüm hayvanları çizmişim. Ama en çok dikkati çeken hayvan ağaçtan sarkan maymun. Çünkü primatlar en sevdiğim, hayran olduğum ve yakınlık duyduğum tür.  

Image

“UYUMSUZ, RÜKÜŞ, ABARTILI VE İRONİK OLAN HER ŞEY FANTEZİ DÜNYAMA AİTTİR.”

Sergiyi oluşturan hayvan portreleri geniş bir materyal havuzundan oluşturduğun kolajlarla vahşi yaşamın renkli dokusunu dönüştürerek yükleniyor. Biraz üretim sürecinden bahseder misin? Fikir aşamasından malzeme seçimlerine, başlangıçtan işin tamamlanmasına kadar ilerleyen süreç nasıl işliyor senin için?
Üretim sürecim aslında kaotik bir şekilde başlıyor. Malzemeler ve fikirlerle oynayarak yola çıkıyorum. Bu oyun-kaosun içinden doğan figürler, dokular, şekiller, renkler bir araya gelerek kompozisyonu ve hikâyeyi oluşturuyor.

İşlerinde özellikle kullanılan el nakışları, küçük hayvan figürleri gibi kolaj materyallerinden kaynaklanan hafif “kitsch” bir doku söz konusu. Bu estetik senin için neye işaret ediyor?
Temel tasarımın öğelerinden biri olan doku, resimlerimde her zaman ön planda olmuştur. Çünkü doku ögesi abartıldığında kitsch bir etki yaratır. Kitsch benim için dayanılmaz çekicidir. Uyumsuz, rüküş, abartılı ve ironik olan her şey fantezi dünyama aittir.

Sanatçı kimliğinin yanısıra uzun süredir farklı seviyelerde resim öğretmenliği de yapıyorsun. Bu iki kariyer seni ne gibi farklı açılardan besliyor?
Aslında ikisinin de ortak noktası öğrenmek ve üretmek. Kendimi hâlâ gelişmekte ve öğrenmekte olan bir sanatçı eğitmen olarak görüyorum. Ne yaparsam yapayım, yaratma sürecinden hiçbir zaman uzak kalmıyorum. Dolayısıyla sanat tüm faaliyetlerimin merkezinde.

Image
Image

İspanya’da eğitim gördün, bir süre Arjantin’de yaşadın ve sonrasında Türkiye’ye döndün. Bu üç ülkenin sanat üretimi ve camiasında ne gibi farklılıklar deneyimledin?
Barselona, Buenos Aires ve İstanbul gibi şehirlerde ve farklı coğrafyalarda yaşamanın en önemli etkisi resimlerimde kullandığım renklerin yaşadığım coğrafyaya göre gözle görünen bir biçimde değişmesi. İstanbul’da yaşadığım dönem resimlerimde kullandığım renk tonları monokrom, soğuk ve melankolikti. Barcelona’daysa biraz daha canlı renkler hayatıma girmeye başladı ve Buenos Aires’te tamamen renk skalam sıcak tonlar ve canlı renklere dönüştü.

Sanat çevremin çeşitlenip gelişmesinde yurt dışında yaşamış olmamın etkisi büyük. Katalan sanatçı Antoni Muntadas, Arjantinli sanatçı Marcia Schvart, Carlos Monzani gibi isimlerle çalışmış olmam ve onları tanımam büyük şans diyebilirim.

Çalışırken ne gibi eşlikçilerin var, müzik dinler misin mesela? Ya da şöyle sorarak bitirelim, atölyende neler dönüyor?
Aslında ev atölye diyebiliriz. Üretirken müzik ve kahve vazgeçilmez eşlikçilerim.

Image
Image

Öğretirken öğrenmek mi, çizerken hissetmek mi?

Çizerken hissetmek. Kendimle baş başa kaldığım an…

Kulak çekmek mi, laf sokmak mı yoksa aileyi aramak mı?
Sarkastik yaklaşım her zaman etkili ve eğlenceli.

Sadece sana özel evcil bir hayvan yaratma şansın olsaydı ortaya nasıl bir yaratık çıkardı?
Çin mitolojisinden etkilenen maymun ve kedi karışımı bir yaratık olurdu muhtemelen.

Bir koruda yürüyüş mü ormanda kaybolmak mı?
Ormanda kaybolmak. Bir coğrafyada kaybolmak, sürprizlerle karşılaşmak, korkmak, yeşilin tüm renklerine bürünmek, hayatta kalabilmek…

Horozla uyanmak mı, atla dolaşmak mı, yoksa kediyle uyumak mı?
Kediyle uyumak. Sıcak, mırıltılı, sevgi dolu ve uyurken kendi rahatından vazgeçmek…

Materyal mi fikir mi? Yoksa uygulama mı?
Uygulama. Fikri doğru materyallerle buluşturup aktarabilmek.

Avlayanı avlamak mı avlananı korumak mı?
Avlananı korumak. Tuzağa düşürülene ve kandırılana yardım etmek. Avlamak fikri bana göre değil.

Ceylan gibi ürkmek mi aslan gibi kükremek mi?
Bazen ceylan gibi ürkmek, bazen aslan gibi kükremek. Hem ürkek hem cesur hem kaçan hem kovalayan olmak.

Image
Image
  1. Seks turizmi ve kupa eşler peşinde: Ekaterina

    Romain Mader’den, kadınların iyi bir eş olmak ve güzel fiziklerini korumak için eğitim aldıkları ve sadece evlenerek terk edebildikleri Дреамтовн isimli bir kasabada geçen, hiciv dozu yüksek kurgu bir öykü...

  2. Regl öncesi sendromu üzerine bir artırılmış gerçeklik sergisi: PMS

    14 Nisan’da sanatçı ve illüstratör Meltem Şahin küratörlüğünde Bant Mag. Havuz’da açılan PMS, Türkiye ve farklı ülkelerden kadın sanatçıların regl öncesi sendromundan yola çıkarak hazırladığı GIF’leri bir “artırılmış gerçeklik” sergisinde bir araya getiriyor.

  3. Gezegenin “öteki” suratları: “İnsan Dışı”

    Barselona’da sanatın çocuk eğitimindeki rolü alanında yaptığı doktora çalışması ve hem yurt içinde hem de dışındaki çeşitli karma sergilerinden sonra 3 Haziran’da Bant Mag. Havuz’da açılacak ilk solo sergisi İnsan Dışı için hazırlanan Heval Tonger Yazıcı ile sohbet ettik.

  4. Air Max Günü şerefine: Paris Running Club & Nike Air Quarters buluşması

    Nike Air Max Günü, İstanbul’da başta Paris Running Club üyeleri olmak üzere birçok yaratıcı ismin yer aldığı ve Bünyamin Aydın’ın küratörlüğünde gerçekleşen etkinlikle kutlandı.

  5. A’dan Z’ye: Can

    Bu ay kuruluşunun 50. yılını kutlayan efsanevi gruba dair A’dan Z’ye bilinmesi gerekenler...

  6. Aklımdakiler: Pentagram

    Türkiye’de metal müzik denince akla gelen ilk grup Pentagram, otuz yıllık yolculuğuna çeşitli şekillerde tanıklık etmiş yazar, müzisyen ve organizatörlerin sorularını yanıtlıyor.

  7. Eski kafalı ve fütürist: Allred & Broderick

    Cappadox’tan hemen önce, Peter Broderick’le Erased Tapes etiketiyle yayınlanan taptaze işbirliği üzerine...

  8. Köklere dönüş: Trans Am

    Trans Am üyesi Phil Manley, yeni albüm California Hotel’in hazırlık aşamalarını anlatıyor.

  9. Onuncu yılında: Record Store Day

    Müzik sektörünün en çok tartışılan kutlamalarından biri olan Record Store Day, bu yıl onuncu kez düzenleniyor.

