Kaykaylarımıza atladık, kulaklıkta en iyi gidecek 3 şarkı nedir?

“Kaykaylarımıza atladık, kulaklıkta en iyi gidecek 3 şarkı nedir?” sorusuna verdiği yanıtlarla 4 Nisan akşamı Babylon’da Palmiyeler ve Lalalar’ın canlı performanslarıyla gerçekleşecek Vans Vanguards partisine çift kişilik davetiye kazanan Cihan Alikoç, Ecem Bora ve Nihal Demir’in seçkilerine buyrun.

Cihan Alikoç

Pennywise – Fuck Authority

Bad Religion – American Jesus

Beastie Boys – Sabotage

Ecem Bora

Stevie Ray Vaughan – Scuttle Buttin’

Blues esasen hüznün müziğidir. Blues’daki kırgın ve yumuşak hüznün sağlam ve sert bir hüzne gidip geldiği bu farklı şarkı bana göre tutkunun müziğe dökülmüş en saf hali. Senin için kötü olduğunu bildiğin halde karşı konulamaz bir arzu duyduğun o şey, yani “temptation”… İnsanlara rağmen, maruz kaldığın önyargıya rağmen ve İstanbul’a rağmen hala ısrarla tutku duyduğun içindeki masum kaykay kavgasının bir kızışıp bir sakinleştiği arena gibi bu şarkı. Sapasağlam bir hüzün, karşı konulamaz bir tutku. Kaykay benim için bu şarkıdır.

Steppenwolf – Born To Be Wild

Dört tekerlekli arabalarda rüzgardan ve hatta toplu taşımada bazen oksijenden bile izole yolculuk ettiğimiz bu “gelişmiş” günlerde bir yerden bir yere kaykayla gitmek bir macera olarak kabul edilebilir hale geldi. 60’ların o asi ve özgür tonlarında, distortionlu riff girdikçe “gaza” bastığın kaykay yolculuğun senin için artık bir şov, bir gösteri haline geliyor. Müziğini sadece senin duyabildiğin bir konser gibi. Mevzu sadece kaykay değil aslında burada. Kasların yanarken, saçların uçuşurken içindeki vahşi hayvana yaşadığını hissettirmek. At ya da kaykay ya da motorsiklet… “Like a true nature’s child, we were born to be wild”.

Iggy Pop – Lust For Life

Bana göre film tarihinin gelmiş geçmiş en iyi açılış sahnelerinden olan Trainspotting‘in kaçışla başlayan ilk sahnesinin sağlam senaryosuna rağmen asıl yıldızı bu şarkıdır. Bir grup insandan canları pahasına kaçan ana karakterlerimiz şehir hayatının insan ve araç trafiğini birbirine katarken Ranton arka planda aşırı ironik bir biçimde yaşamayı seçtiğimiz -aslında yaşamaya dayatıldığımız-  hayatın aslında hiç de yaşamaya değer olmadığını anlatmaktadır ve kendisinin bu hayatı seçmediğini, “hiçbir şeyi” seçtiğini söylediğinde sahne biter. Yaşamaya dayatıldığımız hayatın içinde Ranton’ın altını çizdiği gibi iş, eğitim, aile, sigorta gibi “mecburi” seçimler yaparız fakat bu seçimler başka seçimleri, özgürlükleri bloke etmektedir. Okumak ya da çalışmak için yaşadığımız bu cadı kazanı İstanbul’un peyzajen oldukça dramatik sokaklarının bloke ettiği kaykay özgürlüğümüzle insan ve araç trafiğini birbirine katıvermiş olduğumuzu fark ettiğimizde biz de “hayatı seçmemiş olanlar” oluveriyoruz işte. Kalplerimizde bu hisle ve tüm vücudumuzda rüzgar, biz şehvet için hayatı seçenler, kaçıyoruz belki hayattan belki normlardan. Paket halindeki hayat ya da sadece şehvet değil: şehvet için hayat. “Lust for life”.

Nihal Demir

Morcheeba – Enjoy The Ride

The Blaze – Territory

Mashrou Leila – Im Bimbilla7