Gidememek veya kalamamak: Tanrı Göçmen Çocukları Sever Mi Anne?
Yazı: Zelal Buldan
38. İstanbul Film Festivali’nde En İyi Belgesel Ödülü’nün kazananı, 2019 yapımı Tanrı Göçmen Çocukları Sever Mi Anne? filmi MUBI kataloğuna eklendi. Rena Lusin Bitmez’in yönettiği bu belgesel, uçmayı öğrenemeden göçmeyi öğrenen ve bu yolda hayatını kaybeden göçmen çocuklara adanıyor.

Konu nedir?
Ermenistan’dan göçmen olarak İstanbul’a gelen ailelerin yaşamına; dört çocuğun hayalleri, kimlik arayışları, gördükleri, duydukları ve merak ettikleri çerçevesinde bakıyoruz.
İlk intiba
İki çocuğun yürüyüşüyle açılıyor film. Çocukların arasında geçen konuşmayla beraber boğuşmak zorunda kaldıkları yetişkin dertleri ile yüzleştiriyor bizleri yönetmen henüz en başından. Bu sohbette oyunlar, masallar, bilmeceler, bulmacalar yok. Sınır dışı edilme korkusuyla hayal kuramayan çocuklar var. Bu kısacık, soru işaretleri ile başlayan yürüyüş bütün filme yayılıyor. Yolculuğa başka çocuklar, yetişkinler, hayaller dâhil oluyor ve bütün zaman çocukların dünyalarındaki, tedirginliklerindeki, küçücük odalara sığdırdıkları kocaman evrenlerindeki soru işaretlerinin birer birer çözülmesini umarak geçiyor.
Karakterler üzerine
Filmin merkezindeki dört çocuğun yetişkinler ile diyalogları aracılığıyla göçün farklı yaş gruplarındaki etkisinin takibini yapmak oldukça kolaylaşıyor. Çocukların yetişkinlere sordukları sorular çoğu zaman özlemlerini ve meraklarını belli eder nitelikte oluyor:
“Bizim ülkemizdeki güneş ve ay buradaki ile aynı mı anne?”
Yetişkinlerin ise verdikleri cevaplar ile kendi hasretlerini dile getiriyorlar. Küçükken evinin balkonundan yıldızları sayarak uyuyakaldığını söyleyen annenin gözleri, eski evini anlatırken özlem ile parlıyor. Film boyunca bu özlem duygusu çeşitli anlarda acımasızca beliriyor; bazen Ermenistan’daki oğlunun onu unutmasından korkan annenin telefon konuşmasında, bazen de abisinin fotoğrafına bakarak ağlayan küçük kızın gözyaşında. Özlemin ve merakın yardımına yer yer bir çocuğun olmazsa olmazı kitaplar koşuyor.
– Hangi gölü seviyorsun?
– Sevan Gölü’nü seviyorum ama hiç gitmedim.
– Ben de görmedim.
– Sadece kitaplarda gördüm ama çok güzelmiş.

En çok nesini sevdin?
Her duygunun bu kadar içe işleyişinde en büyük etken hiç şüphesiz belgeseldeki bütün karakterlerin kamera ile ilişkisi. Rena Lusin Bitmez kamerayı ve evdeki varlığını unutturmayı en başından sonuna kadar ustalıkla başarıyor. Özellikle çocuk dünyasında kocaman bir dikkat dağıtıcı olma tehlikesi barındıran kamera, görünmezlik pelerini giymişçesine evde rahat rahat dolaşıyor. Öylesine görünmez oluyor ki içeride olduğu unutulup tuvalette karanlıkta kaldığı bir an dahi oluyor.
Nasıl hissettirdi?
Büyüyünce oyuncu olmak isteyen bir çocuk kendisini kabul edecek üniversite bulamayacağını düşünerek hayallerinden uzaklaşırken, “Büyüyünce kar tanesi olacağım.” diyor bir başka çocuk. İki hayal arasındaki imkânsızlık sınırının birbirine yakınlığı üzerine düşüncelere daldırıyor film. Bir çocuğun hayal dünyasındaki mesafeden baktırıyor yeryüzünde göçmen çocuk olmanın dertlerine. Kendi memleketinde kar tanesi olmayı arzulatıyor; bütün o sıcak mevsimlere ve etkenlere inat.