2016’dan bu yana A’dan Z’ye serisi
2016’nın mart ayında çıkan Bant Mag. No:47’den bu yana devam eden A’dan Z’ye serimizde konuk ettiğimiz sanatçıların sözlüklerinin tamamı ve çeşitli maddeleri burada.

A’dan Z’ye: David Bowie
(Bant Mag. No:47 – İllüstrasyon: Sadi Güran)

Cane Hill
The Man Who Sold the World albümünün 1970 yılında ABD’de yapılan ilk baskısında kapakta Bowie’nin arkadaşı olan Michael J. Weller imzalı bir çalışma yer alıyordu. Weller’in bir kovboyu bir hastanenin önünde çizdiği çalışmada gördüğümüz hastane, Londra’daki Cane Hill isimli bir akıl hastanesi. David Bowie’nin bir süre tedavi gördüğü Cane Hill, efsaneyle ilgili trajik bir hikâyede de karşımıza çıkıyor. Bowie’nin üvey kardeşi Terry Burns, 1985 yılında tedavi gördüğü Cane Hill’den kaçarak kendini bir trenin önüne atarak intihar etmişti.

Örümcek
Alman araknolojist Peter Jäger tarafından 2008 yılında Malezya’da keşfedilen yeni bir örümcek türü, ertesi yıl David Bowie şerefine Heteropoda Davidbowie olarak adlandırıldı. Bunun sebebi olarak “Glass Spider” şarkısı ve söz konusu örümceğin karşıdan bakıldığında, David Bowie’nin kariyerinin başlarında yüzünün boyalı haline benzetilmesi (!) gösteriliyor.

Shōchū
Japonya denince akla gelen ilk içki Sake olsa da, hayatının bir kısmını bu ülkede geçiren David Bowie’nin favori içkisi Sake değildi. Pirinç, tatlı patates, esmer şeker ve esmer buğday gibi bileşenlerden oluşan Shōchū, 16. yüzyılın ortalarında Kagoshima’da doğmuş olan bir içki. Bowie’nin Japonya’da yaşadığı dönemlerde gençler arasında pek tercih edilen bir içki olmayan Shōchū’nün yeniden popüler olmasında David Bowie’nin rolü büyük. 1980 yılında “Crystal Japan” parçasının bir kısmının yer aldığı bir reklam filminde piyanosunun başında Shōchū kadehiyle görülen Bowie, Japonya’da gençler arasında söz konusu içkinin yaygınlaşmasını sağlamış.

A’dan Z’ye: John Carpenter
(Bant Mag. No:48 – İllüstrasyon: Türksen Kızıl)

Asylum
Çizgi romanlara olan tutkusunu her daim dile getiren John Carpenter, 2011 yılında eşi Sandy King’le birlikte yarattığı Asylum isimli çizgi roman serisini yayınlamaya başladı. Diamond Comics tarafından yayınlanan Asylum, 2014 yılında Indie Fab’in Gümüş Madalya ödülünü kazanmıştı. Özellikle 1998’de yayınlanan Master Darque çizgi romanıyla tanınan Leonardo Manco’nun çizimlerini yaptığı Asylum, Los Angeles’ta geçiyor ve şeytanla iletişime geçebilen bir rahibin maceralarına odaklanıyor.

F.E.A.R. 3
Day 1 Studios’un ünlü video oyunu serisi F.E.A.R. ’ın beş yıl önce yayınlanan üçüncü oyunun yaratıcılarından biri John Carpenter’dı. Korku filmlerinin usta yönetmeni, söz konusu oyunun sinematik tarafından sorumluydu. Çizgi romancı Steve Niles’la birlikte söz konusu oyunun senaryosunu da yazan Carpenter, gerçek bir video oyunu bağımlısı. Çeşitli filmleri sonradan video oyunlarına uyarlanan John Carpenter, 2013 yılında Polygon’a verdiği röportajda en sevdiği oyunlar arasında Silent Hill, Sonic the Hedgehog, Borderlands 2 ve BioShock gibi oyunları saydı.
Snake Plissken
Carpenter filmografisinin en kült karakterlerinden biri olan Snake Plissken, Escape from New York ve Escape from L.A. filmlerinde Kurt Russell tarafından canlandırılmıştı. Eski bir savaş kahramanı olan ama sonrasında bir suçluya dönüşen Snake Plissken özellikle sinema tarihinin ilk anti-kahramanlarından biridir. Gözündeki bandı ve uzun saçlarıyla akıllarda yer eden Snake Plissken, sonraki yıllarda farklı mecralardaki uyarlamalarla karşımıza çıktı. Marvel’ın 1997 yılında yayınladığı The Adventures of Snake Plissken ve CrossGen’in dört bölümden oluşan John Carpenter’s Snake Plissken Chronicles çizgi romanları şiddetle tavsiye edilir!

A’dan Z’ye: PJ Harvey
(Bant Mag. No:49 – İllüstrasyon: Sadi Güran)

John Parish
Automatic Dlamini yıllarından itibaren PJ Harvey’nin kariyerinin neredeyse her köşesinde karşımıza çıkan John Parish, To Bring You My Love , White Chalk ve Let England Shake gibi albümlerde prodüktör olarak çalışmıştı. Ayrıca ikilinin 1996 ve 2009 yıllarında yayınladığı ortak albümler Dance Hall at Louse Point ve A Woman a Man Walked By ’dan bahsedebiliriz. The Guardian ’ın 2008 yılında ikiliyle yaptığı bir röportajda nasıl tanıştıklarını John Parish şöyle anlatıyordu: “Jeremy Hogg isimli gitarist arkadaşım Polly’yi bir partide kendi şarkılarını çalıp söylerken dinlemiş. Polly o zamanlar on yedi yaşındaydı. Partiden hemen sonra beni arayıp ‘Bu kızla tanışman lazım, harika bir sesi var’ demişti. İyi ki beni aramış!”

Mercury Ödülü
İngiltere’de 1992’den bu yana, her sene yılın en iyi albümünü belirleyen Mercury Ödülü, Avrupa müzik sahnesinin en prestijli ödülü olarak kabul ediliyor. Stories from the City, Stories from the Sea ve Let England Shake albümleriyle iki kez Mercury Ödülü’ne layık görülen PJ Harvey, aynı zamanda bu ödülü iki kez alan ilk kadın müzisyen olarak da tarihe geçti. İngiliz müzisyen, ayrıca, 1993’te Rid of Me ve 1995’te To Bring You My Love albümleriyle Mercury Ödülü’ne aday gösterilmişti.

To Bring You My Love
1995 yılında Island Records etiketiyle yayınlanan albüm, PJ Harvey diskografisinin üçüncü albümü olsa da İngiliz müzisyenin 1991 yılında kurduğu trionun dağılmasının ardından hazırladığı ilk albüm olmasıyla önem taşıyor. “Down by the Water”, “C’mon Billy” ve “Meet Ze Monsta” gibi parçaların yer aldığı To Bring You My Love , kariyeri boyunca sıklıkla birlikte çalışacak olan Flood, John Parish ve PJ Harvey üçlüsünün prodüksiyonunu birlikte üstlendiği ilk albüm.

A’dan Z’ye: Damon Albarn
(Bant Mag. No:50 – İllüstrasyon: Barış Şehri)

Jamie Hewlett
Tank Girl çizgi roman serisinin yaratıcısı Jamie Hewlett, Damon Albarn’la birlikte Gorillaz’ın yaratıcısı. Projenin her türlü görsel detayından sorumlu olan Hewlett, Albarn eşliğinde yarattıkları karakterlerin içinde yer aldığı kendine has evreniyle, Gorillaz’ı bir müzik grubundan çok daha fazlası haline getirdi. Damon Albarn’ın yer aldığı bir başka proje olan Monkey: Journey to the West müzikali için hazırlanan tüm görsellerde de imzası olan Jamie Hewlett, geçtiğimiz yılın sonlarında The Suggestionists isimli ilk sergisini Londra’da açmıştı.

Phil Daniels
Blur diskografisinin en yüksek satış rakamlarına ulaşan hatta Blur denince akla ilk gelen albümü şüphesiz Parklife ’tır. Albüme ismini veren, her Blur konserine eğlencenin zirveye ulaştığı anları beraberinde getiren “Parklife” şarkısında, kült İngiliz dizi ve filmleriyle tanınan aktör Phil Daniels anlatıcı olarak karşımıza çıkıyor. Damon Albarn’la birlikte nefis bir spoken word performansı sergileyen Phil Daniels, Blur’ün en özel konserlerinde bu şarkıdan hemen önce sahneye davet ediliyor ve yirmi yıldan uzun süredir bir klasik haline gelen performansta ekibe sahnenin dört bir yanına koşturarak eşlik ediyor.

wonder.land
Birçok müzikale imza atan Damon Albarn’ın söz konusu alandaki son çalışması wonder.land ismini taşıyor. Moira Buffini’nin yazdığı kitap ve şarkı sözlerine Damon Albarn tarafından yapılan besteler geçtiğimiz nisan ayında Songs from wonder.land adıyla Parlophone tarafından yayınlandı. Galası geçtiğimiz yıl Manchester International Festival kapsamında efsanevi Palace Theatre’da yapılan müzikal, Lewis Carroll’ın ünlü romanları Alice in Wonderland ve Through the Looking-Glass ’tan ilham alarak yazılmış.

A’dan Z’ye: Morrissey
(Bant Mag. No:51 – İllüstrasyon: Yağız Yılmaz)

James Dean
Gençliğinde hayran olduğu gruplar için el ilanı hazırlayan Morrissey, müzik yazarı olarak çalışmayı çok istiyordu. Hatta bir dönem Record Mirror tarafından haftalık müzik yazıları yazması için işe alınmıştı. 1981’de yirmi dört sayfalık bir New York Dolls kitabı kaleme alan Morrissey’in bir sonraki kitabı efsanevi aktör James Dean hakkındaydı. James Dean Is Not Dead kitabında Amerikalı aktöre olan sevgisini, çeşitli fotoğraf kolajları eşliğinde Dean’in filmleri ve hayatı üzerinden anlatmıştı. Morrissey’in o dönemde odasını James Dean’in birçok fotoğrafıyla süslediği de biliniyor.

PETA
Hayvan hakları konusundaki sert ve ciddi duruşunu her zaman koruyan Morrissey, PETA’nın (People for the Ethical Treatment of Animals) en büyük destekçilerinden biri. Paul McCartney’nin 1998 yılında hayatını kaybeden eşi Linda McCartney aynı zamanda çok önemli bir hayvan hakları koruyucusuydu ve PETA, 2005 yılında McCartney anısına vereceği anma ödülünü desteklerinden dolayı Morrissey’e verdi. Sanatçı, 2012’de, PETA’nın daha fazla evsiz kalacak kedi ve köpeğin önüne geçmek için başlattığı kısırlaştırma kampanyasına da destek vermişti. Vegan kimliğiyle tanınan ve hayvan haklarını korumak için her şeyi yapmaya hazır olduğunu belli eden Moz, İngiltere’nin en popüler şeflerinden Jamie Oliver’ı da insanları et yemeye teşvik ettiği için sertçe eleştirmişti. Ayrıca Morrissey konserlerinin sıkı kurallarından biri, ortamda kesinlikle herhangi bir et ürünü satışı yapılmaması.

Robbie Keane
İrlanda milli takımının en başarılı isimlerinden olan Robbie Keane’i, bugüne kadar Tottenham, Liverpool, Inter Milan, Celtic, West Ham United, LA Galaxy gibi takımların formalarını giyerken izlemiştik. Son olarak geçtiğimiz ay gerçekleşen Avrupa Şampiyonası’nda da iz bırakan futboluyla dikkat çeken İrlanda Milli Takımı’nda forma giyen Keane, 2013 yılında LA Galaxy maçı sonrasında “ilk kez gördüğü kuzeni” Morrissey’le bir araya gelmişti. Aynı yıl ülser teşhisi konan Morrissey’in, tedavi süreci boyunca yanında olan Keane’le zaman zaman maç izleyerek iyi zaman geçirdiği de anlatılıyor. Robbie Keane’in büyük babasıyla Morrissey’in babasının kuzen olduklarını anlamaları, Moz’a elli üç yaşında yeni bir akraba kazandırmıştı.

A’dan Z’ye: Nick Cave
(Bant Mag. No:52 – İllüstrasyon: Furkan ‘Nuka’ Birgün)

Dominique Isserman
Push The Sky Away isimli on beşinci Nick Cave & The Bad Seeds albümü, “Jubilee Street”, “We No Who U R” ve “Wide Lovely Eyes” gibi harika parçalarla olduğu kadar, Avustralyalı müzisyen ve eşi Susie Bick’i gördüğümüz kapak fotoğrafıyla da akıllarda yer etmişti. Fransız fotoğrafçı Dominique Isserman’ın, Susie Bick’i bir dergi için fotoğraflamak üzere geldiği evde denemeler yaparken bir kaza sonucu seçtiği bu fotoğraf sonradan ortaya çıkmış ve söz konusu albümün kapak görseli olarak seçilmiş. Isserman’ın şimdiye dek fotoğrafladığı kişiler arasında Bob Dylan, Leonard Cohen ve Marion Cotillard gibi isimler bulunuyor. Ayrıca ilginç bir detay da Susie Bick’i Issermann imzalı Leonard Cohen klibi “Moments Of”ta da görüyor olmamız.

Freak Storm
Nick Cave’in 1991 yapımı Johnny Suede filminde canlandırdığı karakter. Tom DiCillo’nun yazıp yönettiği film, Ricky Nelson’a hayran olan ve onun gibi bir rock yıldızı olmak isteyen genç bir müzisyeni konu ediyor. Oyuncu kadrosunda Brad Pitt, Richard Boes ve Cheryl Costa gibi isimlerin yer aldığı filmde Cave’in canlandırdığı Freak Storm karakteri de dönemin önemli rockabilly müzisyenlerinden biri. Özellikle filmde seslendirdiği “Mamma’s Boy” isimli parçayla akıllarda yer eden Nick Cave’in oyunculuğunu ilk kez görücüye çıkardığı filmlerden biri Johnny Suede.

Warren Ellis
Nick Cave’in kariyerini mercek altına aldığımız bu dosyanın en önemli parçalarından biri şüphesiz ki Avusturalyalı müzisyen Warren Ellis. Dirty Three grubuyla da tanınan Warren Ellis, The Bad Seeds ve Grinderman gruplarının bir parçası olmasının yanı sıra Nick Cave’le birlikte birçok film müziği de besteledi. Son olarak bu yılın en çok konuşulan yapımlarından Hell Or High Water için besteler yapan ikilinin müziklerini yaptığı diğer filmler arasında The Assasination of Jesse James by the Coward Robert Ford, The Proposition, Lawless ve West Of Memphis bulunuyor. Warren Ellis ve Nick Cave’in yaptığı film müziklerinin bir kısmı White Lunar isimli bir albümde derlenmişti.

