SUUNS, Kelly Lee Owens ve bu hafta başka ne dinlesek?
Yazı: Cem Kayıran, Elif Öz, Şevval Öztemur, Utkan Çınar, Zeynep Naz Günsal
SUUNS diskografisinin en ayrıksı işlerinden biri olan The Breaks artık yayında. Kelly Lee Owens, yeni şarkısıyla hepimizi canlandırmak istiyor. Fred again.. yeni albümünde “10 gün hakkında 10 parça”yı buluşturmuş.
Taze yayımlanmış albüm ve teklilerden hazırladığımız güncellenen çalma listemiz sizi bekliyor! Öne çıkan kayıtlar ise hemen aşağıda.
ALBÜM: SUUNS – The Breaks
(Joyful Noise Recordings)
Kaydederlerken bir şekilde önceki albümleri The Witness’ın (2021) tam zıttı hâline geldiğini tarif ettikleri The Breaks, Montrealli deneysel rock ekibinin synth, loop ve sample’larla duyularımıza yığıldığı bir kayıt. Davulcu Liam O’Neill’ın prodüksiyonda başı çektiği, karakteristik vokalist Ben Shemie ve gitarist Joseph Yarmush’un da nokta atışı katkılarda bulunduğu The Breaks aktıkça gizemi artan, SUUNS denince akla gelen o pırıltılı tuhaflığı iyice pekişen bir iş. Albümün tam orta yeri “Road Signs and Meanings”, tekinsiz piyano akorları ve kulakları diken bas hattıyla gizemi zirveye taşıyor. Yeni SUUNS albümü, dışavurumcu olduğu kadar uysal bir dream pop açılımı.
TEKLİ: Moin – Guess It’s Wrecked (feat. Olan Monk)
(AD 93)
Joe Andrews, Tom Halstead ve Valentina Magaletti’nin nefes alıp veren, yürüyüp duran, ara sıra seken, sonra koşmaya başlayan bir organizmayı andıran güç birliği, üçüncü albümü You Never End için işaret fişeğini iki dakikalık açılış şarkısıyla yaktı. Albümün Moin kataloğu için en büyük yeniliği vokalist iş birlikleri. İlk tekliye de C.A.N.V.A.S. kurucusu Olan Monk’un donuk bir üslupla söylediği cümleler eşlik ediyor. Ekim sonunda dinleyeceğimiz albümd Coby Sey, James K ve Sophia Al-Maria ile yapılmış düetler de yer alacak.
ALBÜM: MJ Lenderman – Manning Fireworks
(ANTI-)
Kariyerine oldukça hızlı bir giriş yapan ve dört yılda dördüncü solo albümüyle karşımıza gelen müzisyen ve besteci MJ Lenderman henüz 25 yaşında bu kadar popüler olacağını hayal etmemiştir herhalde. Kuzey Carolina’nın Ashville’inden gelen ve ağırlıkla 90’ların indie rock soundunu, yanında 70’lerin klasik rock havalarını ve de Alt. Country yaklaşımını ustaca birleştiren Lenderman’ın gitar soundu da oldukça özgün ve ilgi çekici. Biraz Rufus Wainwright’ı andıran vokal tarzı belki her kulağa uygun olmayabilir ama heyecan verici bir müzisyenle karşıya karşıya olduğumuz kesin. Bolca “yılın en iyi albümlerinden biri” payesi verilen işi pas geçmemeli.

ALBÜM: Okay Kaya – Oh My God – That’s So Me
(ONErpm)
Oslo’nun dışında, kendini her şeyden izole ettiği bir adada kurduğu yeni evi ve stüdyosunda yazıp kaydetmiş bu albümü Okay Kaya. Kayıtlar, çalım, prodüksiyon hepsi onun ellerinden çıkma. Dördüncü albümünde şarkı yazarı olarak ne denli geniş bir haritaya yayılma eğilimi olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. “The Wannabe” ve “Help, I’ve Been Put into Context!” gibi parçalarında dingin, kendine kulak kesilen bir üslupla geçmiş mikrofon başına. Tüm bedeni esneten bir groove’a yaslanan “The Groke” ya da 90’lardan bir PJ Harvey albümüne de sızabilecek kıvamdaki “Spacegirl (Shyirley’s); albümün geniş çapının özetini çıkaracaktır. Eşliğinde hayaller kurup, derinlere dalarken bulacaksınız kendinizi bizden söylemesi.
