“Dünyanın farklı noktalarında bulunan tuhaf yol kenarı duraklarından bir seçki yapmaya ne dersiniz?

Jonathan LeVine


Bir asfalt macerası: Yol kenarı atraksiyonları

Jonathan LeVine, New York Chelsea’de kendi ismini taşıyan sanat galerisiyle aktivitelerini 2005’te başlattı. O günden bugüne açtığı sergileri dijital platformlar aracılığıyla takip ederek, onun sayesinde birçok sanatçının üretimiyle tanıştık, kimilerini dergimizin sayfalarında ağırladık. 2017’de Jersey City’de yeni mekânına yeni bir isimle (Jonathan LeVine Projects) taşınan bu mekân, geleneksel galeri formatından uzaklaştığı yeni oluşumuyla izleyicilere ve sanatçılara yaratıcı iş birlikleri ve programlar sunuyor. Jonathan LeVine, özel sayımıza konu seçmesi için kendisine yanaştığımızda da çıkageldiği fikirle bizi şaşırttı: Tuhaf otoban kenarı atraksiyonları. 

Uzun araba gezileri, otoyol sistemlerinin ülkeleri kendi içlerinde boydan boya bağlamasıyla özellikle Amerikan kültürünün vazgeçilmezlerinden biri halini aldı. Dünyanın en büyük alabalığından Nicolas Cage’in mezarına, gazeteden yapılmış evlerden klozet kapağı müzelerine, bu yolculuklara eşlik eden, birbirinden garip, gizemli ya da keyifli yol üstü durağından bahsetmek mümkün.

Sanat, kitsch ve ticaretin buluştuğu, yolcuları ıssız yerlerde durmaya ve ceplerinden biraz para çıkartmaya cezbeden bu turistik noktalar, 1920’li yıllardan bu yana dünyanın her yerinde türemeye, uzaklardan yolcu çekmeye devam etse de, bir kısmı da yol kenarında çürümeye terk edilmiş durumda. Sizleri uçsuz bucaksız yollarda ilerlerken bazen insanda çocukken hissettiği heyecanları yeniden canlandıran, bazense insana kafasını kaşıttıracak deneyimler vadeden bu sonsuz sayıdaki çekim noktasının arasından, bizce en tuhafları bir araya getirdiğimiz seçkimize davet ediyoruz.


Hiljainen kansa (Sessiz İnsanlar) – Soumussalmi, Finlandiya

Soumussalmi açıklarında, Finlandiya’nın 5. otoyolunda kuzeye doğru karların arasından yol alırken, yol kenarında hiç kıpırdamadan sessizce duran, size doğru bakan neredeyse bin kadar insanın ana hatları bir ürpertiyle görüş alanınızda beliriyor. Biraz ürkütücü, biraz komik, bir o kadar da tuhaf ve “Ne alaka?” dedirten bu görüntü, sanatçı Reijo Kala tarafından hiçbir açıklama yapılmaksızın 1988 yılında önce Helsinki mahallesi Lassila’ya kondu, ardındansa bu giydirilmiş korkuluklar 1994 yılında Soumussalmi’nin yol kenarına temelli olarak yerleştirildi. Hareketsizce gelenleri bekleyen bu tarla dolusu insanın gönüllüler tarafından yılda iki kere de bakımı yapılarak kıyafetleri değiştiriliyor.


Tin Horse Highway (Teneke At Otoyolu) – Kulin, Avustralya

Batı Avustralya’nın uzun ve dolambaçlı yollarının arasında, Perth’in doğusundaki Kulin’e doğru uzanan kır yolu boyunca bir dizi antropomorfik at, giriştikleri farklı gülünç aktivitelerle sürücüleri durmaya davet ediyor. 1990’lı yıllarda Kulin’deki yarışları tanıtmak üzere kasaba sakinleri tarafından geliştirilen fikir doğrultusunda yerli çiftlik hurdalarından bir araya getirilen bu atların sayısı her yıl artmaya da devam ediyor. Tuvalette gazete okuyanından tenis oynayanına, polis arabası yürüteninden gayda çalanına, yerlilerin gözdesi 70’den fazla at, yol kenarında hayatlarını doya doya yaşıyor.


