2023 yarı yıl raporu: Sersemleten albümler

Yılın ilk altı ayında yayımlanmış; içinden çıkması kolay olmayan, sersemletici bir etkiye sahip 15 albüm. Sıralama alfabetik, yaklaşık üç saatlik çalma listemiz de hemen aşağıda.


Algiers – Shook
(Matador Records)

Algiers, şarkılarında zamanı büktüğünü hissettiren gruplardan. Distopyayı çağrıştıran seslerle yonttukları diskografilerinin dördüncü uzunçaları SHOOK da bu etkiyi her köşesinde yaşatıyor. Yıkım, pişmanlık, öfkeyle harmanlanan albümde ekibe çeşitli parçalarda eşlik eden isimler arasında Zack de la Rocha, Samuel T. Herring, Nadah El Shazly, Backxwash ve billy woods var. 


Asian Glow & sonhos tomam conta – dreamglow
(Longinus Recordings)

Güney Kore’den post-hardcore ve shoegaze harmanı bir albüm. Huzuru kaosta ve karanlıkta bulanlar için birebir. Hoparlörünüzün patlayıp patlamadığını kontrol ettirecek kapanış şarkısı “desencontros”, boğaz yırtan çığlıklara eşlik etme isteği uyandıran “hangthemall” ve yayımlanmamış bir Twin Peaks müziği gibi tınlayan “whispering desolate graves” favorilerimiz.


billy woods & Kenny Segal – Maps
(Fat Possum Records)

New Yorklu rap müzisyeni billy woods yeni albümünde ikinci defa prodüktör Kenny Segal’la çalışıyor ve ortaya çok da keyifli olmayan bir yolculuğu konu alan konsept albüm Maps çıkıyor. Bir an bile soluklanmayan albüm New York’ta başlıyor; baş karakterini uçaklar, taksiler, otel odaları ve partiler boyunca takip edip yine New York’ta bitiriyor. 17 şarkı boyunca turnedeki woods’un zihninin içine ve bıkkın hislerine şahitlik ettiren bu yolculuk için kemerleri bağlayın. 


Clark – Sus Dog
(Throttle Records)

Warp Records’ın demirbaşlarından biri olarak deneysel elektronik müzik adına başucu albümlerine evrilen bir külliyata sahip Clark’ın Throttle Records etiketli ikinci albümü. Üstelik prodüksiyonu için Thom Yorke’la ortaklaşmış. Kendi diskografisinin belki de en eklektik albümünde suratınıza çarpan baslar yerine insan sesi ön planda. Clark’a vokal koçluğu da yapan Thom Yorke’un yanı sıra albüm için mikrofon başına geçen bir diğer isim de Anika. 


Decisive Pink – Ticket to Fame
(Fire Records)

Kate NV ve Angel Deradoorian’ın güçlerini birleştirdiği tümüyle gerçeküstü ve sihirli uzunçaları kitsch olduğu kadar ustalıklı. Modüler synthleriyle âdeta birbirleriyle sohbet eden, vokalleri de buna benzer biçimde sorulu cevaplı akan ikilinin parça parça inşa ettiği, ilerledikçe daha da gizemli ve oyuncu bir hâle bürünen Ticket To Fame’i çeşitli pekiştirmelerle tanımlayacak olduk; “capcanlı”, “pırıl pırıl”, “rengârenk” gibi sıfatlar albümün hakkını vermeye yanaşmadı bile. Kolay saptanan 80’ler post-punk referansları barındırırken bir yandan da uzun süredir işittiğimiz en yaratıcı electro-pop işi olmayı başaran atmosferik ve pastoral bir albüm. Kalın kalın groove’lara geçişleriyle fazlasıyla dans edilesi. Bu albümü bir daha asla ilk kez dinleyemeyecek olmak ise gerçekten üzücü. 


FACS – Still Life In Decay
(Trouble in Mind)

Illinois çıkışlı üçlünün yeni albümünün büyüsü, altı parçalık akışında kurduğu kusursuz dengede saklı. Janrlar, estetikler ve hislenimlerin iç içe eridiği bu akış; grubun kuruluşundan bu yana önceliklendirdiği soyut bütünlükler yaratma arzusunun en rafine örneği belki de. Favorimiz, netameli bir groove’a sırtını yaslayan ve endüstriyel dokunuşlarla etrafı saran “Class Spectre”.


HMLTD – The Worm
(Lucky Number Music)

Londralı art punk güruhu Happy Meal Limited yahut HMLTD’nin ikinci uzunçaları The Worm’da üyeleri ve soundlarını ilk stüdyo albümleri West of Eden’a (2020) kıyasla hepten genişlemiş ve daha avangart bir düzlemde buluyoruz. Henry Spychalski’nin hayli distopik anlatısına yedirdiği varoluşsal kafa yormalar ve özdüşünümlerle bezeli bu yoğun albüm, yeraltından fırlayarak başkentin orta yerine çöküveren devasa bir solucanı ve bunun akabinde şehirde değişen düzeni konu alıyor. Hırslı bu konsepte paralel biçimde 16 parçalık bir yaylı ekibiyle dev bir gospel korosunun da kadroya dâhil edildiği operatik denebilecek albümde free cazdan progresif rock’a birçok renkten iz bulmak mümkün.


Khanate – To Be Cruel
(Sacred Bones Records)


Doom metal âleminin isimlerini duyunca önünü ilikleme isteği oluşturan dört figürünü (Alan Dubin, James Plotkin, Stephen O’Malley ve Tim Wyskida) bir araya getiren Khanate, 14 yıllık aranın ardından üç uzun parçadan oluşan bir albümle geri döndü. Beyninizdeki damarların genişleyip daraldığını hissettiren gitar tonlarıyla bezeli To Be Cruel, İngiltere’nin Bedfordshire kentinde II. Dünya Savaşı sırasında bir radyo olarak kullanılmış bir stüdyoda kaydedilmiş.


Lakecia Benjamin – Phoenix
(Whirlwind Recordings)

Her kaydında yüzünü başka manzaralara çeviren New Yorklu alto saksafoncu Lakecia Benjamin’in büyük kısmı orijinal bestelerinden oluşan dördüncü uzunçaları. Nefes alıp vermenin ötesinde akılda kalıcı cümleler sarf eden bir organizmayı dinliyoruz Phoenix’te. Nefesliler, tuşlular, perküsyonlar ve insan seslerinin sürükleyici diyaloglarına kulak kesildiğimiz albüm, ismini dünyanın COVID-19 sonrası yeniden ayaklanma çabasından alıyor. Bir de hatırlatma: Lakecia Benjamin, 33. Akbank Caz Festivali’nin konukları arasında.


London Brew – London Brew
(Concord Jazz)

Nubya Garcia, Shabaka Hutchings, Dave Okumu, Tom Skinner gibi yeni nesil caz yıldızlarını bir araya getiren London Brew projesinin aynı adlı uzunçaları. Concord Jazz etiketli koleksiyon, Miles Davis’in 1970 çıkışlı klasik albümü Bitches Brew’a bir saygı duruşu. Martin Terefe London Brew’u “Bazen rahatsız edici, bazen tanıdık ve neşeli, bazense derin bir meditasyon gibi.” sözleriyle tanımlıyor.


Noble Rot – Heavenly Bodies, Repetition, Control
(Joyful Noise Recordings)

METZ’in hırçın vokalleri ve saç döktüren gitar rifflerinin sorumlusu Alex Edkins ve Holy Fuck’ın analog ses işleme laboratuvarının baş sorumlusu Graham Walsh’un güç birliğiyle hayat bulan Noble Rot’un ilk albümü. İkili, kendi gruplarının ayrıksı ve sınırları kalın kalın çizilmiş sonik patikalarından hayli uzak bir yere iniş yapmış. İlhamı kosmische musik, krautrock gibi akımlar olan bu albümde, bazen bir başı ya da sonu olmayan pasajlarla çiziliyor yolumuz. Başlığının verdiği hipnotik intibanın hakkını sonuna kadar veren bir tanışma albümü. Eski Battles üyesi Dave Konopka’nın ellerinden çıkan kapak görseli de pek güzel.


slowthai – UGLY
(Interscope)

İngiltere rap sahnesinin son yıllarda çıkardığı en özgün figürlerden biri olan slowthai’nin üçüncü albümü için en uygun sıfatlardan biri “kışkırtıcı” olsa gerek. Şarkı yazarlığının ulaştığı heyecan verici kıvamla hem içe dönük hem jenerasyonunun sinirini bozan konulara dair kafiyeler diziyor etrafımıza. Jockstrap’ten Taylor Skye, Beabadoobee’den Jacob Bugden, Fontaines D.C.’den Liam Toon ve nice konuğun yer aldığı albümün prodüktör tercihinin Dan Carey olması da anlamlı elbet. 


Squid – O Monolith
(Warp)

Post-punk, krautrock ve noise estetiklerini harmanlayarak harikalar yaratan Brighton çıkışlı Squid, muhtemelen dergi ekibi olarak son yıllarda kalp atışlarımızı en hızlandıran gruplardan. 2021’de yayımlanan ilk albüm Bright Green Field’in damakta bıraktığı tat tazeliğini korurken serbest kalan ikinci albüm O Monolith; arada son derece “catchy” riffler, arada uzun soluklu yoğun ambient sekansları, kimi anlarda tam gaz ilerleyen bir trene dönüşen ritimler ve yer yer oturduğunuz yerde tepetaklak edecek keskin dönemeçleriyle tam anlamıyla bir “Radyonuzun ayarlarıyla oynamayın” albümü. Prodüktör koltuğunda, grubun altıncı üyesi diyebileceğimiz Dan Carey var. Miks işlemleri ise Tortoise üyesi John McEntire imzası taşıyor. İşte size dream team.


Wata Igarashi – Agartha
(Kompakt)

10 yılı aşkın süredir techno dünyasında heyecan uyandıran prodüksiyonlara imza atan Japon prodüktör ve DJ Wata Igarashi’nin ilk uzunçaları. İsmini, yerin altında kurulduğuna inanılan mitolojik bir krallıktan alıyor. Her parçayı bu krallığın bir labirenti andıran tünellerini dolaşırcasına kurgulamış Igarashi. Tematik albümler dinlemeyi sevenler için birebir. 


Water From Your Eyes – Everyone’s Crushed
(Matador Records)

Brooklyn’de yerleşik Rachel Brown ve Nate Amos’nun incelikli kurgularla hayat verdiği altıncı uzunçaları. Art-pop yaklaşımını bazen musique concrète bazen post-punk bazen de math rock unsurlarıyla çeşitlendiriyor. Mark Rothko resimlerinden ilham alarak hayat verdikleri Everyone’s Crushed, ikilinin bugüne dek önümüze çıkardığı en deneysel iş muhtemelen. Sindirmesi güç, anlamaya çalışması muazzam keyifli.