A’dan Z’ye: David Lynch
(Bant Mag. No:53- İllüstrasyon: Gizem Winter)

Eraserhead
1977 yılında çekilen kültleşmiş Eraserhead , Lynch’in ilk uzun metraj filmi. Grotesk karakterleri, karanlık atmosferi ve kusursuz sinematografisiyle yönetmenin benzersiz tarzının habercisi niteliğindeki film, istemediği bir evlilik yapmış Henry Spencer’ın yeni doğmuş mutant bebeğiyle yaşadığı zorluklara gerçeküstü bir gözle bakıyor. Seyircisini alıp melankolik ve garip bir yolculuğa çıkaran Eraserhead , etkisi uzun süre geçmeyen büyüleyici bir atmosfere sahip olmasının yanı sıra, belki de Lynch’in bu zamana kadarki en saf filmi.

Laura Palmer
Twin Peaks , lise öğrencisi Laura Palmer’ın cesedinin bulunmasıyla başlıyor. Bir FBI Ajanı cinayeti çözmek için kasabaya geldiğinde, çok sevilen masum Laura’nın ikili bir hayat yaşadığını ve karanlık işlere bulaştığını anlıyor. Dizinin ana meselesi katilin kim olduğunu bulmak gibi görünse de, kasaba halkını tanıdıkça hepsinin Laura’yla gizemli bağlantıları olduğunu görüyor, neredeyse herkesten şüpheleniyor ve bu tanımadığımız insanlar hakkında daha da çok şey bilmek istiyoruz. Normalde Laura karakterinin kısa bir rolü olması planlansa da Lynch, Sheryl Lee’nin performansından çok etkileniyor ve hem flashback sahnelerde hem de Laura’ya çok benzeyen kuzeni Maddy rolünde oyuncuyu kullanıyor. Dizi boyunca başkalarından dinlediğimiz karakterin cinayet öncesi günlerini de görmek isteyenler Twin Peaks: Fire Walk With Me ’ ye göz atabilirler.

Trent Reznor
Nine Inch Nails’le sayısız başarı ve kült albüme imza attıktan sonra, özellikle son yıllarda Atticus Ross işbirliğiyle yaptığı film müzikleriyle ödüller toplamaya başlayan Trent Reznor, David Lynch’le yolu birçok kez kesişmiş olan müzisyenlerden biri. Lost Highway ’in film müziklerinden birkaçına imza atan ve filmde çalan tüm parçaların yer aldığı albümün prodüktörlüğünü üstlenen Trent Reznor, grubu Nine Inch Nails’in 2013 yılında yayınlanan albümü Hesitation Marks ’ta yer alan “Come Back Haunted”ın video klibi için de David Lynch’le çalışmıştı. Bir süre önce Reznor’un yoldaki Twin Peaks sezonunda rol alacağının açıklandığını da ekleyelim.

A’dan Z’ye: Leonard Cohen
(Bant Mag. No:54 – İllüstrasyon: Deniz Pasha)

Andy Warhol
Pop kültürüne yön veren sanatçıların başında gelen Andy Warhol ve Leonard Cohen’in (bir arkadaşlık olarak bile tanımlanamayacak) ilişkilerine dair birçok farklı efsane var. 1960’lı yıllarda şiirleriyle yeteri kadar para kazanamadığı düşüncesiyle kendisine yeni ufuklar edinmek için Amerika’ya giden ve burada da Warhol’un ünlü mekânı Factory’de sıklıkla vakit geçiren Cohen’in, burada izlediği bir Nico konserinin müzikal yaklaşımının oluşmasında büyük rol oynadığı anlatılıyor. Bunu anlatan isim de Andy Warhol’un kendisi. Söz konusu olaydan yıllar önce Toronto’daki sergisi için Kanada’da bulunan Warhol’un burada bir arkadaşının hediye ettiği Leonard Cohen imzalı bir şiir kitabına hayran olduğu da biliniyor. Nico ve Lou Reed’le Factory yıllarında yakınlık kurmuş olan Leonard Cohen’in Andy Warhol’un sahnesinde çok belirgin bir şekilde var olduğunu göremesek de Warhol, Kanadalı müzisyenle ilgili spekülatif açıklamalar yapmaktan çekinmemişti.

Jikan
Leonard Cohen’in 1990’ların ortasında aldığı Zen eğitimi sonrasında aldığı Dharma ismi. Eski bir dost olan Sasaki Roshi tarafından Mt. Baldy Zen Center’da beş yıllık bir eğitim gören ve Budist geleneklerine uygun bir yaşam süren Leonard Cohen’e bu eğitim sırasında “sessiz olan” anlamına gelen Jikan ismi verilmiş. Leonard Cohen, I’m Your Man: The Life Of Leonard Cohen kitabının yazarı Sylvie Simmons’a verdiği bir röportajda, Roshi’ye kendisine verilen bu ismin ne anlama geldiğini birçok kez sorduğunu ve “İki düşünce arasındaki sessizlik” yanıtını aldığını anlatıyor.

Ten New Songs
Kayıtları 1999 yılının sonlarında başlayan ve 2001 yılının sonbaharında yayınlanan Leonard Cohen albümü Ten New Songs, müzisyenin dokuz yıllık aranın ardından gelen ilk albümü olmuştu. Sharon Robinson’la albümdeki şarkıların yazım aşamalarında birlikte çalışan Leonard Cohen, Ten New Songs ’un prodüksiyonunu da Robinson’a teslim etmişti. Robinson ve Cohen’i bir arada gördüğümüz kapak fotoğrafının Kanadalı müzisyenin bilgisayarındaki webcam’le çekilmiş olduğunu da ekleyelim. Ten New Songs, özellikle “In My Secret Life”, “You Have Loved Enough” ve “Alexandra Leaving” gibi parçalarla öne çıkan bir albüm.

A’dan Z’ye: George Michael
(Bant Mag. No:55 – İllüstrasyon: Irmak Hatipoğlu)

Andrew John Ridgeley
George Michael, başta İngiltere ve ardından dünya çapında top single’larla efsaneleşen Wham! grubunu 1981’de Andrew Ridgeley’yle birlikte kurdu. Ridgeley’nin evinin salonunda tam on dakikada yaptıkları iddia edilen ilk kayıtlarıyla farklı plak şirketlerine yanaşan ikili, sonradan kontrattaki problemler nedeniyle açtıkları davayı kazanarak kurtulacakları Innervision Records’la anlaştı. “Bad Boys”, “Wake Me Up Before You Go-Go”, “Freedom”, “Everything She Wants” ve “Last Christmas” gibi single’larla ortalığı kasıp kavuran Wham! döneminin en önemli pop gruplarından biri olduğunu 1985 yılında yeni yeni dünyaya açılmaya başlayan Çin’de “konser veren ilk ‘batılı’ grup” olma unvanını alarak kanıtladı. Devlet yetkililerinin de ön sıralardan izlediği ve çoğu biletin izleyiciye yetkililerce dağıtıldığı bilinen Pekin Wham! konseri, ülke tarihinde çok önemli bir âna işaret ediyor.

David Fincher
Faith albümüyle birlikte karşılaştığı medya ilgisini son derece yıpratıcı bulan George Michael kendi imajına yer veren herhangi bir klip hazırlamak istemiyordu. Buradan hareketle yeni parçası “Freedom! ’90” (Aynı isimli Wham! parçasıyla karışmaması için bu şekilde adlandırılmıştı) için sıradışı bir fikir geliştirdi ve dönemin en ünlü beş top modeli olan Linda Evangelista, Naomi Campbell, Christy Turlington, Cindy Crawford ve Tatjana Patitz’e parçanın klibinde kendisi yerine dudak oynatmalarına yönelik bir teklif götürdü. 1990’lar klip estetiği adına ders gibi bir iş ortaya koyan, olağanüstü kadrosu ve mükemmel ışık kullanımıyla bugün bile izleyeni kendine hayran bırakan klibin yönetmeni, aynı dönem Madonna’nın “Express Yourself” ve “Vogue” kliplerinin de sorumlusu olarak tanınan David Fincher’dan başkası değildi. Bu kliple MTV’nin “Müziğini satmak istiyorsan güzel görünmelisin” iddiasına da zekice bir ayar verilmişti. David Fincher her modelle farklı günlerde çekim yapmış ve bolca kırmızı şarap tüketildiği anlaşılan sete George Michael da baştan sona eşlik etmişti. Çekimler tamamlandıktan sonra makyaj sorumlusu Carol Brown prodüksiyon kitapçığının ilk sayfasını George Michael’a imzalattı. Michael’ın notunda “Teşekkür ederim, daha önce hiç bu kadar iyi görünmemiştim” yazıyordu.

James Corden
The Late Late Show ’un yaratıcısı İngiliz komedyen James Corden’ın Stevie Wonder’dan Adele’e, Madonna’dan Kanye West’e herkesi arabasının yan koltuğuna oturtarak ciyak ciyak şarkılarını söylettiği “Carpool Karaoke” adlı mükemmel skeç formatının ilham kaynağı George Michael’ın ta kendisi. Hikâyeye göre Corden, 2011 yılında ( The Late Late Show ’dan çok önce) yoksulluğa karşı mücadele yürüten Comic Relief kurumunun yürüttüğü “Kırmızı Burun Günü” için hazırlayacağı skeci George Michael’la birlikte çekmek ister. İkili aralarında konuşarak birlikte arabada şarkı söyledikleri bir skeç çekmeye karar verir. James Corden’ın bugün imzası haline gelmiş bu format böylece ortaya çıkmış olur. Corden sonrasında bu formatı devam ettirmek teklif götürdüğü ilk kişi olan Mariah Carey’den, “Eğer George Michael için yeterince iyiyse, benim için de yeterince iyidir” cevabını alır. Bu arada George Michael’ın Kırmızı Burun Günü’ne özel bir şarkı da yayınlamış olduğunu ekleyelim. 1984 yılında Morrissey ile birlikte katıldığı Eight Days A Week adlı televizyon programı aracılığıyla bir Joy Division hayranı olduğunu ve Closer ’ı favori albümleri arasında saydığını öğrendiğimiz Michael’ın 2011 yılında Kırmızı Burun Günü için yayınladığı parça, New Order’ın “True Faith”inin vocoder’lı bir yorumu şeklinde karşımıza çıkar.

A’dan Z’ye: Can
(Bant Mag. No:56 – İllüstrasyon: Deniz Pasha)

Holger Czukay
Can’in karakteristik müziğinin en önemli yapıtaşlarından biri olan Holger Czukay, birçok basçıya ilham olmuş olmasının yanı sıra erken dönem sampling denemelerinde de çığır açan isimlerden biri. 1968 yılında Can’i hayata geçiren kişilerden biri olan Czukay, 1977 yılında yayınlanan Saw Delight albümünde bas gitarı Rosko Gee’ye teslim etmiş ve yalnızca kaset bantları ve ses efektleriyle albümde yer almıştı. Ardından solo kariyerinde çeşitli coğrafyalardan etkileşimlerini ustaca ve kendine has şekilde harmanlayan Czukay, Jah Wobble’dan David Sylvian’a; U-She’den Bob Humid’e birçok farklı müzisyenle de albümler kaydetti.

Jaki Liebezeit
22 Ocak 2017 günü 78 yaşında hayatını kaybeden efsanevi davulcu Jaki Liebezeit, Can’in müziğiyle özdeşleşen, adeta şarkıları nefes alıp veren birer canlıya dönüştüren davul çalışıyla müzik tarihinde kendine has bir yere sahip. Günümüzde tekrar yaygınlaşan motorik beat’lerin öncüsü olan Liebezeit, kendi müzisyenliğini “yarı insan, yarı makine” olarak tanımlıyordu. 1960’larda Hindistan, Türkiye ve Afrika’ya has ritimler üzerine eğitim alan Liebezeit, parçalara ustaca eklemlediği farklı etkileşimleriyle motorik müziği zenginleştiriyordu. Can’in yanısıra Depeche Mode, Burnt Friedman, Jah Wobble, Brian Eno, Michael Rother ve Phantomband gibi birçok müzisyen ve grupla kayıtlar yapan Liebezeit, son olarak geçtiğimiz yıl Robert Coyne’la kaydettiği I Still Have This Dream isimli albümü yayınlamıştı.

Monster Movie
Günümüzde hâlâ etkisi devam eden ve birçok müzisyene ilham veren krautrock türünün tanımı, aslında 1969 çıkışlı ilk Can albümü Monster Movie ile yapılmıştı diyebiliriz. Temmuz ayında kaydedilen ve bir sonraki ay dinleyicilerle buluşan albüm; psikedelik rock ve free jazz gibi sayısız türü barındırmasının yanısıra Can’in sonraki albümlerinde de oldukça sık olarak rastlayacağımız doğaçlamalar ve deneysel yaklaşımların da sinyalini veren kayıtlardan oluşuyordu. Tekrarlanan ritimlerin ve ambient hissiyatının ön plana çıktığı albüm, aslında iki parça olarak kaydedilmiş ve daha sonra üç parça olacak şekilde düzenlenmişti. Monster Movie LP’sinin B yüzünde yer alan “You Doo Right”, grubun doğaçlama bir şekilde çaldığı 20 dakikalık seans sonucunda ortaya çıkmıştı. Bugüne kadar dinlediğimiz Can kayıtları arasında belki de en agresif vokalleri dinlediğimiz parçaların yer aldığı albümdeki “Father Cannot Yell” ile ilgili olarak, Can’in dönemin kült gruplarından Velvet Underground’dan ilham almış olabileceği de zaman zaman konuşulan detaylardan biri.

A’dan Z’ye: Sgt. Pepper’s Lonely Hearts Club Band
(Bant Mag. No:57 – İllüstrasyon: Sadi Güran)

Dilruba
George Harrison bestesi olan “Within You Without You”, müzisyenin aynı zamanda mentoru olan Ravi Shankar’dan Hint müziği üzerine eğitim aldığı altı haftalık yolculuğunun ardından yazdığı şarkılardan biri. Baştan sona klasik Hint müziği esintilerinin hissedildiği parçada Harrison’a, Asian Music Circle’dan müzisyenler eşlik ediyor. Harrison’ın vokallerinin yanı sıra akustik gitar, sitar ve tamburla eşlik ettiği parçada Hint müzisyenlerin çaldığı ve parçaya karakterini veren enstrümanlardan biri de dilruba. Şarkıda Harrison’ın özel isteği üzerine ağırlıklı olarak vokal melodisini takip eden dilruba, çeşitli bölümlerde de sitarla karşılıklı, sarmal bir melodik yapı oluşturuyor.

