Justified: TV’’deki “en cool” iş yine hoş gelmiş

Yazı: Utkan Çınar

Neo-westernlerin popüler olmasıyla benim country müziğe merak sarmam benzer yıllara denk gelir. 2000’lerin ikinci yarısında Açık Radyo’daki, country de çaldığım, programım Birinci Tekil Şahıs için şarkılarımı düşünürken; fonda The Proposition, No Country For Old Men, There Will Be Blood, Crazy Heart gibi filmlerin olması güzel bir tesadüftü. Televizyon henüz episodik işlerin güdümündeydi tabii. 2008’de Breaking Bad “çorak topraklar” üzerinde yeni bir yol açarken; 2010’da kanımca bu türün televizyondaki en iyi yorumu (evet tamam, Yellowstone’u da denedim ama olmadı) olan Justified başladı.

(Bu yazı sekiz bölümlük yeni sezonun ilk üç bölümü izlendikten sonra yazılmıştır.)

Dizinin ayrıntılarına geçmeden, işin fikir babası olan Elmore Leonard’dan bahsetmeli. Leonard için söyleyebileceğimiz en büyük övgü sözü herhalde Quentin Tarantino’nun -ki hatta geçen sene yeni sezon City Primeval’ın bir iki bölümünü çekeceği haberleri de çıkmıştı ve heyecanlanmıştık- kariyerinde herhangi bir filmi için yazarlık titrini paylaştığı tek isim olması. Benim de favori Tarantino filmim olan Jackie Brown aslen Leonard’ın Rum Punch isimli 1992 tarihli romanından. 2013’te aramızdan ayrılan yazar ayrıca Get Shorty! (ki filminden ziyade dizisi çok keyiflidir, süper bir Ray Romano performansıyla), 3:10 Yuma Treni, Paul Newman’lı Hombre başta olmak üzere birçok sinema ve televizyon adaptasyonu olan bir isim. Justified da onun Fire in the Hole isimli kısa öyküsünden esinini alıyordu. 

Biraz da nostalji yapalım. Önce açılış müziği. Ganstagrass’ın (inanmazsınız ama gangsta rap ile bluegrass füzyonu müzik yapan bir grup) “Long Hard Times to Comedan enerji devşirmemek mümkün değildi. Bir yapımla ilk tanışmanız iyi olursa önyargılarınızı da kolay kırabiliyorsunuz. Tarihin en iyi introlarından birine sahipti. 3. sezondan sonra, gerçekçilikten “bütün psikopatlar da bu adamı mı buluyor?” noktasına geçme yaşandı. Stil, iyi diyaloglar, iyi casting tüm sezonlar boyunca istikrarlı devam etse de bir soğuma yaşanıyor. Fikrimce birkaç sezon fazla uzun sürdüğünü düşünüyorum. Ama o ilk üç sezon da tekrar tekrar izleme isteği uyandıran güzelliktelerdi.

Yine Leonard’ın 1980 tarihli City Primeval romanından esinlenen yeni sezon haberleri gelince bir ilgi oluştu ama şüphem de yok değildi. Ta ki fragmanını görene kadar. Olayın Harlan County’den Detroit’e taşınmış olması, âdeta Bir Michael Mann filmi gibi sinematografi ve Givens’ın hazır cevap diyaloglarıyla heyecana kapılmamak mümkün değildi. 

Neydi, ne oldu?

İlk üç bölümden sonra da keyfim yerinde. Evet ilk bölüm Justified’ın ruhundan farklı şekilde belki fazla hızlı ve fazla oyunbaz başlıyor ama buna geri kalanlar bölümler için sahneyi kurmak diyebiliriz. Eskiden kalan tek isim Timothy Olyphant’ın hayatının rolü (gerçekten de yanına yaklaşan, akılda kalan bir işini bulamadım. Hitman?) Raylan Givens, tüm “modern Red Kit” karizmasıyla kaldığı yerden devam ediyor. Kentucky’nin Harlan County’sinin pastoral fonu yerine eskilerin Amerika motor endüstrisinin başkenti, şimdilerde tekrar ayağa kalkmaya çalışan Detroit; hem ışıltısıyla hem de dökük, terk edilmiş mahalleleriyle büyük şehir dokusunu katmış işin içine. Özellikle gece çekimlerindeki ustalık hakikaten de Michael Mann’in Heat, Collateral gibi işlerini andırıyor. Güzel arabalar, “tek cümlelik” hazır cevaplarıyla bol bol ve gayet karikatürize pozlar kesen polis ve suçlular; kısaca klişe bir Amerikan polisiye-gerilimden istediğiniz ne varsa mevcut. Klişe olumsuz bir laf belki ama insan bazen de iyisine teslim olmak ister.

Orijinal Justified’ın daha derin mevzuları vardı tabi. Muhafazakâr bir Kentucky’de madenci emekçileri, oxycontin bağımlılığı salgını, bölünmüş aileler, şiddet, din gibi konuları alt-orta sınıfların etrafında ele alıyordu. City Primeval’da rütbeler yüksek, evler lüks ve büyük. Ritim hızlı. Döner kapılı lüks otellerde ve devasa polis merkezlerinde Raylan Givens’ın Stetson şapkasıyla uyumsuz durduğu aşikâr ki orijinal romanda Givens karakterinin olmadığını da eklemeli. Ama bu uyumsuzluk dizinin hem geçmişi hem de şimdiyi beraber taşımasına olanak veriyor. 

Yeni yüzler…

The Ringer’dan Rob Harvilla’nın da yazdığı gibi eski sezonlardan özellikle Walton Goggins’in kütüphanesini ödüllerle doldurması gereken performansıyla hayat verdiği Boyd Crowder’ını, Jere Burns’ün hasta ruhlu Wynn Duffy’sini özlüyorsunuz. Margo Martindale, Kaitlyn Dever, Jeremy Davies*, Neal McDonough gibi rollerine cuk oturan oyuncular o dönem çok yükseltiyordu dizinin kalitesini. Bir yandan da “iş iyi olunca herkesi oynatıyor” diyebiliriz. Yeni karakterler ve oyuncu kadrosu da hiç fena değil. Bloodline’da gözümüze çarpan yetenekli Norbert Leo Butz, veteran ve Detroit çıkışlı Vondie Curtis-Hall** ile dizinin “kötüsü”, Narcos’tan bildiğimiz Boyd Holbrook (bu rolü ismiyle de kapmış olabilir, zira “Boyd Crowder” ilk sürümdeki en güçlü karakterlerden biriydi) öne çıkan isimler. Hoş, izlerken Holbrook’un yerine genç bir Matt Dillon’ın ne kadar güzel uyacağını da düşünmeden edemedim. Givens’ın kızını da Olyphant’ın gerçek hayattaki kızı Vivian Olyphant oynuyor. Bu, karakterinin tek tabanca hayatıyla ailesi arasındaki gerilimi samimi bir noktaya taşıyor. Oyunculuk kısmında ise Vivian açıkçası çok gelecek vadetmiyor; bu da enteresan bir şekilde diziye gerçekçilik katıyor. Sinematografi, kamera kullanımı yüksek bütçeli film kalitesinde. Veteran müzisyen Mark Isham’ın gene banjo’yu eksik etmeyen soundtrack’i ve bol bol harbicisinden funk tarihi özeti gibi müzikleri tam not alıyor. 

Justified zamanında belki bir iki sezon uzun da olsa güzel finaliyle aramızdan saygınca ayrılmıştı. Leonard’ın kurduğu ilgi çekici dünya ve Givens karakteri hâlâ canlı ve mânalı. Bu geri dönüşün birkaç sezon sürme potansiyeli de gayet var diye düşünüyorum. 


*Davies’in çok ilginç bir kariyeri var. 30’lu yaşlarına kadar Spielberg, Wim Wenders, Werner Herzog, Lars Von Trier gibi yönetmenlerle çalıştıktan sonra sinemayı neredeyse tamamen terk edip televizyona yoğunlaştı. Ama orada da Twin Peaks, Hannibal gibi kalite işlerde yer aldığını söylemeli. Yine de yeteneğini daha fazla yapımda görmek isterdik.

**Curtis-Hall’un adı geçince; asıl işi oyunculuk olan bu ismin 1997’deki ilk yönetmenli denemesi Gridlock’dı da hatırlamak lazım. Tupac Shakur’la Tim Roth’un başrolleri ve 90’lar hip-hop’un en güzel örnekleriyle az bilinen bir hazinedir.