Doğaçlama aşkına: Jan Garbarek Group & Trilok Gurtu

Yazı: Eylül Ege

İskandinav cazının kahramanı Norveçli saksafonist Jan Garbarek, 50 yılı aşkın bir süredir müzik yapıyor. 70’lerin başından bu yana evi olarak gördüğü ECM etiketi etrafında sayısız ilham verici işe imza atan Garbarek, bugüne kadar Keith Jarrett, Zakir Hussain, Chick Corea gibi gezegenin farklı köşelerinden pek çok değerli müzisyenle ortak üretimlerde de bulundu. Parlak, keskin tınılarının mimarı olan teknik ustalığı ve kendisine “Hiçbir zaman ‘Artık bir şeye ulaştım’ diyemezsiniz.” cümlesini kurduran araştırmacılığı; onu bugüne taşıyan, nesiller boyu ilgiyle dinlenmesini sağlayan faktörlerden yalnızca birkaçı. 

Norveç’in yaşayan en büyük müzisyenlerinden biri olan Jan Garbarek ile Alman piyanist Rainer Brüninghaus, Brezilyalı basçı Yuri Daniel ve Hint perküsyonist Trilok Gurtu’yu buluşturan Jan Garbarek Group, 27 Nisan Perşembe İş Kuleleri Salonu sahnesinde olacak. Konserin biletleri tam burada.

Yolun başı: İlhamlar, ilk adımlar, buluşlar

Her şey Garbarek’in 14 yaşındayken radyoda ilk kez John Coltrane’i duymasıyla başladı; bu ona, saksafon çalmak için ilham verdi. O zamanlar Norveç’i sık sık ziyaret eden Dexter Gordon da kendisinde derin izler bırakmış bir başka müzisyen. 1962’de henüz 15 yaşındayken katıldığı caz amatörlerine yönelik yarışmayı kazandı; 60’ların ikinci yarısında İskandinavya topraklarına göç eden Amerikalı caz piyanisti George Russell’ın kayıtlarına katkı vererek gözleri üzerine çekti. Sonraları Russell, Garbarek’i “Django Reinhardt’tan bu yana Avrupa cazında en orijinal ses” sözleriyle anlatacaktı.

Takip eden yıllarda, kökünü dünyanın çeşitli bölgelerinden alan çeşitli müzikleri dinleyerek kendi sesini bulan Jan Garbarek, uluslararası dinleyicileri ülkesinin doğaçlama müziği konusunda meraklandıran önemli bir figüre dönüştü. Norveç’in uluslararası caz tarihinde yer edinmesine vesile olan ilk solo albümü hakkında, Cazkolik için Cenk Erdem’e verdiği röportajda şöyle söylüyor Garbarek: “Özellikle 1966 yılında henüz 19 yaşında çaldığım albümü dinlediğimde beni taşıyan tüm hislerimin orada olduğunu görüyorum. Dilimin nasıl oluştuğunu ve onu üzerine gelişerek eklemeyi sürdürdüğüm ilk çekirdeği.” 

Jan Garbarek için işlerinin her biri, bir nehirden karşıya geçerken üzerine basılan taşlar, onu yoluna götüren adımlar gibi. Doğaçlama pratiğini “müziğin tonuna, dokusuna ve mizacına uydurma” girişimi olarak tanımlayan Garbarek üretimlerinde; geleneksel İskandinav şarkılarından Orta Çağ’ın çoksesli yapısına, Hint – Orta Doğu ezgilerinden Amerikan cazına uzanan, hem zaman hem de mekân anlamında geniş bir havuzdan beslenmekte. 

Eşik: Yuva, ortaklıklar, unutulmaz kayıtlar

1969’da, zamanında Deutsche Grammophon’da prodüksiyon asistanı olarak çalışmış Alman basçı Manfred Eicher tarafından aynı hassasiyetle doğaçlama müzik kaydetmek amacıyla kurulan bağımsız plak şirketi ECM (Edition of Contemporary Music); Keith Jarrett, Chick Corea, Pat Metheny, Meredith Monk, Steve Reich, Arvo Pärt gibi çok sayıda yıldızın müziklerini yayımladı. Takvimler 1971’i gösterdiğinde Jan Garbarek Quartet imzalı Afric Pepperbird albümü, ECM etiketiyle raflarda yerini aldı; böylece müzisyen için uzun bir hikâye başlamış oldu.

Bir kısmı Keith Jarrett ile geçen 70’lerin sonlarında ise kadrosu onlarca yıl içinde oturacak düzenli bir turne ekibi olarak Jan Garbarek Group ile bir albüm serisinin ilki olan Photo with Blue Sky, White Cloud, Wires, Windows And A Red R’ı kaydetti müzisyen. Onu 1983’te Wayfarer, 1984’te It’s OK To Listen To The Gray Voice ve 1993’te Twelve Moons koleksiyonları izledi. Karmaşa ile sadelik hattında sihirli karışımlar oluşturan bu yoğun ve canlandırıcı müziğin canlı performansları da belgelendi elbet; ekip 2009’da Dresden adlı bir konser albümü yayımladı.

Grubun güncel kadrosunda yer alan Rainer Brüninghaus ile Garbarek’in geçmişi uzun yıllar öncesine dayanıyor. İkili, Jan Garbarek’in yine ECM çatısından 1988’de yayımlanan solo albümü Legend Of The Seven Dreams’te de birlikte çalmıştı. Brüninghaus’un caz, rock, klasik müzik ve avangart tınıların türlü füzyonlarını üreten ses dünyası, Jan Garbarek Group’un deneysel üslubunu zenginleştiriyor her adımda. Maria Joao, Dulce Pontes ve Amelia Muge gibi müzisyenlerle çalarak adını Portekiz caz sahnesine duyuran Yuri Daniel ise eski basçı Eberhard Weber’in ölümünün ardından 2007’de gruba dâhil olmuştu.

Trilok Gurtu, Hint köklerini Batı etkileriyle birleştiren ritim yaklaşımıyla ikonikleşmiş bir müzisyen. Hint müziği için bir yıldız olan vokalist Shobha Gurtu’nun da oğlu olan Trilok Gurtu, müziklerin gelişigüzel bir biçimde caz olarak etiketlenmesinden sıkılmış; cazı dünyanın geri kalanı kadar önemsememekle beraber asıl şemsiyenin doğaçlama olduğunu vurguluyor. Hint müziğinin büyük oranda doğaçlama olduğunu; Afrika müziği ya da Bach olmasa cazın da olmayacağını söylüyor.

Gurtu’nun Jan Garbarek ile olan yol arkadaşlığı da oldukça eski. Garbarek, Trilok Gurtu’nun 1991 tarihli Living Magic adlı efsaneleşmiş koleksiyonunda saksafon çalmıştı. Gurtu ise 1996’ya tarihlenen Garbarek albümü Visible World’ün konuk listesinde yer almıştı. Her yeni üretimlerinde yarattığı kapsayıcı müzikal dilin yeni lehçelerini doğuran Jan Garbarek Group’ta da bir araya gelen ikili, yıllardır pek çok caz festivalinde onur konuğu olarak sahneleri titreştiriyor. Sıra bir kez daha İstanbul’da.