  10. “Müzik kolay kısmıydı”: ESG albümü “Step-Off” 15 yaşında

    ESG üyesi Renee Scroggins’le on beşinci yılı şerefine yeniden yayınlanacak Step-Off üzerine.

  11. “Kolektif olmayan bir yapı düşünmek insanlığa aykırı”: Tampon

    1 Nisan’da İstanbullu efsanevi punk grubu Tampon’un tarihi değer taşıyan ilk albümü Planet Tampon çok özel duyulan ve çok özel hissedilen bir plak baskısı olarak bizlerle buluşuyorken grupla arayı kapatıyoruz!

  12. “Severim iğneyle kuyu kazmayı!”: Prof Sny Records

    Bizleri Planet Tampon plağına kavuşturan Prof Sny Records bugüne kadar yaptığı tüm yayınlarının detaylarını; neyi, nasıl ve neden yaptığını anlatıyor.

  13. Karşılıklı bir teslimiyet: Anadol

    Anadol’un tahrik edici bir pop içliliğine sahip yeni albümü Hatıralar müptelalarını bekliyor.

  14. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

  15. Juliette Binoche ve kafamıza sıkan 10 unutulmaz performansı

    Dünyanın en özel birkaç oyuncusundan biri olan Juliette Binoche, Nisan ayı itibariyle Ghost in the Shell’de karşımıza çıkacak. Kendisinin muazzam kariyerinden on şahane performansa aşk mektubu yazmak için bulduğumuz en iyi bahane, şimdilik bu.

  16. Müdanasız bir oyuncu: Nur Sürer

    Türkiye sinemasının nev-i şahsına münhasır kimliklerinden Nur Sürer’le şöhreti kulaktan kulağa yayılan online dizi Masum’daki harika performansından başlayan sohbetimiz koyulaşarak akıp kendi yolunu buldu. Buyrun, kendisinin hayata baktığı o harika yerde tüm hayranlığımızla beraberce eriyip bitelim.

  17. Ölümsüzlüğü hedeflemeyen bir efsane: Ian McKellen

    “Homofobiyle mücadele sürecinde küçücük bir rol oynayabilmek bile ayrıcalıktır.”

  18. İyisiyle kötüsüyle: Favori animasyonların canlı aksiyon uyarlamaları

    Nisan ayında vizyonda izleyeceğimiz anime uyarlaması Ghost in the Shell’den de hareketle, favori animasyonların canlı aksiyon uyarlamalarını, iyisiyle kötüsüyle masaya yatırmakta karar kıldık.

  19. “Unutmanın sınırı ne olabilir?” sorusunun peşinden: Kaygı

    Ceylan Özgün Özçelik’le Nisan ayında İstanbul Film Festivali Ulusal Yarışma Bölümü’nde Türkiye izleyicisiyle buluşacak ilk filmi Kaygı’yı konuştuk.

  20. Mekân içinde mekân, beden içinde organ: “YU”

    Mart ayında Ah! Kosmos olarak Together We Collide isimli yeni EP’sini yayınlayan Başak Günak, daha önce Şimdi düşünüyorum da senin için yok olmak ne zor olurdu performansında birlikte çalıştığı dansçı ve koreograf Gizem Aksu’yla bahar aylarında da İstanbul ve yurtdışındaki yolcuğunu sürdürecek son işi YU üzerine konuştu.

  21. Yaşamı neden hep “üreyebilme” üzerinden tanımlayalım ki?: Svalbard Küresel Tohum Deposu

    Norveç'e bağlı Svalbard takım adalarında yer alan Küresel Tohum Deposu’nda saha araştırması yapan Sophia Roosth’la, evrimsel biyolojiye, queer kuramına, biyolojide ve siyasette hızlı-yavaş ritim tasavvurlarına ve zamanı derinlemesine düşünen mimari yapılara uzanan, kafa açıcı bir sohbet.

  22. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler