Statükoya meydan okumak: Origin

Yazı: Banu Balcı

Geçtiğimiz günlerde Toronto Film Festivali’nde gösterilen Origin’in, Ava DuVernay filmografisinde ayrı bir yerde durduğunu söylemek gerek baştan. Daha önce örneklerini gördüğümüz ırkçılık anlatılarının aksine izleyeni şaşırtmaya müsait Origin; renk, dil, din ayrımcılığının kökenini araştıran, insan psikolojisi ve ırkının bir diğerinden “üstün” olma çabasını irdeleyen, biraz belgesel tadında ve kesinlikle çarpıcı bir film.

Zaman dilimi ve mekân

Günümüz. Kuzey Amerika’dan Almanya’ya, oradan da Hindistan’a uzanıyoruz.

Konu

Pulitzer ödüllü yazar Isabelle’in, nefret suçuyla işlenmiş bir cinayete ait ses kaydını dinledikten sonra, kendi hayat örüntüleri ve gözlemlerinden yola çıkarak “ırkçılık” teriminin aslında bildiğimiz anlamından daha fazlası olduğunu, hatta “ırkçılık’” diye bir kavram olmadığını anlatmaya çalışmasını ele alıyor. Yahudi soykırımı, Hindistan’daki kast sistemi ve Kuzey Amerika’nın yüzyıllardır en büyük sorunlarından biri olan renk ırkçılığı arasındaki bağlantı arayışı, izleyeni belki de hiç bakmadığı bir perspektiften bakmaya davet edip, insan davranışlarında içgüdüsel bir üstünlük kurma arzusu olduğu düşüncesine götürüyor. Konu bize benzemeyen insanlardan haz etmemekse, neden birbirine tıpatıp benzeyen insanlar da kendi içinde ötekileştiriliyor?

İzlemeden önce bilmeniz gerekenler

Ava DuVernay farkındalık yaratmak isterken, gerçekleri tüm çıplaklığı ile vermekten kaçınmamış; dolayısıyla film oldukça rahatsız edici görüntülere sahip. Bolca gözyaşı akıtma ihtimaliniz olduğu için yanınıza peçete almanızı tavsiye ediyorum.

En çok neyi sevdin?

Kalın bir kitap okumuşum gibi hissettirmesini sevdim. Hep farkında olduğumuz ama birbiriyle bağdaştırmadığımız gerçekleri hikâye düzleminde sunan Origin’i izlediğimden beri, filmin etkisinden çıkamadığımı söylemeliyim. Yaşam sürdürdüğünüz bu dünyada deneyimlediklerinizi, bazen yolda karşılaştığınız kaba birini, ne kadar çalışsanız da mutlu edemediğiniz patronunuzu, rekabetçi iş arkadaşlarınızı; kısacası hemen herkesin günlük hayatında anlam veremediği, şikayetçi olduğu kötü davranışları ele alıp âdeta köklerine ışık tutuyor.

En çok hangi sahneye yükseldin?

Yükselmek değil ama kesinlikle kalbime oklar fırlatan kısımlar; geçmişin Berlin ve Kuzey Amerika’sı ile günümüz Hindistan’ında yer alan sahnelerdi. Tarih acılarla dolu ve bunların süregeldiğini, devam ettiğini gördükçe, inanmak istemiyorsunuz.

Modunu nasıl etkiledi?

Aynı anda tramvay, otobüs ve otomobil tarafından ezilmiş gibi. Ancak bu sizi korkutmasın, o şoku atlattıktan sonra geriye yüksek bir farkındalık kalıyor.

Karakterlere dair ne söyleyebilirsin?

Tüm karakterlerin derinliği çok yeterliydi. Filmin içindeki kimi kurgu karakterler, onlara ayrı bir film çekilse de izlesek isteği uyandırıyor.

Bunu seven şunları da sever:

Ava DuVernay’in gerçek bir suç hikâyesini anlattığı, 11 Emmy adaylığı bulunan When They See Us dizisini izlemenizi öneririm.