“Hallaç pamuğu gibi atmak” deyiminin anlamı çeşitli kaynaklarda şöyle yazılmış:
Bir arada, toplu bulunan şeyleri ya da kimseleri dağıtmak, parçalamak; bu yolla sağa sola, her birini bir yana atmak.

black midi’nin ikinci albümü Cavalcade’in bünyedeki etkisini daha isabetli tanımlayabilecek bir söz öbeği bulmak mümkün değil. 2019 çıkışlı ilk albüm Schlagenheim’la ayakları yerden kesen (canımız deyimlerimiz) bir karmaşa yaratmışlardı. Rough Trade Records etiketli yeni albümde hem şarkı yazımını hem niyetini yeniden yapılandırmış bir grup var karşımızda. Kompleks mi kompleks, belki dinlemesi pek kolay olmayan çok sesli partisyonlarını incelikli bir şarkı yazımı ve kusursuz bir ahenkle savurmuşlar bu kez. Her detaya odaklanarak aktif bir dinleme hâline girmeden Cavalcade’in tadını çıkarma şansınız yok. 

Yüzdükçe derinleşen bir denize benzeyen ikinci black midi albümünü konuşmak üzere, Geordie Greep ve Cameron Picton’a bağlandık.

Ev günlerinin etkisi

Cavalcade, tabii ki gezegenin içinden geçtiği zorlu zamanların izlerini o veya bu şekilde taşıyan bir albüm. Aşağı yukarı aynı zamanda üretilen hemen her albüm gibi. Pandeminin etkisini, daha olumlu yanlarıyla ele alıyor solist ve gitarist Geordie Greep. Doğaçlama temelli Schlagenheim’ın ardından kompozisyon ve melodinin öne çıktığı yeni yaklaşımın; her şeyin durduğu günlerde şarkılar üzerine uzun uzun kafa yoracak zamanı bulmaları sayesinde ortaya çıktığı görüşünde: 

“Sadece evdeydik ve düşünecek, uzun uzun çalışabilecek sonsuz zamanımız oldu. Önceki yıl her gün farklı bir ülkede konser veriyorduk. ‘Bunu neden yapıyorum?’, ‘Amacımız ne?’ diye düşünecek boşluğumuz bile olmuyordu. Yapacak başka bir şeyin olmadığında aklın sadece buna çalışıyor.” 

Kasım 2019’da Brooklyn’deki Warsaw sahnesinde black midi’yi ilk kez canlı dinlediğimde, açılış şarkısı “John L”in ilk versiyonlarından birini çaldıklarını hatırlıyorum. Çıldırtıcı gitar riffinin haftalarca beynimde bir loop olarak döndüğünü söylediğim zaman albümdeki şarkıların bir kısmının 2019 yaz turnesi esnasında filizlendiğini söylüyor Cameron Picton. Sonbaharda çaldıkları konserlerde bu fikirlerden bazılarını sahnede doğaçlayarak şekillendirmişler. Albümün bir diğer çıkış teklisi “Slow” da bu şekilde nihai formuna bürünmüş.

black midi’nin DNA’sına işleyen değişim

Grubun ilk kadrosunda yer alan gitarist Matt Kwasniewski-Kelvin, geçtiğimiz sene ruh sağlığına odaklanmak üzere black midi’den bir süreliğine ayrılmıştı. Kendisi kayıtlarda yer almıyor ama iki parçada yazar kredisi var. An itibariyle bir trio olsalar da daha önceki turnelerde de kendilerine eşlik eden Kaidi Akinnibi (saksafon) ve Seth Evans (klavye), Cavalcade’in sonik zenginliğine katkıda bulunan iki müzisyen. Albümün şairane kapanış şarkısı “Ascending Fourth”, beşli formatında hayat verdikleri şarkılardan biri. Çeşitli parçalarda bu enstrümantasyona ek olarak trombon, çello, keman gibi sesler de duyuluyor.

“İkinci albümü yaparken kendini tekrar etmemek istiyorsun. Enstrümantasyonun çeşitlenmesi ve daha melodik olmamızın sebeplerinden biri buydu.” diyor Geordie Greep. Schlagenheim’a nazaran daha kalabalık bir ses paleti söz konusu olsa da her bir enstrümanın daha temiz ve net işitilmesini de bu melodik yaklaşımla ilişkilendiriyor. İlk albümdeki kalabalık anları biraz dokusal bir yaklaşımla işlediklerini hatırlatıyor. Cavalcade’deki “temizliğin” sebebi olarak şarkıların daha geleneksel şekilde yazılmış olmasının payı olduğu fikrinde.

Peki “değişim”, black midi için her albümde sabit olan bir şey olacak mı? Kendinden emin bir şekilde “Bu buzdağının görünen kısmı.” cevabını veriyor Greep. Bu değişimlerin ardından eski parçaları yeni bir perspektifle ele alıp, yeni düzenlemeler yapıp yapmadıklarını merak etmemek de elde değil. Geriye bakmak istemediklerini ve sürekli yeni şarkılar yazdıklarını anlatıyor Cameron Picton. An itibariyle ellerinde 3., 4. albümler için materyaller birikmiş. 

İlk iki albüm arasındaki prodüktör değişimi de önemli bir detay. Küresel müzik basını tarafından “New Weird Britain” etiketi yapıştırılan heyecan verici yeni dalganın imza prodüktörlerinden Dan Carey’le çalıştıkları Schlagenheim’ın ardından bu kez John “Spud” Murphy’yle Dublin’deki Hellfire Studios’da kayda girdiler. “Hem zihnimizdeki hem müzikteki değişimlerle birlikte yine aynı şeyi yapmak istemedik.” sözleriyle bu değişikliğin ardındaki motivasyonu özetliyor Picton. Stüdyodaki ilk denemelerin ardından herkesin eşit şekilde katkıda bulunduğu, rol üstlendiği bir kolektife evrildiklerini anlatıyor. Hatta bu sebeple, albümde eş prodüktör olarak grubun isminin geçmesini talep eden de “Spud” Murphy olmuş.

Fotoğraf: Yis Kid
Hayır, bu black midi’nin “ciddi yüzü” değil 

Cavalcade’le ilgili uluslararası basında çıkan değerlendirme yazılarının ağız birliği yapmışçasına söylediği bir şey var: Bu albüm grubun ciddi yüzünü gösterdiği kayıt olarak tanımlanıyor. Daha ağırbaşlı şarkılar olduğuna katılmakla birlikte bu albümün Schlagenheim’dan çok daha eğlenceli bir kayıt olduğunu düşünüyorum. Yalnızca dinleyici için değil, müziği icra edenler için de küçük oyunlarla dolu bir curcuna. Greep de coşkulu bir şekilde benimle hemfikir olduğunu söylüyor:

“Eğlenmemiz kesinlikle çok önemli! Cavalcade için yapılan ‘ciddi’ yorumlarının biraz müzik yazarlığı kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Bir açı ya da hikâye yaratılması gerekiyor. Bence de bu albüm, öncekinden daha eğlenceli. Baştan sona şakadan ibaret olan şarkılar var. ‘Hogwash and Balderdash’ örneğin, bu amaçla yapılmış bir şarkı. Sürekli söylenen, ‘bu kez daha ciddiler’ yorumlarını anlamakta zorlanıyorum. Tabii ki en göz önündeki ya da mutlu şeylerden ilham almıyoruz. Ama şarkıların içine oyunlar ve bir tür mizah enjekte etmeyi seviyoruz.” 

Greep’in referans verdiği şarkı, kesinlikle albümdeki en “muzur” şarkılardan. Hemen her parçası karakter eskizlerinden ilhamla yazılmış albümün, bir nevi salak ile avanak güzellemesi. Haylaz mı haylaz, zıvanadan çıkmış bir punk patlaması. 

Eğlenmeye yalnızca albümü kaydederken değil; albümün tanıtımlarını yaparken de devam etti black midi. Plak baskılarından üç tanesine rastgele şekillerde birer “altın bilet” sıkıştırdılar. Bir talihli grupla stüdyoda bir gün geçirecek, diğeri önümüzdeki 10 yıl boyunca tüm black midi konserlerine ücretsiz girebilecek, bir diğeri de tek sefere mahsus black midi’ye istediği bir etkinlikte konser verdirebilecek. 

Hayali bir altın biletle hangi grubun stüdyosunda bir gün geçirmek istediklerini sorduğumda önce biraz zorlanıp kara kara düşündüler. Geordie’nin yanıtı 100 yıl öncesinden, sadece canlı çalmış ve hiç stüdyoya girip kayıt yapmamış bir grup oldu. Kahramanlarıyla tanışmaktan duyduğu endişenin bu yanıtında etkili olduğunu söylüyor. Cameron Picton ise farklı bir açıdan yaklaştı konuya:

“O günü çılgınca ünlü biriyle geçirmek de güzel olabilirdi. Sevip sevmemenin önemi yok. Delicesine ünlü birinin stüdyo ortamında nasıl bir atmosfer olduğunu görmekten bahsediyorum. Enya, Taylor Swift, Kanye West, Jay Z…”

Cavalcade’i nasıl bir kurulumla sahneye taşımayı düşledikleri sorusuna yanıtları, ilk tercihlerinin Akinnibi ve Evans eşliğinde beş kişilik kurulumlarıyla çalmak olacağı yönünde. “Lojistik konusunu kestirmek her zaman kolay olmuyor” diyor Greep ve sıklıkla trio olarak çalmaları gerekeceğinin farkında olduklarını belirtiyor. Bunun kendileri için yine heyecan verici bir opsiyon olduğunu, kendi Jimi Hendrix Experience’larını yaratma şansı yarattığını da gülerek ekliyor.

Yeniden sahnede olmakla ilgili heyecandan yanıp tutuştukları da ortada. “En çok özlediğimiz şey, şarkıları büyük bir PA’den duyabilmek.” diyerek biraz içleniyor Cameron Picton. Albümün yayımlanmasının ardından Hackney Kilisesi’nde verdikleri konseri de pandemi döneminde gerçekleştirdikleri kimi diğer canlı performans denemelerine benzer hislerle hatırlıyorlar. Mekânın çok büyük ve sesin de fena olduğunu söylüyor Greep. Eksiksiz bir konser deneyimi için sabırsızlanıyorlar. Bir yandan da yeni şarkılar yazmaya devam ettikleri için setlistlerinde çok az eski şarkıya yer vereceklerinin ipuçlarını veriyorlar. Cameron, Covid öncesi turnede de Schlagenheim’dan çalınmayan şarkılar olduğunda üzülen / kızan dinleyiciler olduğuna dikkat çekiyor. Geordie’ye göre hedefleri, sene sonuna dek Cavalcade’den de yalnızca bir şarkı çaldıkları konserler verip yeni bestelerini sahneye taşımak.

The Windmill

Bu sene ilk albümlerini yayımlayan diğer Britanyalı gruplar Squid, TV Priest, Dry Cleaning ve Black Country, New Road’la birlikte iyice tesirli bir hâl alan ve yukarıda da değindiğimiz gibi New Weird Britain olarak isimlendirilmeye başlanan bu hareketin öncülerinden biri olarak gösteriliyor black midi. Schlagenheim, başlı başına bu iddianın altını doldurabilecek nitelikte bir albüm ve sonrasından gelen gruplar için önemli bir yol açtığına şüphe yok. Yine Dan Carey prodüktörlüğünde kaydedilen For The First Time albümüyle ses getiren Black Country, New Road üyeleri, müziklerine dair en belirgin kırılmayı black midi’yi canlı izledikten sonra yaşadıklarını söylüyor örneğin.

Söz konusu müzik hareketinin kalbinin attığı yer, Londra’nın güneyindeki Brixton bölgesinde konumlanan The Windmill isimli venü. Buradaki ilk konserini 2017’nin haziran ayında veren black midi, hemen ardından The Windmill’ın resident gruplarından birine dönüştü. New Weird Britain’ı var edenin de The Windmill olduğunun altını kalın kalın çiziyor Picton:

“Bizim bir akımın öncüsü olduğumuzu ya da herhangi bir fitili ateşlediğimizi düşünmüyorum. Zaten olagelen bir şeylerin devamı bence bunlar. The Windmill son 20 yıl boyunca oradaydı. 2015 civarında basın bu sahneye daha fazla ilgi göstermeye ve Goat Girl, Shame gibi bir sürü grup da daha fazla tanınmaya başladı.”

İlk albüm için black midi ve Dan Carey’i buluşturan da The Windmill çalışanları olmuş. Mekânın müdavimlerinden biri olan Carey’nin müzikleri için ideal prodüktör olduğunu anlatmış ve iki tarafı bir araya getirmişler. 

Covid salgını yaşanmasa 2020’nin bahar aylarında PSM Caz Festivali kapsamında ilk İstanbul konserini çalacaktı black midi. Hem İstanbul’a gelmek hem de festivalde Sarathy Korwar’la birlikte sahne alacak olmak ekibi epey heyecanlandırmış. “İstanbul’a gelmeyi gerçekten umuyoruz. O zamana kadar 3. albüm çıkmış bile olabilir!” diyor Geordie. Ardından da anlatmaya başlıyor:

“Babamın bir udu var. Bir arkadaşı evinin çatısında bulmuş ve ne olduğunu anlamayıp babama hediye etmiş. O da bize verdi, ara sıra çalıyoruz ama tam olarak ne yaptığımızı biz de bilmiyoruz.”

  1. Sanatçı zinciri: Esra Gülmen, Martina Paukova, Tarık Töre, Wilfrid Wood ve Juan Molinet

    Ulaştığımız sanatçıların belirlediği isimlerle röportaj yaptığımız, onları heyecanlandıran farklı görsel dünyalar arasında sektiğimiz zevkli bir tur. Başlasın!

  2. 20. yüzyıl kulüplerinin yerel tarihinde gececil bir gezinti

    Gecenin yavaş yavaş gelip inişinin ertelendiği, sesinin kısıldığı, hoparlör fişinin erken çekildiği günler canımızı sıkmaya devam ederken...

  3. Kuir hafızamıza dijital izler: Alt-cut

    Lubunyanın yeni dijital alanı Alt-cut’tan Efe Mine, Ceytengri, Akış Ka, Florence Delight ve Kiki Cicinash ile Okan Urun buluştu. Zoom’dan dosdoğru, kalplerinizin orta yerine...

  4. Müzik endüstrisinden ekolojik açılımlar: Karbon negatif meselesi

    Müzik sektöründe daha yeşil ve daha adil bir gelecek yaratmak için atılan adımlar ve plak şirketleri için karbon negatif olma yolları üzerine bir beyin fırtınası.

  5. black midi için her şeyin başı eğlence

    Yüzdükçe derinleşen bir denize benzeyen ikinci black midi albümü Cavalcade’i konuşmak üzere, Geordie Greep ve Cameron Picton’a bağlandık.

  6. Ne bir başlangıç var, ne de bir son: Darkside

    Dave Harrington ve Nicolas Jaar’ın yeni Darkside albümüne bakış açısını merak edenler için sorular soruldu, cevaplar alındı.

  7. Şarkı şarkı: Lil Zey ve “Kara Tiyatro” albümü

    “Bundan böyle sadece bir gözlemci olmak istiyorum. Müdahale etmeden, herkesin kendi rengini göstermesini bekleyeceğim artık. Gücüm yetiyorsa kendimi değiştireceğim, bir başkasını değil.”

  8. Büşra Kayıkçı hislerine merakla baktıkça

    Kompozisyonlarda zihinde mekânlar kurma fikrini seven piyanist Büşra Kayıkçı’dan aldığımız yanıtlarda da hem fiziksel hem zihinsel pek çok mekâna giriş-çıkış var.

  9. Teselliyi açılan yeni pencerelerde ve klasik müzikte bulmak: John Dwyer ve Brigid Dawson muhabbete oturdu

    OSEES’in John Dwyer’ı ve Brigid Dawson’un karşılıklı sohbeti, üretim metotlarından turne hatıralarına, klasik müzikte teselli bulmaktan iyi doğum günü hediyelerine uzandı.

  10. Gaspard Augé, mükemmel pop şarkısı arayışından çok uzakta

    Justice üyesi Gaspard Augé ile ilk solo albümü Escapades’in prodüksiyon aşamalarından İtalyan film müziği bestecilerine olan ilgisine ve Türkiye’deki klip çekimi maratonuna uzanan bir sohbet.

  11. “Bu dijital çağın şahsi hatıra defterleri”: 15 kısa film, 17 yönetmen

    Kısa metraj çalışmalarıyla son bir sene içinde ses getirmiş 17 sinemacıya, kısa film denen formata dair düşünüp konuşmak istediklerimizi bir bir sorduk.

  12. A’dan Z’ye: Leos Carax

    Bir çift güneş gözlüğü camının arkasına sakladığı gözleriyle eline attığı her şeye düşsel bir bakış kazandıran Leos Carax’a dair güncel bir sözlük.

  13. Pixar ve büyümek, Pixar’la büyümek

    Pixar’la büyümek güzel de, Pixar büyürken nasıl birine dönüştü?

  14. Bir ilham, umut ve güç kaynağı olarak rap müzik: Nisan Dağ, “Bir Nefes Daha”yı anlatıyor

    “Şarkı sözlerinin filmdeki diyaloglardan daha çok ipucu taşıdığını söyleyebilirim.”

  15. Başardıkları ve başaramadıklarıyla Ryan Murphy’nin tek kişilik televizyon imparatorluğu

    Irk, cinsel yönelim ve cinsiyet temsiliyeti ekseninde başardıkları yadsınamayacak Ryan Murphy’nin -yer yer hassasiyetlerini ve niyetlerini sorgulayan- fazlasıyla subjektif bir portresi.

  16. Yas, kayıp, tünelin sonundaki ışık: Yönetmenleriyle “Leylak” üzerine

    Pandemi sürecinde ön saflarda yer almayı tercih etmiş veya zorunda kalmışlara, göz göre göre yitirdiklerimize, sevdiklerine veda edemeyip yasını içinde yaşayanlara adanmış "Leylak", Tribeca Film Festivali’nden ödülle döndü.

  17. “Space Jam” aynı heyecan ve daha yüksek farkındalıkla geri dönerken

    MJ yerine LeBron, Monstars yerine Goon Squad, güncellenmiş karakter kodları, temsiller, beklentiler ve bilinmesi gerekenler.

  18. % 100 dijital dönüşüm kaçınılmaz ve çok yakın: Sudi Etuz

    Sudi Etuz markasının yaratıcısı Şansım Adalı, sanal tasarımla günlük hayatlarda daha fazla yer edinmek istiyor.

  19. Sürdürülebilir sneakerın seyri

    Sneaker tasarımlarının yüzünü doğaya dönme serüveninin seyrinden bazı dikkat çekici duraklar.

  20. Künye

    yayın imtiyaz sahipleri ve etkinlik direktörleri Aylin Güngör [email protected] J. Hakan Dedeoğlu [email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç [email protected] kreatif