“Karen Dalton’ı çok seviyorum…
Bana daha fazlasını gösterin…
Bana daha fazlasını anlatın…
Neden kendi bestelerini seslendirdiği kayıtlar elimizde yok?”

Steve Gullick


Uzak bir gezegenin tanıdık parmak izleri: Karen Dalton

Nirvana’dan Björk’e, Jeff Buckley’den The Cure’a, bilhassa 90’lar müziklerine ait sayısız büyülü karenin arkasındaki isim olan fotoğrafçı Steve Gullick’in Karen Dalton sevgisini müzikal devrimini hız kesmeden sürdüren Gaye Su Akyol da paylaşmakta… Gaye Su Akyol, bizim için Karen Dalton’ın hikâyesini, onunla nasıl tanıştığını ve kendisinde nasıl hisler uyandırdığını paylaştı.

Bob Dylan, Chronicles: Volume One‘ın 12. Sayfasından:
“O dönem en sevdiğim şarkıcı Karen Dalton’du. Uzun boylu, beyaz bir blues şarkıcısı ve gitaristiydi, funky, incecik ve şehvet doluydu. Aslında onunla daha önce tanışmıştım, önceki yaz Denver’da, bir folk kulübünde… Karen’ın Billie Holiday gibi sesi vardı ve gitarı Jimmy Reed gibi çalardı. Onunla sahnede birkaç kez şarkı söyledim.”

Jean Karen Cariker ya da bilinen adıyla Karen Dalton 1937 yılında Teksas’ta doğdu, 1993’te henüz 55 yaşındayken hayata veda etti. Kısa sayılabilecek ömrüne ilham verici ve zamanın ötesinde iki albüm sığdırdı. 12 telli gitarının, zaman zaman da banjosunun eşlik ettiği benzersiz sesini, kainatın sonsuzluğuna bırakarak gitti. Nev-i şahsına münhasır bu kadının müziğinde, Billie Holliday’le Selda Bağcan’ın, Ella Fitzgerald’la Nick Drake’in ait olabileceği uzak bir gezegenin hem çok tanıdık parmak izleri, hem de vahşi bir ormanın ürkütücü mesafesizliği vardı.

Amerikan folk blues’un başına gelen belki de en iyi şeylerden biriydi; Nick Cave’i, genç nesilden Devendra Banhart, Joanna Newsom gibi isimleri etkiledi. 60’ların Greenwich Village folk müziğinde hızla yer edindi, Bob Dylan zaman zaman mızıkası ve sesiyle Dalton’a sahnede eşlik etti, Fred Neil, Tim Hardin, Richard Tucker gibi isimlerle çaldı. Oyunu kuralına göre oynamadı -ki o dönem müzik endüstrisinde kural dışı olmak hiç kolay değildi.

Dalton’un görkemli, masalsı, tüyler ürperten sesi ve müziği, nihayet yıllar sonra folk-blues türünde hak ettiği itibarı kazandı. Uzunca bir dönem uyuşturucuyla mücadele eden, hayatının son döneminde eroin ve alkol yüzünden sıkıntılı günler geçiren, iki çocuğundan Lee’nin velayetini erken yaşta kaybeden müzisyen, hayatının son dönemlerini, yıllar sonra tekrar buluştuğu oğluyla geçirecekti. New York’ta arkadaşı Peter Walker’ın evinde AIDS bağlantılı bir hastalıktan vefat ettiğinde geride ne müzik dışında bıraktığı bir serveti, ne de şöhreti vardı. Peter Walker’ın Dalton’a son günlerinde yuva olan evi, 2018’de gitarları ve dünya seyahatinden kalan eşyaları da dahil olmak üzere tüm içeriğiyle kül oldu.

Doğru yerde, doğru zamanda olmasına rağmen, kaybolmaya eğilimli olan iç dünyası, yeteneğine baskın geliyordu. Şarkıcı-söz yazarlarına ait bir dönemde kendi şarkılarını çalmama kararı, canlı performanslarda kendini rahat hissetmemesi, kayıttan nefret etmesi, kariyeriyle yeteneğinin arasındaki uçurumu kısmen açıklıyordu.