Cadillac Ranch (Cadillac Çiftliği) – Amarillo, Teksas, ABD

1974 yılında, Amerika’nın efsanevi otoyolu Route 66’in üzerinde Teksas çölüne konan Cadillac Çiftliği, helyum milyoneri 3. Stanley Marsh’ın San Franciscolu sanat kolektifi Ant Farm ile iş birliğinden doğdu. Keops Piramit’inin açısında, batıya dönük olarak burunları toprağa gömülmüş on arabadan oluşan çiftlik, aslında Amerikan otomobil endüstrisinin altın çağına selam duruyor. Ama ilk açıldığında yerlilerin biraz kafasını karıştırdığı için dikildiği gibi yağmalanmaya başlamış. Bu durumu tamamen benimseyen Marsh da o günden beri ziyaretçileri sprey boyalarıyla çiftliğe gelmeleri ve arabaların üzerindeki gün geçtikçe kalınlaşan rengârenk katmanlara kendi izlerini bırakmaları için teşvik ediyor.


La Mano del Desierto (Çölün Eli) – Atacama Çölü, Şili

Şili’nin kuzeyindeki Atacama Çölü’nün sonsuzluğa uzanan boşluğunda, Antofagasta’nın güneyinden giden Route 5’ın tam 1.309’uncu kilometresinden ayrılan ufak bir asfalt yolun yanından yükseliyor çölün eli “La Mano del Desierto”. Şilili heykeltıraş Mario Irarrázabal bu eli, 1992 yılında, Antofagasta sakinlerinin kendisinden çölün uçsuz bucaksız arazisinde insanlığın kırılganlığını anlatacak bir eser yaratmasını istemesi üzerine hazırladı. 11 metreyi aşan yükseklikteki el, çöl düzlüğünün ortasındaki tek diklik olarak, yarı kuma gömülü bir halde, yardım için uzanıyor. Dünyanın farklı köşelerine başka eller de gömmüş olan Irarrázabal, 24 saat ziyaretçilere açık olan Çölün Eli’nin bir eşini Uruguay sahiline de yerleştirdi.


Skeleton Man Walking Skeleton Dinosaur (İskelet Dinozorunu Yürüten İskelet Adam) – Murdo, Güney Dakota, ABD

Güney Dakota eyaletinde, US I-90 üzerinden Murdo’ya doğru bitmek bilmeyen çayırların arasında ilerlerken çöken uykuyla mücadele ederken, düzlüğün ortasında tarih öncesinden bir görüntü göze çarpıyor âdeta: devasa iskelet T. Rex’ine tasmasını takmış, baltasını eline alıp yola koyulmuş iskelet bir adam. Clarence Hullinger ve oğlu tarafından 1970’lerde düşünülüp dikilen bu metal ikilinin ilerlediği yoldan devam edenler, aynı aile tarafından kurulmuş, 1880’lerden kalma binalar ve eserlerden oluşan “1800 Town” adlı tarihî kasabayı da bulabiliyor. Gerçekliği net olarak bilinmese de Hullinger’ın, “o da eski, bu da eski işte” mantığıyla heykelleri diktiği söyleniyor.


Nagoro, Japonya

Özellikle kırsal alanlardaki nüfusu azalmakta olan Japonya’nın Şikoku adasında yer alan ufak bir kasaba olan Nagoro’da bugün 30’dan az kişi yaşıyor. Artan göç ve geride kalanların da yaşının ilerlemesiyle boşalan kasabaya uğrayanları ise farklı bir sürpriz bekliyor. Küçüklüğünde Osaka’ya taşındıktan sonra 2002’de geri dönen Tsukimi Ayano, tam on yıldır kasabadan ayrılan kişileri tek tek pamuk ve bez kullanarak yeniden yaratıyor ve gerçekçi boyutlarda hazırladığı bu korkulukları (kakashi) bir bir kasabaya yerleştiriyor. Kendi ailesinden fertler de dahil olmak üzere bugüne kadar 350’den fazla Nagoro sakininin korkuluğunu hazırlayan Ayano, onların hatıralarıyla kasabanın okulunu, nehir kıyısını ve otobüs duraklarını süslüyor; onları tarlada çalıştırıyor. Ayrıca nisan ve kasım ayları arasında gelenlere ayda bir korkuluk yapma atölyeleri de düzenliyor.


