Mesafelerle iyileşmek: Naci Oğuz Kirpi İkilemi’ni anlatıyor

Röportaj: Asena Büyük

Naci Oğuz, Develer grubundan tanıyabileceğiniz İstanbul’da yerleşik bir besteci, gitarist ve şarkı yazarı. 28 Nisan’da, henüz küçük yaşlardan itibaren müzikle büyüttüğü dünyasına bir kapı aralayarak ilk solo albümünü yayımladı. Mesafelerle iyileşmek için bir alan yaratan Kirpi İkilemi; herkesin kendi yaralarına bakarak dengeyi bulabileceği, güvenli bir alan.

İlk solo albümü içimizde demlenmişken, Naci Oğuz ile müziğine ilham olan duyguları ve üretim sürecini konuştuk. 

Müzikle bağının çok eski ve derin olduğunu da göz önünde bulunduruyorum ve merak ediyorum, kendi hikâyeni anlatmaya olan isteğin mi şekillendirdi bu ilk kişisel albümü? Kirpi İkilemi ne zaman belirdi zihninde?

Yani bir bakıma öyle olduğunu söyleyebilirim. Kirpi İkilemi ismi ile olmasa da tını ve yapı olarak buna benzer bir solo albüm yapma fikri  2016-2017 gibi şekillenmişti kafamda. O yıllardan itibaren varoluşumu böyle bir yolla anlatma isteği başlamıştı ama aslında bu yaşadıklarımın ortaklığını, benzerliklerini her an çevremde, yakın veya uzak birçok yerde de görüyordum. Bu hikâyelerle de bağlarım, takıntılarım ve ilgim arttıkça bunları anlatmak bir istekten çok bir ihtiyaç hâline dönüştü aslında. Anlatmasam olmaz gibiydi. Başlangıçta kendimi, iç dünyamı ve sonrasında da çevremde olup bitenleri iyileştirmek adına attığım bir adım oldu diyebilirim.

İnsan ilişkilerinde yara alarak dengeyi bulmak, kuracağın mesafeyi ölçmeyi tartmayı öğrenmek… Kirpi İkilemi sanki biraz da bununla ilgili. Hem Arthur Schopenhauer hem de Sigmund Freud araştırmalarından aşina olabileceğimiz bir terim bu, albümüne bu ismi vermeye nasıl karar verdin? 

Kirpi İkilemi temelde insan ilişkileriyle ve mesafelenmelerle ilgili. İlk duyduğumda bende de benzer bir his olmuştu. Ufak da olsa herkesin Kirpi İkilemi’nin tanımına, insanlara neler düşündürdüğüne bir bakmasını isterim. Bu isimle karşılaşma hikâyem de şöyle: Albümün kayıtları bittikten sonra miks sürecinde Emir Özgören ile çalıştığmız vakitlerde sık sık sohbet eder, birbirimizle heyecan duyduğumuz müzikleri, filmleri, dizileri paylaşırdık ve hikâyelerimizden konuşurduk. Miks sürecinin daha başlarındayken kendisiyle bu albümdeki parçaların hikâyeleri, yaşadıklarım, çıkmazlarım ve ortaklıklarımız ile ilgili konuşuyorduk. Emir bu sohbetin sonunda bana Neon Genesis Evangelion adlı anime serisini önerdi. İlk bölümlerinde karakterler ve hikâye tanıtılırken bu “Kirpi İkilemi” metaforundan temellenerek bir giriş yapılıyordu. Bir yandan Emir’le bu sahneyi izlerken, sonrasında da biraz konuştuktan sonra bunun bu albüm için ne kadar iyi bir isim olduğunu karşılıklı hissetmiştik, çok hızlı bir şekilde de içselleştirdiğim bir isim oldu. O günden beri benim için anlamı büyüyen bir metafor bu. Aynı zamanda kirpiler de bir başka anlam kazandı.

