Duygudurum: Slowdive - Everything is alive

Yazı: Seray Soylu

Hisli gitarları, puslu vokalleri ve melankolik sözleriyle nereye koyacağımızı bilmediğimiz duygular arasında gezdiren Slowdive, uzun bir aradan sonra eski günlerini andıran Everything is alive albümünü 1 Eylül’de Dead Oceans etiketiyle yayımladı. Kulaklığı takıp dünyadan kopmalık bir kayıt…

İngiltere sahnelerinde başladığı yolculukta zamansız bir gruba doğru evrilen Slowdive, 1994’e tarihlenen Souvlaki kaydıyla shoegaze deyince akla gelen ilk gruplardan biri oldu  Üçüncü albümü Pygmalion’dan sonra bir süreliğine dağıldı; bazı üyeleri country ile baharatlanmış yeni müzikleriyle yoluna devam etti. 22 yıl sonra grubun adını taşıyan bir albümle geri dönse de Slowdive ile 90’larda haşır neşir olmuş olan dinleyiciler için bir şeyler eksikti sanki.  

Slowdive bugün hâlâ kanlı canlı hayatta, diğer her şey gibi. Grubun âdeta can suyu olan Everything is alive’ın his haritasını çıkardık.

Aslında en iyi bildiği işi yapmaya devam ediyor Slowdive, belki biraz daha titiz. Zaten eski günlerini hatırlatmasıyla iyi hissettiren bir albüm Everything is alive. Bir yüzleşmenin sonucu olduğu için takdire şayan. Fakat bir yandan da grubun konfor alanına köklendiğini hissettiriyor. İmza seslerine dönemin sivri elektronik efektlerini ekleyerek bugünün Slowdive versiyonuyla tanıştırıyorlar dinleyicilerini. 

“shanty”, güçlü synth arpejleriyle 80’lere kafa uzatıyor; shoegaze formülünden besleniyor. Albümün ilk şarkısı aynı zamanda yüzleşmeye dair de bir ipucu; çıktıkları şehrin ikonu olan gecekondulara göz kırpıyor grup. Everything is alive’ın hem hafızası hem müziği en canlı parçası. “prayer remembered”, Apple Music’e verdiği röportaja göre Neil Halstead’in, oğlunun doğumundan sonra yazdığı post-punk esintili bir parça. Hastaneden döner dönmez klavyenin başına geçince ortaya çıkmış; albümü yaşatan bilgilerden biri. 

“alife” apaçık vokalleriyle Slowdive’ın yazarlığına çeviriyor gözleri. Hafıza vurgusu devam ediyor hâlâ. Dream pop ağırlıklı olduğundan davul ve gitar daha baskın, Simon Scott sahnede. Albümün ilk teklisi, aynı zamanda en umutlu şarkısı ise “kisses”. Alternatif rock sularından pop ritimlerine uzanan bir çıktı. Noel Paul yönetmenliğinde çekilen klibi ise albümün görsel bir özeti gibi. “skin in the game” ile tekrar melankoliye boğuluyoruz. Sonlara doğru “shanty”nin girişindeki ritmi andıran sesler duyuyoruz. Zaten koleksiyonun büyüsü, bütünlüğünde gizli.

Everything is alive, önceki dört albüme kıyasla grubun kişisel dünyasından daha fazla beslendiği için daha şeffaf. Halstead’in baba oluşunun yanında Rachel Goswell’in anne babasının vefatından kaynaklanan bir hüznü de var. Yaşam ve ölüm arasında umudun melankolisini hissettiriyor.