Barbie Beach (Barbie Plajı) – Turin, Georgia, ABD

Turin, Georgia’da yaşayan Steve ve Linda Quick çifti, arka bahçelerini Amerikan yol kenarı duraklarının en sıra dışı düzenlemelerinden biri için dönüştürdü: güncel olayların tesirinde düzenlenmiş çıplak bir Barbie plajı. 54 ve 16. karayollarının kesiştiği yerde ilanları başlayan ve yavaş yavaş şanı yayılan Barbie Plajı, 2006 Turin Kış Olimpiyatları’yla başlayarak yaz olimpiyatları, İngiltere kraliyet ailesi düğünü, Pride yürüyüşleri ve basketbol şampiyonaları dahil olmak üzere birçok kumlu kutlamaya dahil oldu. Plaj nedeniyle zaman zaman komşularıyla ters düşen Quickler, civarda çekim yapan Walking Dead ekibinin de dikkatini çekmişti; ekip tarafından Steve ve Linda Quick’e hediye edilen zombi Barbieler de artık bu plajda takılıyor.


Cerne Abbas Devi – Cerne Abbas, İngiltere

A352 üzerinden giderken Dorset yeşilliklerinin arasındaki Cerne Abbas kasabasında, 55 metre uzunluğunda, yere kazılmış, tebeşirden yapılma, eli baltalı çıplak bir dev… İngiliz kırlarına uzanmış yegâne büyük figür olmasa da, en çok sevilenlerinden biri olan Cerne Abbas devinin tam olarak ne zaman oyulduğu aslında bilinmiyor; ya Antik zamanlardan ya da 17. yüzyıldan kaldığı ileri sürülüyor. Kimilerine göre Roma İmparatorluğu’ndan kalma bir Herkül, kimisine göre Kelt tanrısı Nodens, kimisine göreyse Oliver Cromwell’le dalga geçen bir karikatür… Tüm bunlar bir yana, yerli kültüre göre bir doğurganlık sembolü olan Cerne Abbas devini görmek için o gün bugündür çocuk sahibi olmakta zorlanan çiftlerin buraya giderek, üzerinde çadır kurduğu söyleniyor.

The Cerne Abbas Giant, Cerne Abbas, Dorset

Krafla Jeotermal Duşu (ve musluğu) – Krafla, İzlanda

İzlanda’nın izole köşelerinden birinde, doğanın içerisinde, dünyanın en güzel manzaralı sıcak duşlarından birini almak mümkün… Mývatn gölünün doğusundaki Krafla volkanik bölgesinde jeotermal santrale doğru uzanan ıssız yol kıvrılırken, sağ tarafta beliren ve direkt dağlara bakan bu duşun yanı başında bir de çalışmayan bir lavabo mevcut. Lavabonun tam olarak ne zaman, kimin tarafından ve neden buraya konulduğu bilinmiyor. Ama yol ortasındaki açık duş, termal bir kaynağa bağlı olduğu için yıl boyu gelenleri sıcak suyuyla hazır bekliyor.


Museum of Everyday Life (Gündelik Yaşam Müzesi) – Glover, Vermont, ABD

US I-91 otoyolundan çıkıp Glover, Vermont’a doğru yol alırken karşılaşılan, eski püskü bir ahırın içine kurulmuş bir yol kenarı müzesi burası. Manifestosu ise “Var olma ve gelişim mücadelemizin kalıntılarını kutlamak” olarak belirlenmiş. Yoldan geçen meraklı izleyiciye her gün fark etmeden kullandıkları ve görünmez kıldıkları eşyaların bilinmeyen tarihçelerini sunuyor. Kurucu Claire Doran, mekânda şimdiye kadar çengelli iğne, kalem, makas ve kibrit gibi eşyalara ithafen düzenlenmiş özel sergilerin de küratörlüğünü üstlenmiş. Her şeye dokunulabilen bu müze, self-servis sistemiyle işliyor ve ayrılırken ziyaretçilerden ışığı ve kapıyı kapatmayı unutmamaları rica ediliyor.