Mal Evans
The Beatles’ın uzun süreler turne menajerliğini yapan ve grup konser vermeyi bıraktıktan sonra da farklı alanlarda ekiple çalışmaya devam Mal Evans ve Paul McCartney’nin Kenya’ya yaptığı bir seyahatin ardından bindikleri uçak, Sgt. Pepper’s Lonely Hearts Club Band albümünün isminin ortaya çıkmasına sebep olan unsur. McCartney, o dönemde henüz yeni yeni üzerine çalışmaya başladıkları albüm için isim aradıklarını ve bu sebeple dönüş yolculuğunda bir kelime oyunu oynadıklarını anlatıyor. Kendilerine servis edilen yemeklerle birlikte gelen tuz ve karabiber paketlerinin üzerlerinde yazan S (salt) ve P (pepper) harflerini gören Mal Evans’ın, bu harflerin ne anlama geldiğini McCartney’e sormasının ardından efsanevi müzisyenin verdiği cevap “Sgt. Pepper” olmuş.

Ringo Starr
Albümdeki tek bestesi “With A Little Help From My Friends” şarkısı olan Ringo Starr, Sgt. Pepper’s kayıtlarına dair ilginç bir açıklama yapmış ve müzikolog Walter Everett’in kayıtlar sırasında çok fazla sıkılmış olduğunu dile getirmişti. Kendisinin kayıtlara dair en önemli anısıysa, satranç oynamayı bu esnada öğrenmiş olması.

A’dan Z’ye: Chris Cornell
(Bant Mag. No:58 – İllüstrasyon: Deniz Pasha)

Detroit
Detroit şehrinin en büyük kültür-sanat mekânlarından olan Fox Theater, 1928’den bu yana aktif olarak sayısız konser, gösteri, film gösterimi, tiyatro ve daha birçok yapıma ev sahipliği yapmıştı. 18 Mayıs akşamı Fox Theatre’da gerçekleşen Soundgarden konseri, Chris Cornell’ın aynı zamanda son konseri olarak da tarihe geçti. Detroit’teki performansını Led Zeppelin’den “In My Time of Dying” parçasıyla sonlandıran Cornell’ın intihar etmesinin ardından bu detay da akıllarda soru işaretleri yarattı.

Soundgarden
Bir parçası, hatta öncülerinden biri olduğu grunge akımındaki diğer gruplara kıyasla heavy metal etkileşimlerinin daha baskın olarak hissedildiği şarkılara imza atan Soundgarden, bir anlamda farklı dönemlerin spesifik yaklaşımlarını ustaca harmanlıyordu. Chris Cornell, Kim Thayil, Ben Shepherd ve Matt Cameron dörtlüsüyle efsaneleşen Soundgarden’ın “Black Hole Sun” ve “Spoonman” şarkıları ekibe Grammy ödülü getirmişti. 1990’ların büyük kısmında aktif olduktan sonra dağılan grup, 2010 yılında sahnelere dönmüştü. 2012 yılında on altı yılın ardından King Animal isimli altıncı stüdyo albümünü yayınlayan ekibin, bir süredir yeni bir albüm için çalışmalar yaptığı da konuşuluyordu.

You Know My Name
2006 yapımı James Bond filmi Casino Royale ’in müziklerine imza atan David Arnold’ın Chris Cornell’la birlikte yazdığı “You Know My Name”, Casino Royale denince akla ilk gelen detaylardan oldu. Aynı zamanda Daniel Craig’in ilk kez görücüye çıktığı Bond filmi olan Casino Royale için güçlü ve erkek vokalli bir parça hayal eden yapımcılar, Chris Cornell’da karar kıldı. “You Know My Name” özellikle Amerika ve İngiltere’de 500 bine yakın kopya sattı ve Chris Cornell’ın 2007 çıkışlı Carry On albümünde de yerini aldı.

A’dan Z’ye: Gary Numan
(Bant Mag. No:59 – İllüstrasyon: Irmak Hatipoğlu)

Cars
Synth-pop türünün öncü ismi Gary Numan’ın 1976 çıkışlı parçası “Cars”, bir döneme damgasını vuran kayıtlardan olmuştu. Gary Numan’ın “İlk defa bir şarkıyı yazarken hit olacağını hissettim” açıklamasını yaptığı parça, aynı zamanda yine kendisi tarafından ortalama bir şarkı olarak da nitelendirilmişti. “Cars”, özellikle İngiltere’de bu dönemde pek de yaygın olmayan synth öğeleri barındırmasıyla herkesi ilk dinleyişte yakaladı. Parçanın bir diğer önemli özelliği de Gary Numan’ın kendi grubu Tubeway Army’den ayrıldıktan sonra yayınlandığı ilk parça olması.

My Machines
Deneysel müziğin son döneminin en ilham verici ekiplerinden biri olan Battles’ın ikinci albümü Gloss Drop ’taki konuklarından biri de Gary Numan olmuştu. Grup üyelerinden John Stanier’ın fikriyle efsanevi müzisyenin kapısını çalan Battles, Gary Numan’dan hızlı bir şekilde onay almış. Boston’daki bir konserinin ardından Battles üyeleriyle tanışan Numan, dinlediği şarkıyı fazlasıyla garip bulduğunu ve ekiple çalışmayı çok istediğini söylemiş. İngiliz müzisyenin yazdığı sözler içerisinden ismi konulan “My Machines”, fazlasıyla vurucu ve kaotik bir atmosfer sunuyor. Nefis düet için Daniels tarafından Creators Project ortaklığıyla çekilen klip de tek kelimeyle şahane!

Radial Pair
Gary Numan’ın hayatındaki ilginç tutkulardan biri de uçaklar.1980 yılında hayata geçirilen Numanair isimli havayolu bir kenara, birçok farklı tipte uçakta pilotluk yapan Gary Numan’ın uçak cambazlığıyla ilgilendiği de biliniyor. Bunun en etkileyici örneklerinden biri şüphesiz ki Radial Pair ismini taşıyan kısa film. İngiliz müzisyen ve Norman Lees’i “Kiss Me and Die” isimli Gary Numan şarkısı eşliğinde uçak cambazlığı yaptığı Radial Pair , 1994 yılında yayınlanmış ilginç bir video.

A’dan Z’ye: Liars
(Bant Mag. No:60 – İllüstrasyon: Tolga Tarhan)

David Andrew Sitek
Dave Andrew Sitek ismini bir üyesi olduğu TV On The Radio grubundan tanıyabilirsiniz. Ama kendisi aynı zamanda Foals, Yeah Yeah Yeahs, Beck, Nine Inch Nails ve Liars gibi gruplarla çalışmış bir prodüktör. Sitek ve Liars, 2003’ün mayıs ayında They Were Wrong, So We Drowned albümünü kaydetmek için bir araya geldi. David A. Sitek’in katkılarıyla, şarkılarda sözsel ve işitsel bir sihir yarattılar.

Luis Cervero
Liars için çekilen en iyi kliplerden biri, 2014 yılında Mess albümünde yer alan “Mess on a Mission” için gelmişti. Klipte Liars üyeleri Angus Andrew, Julian Gross ve Aaron Hemphill’in yeşil ekran önünde kaydedilen geri adımlarla merdivenden çıkma hareketini sürekli olarak tekrarda ve yönetmen Luis Cervero’nun etrafa yerleştirdiği fantastik detaylarla görüyoruz. Cervero, klipte üçlünün eline golf çantası, bisiklet ya da bir şişe şarap gibi objeler verip onları bir banka, mağara veya sahne gibi ilginç ortamlara yerleştirdiği klip, AIM Awards’a “Yılın En İyi Bağımsız Müzik Klibi” dalında aday olmuştu.

Oneida
Liars’ın yayınladığı ilk kayıtlardan biri, Brooklyn çıkışlı noise rock grubu Oneida’yla hazırladığı bir split EP idi. Atheists, Reconsider isimli EP, iki gruptan da üçer şarkı barındırıyordu. Daha önce hiç yayınlanmamış ikişer şarkıyla birlikte, iki grup da birbirinden birer şarkıyı bu EP için yeniden yorumladı. Oneida, Liars’ın “Every Day Is A Child With Teeth” şarkısına sonik dokunuşlar ve çığlıklar eklerken, Liars da buna Oneida’nın Anthem of the Moon albümünde yer alan “Rose and Licorice” şarkısına yaptığı yorumla karşılık verdi.

A’dan Z’ye: Maynard James Keenan
( Bant Mag. No:62 – İllüstrasyon: Özgü Aydar)

Bill Hicks
32 yaşında hayatını kaybeden komedyen Bill Hicks, başta Maynard James Keenan olmak üzere tüm Tool üyeleri için bir ikondu. Birçok röportajlarında Hicks’in söylemlerinin grubun düşünce yapısıyla aynı doğrultuda olduğunu dile getiren ekip, 1993 yılındaki turnelerinin çeşitli konserlerinde Bill Hicks’i konserlerin açılışında konuşma yapmak üzere davet etmişti. En ünlü albümlerinden Ænima ’yı Hicks’e adayan Tool, albümün kitapçığında da komedyeni bir doktor olarak gördüğümüz bir çizime yer vermişti. Albümün en çarpıcı şarkılarından “Third Eye”ve “Ænema”da da çeşitli göndermeler ve ses kayıtlarıyla Hicks’e saygı duruşunda bulunuluyor.

Güreş
Hayatının her döneminde farklı spor dallarına ilgi duyan Keenan, lise yıllarında okulunun güreş takımının bir parçasıydı. Maynard James Keenan, Michigan eyaletinin Scottville şehrindeki Mason County Central High School’da güreş yaparken koçlarından biri de babası Michael Loren Keenan’dı. Puscifer albümü Money Shot’ tan yayınlanan kliplerde de güreşle ilgili detaylar yer alıyor. Örneğin “The Remedy” klibinde emekli bir Lucha Libre güreşçisini takip ediyoruz.

Kostüm
Maynard James Keenan için parçası olduğu grupların sahne performansları, işitsel olduğu kadar görselliğiyle de önem arz ediyor. Tool, A Perfect Circle ve Puscifer’la verdiği hemen her konserde farklı bir kostüm ya da tiplemeyle kendisini görebilirsiniz. Bugüne kadar pilot, peder, polis, Noel baba gibi farklı kostümlerle sahneye çıkan Keenan’ın, A Perfect Circle konserlerinde uzun ve düğümlü bir peruk taktığını da buraya not düşelim.