Selût ve “Değerlim”in somon pembesi şarkıları

Röportaj: Cem Kayıran

Yıllar içinde besteciliği, şarkıcılığı, çizimleri, yenilikçi sahne şovları, kısacası attığı her adımıyla ilgi ve merak uyandıran Selût ilk albümü için günleri sayıyor şu sıralar. Tarla Records etiketiyle 21 Mart’ta yayımlanacak Değerlim’in Hikayesi, Selût ile özdeşleştirdiğimiz maceraperest üslubu tüm akışı boyunca diri tutmayı başarıyor. 

Albümün çıkışı ve aynı gün Salon İKSV’de gerçekleşecek lansman konseri öncesinde kapısını çaldığımız Selût’ten Değerlim’in Hikayesi’nin ardındakileri dinledik ve konser için hazırladığı sürprizlerden bazı ipuçları aldık.


Albümde birkaç yıldır bizimle birlikte olan parçalar mevcut, nitekim bu koleksiyonun temelleri 2018’de atılmış. Arada kat ettiğin mesafeler, yaratıcı anlamda açılan yeni patikalar bu süreci nasıl şekillendirdi? Uzun bir sürede tamamlanmış olması bir mükemmeliyet arayışı mı?

Merhaba, bu sürecin başında Selût’ü tasarlarken ve müziğini hayal ederken kafamda hep bir dil vardı; bunu nasıl yakalayacağımı, farklı uzantıları olabileceğini yolda tanıdığım insanlarla keşfettim. Selût öncesinde bu kadar sık bir şekilde ekip hâlinde çalışan birisi değildim, tablet ışığı önünde, karides pozisyonunda solo döktürüyordum, böyle çalışmayı biliyordum. Ama tüm bu süreç içinde insanlar bir araya geldiğinde neler olabileceğini, yardım isteyebileceğimi, doğru kişiler bir araya geldiğinde aradan bahanelerin nasıl yok olduğuna şahit oldum. Bana kalırsa süreç çok uzun değildi; eğer tek kişi “5 dakikalık bir şarkıya animasyon klip yapacağım” diyorsa bir sene güzel bir zaman. Şarkıların yayımlandıktan sonra insanların hayatında bir yer bulması için bir süreye ihtiyacı var, yılda tek şarkı ile bu zamanı verebildim, kendime kendi standartlarımı tatmin edecek çalışma süresini oluşturabildim. 

Sanatsal ifadenin tüm katmanlarıyla çepeçevre ilgileniyorsun. Peki artık tamamlanmış ve senden çıkmak üzere olan Değerlim’in Hikayesi’nin kavramsal ve duygusal eksenini nasıl tanımlarsın? 

Değerlim’in görsel olarak tasviri; pembe, uzun boyunlu bir geyik. Çok mutsuz olduğum bir dönemde hissettiğim ağır duyguları bir yerde toplamak için oluşturduğum, ona karşı konuştuğum bir karakter. Albümde hayatımın bir dönemini konsepteştirdim, şahit olup susanlara “Seyirciler” dedim, söyleyemediklerime “Kuş” dedim. Tüm bu dönemi somon pembesi olarak kodladım. Genel olarak hayatımı, hislerimi renklerle, insanları kurduğum karakterlerle sanki hikâyelermiş gibi yaşamayı seviyorum. Geri dönüp de hatırladığım hayatım böyle olsun istiyorum.

Selût şarkılarını dinlediğim zaman play tuşu’na bir “açıklık” beklentisiyle bastığımı fark ettim albümü dinlerken. Bu açıklık hem söz yazarlığı hem vokal üslubundaki ifade ile bağdaşabileceği gibi kompozisyon tercihleriyle de doğrudan ilişkili. Değerlim’in Hikayesi’nin bizim için “yeni” olan parçaları da bu anlamda şaşırtmıyor. Bir ilk albümde nadiren karşılaştığımız bu tavır, senin için ne ifade ediyor? Dinleyeni kendi iniş, çıkış ya da düşüş, kalkışlarına bu kadar filtresiz şekilde ortak etmek beraberinde sancılar da getiriyor mu?

Ben benimle açık konuşulduğuna inandığımda duyduğum şeyleri dikkate alabiliyorum. Müziğimde de yazımımda da gerçekten ne hissettiysem açık açık söylüyorum o yüzden. Öbür türlü ben de söylediğim şeyi inanarak söyleyemiyorum. Yazdığım şarkıların sözlerini kayıtta olduğu gibi bile söylemiyorum konserlerde. Çünkü değişiyorum, artık bir hatıram ya da bir konu hakkında farklı hissediyorum ona göre içimden geçeni söylüyorum. Bireysel olarak dinlediğim müzikte de bu tür anlatım dili dikkatimi çekiyor ve ilham alıyorum. “Açıklık” beklentisi oluşturması benim için bir mutluluk, doğru çalıştığım anlamına geliyor. 

6-7 yıla yayılan bir yaratım sürecinin ardından bugün albümü dinlediğinde, müzisyen ya da şarkı yazarı kimliğine dair seni en çok şaşırtan şey nedir? 

Zaman geçtikçe dilim de tavrım da sertleşmeye başladı. Hatta bunu geçenlerde bir arkadaşımla konuştuk. “Evdekiler”i ilk yazdığım zamanlar arkadaşlarıma çaldığımda, ben de dâhil olmak üzere vokallerdeki bağırdığım kısımları kişiliğimle ve genel okuma tarzımla bağdaştıramıyorduk ama ben yine de bağırmadan edemiyordum, öksürmek gibi. Yıllar sonra, şarkının kayıt zamanına geldiğimizde artık orada çıkan yüksek sesin ilerideki beni işaret ettiğini anlamıştım. Sanki seneler önceki ben’e “hazır ol daha çok bağıracaksın” sinyali veriyormuş gibi. 

Selût yolculuğunun önemli bir parçası da Tarla Records. Bağımsız üreten bir müzisyen için anlaşıldığını hissettiği bir yerde olma hissi itici bir güç olmalı. Değerlimin Hikâyesi için Tarla Records (ve Güneş Akyürek) ile kurduğunuz dinamikler hakkında neler söylemek istersin?

Bu albümün tüm prodüksiyonunda Güneş vardı; benim sürecim için dönüm noktalarından en büyüğü de kendisidir diyebilirim. Bu albüm ne kadar benimse, o kadar onun da. Tüm süreçte her konuda ona danıştım, heyecanımı paylaştım, Güneş elinden gelen ne varsa kol kola girdik ve senelerdir hiç kopmadık. Kendimi Güneş gibi bir insanı tanıdığım için çok şanslı hissediyorum, o bana cesareti vermese bugün Selût olarak sahnede olmazdım.  

21 Mart’ta gerçekleşecek konser için hummalı bir hazırlık sürecinde olduğunu biliyorum. Biraz dinleyicileri nasıl bir atmosferin beklediğinden bahsedebilir misin? Farklı alanlarda üreten pek çok kişinin parmağı olan bir albüm bu, sahnede sana kimler eşlik ediyor olacak? 

Belki bildiğiniz üzere Selût aslında iki boyutlu bir konsept olarak tasarlandı, benim canlandırdığım ve grafik işlerini yaptığım bir karakter gibi düşünebilirsiniz. 2024 yılını, Volkswagen Arena da ilk defa sergilediğimiz dev dijital animatronik kız HoloGIRL ile kapatmıştık. Şimdi, albüm konseri için arada geçen bu sürede Engin Erkan ve CTZ ile  HoloGIRL’ün bir üst modelinin hazırlıkları ve hologram tekniklerini keşif hâlindeydik. Salon İKSV nin düzenine göre hazırlandığımız hologram sistemimiz ile seyirci karşısında olacağız. İzleyicinin gerçeklik ve derinlik algısını ağzımıza sakız edeceğimiz bir görsel şov ile Selût’ün kemik ekibi tüm kızlar tam kadro olarak sahnede: Davulda Danae Palaka, gitarda İpek Ektaş, synth ve kemanda Saliha Turan aka Sally, basta Deniz Tekin.