TEKLİ: The Green Child – Wow Factor
(Upset The Rhythm)
Mikey Young ve Raven Mahon’dan oluşan The Green Child, üçüncü stüdyo albümünün son dokunuşlarını yaparken koleksiyonun ilk teklisini paylaştı. “The Wow Factor” mod yükselten bir synth pop güzelliği. Mahon’un sesinde çok derinlerde bir hüzün de yatmıyor değil. Bazı büyük meseleleri sırtlanan şarkı bir yandan “küresel adalet sistemindeki çifte standart” bir yandan da “size yakın insanları korumak ve kollamak” hakkında.
ALBÜM: Hinds – VIVA HINDS
(Lucky Number)
Madridli garage rock grubu Hinds’in dördüncü stüdyo albümünün prodüktör koltuğunda eski The Vaccines davulcusu Pete Robertson var. Yakın dönemde orijinal kadrosundan Amber Grimbergen ve Ade Martin ile yollarını ayıran grup, yoluna bas gitarda Paula Ruiz ve davulda Maria Lázaro ile devam ediyor. Buram buram 90’lar havası estiren yeni albümde ilgi çekici konuklar da var: Beck ve Grian Chatten (Fontaines D.C.)

EP: Fcukers – Baggy$$
(Technicolour / GRGDN Müzik)
Son dönemdeki en büyük heyecan sebeplerimizden biri Fcukers. Vokalist Shannon “Shanny” Wise, DJ Jackson Walker Lewis ve beatmaker Ben Scharf’dan oluşan New Yorklu ekip, 90’lar titreşimleri,i UK rave ve techno house yapıları arasında savrularak harikalar yaratıyor. 2024 yazını -bizim için- tanımlayan parçalardan biri olan “Homie Don’t Shake” ve “Bon Bon” gibi kayıtların da yer aldığı altı şarkılık ilk EP’leri de şaşırtmıyor kesinlikle. Pek çok sürprizle birlikte tabii. Mesela “I Don’t Wanna”, umursamaz ve karizmatik bir dub numarası, “UMPA”nın groove’undaki Latin Amerika rüzgârı ferahlatıcı bir etkiye sahip.
TEKLİ: Kelly Lee Owens – Higher
(dh2)
“Bu parça, sessizce öforik bir rahatlama hissine ulaşırken, sizi canlandırmak için var” notuyla paylaşmış Kelly Lee Owens yeni teklisini. “Higher”ın dinleyenin üzerindeki etkisi için isabetli bir tanım yaptığını söyleyebiliriz. Techno ve pop elementlerinin harmanlandığı parça hem tek başına çıktığınız bir koşuda hem de bir kulüpte size eşlik edebilir; iki senaryoda da başladığınızdan daha canlı bir hâlde kendinizi bulacağınız kesin.
TEKLİ: Touché Amoré – Hal Ashby
(Rise Records)
Los Angeles’ın post hardcore kahramanlarının 11 Ekim’de yayımlanacak Spiral in a Straight Line albümünden bir iştah açıcı daha. Yükselip alçalan temposu, müziklerine köklenmiş çarpıcı gitar riffleri ve kirli vokaliyle melodik bir yakarış. İsmini de sistemin, birikmiş öfkelerin, bireysel ve derin acıların naif anlatıcısı olan yönetmen Hal Ashby’den alıyor, evet. Yönetmenin klasikleşmiş filmlerine göz kırpan duygu yüklü klibiyle gelen parça için “yarısı Hal’e yazılmış bir aşk mektubu” diyor vokalist Jeremy Bolm.

ALBÜM: Nala Sinephro – Endlessness
(Warp Records)
Nala Sinephro ve yetenekli müzisyen dostlarından (James Mollison, Morgan Simpson, Sheila Maurice-Grey, Nubya Garcia, Lyle Barton, Natcyet Wakili ve Dwayne Kilvington), her bir vuruşun üzerinize ağır ağır damlayarak yavaş yavaş sizi kavurduğunu hissedeceğiniz bir seans. Olduğunuz yerden, zamandan, telaşlardan ya da zihninizde köşe kapmaca oynayan tilkilerden bir nebze uzaklaşmaya ihtiyacınız varsa, reçetenizde Endlessness yazıyor. Zamanının en özel ve yaratıcı zihinlerinden biri olduğunu tekrar ispatlıyor Nala Sinephro.