Müzikle çok küçük yaşlardan beri iç içe olduğunu okudum. İlk müzik öğretmenini hatırlıyor musun? Müzikle henüz küçük bir çocukken haşır neşir olmak, müziğe bugünkü bakışını şekillendirdi mi?

İsmen hatırlamam çok zor açıkçası ama yüzünü, sesini ve tavrını hayal meyal hatırlıyorum. 4 – 5 yaşlarındaydım, tatlı bir piyano öğretmenim vardı. İnsanın ilgisi ve merakı olduğunda da öğretmen bulmak pek zor olmuyor açıkçası. Yaş ilerledikçe arkadaşlarımdan, ailemden de çok fazla şey öğreniyordum müzikle ilgili. Küçük yaşlardan itibaren çeşitli şekillerde müzikle haşır neşir olmak ister istemez etkiliyor bakışını. O yıllardan gelen anılar ve etkileşimler bugünkü müziğe ve müzisyen olmaya karşı duygularımı hep besledi, hâlâ besliyor. Hayal kurmak insanın en büyük yeteneklerinden biri bence ve çocukluktan itibaren müzikle olan etkileşimlerimde, deneyimlediklerim adım adım bu hayalleri büyüttü, derinleştirdi, çok boyutlu bir hâle getirdi. O yıllardan gelen bu çocuksuluğu ve oyunculuğu kaybetme korkusu da hâlâ içimde vardır. Bütün bunlar müziğe baktığım yeri dışarıdan içeriye doğru taşıyormuş gibi hissediyorum.

Bir albümle karşılaştığımda kapak görseli dikkatimi verdiğim ilk şey oluyor. İçeride beni bekleyen melodilere, hikâyelere dair hayaller kurmak ve bunu çizgilere tutunarak yapmak oldukça heyecan verici. Son zamanlarda gördüğüm en detaylı işlenmiş kapak görsellerinden biri var önümde; içeride bizi neyin beklediğini etraflıca anlatıyor. Serçin Çabuk, bu kapağı tasarlarken kendisiyle iş birliği yaptın mı? Yoksa Serçin albümü dinledikten sonraki hislenimleriyle mi şekillendirdi bu görseli?

Bu soru için teşekkür ederim öncelikle. Serçin’in işleri ile tanışmam albümün yazım sürecini tamamladıktan sonra oldu. O zamanlar çevredeki sanatçılarla ilgili bir tarama sürecindeydim ve Serçin’in işlerini görür görmez inanılmaz etkilendim. Yarattıkları, duygularıma ve albüme doku olarak hep çok uyumlu geldi ve çok geçmeden kendisine ulaştım, albümü ilettim. Albümü dinledikten sonra biraz üstüne konuştuk, süreçle ilgili yaşadıklarımdan, ortaklıklardan bahsettik, daha da tanıştık. Daha sonra o, albümü dinleme serüveni içerisindeyken kendi hislenimleriyle bu tasarımı çıkardı ve bu tasarımı ilk gördüğümdeki surat ifademi görmenizi isterdim. Gerçekten çok şanslı hissettiğim bir buluşma oldu bu. Albümün hisleri ve taşıdığı tüm şeylerle ilgili çok önemli bir yer ediniyor bende bu kapak. Karşılaşan insanların da ne kadar etkilediğini görüyorum. Kirpi İkilemi albümünün kapağı bütün bu süreçle ilgili en tatmin ve şanslı hissettiğim konulardan gerçekten.

Tıpkı bir âşık gibi yaylılarla anlatıyorsun aslında hikâyelerini. Albümü dinlerken sana şu soruyu sormak istedim: Şarkılarından birine söz yazacak olsaydın, hangi şarkıyı seçerdin? Ya da en çok hangi şarkı kendini söylüyor?