Dalton’ın ilk albümü It’s So Hard To Tell You Who’s Going to Love You The Best, 1969’da yayımlandı. Albüm, Fred Neil’in Dalton’u kayıtta olmadıklarına inandırmasıyla gerçekleşebilmişti. Bob Dylan’ın menajeri Albert Grossman’ın ayarladığı, Woodstock yakınlarındaki Bearsville Studio’da kaydedildi. İlkine kıyasla ikinci albüm In My Own Time (1971) ticari başarı yakalayamadı. Dalton için hayal kırıklığı dolu bir tecrübeydi zira o dönem böyle bir sonucun ardından yeni bir albüm için yatırımcı bulmak imkânsıza yakındı.

Joe Loop’un 1962 yılında The Attic’te kaydettiği konser, Cotton Eyed Joe ismiyle 2008’de yayımlandı. Uzun zaman sonra yayımlanan Dalton’a ait tek yeni albümdü bu. Ölümünün ardından müziği olmayan çok sayıda yazı, şiir, şarkı sözleri bulunmuştu. 2015’te Tomkins Square Records, Remembering Mountains: Unheard Songs by Karen Dalton’ı yayımladı. Yalnızca kadın müzisyenlerden oluşan toplama albümde Julia Holter, Patty Griffin, Isobel Campbell gibi isimler yer alıyordu.

Dalton’un mutsuzluğu kısmen kişiseldi belki fakat aynı zamanda daha geniş bir kültürel umutsuzluğun da parçasıydı. Dünyada olup bitene karşı duyduğu derin duyarlılık ve güçsüzlük hisleriyle baş etmekte zorlanmak, acıyı yatıştırmak için alkol ve uyuşturucuya sığınmak, üzerine binen sorumluluklarla daha çok ezilmek ve başa saran bir döngüyle “Beat Generation”ın fahri üyesi olmak…

Karen Dalton’la tanışma hikâyemi kısmen hatırlıyorum; Kadıköy’deydim, soğuk bir sonbahar ikindisiydi, yağmur vardı, radyo açıktı. Sesini duyduğum an sıcak kanın tüm vücudumu olağanüstü bir hızla turladığını hatırlıyorum. Bir kova süt içine batırılmış paslı dikenli tel gibi sesi; acısı, ağrı kesicisiyle birlikte gelen, kırık dökük gitarıyla içimde oluk oluk ilerliyordu. “Ribbon Bow”u dinlerken artık hiçbir şeyin, onu tanımadan önceki halini almayacağını biliyordum. Nick Drake’le birlikte bu iki delinin, içimde mitolojik bir kainat kurmalarına izin verdim.

Sanıyorum Dalton, bu kayıtlardan neredeyse 50 yıl sonra, tüm dünyayı saran bir virüs nedeniyle ev hapsine mahkûm edilen insanları ve Orta Doğu’yla Avrupa’nın kıyısındaki İstanbul’da, bir başka kadın müzisyenin, zat-ı alinin müziğiyle iyileşeceğini öngöremezdi. Nitekim gelecek ayağımıza geldi, Dünya distopyasını yaşıyor, ben de tarihin tozlu, küflü sayfaları arasından yakalayabildiğim anılara, tanıdıklara, filmlere, müziklere tutunarak hayatta kalıyorum.

Evimde perdeler kapalı, kahve ve beyaz çikolata eşliğinde 2019’da yayımlanmış teklisi “God Bless The Child”ı dinleyip nefes alıyorum. Mısır tarlalarında çalışan siyahların, köleliğin, kirlenen hava nedeniyle gün batımını dijital ekrandan izleyen Çinlilerin, çığlıklar atan doğanın, kendi OHAL’ini ilan etmesi beklenen halkımın, baskının, soykırımın, yıkılan sistemlerin içinde hâlâ yaşayan bir şeyler duyabilmenin verdiği huzurla batan geminin ardındaki güneşe bakıyorum…

  1. Bant Mag. 15. Yıl Özel Sayısı #2

    İlk sayısını 2004 Eylül’ünde yayımladığımız Bant, çoğumuz (siz, biz, çoğumuz) için bir hayli dönüştürücü olduğu aşikâr 15 yılı geride bıraktı. Muhakkak

  2. Ebru Yıldız sordu: Avustralyalı müzik fotoğrafçısı Jamie Wdziekonski cevapladı

    Ebru Yıldız sayesinde tanıştığımız, Melbourne’de yaşayan ve konser fotoğraflarının yanı sıra protesto ve eylemlerden çektiği karelere de hayran olduğumuz Jamie Wdziekonski'ye çalışmaları ve ülkesinin müzik sahnesine dair soruları da bizzat Ebru Yıldız sordu.

  3. Asad Faulwell seçti: Jaime Muñoz ile kimlik ve hatıra üzerine bir röportaj

    “Şu anda da sanat dünyası bize kendimizi ifade etmemiz için bir platform verdiğinden dolayı oldukça özgün bir pozisyonu tutmaktayız. Tek umudum bu platformun yalnızca geçici bir evre değil, sanat dünyasında beyaz olmayan sesler için sürdürülebilir bir alan olması.”

  4. John Stanier (Battles, Helmet) seçti: New Yorklu sanatçı Guy Richards Smit ile röportaj

    New York’ta yaşayan ressam, video ve performans sanatçısı Guy Richards Smit’in memonto mori sembolizmi ile çağdaş konuları bir araya getirdiği, kafatası imgesini merkeze alan A Mountain of Skulls adlı monografisi geçtiğimiz sonbahar yayımlandı. Smit’in daha önce farklı sergilerde izleyiciyle bir araya getirdiği ve uzun yıllar üzerine çalıştığı, her biri farklı bir kişiliğe sahip kafatasları, sanatçının Çekya’da bulunan Sedlec Kemik Kilisesi’ne yaptığı ziyaret esnasında hissettiği yoğun duygulanım sonucu hayat bulmuş.

  5. Aklımdakiler: Murat Meriç ve “Hayat Dudaklarda Mey” kitabı

    Murat Meriç'in nesiller ilerledikçe unutulma riskiyle karşı karşıya olan pek çok ismi, şarkıyı ve öykülerini söze dökerek değerli bir kültürel arkeolojiyi de ortaya koyan "Hayat Dudaklarda Mey" kitabı, yayınlanmasının ardından geçen birkaç ay içerisinde şimdiden uzun ömürlü bir yayın olacağının ve zamanla pek çok kişisel kütüphanede hak ettiği yeri alacağının sinyallerini veriyor. Bu vesileyle Aklımdakiler serisine hayatında mutlaka Murat Meriç’le bir çilingir sofrasına oturmuş eş, dost ve ahbabından gelen sorularla devam ediyoruz.

  6. Casper Clausen (Efterklang) seçti: 15 yılın ardından “Crossing The Bridge”e bir bakış

    Fatih Akın’ın yönettiği, ikonik endüstriyel rock grubu Einstürzende Neubauten basçısı Alex Hacke’nin anlatıcısı olduğu "Crossing The Bridge: The Sound of İstanbul" belgeseli, çekildiği 2004 yılında İstanbul’daki müzik sahnesine dair kapsamlı bir anlatı sunuyor. Dönemin ruhunu ve filmin neler ifade ettiğini bir kez daha hatırlamak adına belgeselde karşımıza çıkan müzisyenlerden Murat Ertel, Gökçe Akçelik ve Ayben’den hislerini ve düşüncelerini bizlerle paylaşmalarını istedik; geride kalan 15 yıla müzik yazarları Barış Akpolat, Sinem Vural ve uzun yıllardır sektörde çalışan Işıl Kılkış’la beraber baktık.

  7. Moon Duo seçti: Elektronik müziğin kadın kahramanları dosyası

    Elektronik müzik genelde ‘erkeklere özel gizli bir kulüp’ gibi görülse de ortaya çıktığı tarihten bu yana kadınların icat ettiği müzik aletleri, yazılımlar ve tekniklerle şekil alarak günümüze geldi...

  8. Mabbas (Zorlu PSM) sordu: Elektronik müzik kimin içindir?

    Türkiye’de elektronik müzik adına büyük çaplı birçok festivalin ardında duran ve bir yandan da teknoya yoğunlaşan DJ setleriyle uzun yıllardır bu festivallerin merak uyandıran isimlerinden biri olan Mabbas, 15. yıl özel sayımız için konu önerisi almak üzerine kapısını çaldığımızda sade görünen ama cevaplaması bir hayli zor olan bir soruyla karşıladı bizi: “Elektronik müzik yalnızlar için midir yoksa kalabalıkların müziği midir?” Yerli sahneden bazı DJ, prodüktör ve müzisyenlerden bu soruya yanıtlar aldık.

  9. Can Bonomo yazdı: The Shins

    Bant’ın 15 yıllık tarihi boyunca James Mercer liderliğindeki Amerikalı grup The Shins’in adımlarını takipteydik. Rock sound’unu ön plana taşıyan son albümü Ruhum Bela’yı Nisan 2019’da paylaşan Can Bonomo özel sayımızda The Shins’e dair bir içerik hazırlamamızı önerince biz de ondan gruba dair kendi hikâyesini bizimle paylaşmasını rica ettik.

  10. Steve Gullick seçti, Gaye Su Akyol yazdı: Karen Dalton

    Nirvana’dan Björk’e, Jeff Buckley’den The Cure’a, bilhassa 90’lar müziklerine ait sayısız büyülü karenin arkasındaki isim olan fotoğrafçı Steve Gullick’in Karen Dalton sevgisini müzikal devrimini hız kesmeden sürdüren Gaye Su Akyol da paylaşmakta... Gaye Su Akyol bizle Karen Dalton’ın hikâyesini, onunla nasıl tanıştığını ve kendisinde nasıl hisler uyandırdığını paylaştı.

  11. Kalben seçti: Kadın ozanları bir araya getiren bir çizgi hikâye

    Kalben'in moleküller birbirinden hızla uzaklaşır ve evren kararırken tek istediği, onu çağıran sesleri bulmaktı...

  12. Murat Ertel başlattı: Kolektif çizilmiş bir resimli roman

    Murat Ertel'in başlattığı ve çizgileriyle farklı isimlerin devamını getirdiği bir resimli roman...

  13. Marissa Nadler seçti: Müzik ve sanatta kıyamet yansımaları

    Birçoğumuzun aklını kurcalayan bir konu: ekolojik ve toplumsal faktörlerle peşi sıra ortaya çıkan krizler ışığında sanatsal ifadelerin ne yönde değişiklik gösteriyor? Konuya Gökçen Kaynatan'ın 1958-1978 tarihlerinde yaptığı apokaliptik resim çalışmalarından girdik ve kıyameti işleyen, bugüne ait 10 albümlük seçkimize bağlandık.

  14. Meriç Öner (SALT) seçti: Büyükşehirde dondurmanın hâli

    Araştırmacı yazar Gökhan Akçura bizi, SALT Araştırma ve Programlar Direktörü Meriç Öner'in sözleriyle “80'lerde pastaneden, 90'larda ambalajlı olarak bakkaldan, 2000'lerde her köşedeki Maraş'tan yenen, son on yılda dükkânlarca İtalyanlığa terfi eden" dondurmanın İstanbul’daki tarihinde bir gezintiye çıkardı.

  15. Barış Bıçakçı seçti: Şair Didem Gülçin Erdem ile röportaj

    Didem Gülçin Erdem ile son kitabı "Boşluklara Doğru İlerleyelim"i, kelimelerle arasında kurduğu ilişkinin katmanlarını, “genç şair” olarak anılmakla ilgili hissiyatını ve ilhamlarını kurcaladık.

  16. Pelin Esmer seçti: Amerikalı düşünür Emerson üzerine bir yazı

    Evet, Nietzsche'nin benimsediği, hatta “Kendimi Emerson'a o denli yakın buluyorum ki onu övmekten çekiniyorum, çünkü kendimi övmüş gibi olmaktan korkuyorum” sözleriyle hayranlığını ifade ettiği Emerson'dan bahsediyoruz...

  17. Jonathan LeVine seçti: Dünyanın dört bir yanından tuhaf yol kenarı atraksiyonları

    Tuhaf otoban kenarı atraksiyonları, sanat, kitsch ve ticaretin buluştuğu, yolcuları ıssız yerlerde durmaya ve ceplerinden biraz para çıkartmaya cezbeden turistik noktalar... 1920’li yıllardan bu yana dünyanın her yerinde türemeye, uzaklardan yolcu çekmeye devam etseler de bir kısmı da yol kenarında çürümeye terk edilmiş durumda.

  18. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler