Murderbot, Duster ve bu hafta başka ne izlesek?
Yazı: Burcu Teker
Vizyon takviminden ve farklı platformların kataloglarından film, dizi, belgesel ve şov tavsiyelerimizi içeren ne izlesek seçkimizde Weitz kardeşlerden bilim kurgu kara komedisi Murderbot, J.J. Abrams – LaToya Morgan ortaklığından doğma suç draması Duster, dördüncü cildiyle geri dönen Love, Death & Robots ve çok daha fazlası yer alıyor.

Murderbot (Apple TV+, 16 Mayıs)
Nedir: Her şeyden ve herkesten uzakta, bir başınıza televizyon izlemek istediğiniz olmuyor mu hiç? Martha Wells’in The Murderbot Diaries isimli kitap serisinden uyarlama taze Apple TV+ komedisi, yaradılışıyla uyumlanamayan bir robotu merkezine alıyor. Yönetici modülünü hackleyerek kendisini teknolojik kölelikten kurtarmasının ardından gezegen bilimcilerinden oluşan bir ekipçe keşif gezilerinde güvenlik amaçlı kiralanan ancak canı saplantılı biçimde pembe dizi izlemek isteyen “kalpsiz” bir robot SecUnit. Özgür irade kazanmasının bir arıza olarak kabul edileceğinin ve sonuçlarının neler olabileceğinin farkında; itaatkâr bir makine gibi davranmaya devam ediyor. Ve göz temasından, small talk’lardan, en nihayetinde insanlardan hiç hoşlanmıyor. Bu, çaresiz bir robotun benimsenmeyi kabullenme mücadelesi…
Neye benzer: Doctor Who senaryosunda kalem oynatan, Yedinci Doktor’un ekürisi Bernice Summerfield’ın yaratıcısı Paul Cornell imzalı novella Rosebud. Mizantrop robotumuzu Futurama ile de ilişkilendirebiliriz.
Kimler var: Alexander Skarsgård’ın bilinç geliştirmede usta, selectively extroverted (seçici şekilde dışa dönük) robot suretindeki performansı dillerden düşmüyor. Noma Dumezweni önderliğindeki bilim insanları takımını şekillendiren isimler David Dastmalchian, Sabrina Wu, Tamara Podemski, Tattiawna Jones ve Akshay Khanna.

Duster (Max, 15 Mayıs)
Nedir: Yapımcı kimliğiyle Fringe, Person of Interest, Lovecraft Country, Alias gibi ilgi çekici dizileri televizyon tarihine kazandıran J.J. Abrams, medarı iftiharlarından Lost’ta birlikte çalıştığı Josh Holloway ile yeniden bir arada. Azimli, zeki ama beyaz erkek iş arkadaşları tarafından her fırsatta baltalanıp hafife alınan Nina, FBI’ın o güne dek karşılaştığı en zorlu davalardan olan, Ezra “Sax” tarafından yönetilen suç örgütünü çökertmeyi kafaya koyuyor. Elinde kimsede olmayan bir koz var: İçeriden bir adam, Sax’in sadık şoförü Jim Ellis. 70’ler atmosferine, adrenaline, Plymouth Duster’ın yan koltuğunda tozlu kovalamacalara doyuran yüksek tempolu yapımda büroda kendine yer edinmeyi başaran ilk Siyah kadın FBI ajanı Nina Hayes karakteri, Sylvia Mathis’e saygı duruşu niteliğinde.
Neye benzer: Teresa Graves’in ABD televizyonlarında prime-time bir dizinin başrolünü üstlenen ilk Siyah kadın ünvanını aldığı, “undercover” (kılık değiştiren) bir kadın dedektifi izleyen suç draması Get Christie Love!.
Kimler var: Rachel Hilson, Josh Holloway ve aralarındaki kimya başrolde. Ustaca bir antagonist portresi çizen Keith David övgülerin odağındaki bir diğer isim. Künyenin göze çarpanları Sydney Elisabeth, Camille Guaty, Gail O’Grady ve Abrams projelerinin gediklisi Greg Grunberg. Dizinin sallanıp yuvarlanmalı atmosferini biçimlendirmede müzik süpervizörü Billy Gottlieb ile Oscar adaylığı bulunan besteci Laura Karpman parmağı var.
Bunlar da var!