TEKLİ: Slowdive – kisses (Daniel Avery Remix) b/w kisses – sky ii
(Dead Oceans)
Slowdive’ın geçen sene yayımlanan Everything Is Alive albümünün en sevilen parçalarından “kisses” ile işi bitmemiş; şimdi de parçanın iki remiksiyle aramızdalar. Bunlardan biri Liz Harris’in projesi Grouper’a diğeri ise İngilizce prodüktör Daniel Avery’e ait. Müziğe Slowdive sevgisi sayesinde başlayan Harris’in versiyonunda şarkının orjinalinden biraz daha sakin, atmosferik, Rachel Goswell’in vokallerinin sonsuz yankılandığı bir hâlini dinliyoruz. Avery’nin yorumunda ise tempo yükseliyor, drum and bass departmanına geçiş yapıyoruz.
ALBÜM: Jazzbois – Still Bunted
(Bağımsız)
Bencze Molnár (tuşlular), Viktor Sági (bas) ve Tamás Czirják’tan (davul) oluşan Budapeşteli caz üçlüsü Jazzbois, keskin canlı performans enerjisini kayıtlarına da aktramayı başaran gruplardan. Şehrin en hareketli kulüplerinden birinin üstünde konumlanan yeni stüdyolarında kaydettikleri ilk iş olan Still Blunted, doğaçlama seanslarını bir DJ set gibi kurguladıkları incelikli bir çalışma. “Darker Than Disco”, “ISSI” gibi parçalar teras partilerine; “Mokep” ve “Budapest Pull Up” gibileri de daha derin dinleme listelerinize geliyor.

ALBÜM: Amadou & Mariam – La vie est belle
(Because Music)
Malili ikili Amadou & Mariam, best of tadında bir derleme albümle geri dönerken, araya bir de yeni parçaları “Mogolu”yu sıkıştırmış. Geçtiğimiz 20 yıldır müziklerini bütün dünyaya yayan ikilinin sıcak melodilerini, hayata karşı pozitif duruşlarını ve daha lokal janrları nasıl pop ve rockla birleştirdiklerini görmek; bu tatlı ikiliyi hatırlamak için harika bir yol.
ALBÜM: Midwife – No Depression in Heaven
(The Flenser)
Madeline Johnston namıdiğer Midwife, dördüncü solo albümünde ayrılmaz bir bütünmüş gibi duyulan gitarı, serpiştirilmiş synthesizer yürüyüşleri ve sessiz vokallerini derin bir hüzünle birbirine yapıştırıyor. Önceki işlerine oranla ses dünyasını biraz daha daraltan müzisyen, yedi şarkılık koleksiyonda da tek bir his (depresyon ve çaresizlik arası bir şey) etrafında dönüyor. Gri bulutların altındaki durgun bir suyu izlemek gibi No Depression in Heaven’ı baştan sonra dinlemek.
TEKLİ: Kylie V – Wish I Was In Bed
(Royal Mountain Records)
15 yaşından itibaren müziğiyle çok fazla şeyi aşırı özlü bir şekilde birleştirmeye girişen indie folk bestecisi Kylie V, 15 Kasım’a tarihlenmiş ikinci uzunçaları Crash Test Plane’in en kişisel kesitlerinden “Wish I Was In Bed”i serbest bıraktı. Pop etkili iyimser parça, “biraz da kendisine eğlenmek gerektiğini hatırlatmak için” yapılmış duygusal bir iç döküş. Dünyasının görsel eşlikçisi de burada.

ALBÜM: Fred again.. – ten days
(Warner Music UK / Atlantic Records UK / Fred Gibson)
Anaakımın da yeraltının da nabzını tutmaya gayretli; pop house denen olgunun uzun süredir başını çeken Fred Gibson’ın dördüncü stüdyo albümü. Her günü kısaca yaşatır kisvede skitlerden ve bunların tekabülü en fazla üç dakikalık parçalardan oluşan albüm alan kayıtları ve stüdyoda mikrofona sızanlarla renkleniyor. Nitekim Fred again.. ve albümdeki kimi konuklarının jurnal girişi yapar gibi olduğu parçalar var. Şarkı söylemekten çok düşüncelerini ses kaydına alır gibiler (“just stand there” ve “SOAK” örneğin). Brian Eno ve Four Tet etkileri işitmemek mümkün değil: Biri yan komşusuymuş zaten büyürken; diğeriyle de geçmişleri uzun. Çevresinden Anderson .Paak, Obongjayar, Sampha, Jozzy, Skrillex, Joy Anonymous, Emmylou Harris ve bir bu kadar daha konuğu işe katan müzisyenin “10 gün hakkında 10 parça” şekilli bir konsepte dayandırdığı ten days’in tonunda izlenimsel olduğu çok an var.
TEKLİ: Berke Can Özcan & Jonah Parzen-Johnson – Folk Memory
(We Jazz)
Yolları 2022’de New York’ta bir konser vermek üzere kesişen davulcu ve çok yönlü müzik insanı Berke Can Özcan ile Brooklyn’de yerleşik bariton saksafoncu Jonah Parzen-Johnson, o konserden bu yana daimi bir ortak üretim hâlinde. Özcan’ın Twin Rocks albümünün B yüzündeki parçalara birlikte hayat veren ikili, bu sefer bir ortak albüm duyurdu. 1 Kasım’da yayımlanacak It Was Always Time albümünün habercisi “Folk Memory”, tüyleri diken diken eden bir atmosfer yaratıyor. Parzen-Johnson’ın kesik melodileri sanki giderek ayaklanan bir dev gibi üzerinize yürürken; Berke Can Özcan gonglar ve irili ufaklı ses objeleriyle ritmik kurguyu derinleştiriyor.
ALBÜM: Max Richter – In A Landscape
(Decca)
Artık günümüzün en çok tanınan bestecilerinden biri olan Max Richter uzun ve verimli kariyerinde bolca film-dizi müziğiyle adını duyururken son yıllarda solo külliyatına da daha çok eğilmeye başladı. In A Landscape de en güçlü işlerinden biri olarak kariyerinde mihenk taşı olabilme potansiyeline sahip. 60’ına merdiven dayayan müzisyenin ustalık eseri belki de. Oxfordshire’da eşiyle inşa ettiği stüdyosunda kaydettiği albüm, sonbaharda sakin günlerinizin eşlikçisi olabilecek en iyi seçeneklerden. Richter’in bu albümle ilk dünya turnesine çıkacağını da belirtelim. Umarız yakınlarımıza da uğrar.

ALBÜM: The The – Ensoulment
(Cinéola / earMUSIC)
2024’e geri dönüşlerin yılı diye boşuna demiyoruz. En göz önünde zamanını 80’lerde yaşayan ve son albümünü 25 yıl önce yayımlayan Matt Johnson’ın The The’sı da bu furyaya katıldı. Albüm bildiğimiz The The’dan farklı yollara çok da sapmazken; oldukça kendini bilir, olgun ve rahat yaklaşıma sahip. Johnson’ın yarı şarkı söyleyen yarı konuşan vokali çok dinç. Eski bir grup dinliyormuş intibasına pek kapılmıyorsunuz. Oyunbaz şarkı isimleri ve sözlere de bir mercek tutmak gerekir tabii. Bir tek belki prodüksiyon biraz daha “kirli” olabilirmiş diye düşündürüyor ama 25 seneden sonra çok da arıza çıkarmaya gerek yok. Keyfine varalım.
TEKLİ: Underworld – Black Poppies
(Virgin Music)
Karl Hyde ve Rick Smith ikilisi, beş yıllık aranın ardından yeni bir Underworld albümü duyurdu. Strawberry Hotel adını taşıyacak kayıt, ikonik elektronik müzik oluşumunun bugüne dek yayımladığı 11. stüdyo albümü olacak. Yaklaşık 70 dakika uzunluğundaki koleksiyonun dingin ve dokunaklı açılış şarkısı “Black Poppies”, türlü çiçeklere yakından baktığımız bir video eşliğinde yayımlandı, burada.
ALBÜM: Toro y Moi – Hole Erth
(Dead Oceans)
Toro y Moi yani Chaz Bear, kendisi için yeni sulara açıldığı 13 parçalık Hole Erth ile rap, punk, indie rock, elektro sesli yerlere balıklamasına dalıyor. Yumuşak, beklenmedik şekilde bazen haykıran vokallerle dengelediği cızırdayan ve robotik sesler, albüm içinde parça parça dolanıyor. Bu çok katmanlı ses bombası Toro y Moi diskografisinin en ayrıksı kayıtlarından biri olacak, bakalım devamı nasıl gelecek.
TEKLİ: Kurt Vile – Sins of My Youth
(WaterTower Music)
Apple TV+ dizisi Bad Monkey’nin soundtrack albümü için, 2017’de hayatını kaybeden Tom Petty’nin köklü diskografisinin son albümü olan Hypnotic Eye’da yer alan “Sins of My Youth” şarkısını seslendirmiş Kurt Vile. Geçtiğimiz yıl paylaştığı Back to Moon Beach albümünden sonra kendisinden duyduğumuz ilk “yeni” ses, kendi tavrına da pek yakışan bu cover.