  1. Bant Mag. 15. Yıl Özel Sayısı #2

    İlk sayısını 2004 Eylül’ünde yayımladığımız Bant, çoğumuz (siz, biz, çoğumuz) için bir hayli dönüştürücü olduğu aşikâr 15 yılı geride bıraktı. Muhakkak

  2. Ebru Yıldız sordu: Avustralyalı müzik fotoğrafçısı Jamie Wdziekonski cevapladı

    Ebru Yıldız sayesinde tanıştığımız, Melbourne’de yaşayan ve konser fotoğraflarının yanı sıra protesto ve eylemlerden çektiği karelere de hayran olduğumuz Jamie Wdziekonski'ye çalışmaları ve ülkesinin müzik sahnesine dair soruları da bizzat Ebru Yıldız sordu.

  3. Asad Faulwell seçti: Jaime Muñoz ile kimlik ve hatıra üzerine bir röportaj

    “Şu anda da sanat dünyası bize kendimizi ifade etmemiz için bir platform verdiğinden dolayı oldukça özgün bir pozisyonu tutmaktayız. Tek umudum bu platformun yalnızca geçici bir evre değil, sanat dünyasında beyaz olmayan sesler için sürdürülebilir bir alan olması.”

  4. John Stanier (Battles, Helmet) seçti: New Yorklu sanatçı Guy Richards Smit ile röportaj

    New York’ta yaşayan ressam, video ve performans sanatçısı Guy Richards Smit’in memonto mori sembolizmi ile çağdaş konuları bir araya getirdiği, kafatası imgesini merkeze alan A Mountain of Skulls adlı monografisi geçtiğimiz sonbahar yayımlandı. Smit’in daha önce farklı sergilerde izleyiciyle bir araya getirdiği ve uzun yıllar üzerine çalıştığı, her biri farklı bir kişiliğe sahip kafatasları, sanatçının Çekya’da bulunan Sedlec Kemik Kilisesi’ne yaptığı ziyaret esnasında hissettiği yoğun duygulanım sonucu hayat bulmuş.

  5. Aklımdakiler: Murat Meriç ve “Hayat Dudaklarda Mey” kitabı

    Murat Meriç'in nesiller ilerledikçe unutulma riskiyle karşı karşıya olan pek çok ismi, şarkıyı ve öykülerini söze dökerek değerli bir kültürel arkeolojiyi de ortaya koyan "Hayat Dudaklarda Mey" kitabı, yayınlanmasının ardından geçen birkaç ay içerisinde şimdiden uzun ömürlü bir yayın olacağının ve zamanla pek çok kişisel kütüphanede hak ettiği yeri alacağının sinyallerini veriyor. Bu vesileyle Aklımdakiler serisine hayatında mutlaka Murat Meriç’le bir çilingir sofrasına oturmuş eş, dost ve ahbabından gelen sorularla devam ediyoruz.

  6. Casper Clausen (Efterklang) seçti: 15 yılın ardından “Crossing The Bridge”e bir bakış

    Fatih Akın’ın yönettiği, ikonik endüstriyel rock grubu Einstürzende Neubauten basçısı Alex Hacke’nin anlatıcısı olduğu "Crossing The Bridge: The Sound of İstanbul" belgeseli, çekildiği 2004 yılında İstanbul’daki müzik sahnesine dair kapsamlı bir anlatı sunuyor. Dönemin ruhunu ve filmin neler ifade ettiğini bir kez daha hatırlamak adına belgeselde karşımıza çıkan müzisyenlerden Murat Ertel, Gökçe Akçelik ve Ayben’den hislerini ve düşüncelerini bizlerle paylaşmalarını istedik; geride kalan 15 yıla müzik yazarları Barış Akpolat, Sinem Vural ve uzun yıllardır sektörde çalışan Işıl Kılkış’la beraber baktık.

  7. Moon Duo seçti: Elektronik müziğin kadın kahramanları dosyası

    Elektronik müzik genelde ‘erkeklere özel gizli bir kulüp’ gibi görülse de ortaya çıktığı tarihten bu yana kadınların icat ettiği müzik aletleri, yazılımlar ve tekniklerle şekil alarak günümüze geldi...

  8. Mabbas (Zorlu PSM) sordu: Elektronik müzik kimin içindir?

    Türkiye’de elektronik müzik adına büyük çaplı birçok festivalin ardında duran ve bir yandan da teknoya yoğunlaşan DJ setleriyle uzun yıllardır bu festivallerin merak uyandıran isimlerinden biri olan Mabbas, 15. yıl özel sayımız için konu önerisi almak üzerine kapısını çaldığımızda sade görünen ama cevaplaması bir hayli zor olan bir soruyla karşıladı bizi: “Elektronik müzik yalnızlar için midir yoksa kalabalıkların müziği midir?” Yerli sahneden bazı DJ, prodüktör ve müzisyenlerden bu soruya yanıtlar aldık.