Bu hem çok güzel hem de zor bir soru benim için. Aslında her birini progresif şarkılar gibi duyuyorum. En temeldeki niyetlerimden biri de hep bir âşık gibi olmak oldu. Konu söz yazmak olduğunda ise “Tünel” adlı parçayı seçiyorum ilk başta. Melodisini ve formunu düşündüğümde söz yazmaya uygun geliyor, hatta bazen deniyorum da eğlenmek için.:) Bunun dışında albümdeki tüm parçaların yer yer kendini söylediğini ve gitarın bir şarkıcı edasıyla hareket ettiğini, en azından buna eğilim gösterdiğini söyleyebilirim.

İnsan ilişkilerinin doğasıyla ilgili, belki de felsefi diyebileceğimiz düşünce yolculuğunu kendi deneyimlerinle, içine bakarak yansıtıyorsun dinleyiciye. Aynı dertlerden muzdarip gibi görünsek de her bedenin yolculuğunun farklı olduğunu hissedebiliyoruz. Müziğinin dokusu da farklı türlerin ve farklı enstrümanların bir çeşit füzyonuyla zenginleşiyor. Bu anlamda anlatmayı seçtiğin hikâye ile biçim / araç uyumun dikkatimi çekti. Sanatsal üretim sürecinde biçimi nasıl buluyorsun?

Biraz katmanlı bir süreç olduğunu söyleyebilirim, tatmin bir şekilde açıklayabildiğim bir yanıt veremeyeceğim ne yazık ki. Tek bir yolu da yok benim için ama ilk adım daha çok doğaçlama bir şekilde çalmak, aramak ve mırıldanmak oluyor. O anki hâli kovalayarak, zamanla elime, kulağıma yapışan bir şekle geliyor bu müzikler, köşeleri ve dinamikleri belirginleşiyor. Genelde müzikal olarak en temeli bu şekilde atıyorum, sonrasında projelendirme ve hikâyeler birikmeye başlayınca parametreler biraz artıyor açıkçası. 

Albüm sürecini düşündüğüm zaman, çevremdekiler ve şehirde yaşayan insanlar için hayatın giderek zorlaştığı, karmaşıklaştığı bir dönem olduğunu hatırlıyorum. Aynı zamanda benim için de öyleydi. Hayatla, kendimizle ve çevremizle olan mesafeyi yeniden ölçmek ve tartmak ile ilgili çok fazla hikâye birikti o dönem.

Tüm bunlarla etkileşimde olmak soundu ve formu da biraz karanlıklaştırdı, müziğin içindeki kültürel çeşitliliği artırdı, enstrümantasyonu nispeten daha kalabalık bir hâle getirdi. Dinlediğim ve çaldığım farklı türlerin sınırlarını yakınlaştırdı. Hatta şehrin kimi zaman gürültü deyip yoksayacağımız seslerini bestelerin içine taşıdı.  

Biraz üst üste binen birçok etkinin içinde oluyor açıkçası bende bunlar, çoğu süreçte de böyle olduğunu düşünüyorum. İster istemez geçmişten gelen bilgiler ve alışkanlıklarla planlar yapılıyor, hayaller kuruluyor ve bunların yanında da insan kendini şaşırtmak ve müzikal / sanatsal olarak da bir bakıma aşmak istiyor. Kontrol edemediğimiz ve vazgeçmek zorunda kaldığımız da birçok tercih oluyor. Tüm bunlarla da barışık olabilmeyi başarabilince bir uyum ortaya çıkıyor sanırım.

Seni son zamanlarda etkileyen, zihin açıcı birkaç albüm önerin var mı? Son zamanlarda özellikle dinlediğim ve yeni çıkan albümleri düşününce: Brian Blade & The Fellowship Band’in Kings Highway’i gerçekten çok beğendiğim bir albüm oldu, zihnime de oldukça iyi geldiğini söyleyebilirim. Bunların dışında, özellikle albüm yazım sürecinde Jakob Bro – Returnings , Erkan Oğur – Dokunmak, Can Güngör – Silik Düşler ve Porcupine Tree – Anesthetize, tekrar tekrar dinlediklerimdi.