Deaf President Now! (Apple TV+, 16 Mayıs)
Taze, parlak zihinlerin seslerini yükseltip yanlış gidişata dur demesi fikri yeni değil. Nitekim zaman çizgisinde, tarihin tekerrür özelliğinin sağlaması niteliğinde pek çok öğrenci hareketine şahitlik ettik. Bundan tam 37 sene evvel mart ayının ikinci haftasında Washington’daki Gallaudet Üniversitesi öğrencileri kimlik merkezli bir mücadeleye soyunmuştu. Yönetim kurulunun son derece nitelikli sağır adaylar yerine işitmesine rağmen “duymayan” bir rektör ataması sekiz günlük tarihi bir protestonun fitilini ateşlemişti. Sorumluluk alarak birleşen gençlerin başlattıkları aktivizm, işiten başkanın istifa etmesi ve sevilen dekan Dr. I. King Jordan’ın üniversitenin ilk sağır başkanı olmasıyla sonuçlandığında, boykot ve protestolar kampüsün ötesine uzanan etkisiyle sivil haklar mücadelesine yön vererek geniş kapsamlı Americans with Disabilities Act’in zeminini hazırlamıştı. Prömiyerini Sundance’te yapan ilham verici proje, işitme engelli aktör-savunucu Nyle DiMarco ve An Inconvenient Truth’un Oscar ödüllü yönetmeni Davis Guggenheim’ın ortak çalışması. Deneysel anlatı yaklaşımı ve ses tasarımı ile izleyicisini atmosfere dâhil eden yapım, arşiv görüntüleri ve kurgunun yanı sıra hareketi organize eden dört Gallaudet mezununu, olayları kendi kelimeleri ile anlatmak üzere bir araya getirmiş.

Overcompensating (Prime Video, 15 Mayıs)
Çevrimiçi personası Benny Drama’yı uzun biçimli hikâye formuna terfi ettiren Benito Skinner’ın, kendi deneyimlerinden hareketle kaleme aldığı otobiyografik komedi projesi. Benny, takip etmek zorunda hissettiği başarılı / maço erkek arketipi ile boğuşurken dünyadaki yerini bulma mücadelesi veren Carmen (Wally Baram) ile tanışıyor Yates’e geldiğinde. İkili, ihtiyaç duyduklarının farkında olmadıkları bir dostluk geliştiriyor kısa sürede ve kimlik, kabullenme hâlleri, dürüstlük gibi kilit temalar bu kayıp genç ruhlar arasında kurulan bağ üzerinden işleniyor. Ha bu arada neşe dolu “ergenliğe hoş geldiniz” seyirliğinin müzikleri; prodüktör ve bölümlerin birinde konuk oyuncu elbisesini de giyen, geçtiğimiz yazı komple 89CC04 kodlu fıstık yeşiline boyayan Charli XCX’ten.

Love, Death & Robots – 4. cilt (Netflix, 15 Mayıs)
Love, Death & Robots, David Fincher ve Deadpool’un yönetmeni olarak hatırlanabilecek Tim Miller ortaklığıyla yaratılan; bilim kurgu, neo-noir, cyberpunk, korku, gore ve kara komedi gibi farklı türleri harmanlamasıyla öne çıkan bir antolojik yetişkin animasyonu. 1981 yapımı fantastik bilim kurgu filmi Heavy Metal’dan esinlenerek doğan proje yeni sezonunda Bruce Sterling, Marc Laidlaw, Siobhan Carroll, John Scalzi gibi yazarların öykülerinden hayata geçirilmiş. Kariyerinde Madonna – Vogue, George Michael – Freedom! ’90 gibi video klip çalışmaları bulunan Fincher’ın 2 boyutlu bilgisayar üretimi Red Hot Chili Peppers kuklalarına konser verdirdiği Can’t Stop’ın, sezonun en kalp çarptıran bölümlerinden biri olduğu aşikâr.

Gülizar (Vizyon, 16 Mayıs)
Prömiyerini Toronto Film Festivali’nde yapan Belkıs Bayrak’ın ilk uzun metrajı Gülizar; evlenmek üzere Kosova’ya doğru çıktığı yolculukta cinsel saldırıya uğrayan 22 yaşındaki bir kadının, tabularla çevrili yaşantısında bu saldırıyı konumlandırdığı yerin izini sürüyor. Bayrak, yıkım gücü yüksek bu olay ve getirilerini güçlü bir kadın karakterle, ona kurban veya suçlu rolü biçmeden, psikolojik bir inceleme şeklinde ele alıyor. “Gülizar’ın, başına gelmiş bir meseleyle kendi karakterinin ve psikolojisinin el verdiği ölçüde nasıl mücadele ettiğini göstermek istedim. İnsanların buna empati kurabilmesini, kuramıyorsa en azından bir farkındalık oluşmasını amaçladım.” şeklinde ifade ediyor filminin ardındaki motivasyonu sinemacı. Sanat yönetimi ile de övgüler toplayan filmin görüntü yönetmeni Kuru Otlar Üstüne’nin ödüllü sinematografı Kürşat Üresin.

Gözden kaçmasın
*Joan Rivers: A Dead Funny All-Star Tribute (Peacock, 14 Mayıs)
*The Code (MUBI, 16 Mayıs)
*Flintoff (Disney+, 16 Mayıs)

Hâlâ izlemediyseniz
*Beni Sevenler Listesi (MUBI, 3 Mayıs)
*Summer of 69 (Hulu, 9 Mayıs)
*BlackBerry (Netflix, 12 Mayıs)
*The Dead Don’t Hurt (TV+, 13 Mayıs)