  9. Can Bonomo yazdı: The Shins

    Bant’ın 15 yıllık tarihi boyunca James Mercer liderliğindeki Amerikalı grup The Shins’in adımlarını takipteydik. Rock sound’unu ön plana taşıyan son albümü Ruhum Bela’yı Nisan 2019’da paylaşan Can Bonomo özel sayımızda The Shins’e dair bir içerik hazırlamamızı önerince biz de ondan gruba dair kendi hikâyesini bizimle paylaşmasını rica ettik.

  10. Steve Gullick seçti, Gaye Su Akyol yazdı: Karen Dalton

    Nirvana’dan Björk’e, Jeff Buckley’den The Cure’a, bilhassa 90’lar müziklerine ait sayısız büyülü karenin arkasındaki isim olan fotoğrafçı Steve Gullick’in Karen Dalton sevgisini müzikal devrimini hız kesmeden sürdüren Gaye Su Akyol da paylaşmakta... Gaye Su Akyol bizle Karen Dalton’ın hikâyesini, onunla nasıl tanıştığını ve kendisinde nasıl hisler uyandırdığını paylaştı.

  11. Kalben seçti: Kadın ozanları bir araya getiren bir çizgi hikâye

    Kalben'in moleküller birbirinden hızla uzaklaşır ve evren kararırken tek istediği, onu çağıran sesleri bulmaktı...

  12. Murat Ertel başlattı: Kolektif çizilmiş bir resimli roman

    Murat Ertel'in başlattığı ve çizgileriyle farklı isimlerin devamını getirdiği bir resimli roman...

  13. Marissa Nadler seçti: Müzik ve sanatta kıyamet yansımaları

    Birçoğumuzun aklını kurcalayan bir konu: ekolojik ve toplumsal faktörlerle peşi sıra ortaya çıkan krizler ışığında sanatsal ifadelerin ne yönde değişiklik gösteriyor? Konuya Gökçen Kaynatan'ın 1958-1978 tarihlerinde yaptığı apokaliptik resim çalışmalarından girdik ve kıyameti işleyen, bugüne ait 10 albümlük seçkimize bağlandık.

  14. Meriç Öner (SALT) seçti: Büyükşehirde dondurmanın hâli

    Araştırmacı yazar Gökhan Akçura bizi, SALT Araştırma ve Programlar Direktörü Meriç Öner'in sözleriyle “80'lerde pastaneden, 90'larda ambalajlı olarak bakkaldan, 2000'lerde her köşedeki Maraş'tan yenen, son on yılda dükkânlarca İtalyanlığa terfi eden" dondurmanın İstanbul’daki tarihinde bir gezintiye çıkardı.

  15. Barış Bıçakçı seçti: Şair Didem Gülçin Erdem ile röportaj

    Didem Gülçin Erdem ile son kitabı "Boşluklara Doğru İlerleyelim"i, kelimelerle arasında kurduğu ilişkinin katmanlarını, “genç şair” olarak anılmakla ilgili hissiyatını ve ilhamlarını kurcaladık.

  16. Pelin Esmer seçti: Amerikalı düşünür Emerson üzerine bir yazı

    Evet, Nietzsche'nin benimsediği, hatta “Kendimi Emerson'a o denli yakın buluyorum ki onu övmekten çekiniyorum, çünkü kendimi övmüş gibi olmaktan korkuyorum” sözleriyle hayranlığını ifade ettiği Emerson'dan bahsediyoruz...

  17. Jonathan LeVine seçti: Dünyanın dört bir yanından tuhaf yol kenarı atraksiyonları

    Tuhaf otoban kenarı atraksiyonları, sanat, kitsch ve ticaretin buluştuğu, yolcuları ıssız yerlerde durmaya ve ceplerinden biraz para çıkartmaya cezbeden turistik noktalar... 1920’li yıllardan bu yana dünyanın her yerinde türemeye, uzaklardan yolcu çekmeye devam etseler de bir kısmı da yol kenarında çürümeye terk edilmiş durumda.

  18. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler