Sanatçının kırılgan ekonomisi: Beril Gür ile Ve Diğer İşler podcastini konuştuk

Röportaj: Zeynep Ayta

Muhteşem bir adanmışlıkla atölyesinde gece gündüz resim yapan, yaratıcılığını her şeyin üzerinde tutup, “Aç kalırım da sanatımdan vazgeçmem.” diyen bir kişi… Sanatçı denince akılda canlanan böyle bir imaj var; gündelik yaşamın gereksinimlerinden uzakta yaşayan biri gibi. Sanat ruhun gıdası olabilir ama iş karın doyurmaya gelince, bambaşka bir gerçeklikle karşılaşıyoruz. Sanatla doyabilmenin iki temel yolu var gibi görünüyor; hâlihazırda var olan maddi ayrıcalıklarını kullanmak ya da başka işlerin peşinden giderek, kendi sanatını sponsorlamak. Peki ama nasıl? 

Ve Diğer İşler isimli podcast serisinde Beril Gür, bu sorunun cevabını farklı şekillerde yaşayan sanatçıları konuk ediyor. Kendisinin de içinde olduğu çoklu meslek yolculuğu çerçevesinde, çok yönlülüğün getirdiği dinamizmin karşısındaki güvencesiz koşullar, maddi gereksinimle yapılan kreatif işlerin yaratıcılık ve özgünlüğe etkisi, daha geleneksel bir meslek sahibi olabilecekken sanatla uğraşmayı seçmek gibi konuları masaya yatırıyor. 

Beril Gür ile Ve Diğer İşler podcast serisini daha yakından tanıdığımız ve kültür-sanat dünyasında nasıl var olunduğuna dair kafa yorduğumuz bir sohbete koyulduk.

“Başka işlerde çalışarak kendimize sanat üretimi için sponsor oluyorsak, bu durumda sanat üretecek zaman ve enerjiyi bulabiliyor muyuz?”

“Sanatçıların sanat dışındaki işleri”ni konuştuğunuz bir podcast serisi olarak tanımlıyorsun Ve Diğer İşler’i. Seni bu alternatif meslekler üzerine düşünmeye ve konuşmaya yönlendiren şeyler nelerdi, nasıl başladı bu macera?

Birçok işte olduğu gibi bir ihtiyaçtan doğdu diyebilirim. Uzunca bir süredir sanat üretimiyle hayatımı nasıl idame ettireceğim üzerine düşünüyordum; bu soru tabii sanatla uğraşan çoğu insanın gündemindedir. Bu sorgulamanın bir üretime dönmesi, aslında 2016 yılında bir grup sanatçıyla beraber yaptığımız Surplus sergisine dayanıyor. Sergide, her birimiz sanat dışında yaptığımız işlerden bir sanat eseri üretmiştik. Benim orada gösterdiğim işe koyduğum isim And Other Stories’di. Podcastin ismi olan Ve Diğer İşler de oradan geliyor.

Pandemiyle birlikte bir şekilde idare edebildiğimiz durumların aslında ne kadar kırılgan olduğu daha da su yüzüne çıktı. Bu dönemde ilk iki bölümü, konuklarım Neslihan Koyuncu ve Rehan Miskci ile kaydettik fakat hemen akabinde yarı zamanlı ders verme ve freelance fotoğraf işleri yapma pratiğime tam zamanlı yeni bir iş eklenince, podcasti bir süre yayımlamadım. Kasım 2023’te bir sivil toplum kuruluşunda yürüttüğüm projenin sona ermesiyle yeni bir iş arayışındayken ve hazır, uzun zaman sonra zamanım varken, bu ilk bölümlerle birlikte podcasti yayımlamaya ve yeni bölümler çekmeye başladım.

Bu podcasti, bir deneyim paylaşımı ve dayanışma alanı, bir sözlü tarih çalışması, daha genç insanlar için de bir kolaylaştırıcı olarak görüyorum. Ben 20 yaşında olsam, farklı yaş ve arka planlardaki sanatçıların hayatlarını sanatla birlikte nasıl idame ettirdiklerini veya ettiremediklerini duymak isterdim.

Surplus, Zülal Gülçur’un girişimiyle 2016 yazında Mehmet Kahraman ev sahipliğinde Rem Art Space’te gerçekleşen; Özge Topçu, Neslihan Koyuncu, Eren Sulamacı, Begüm Yamanlar, Alican Durbaş ve Beril Gür’ün sanat dışında yaptıkları işlerden yeni eserler ürettikleri sergi.

İlk üç bölümdeki konukların arasında belli başlı ortak noktalar var. En belirgini, geleneksel sanat eğitimi almamış olmaları. Alternatif süreçlerden geçerek sanata giriş yapmış olmak, ekonomik kazanç elde etme yollarına bakış açısını genişletiyor olabilir mi sence?

Farklı akademik disiplinlerden gelmenin avantajı da dezavantajı da var ekonomik kazanç elde etme tarafında; bu, konuklarıma da sık sorduğum bir soru. Geri dönebileceğiniz bir meslek olması, sanat üretme motivasyonunun düştüğü dönemlerde kafa karıştırıcı olabilir; bir yandan da eğer bir süre kendi mesleğinizi yapmayıp sanatla uğraştıysanız, ilerleyen bir yaşta o alana geri dönmek de kolay değil. Bu dengelerin kişiler özelinde nasıl işlediğini yaşanmış durumlar üzerinden detaylı olarak konuşuyoruz.

Ben de lisans eğitiminin ardından başka bir yola sapanlardanım. Kültür-sanat dünyasına girerken, belki uzunca bir süre gönüllü veya düşük ücretli işler yapmam gerektiğinin farkındaydım; şanslıyım ki ailemden destek alabiliyorum. Bu tür bir maddi rahatlığın, alanda çalışan pek çok kişi için mevcut olduğu söylenebilir mi; öyleyse bu ne anlama geliyor?

Aslında benim de en merak ettiğim soru bu. “Sanatla uğraşabilmek için belirli ayrıcalıklara sahip olmak bir ön koşul mudur?” Bu sorunun mutlak, yer, zaman ve kişilerden bağımsız bir cevabı yoktur muhtemelen ama bir genelleme yapacak olursak, en azından dışarıdan gelen bir destek yoksa da kendine sponsorluk yapman gerektiğini söylemek sanırım yanlış olmaz. Peki başka işlerde çalışarak kendimize sanat üretimi için sponsor oluyorsak, bu durumda sanat üretecek zaman ve enerjiyi bulabiliyor muyuz; ben de bu sorunun cevabını arıyorum.:)

Şöyle bir gözlemim var: Ekonomik olarak ayrıcalıklı durumdaki kişiler sanat üretimi ya da sanatla ilgili işlerde daha düşük maaşlar ya da güvencesizliklerle çalışabiliyorlar; bu onlar için hayati bir sorun teşkil etmiyor ve bu durum kısır bir döngüye yol açarak, sanat alanında işlerin bu şekilde devam etmesine olanak sağlıyor; aynı ayrıcalıklara sahip olmayan kişilerin de alana girişini zorlaştırıyor.

Sürekli değişime açık bir alanda çalışmak heyecan verici gibi görünse de aynı anda birden fazla iş yapmak güvencesiz yaşam koşullarının getirdiği bir zorunluluk birçok kişi için. Hâliyle işlerden alınan tatmin farklı olabiliyor ya da tatmin duygusu zamanla tüm işler için azalabiliyor. Bununla nasıl baş eder bir sanatçı?

Aslında sanıyorum ki çalışma hayatının içerisinde hep var olan ancak son zamanlarda dijitalleşmenin artmasıyla Gig Ekonomisi olarak karşımıza çıkan; proje bazlı, geçici, güvencesiz çalışma koşulları her ne kadar esnek ve çalışanın kendini daha özgür hissedeceği bir durum gibi görünse de bir yandan özlük hakları, düzensiz gelir ve hak talep etme taraflarında zorluklara, belirsizliklere yol açıyor. Bu anlamda sadece sanatçılar değil, yaratıcı sektörlerde çalışan çoğu kişi benzer bir durumda. Tabii bunun bir tercih olduğu durumlar da olabilir başka sektörlerde çalışan kişiler için ancak sanat alanında maalesef bir zorunluluk gibi görünüyor. Burada herkesin kendi şartlarına göre baş etme biçimlerini şekillendirdiğini görüyoruz. Baş edemeyip sanatsal üretimden dönemsel ya da sürekli olarak uzaklaşmak da sonuçlardan biri.

“Bambaşka iş ortamlarında ben nasıl biri olacağım, bunu görmek de beni heyecanlandırıyor.”

“Diğer işler” de çoğunlukla kreatif sektörlerin içinde oluyor. Bir fotoğraf sanatçısının ürün / düğün fotoğrafları çekmesi ya da akademisyenlik yapması gibi. Peki bir beyaz ya da mavi yakalının diğer işi sanat olsa nasıl olur?

Kaydettiğimiz ancak henüz sıra gelmediği için yayımlamadığım yeni bölümlerden birinde aslında bunun da örneğini görüyoruz. Şimdi isim ve spoiler vermeyeyim.:) “Diğer işler” ne kadar çeşitleniyor ben de en çok bunu merak ediyorum, olabildiğince farklı örneklere sahip sanatçıları konuk alıp bu durumu birlikte keşfedelim istiyorum. Dediğin gibi, daha çok yaratıcı sektörlerin içinde ve iş / proje bazlı olsa da çok farklı örnekler de var. Sanırım herkes kendi biricik koşullarına göre bu “diğer işleri” yaratıyor.

Bir sanatçının sanatsal üretim fonları ile geçinmesi mümkün olamaz mı? Bu yöntem ne kadar sürdürülebilir sana göre?

Yurt dışında bu şekilde geçimlerini sağlayan sanatçılar var. Türkiye’de de son zamanlarda görece çeşitlenen sanatsal üretim fonları olsa da sanırım çok yetersiz olduğunu söyleyebiliriz. Devlet politikası hâline gelmeden sadece belirli kurumların, belirli dönemler için sağladığı ve sürekliliği olmayan fonlarla ilerlenebileceğini sanmıyorum. Bir taraftan da fonların kendi gündemlerindeki konularda iş üretilmesine destek olmak gibi bir yönleri var. Bu da sanatçıları proje mantığıyla iş üretmeye yönlendirerek, kendi özgün gündem ve üretimlerinin önüne geçebiliyor.

Şimdiye kadar yaptığın işleri sıraladığından ve kategorilere ayırdığından bahsediyorsun üçüncü bölümde. Sonuçlardan ve onların verdiği mesajlardan bahsedebilir misin biraz?

Yine o bölümde bahsettiğimiz gibi bazen yeni girdiğim bir ortamda kendimi tanıtmakta zorlanacağım kadar çeşitlenmiş durumda benim de kariyerim. Üniversitelerde yarı zamanlı ders verme, freelance fotoğrafçılık, bir de sivil toplumda iletişim ve proje yürütücülüğü olarak kategorize edebilirim şu an için.

Kendi verdiğim ders özelinde, akademiyi sanatsal üretimin bir parçası olarak görüyorum. Ders süresince öğrencilerle yaptığımız üretimler ve paylaşımlar, sanatsal üretimden ayrı düşünülemeyecek bir tarafta duruyor. Fotoğraf üreten bir sanatçı olarak freelance fotoğraf işleri yapmak zaten çok olağan ve genelgeçer bir durum. Pandemi sonrası hayatıma giren proje yürütücülüğü tarafı ise sosyal bilimlere meraklı, mühendislik, şehir planlama ve mimarlık eğitimi almış biri olarak birçok yönümü kullandığım birleştirici bir şemsiye görevi görüyor. Bu taraf daha çok proje bazlı ve tam zamanlı ilerliyor.

Ben de zaman içinde kendim için en uygun formülü bulmaya çalışıyorum. Yaptığım işlere, bir kariyerden çok bir deneyim gibi bakıyorum. Kendimi farklı olasılıklar içinde bulmayı seviyorum; bambaşka iş ortamlarında ben nasıl biri olacağım, bunu görmek de beni heyecanlandırıyor; oyun gibi bakmaya çalışıyorum tüm işlere. Hayatınız boyunca tek bir iş yaptığınızda, bir kişinin hayatını yaşıyorsunuz ama birbirinden bağımsız farklı işler yaptığınızda, birden çok kişinin hayatını yaşıyorsunuz gibi geliyor. Bu da deneyimden beslenen biri olarak beni en azından şimdilik mutlu ediyor.

Zamanın ve dilin sınırlarından kurtulmuş olsak, Ve Diğer İşler’de kimi ağırlamak isterdin ve neden?

Sanatçının küçük de olsa bir geliri ve içinde çalışabileceği bir odası olması gerektiğini söyleyen ve kendini sanatına feda eden “kahraman sanatçı” mitine karşı çıkan Virginia Woolf’u konuk etmek isterdim sanırım.