Duygudurum: Brek - 1990

Yazı: Elif Öz - Fotoğraf: Tunahan Emre Bilgin

Hepsi göze çarpar şekilde karakteristik olan, beyninin ve his dünyasının âdeta farklı kompartmanlarını vitrine koyan Brek albümlerinin en yenisi 1990’da müzisyenin yine bambaşka bir yönüne şahitlik ediyoruz. Sigara içen silüetinin bir pula yerleştirildiği kapağını gördüğünüzde, albümün kendine nostaljiyle bir dünya çizdiğini anlaşılıyor. Kapak görselleriyle, konu alıp aktardığı hisler, referansları ve besteleriyle Brek’in doğum yılını merkezine alan bir konsept albüm tadı veriyor. Kadıköy’deki stüdyosunda, yakın müzisyen arkadaşlarıyla kaydettiği dördüncü stüdyo albümü kendi gençliğine hediyesi olarak düşünülmüş olacak ki kendisinin şu ana kadar en samimi, en sıcak işiymiş gibi bir hisle bırakıyor dinleyeni. 

KARE etiketli yeni Brek güzelliğinin his haritasını çıkardık.

Albümden yayımlanan ilk tekli ve açılış şarkısı “hem gitmemiş gibi hem de burdan çok uzakta” introsuyla bir rüyanın içine çekip sonra da Yağız İpek’in elinden tempolu davul yürüyüşüyle dinleyeni orada tuttuğundan emin oluyor. Albümün sözünü verdiği nostalji hissi etrafında dönen parçada o an orada olmayan biri üzerinden eskiye dair hem özlem hem de bir yarım kalmışlık hissi işleniyor. Uzunçaların geri kalanında da tekrar tekrar dönülen özlem, unutma, unutulma ve nostalji duygularını önümüzde seren; mutlu melodisine hüznünü saklamış parçayla bir giriş yapıyoruz 1990’a. 

Sonrasında gelen “burası hala serin”, Brek’in bu albümde öncekilerine kıyasla pop sularına kendini daha çok bıraktığının habercisi. Yine uzaklardaki sevdiğine atfedilmiş parça özellikle açılış dizesi “hiç hâlim yok kaptanım, beni atsan tam buralarda” ile 90’ların aşk şarkılarını da andırıyor. Çok içten şekilde yorgunluğunu ve bıkkınlığını anlatan Brek, belki de bazı uğraşların peşini bırakmak gerektiği fikriyle şarkısı aracılığıyla uzlaşıyor âdeta. 

Sırada yine albümün bütünüyle Brek’in kişisel tarihine dair bir “memorabilia” olduğunu hatırlatan, orjinalinden daha yumuşak bir düzenlemeye sahip Cemiyette Pişiyorum cover’ı “supradin” var. Brek’in albüm duyurusunun akabinde, onu “ergenliğinden beri ilhamla doldurdukları” için ayrıca teşekkür ettiği grubun kendisinin büyüme yılları için ne kadar mühim olduğunu ve bu parçayı coverlayabilmenin onda yarattığı heyecanı anlatıyor. 

Dördüncü şarkı “sana ne oldu böyle?” yaz mevsimine has hüzne inananlar için yakın bir arkadaşa dönüşebilir. Kendini çaresiz bir durumun içinde bulan anlatıcı, ilişkisinin gözlerinin önünde tam da anlam veremediği bir şekilde kayıp gittiğini görür ve bir cevap arayışındadır. Güzel bir şeyin sonuna gelindiğinde insanın bildiği her şeyi sorgulayabileceğini hatırlatan “İçimden gelmiyor bu sabah yataktan kalkmak / Sıcak yaz gününde bir kahve bir sigara yapmak” dizesi samimiyetiyle yüzünüze buruk bir sırıtış yerleştiriyor. Başından sonuna derin bir üzüntünün hakim olduğu parçada benim için özellikle mellotronun marifetiyle şarkının taşıdığı bütün hislerin toplandığı; güneşin doğup bir şeyleri kurtarmak için geç kalındığının fark edildiği bridge kısmıyla öne çıkıyor. 

1990’ın ikinci teklisi “köprüden önce son çıkış” başlar başlamaz Brek’in albümüyle bizi aşina etmeye çalıştığı zamanın akış hızı ilgili hislerine yeniden tanıklık ediyoruz: “Zaman mıdır kayıp giden, buz tutmuş ellerimden? / Zaten her şey onun yüzünden.” Koleksiyonun arkasındaki temel his ve motivasyonun belki de en hoş ve şairene anlatımı olabilir. Yine gerçekleşebilecek ihtimaller, kendinden yabancılaşma ve elden kayıp giden anıların hâkim olduğu şarkıda, anlatıcının kendisiyle imtihanına kulak misafiri oluyoruz sanki. 

Sıradaki “minik bir molaya ne dersin”de albümün bütün gitar ve klavyelerinin arkasındaki Bora Yavrucuk’un minimal bir gitar orkestrası oluşturduğu interlude, 20 saniyede dinleyeni albümün geri kalanına hazırlıyor ve molanın öteki tarafında “kül döktüm yollarına” bizi bekliyor. Birçoğumuzun aklına yerleşmiş Tarkan klasiği “Gül Döktüm Yollarına” referansıyla 90’lara bir kez daha selam yollayan Brek, bu şarkıda yine bir akustik güzellik yaratırken daha flörtöz ve sıcak bir atmosfer yakalıyor. Takip eden parça “ben gidersem bu dizi biter” aynı sıcaklığı korurken aralara serpiştirilmiş gitar sololarıyla, olduğumuz yerde dans etmeye ve boş vermeye teşvik eden bir yaz şarkısı. 

Albümün ikinci interlude’u “bu bir film değil”, piyano ve synthesizer ile bir anda albümün o âna kadarki modundan biraz uzaklaşıp soyut bir evren yaratıyor. Yine nostalji hissini geçirmeyi başaran enstrümantal molada zaman ve yerden bağımsız, uzayda süzülüyoruz. Koleksiyonun sonlarına yaklaşırken karşılaştığımız “kadife” albümün başından beri çoğunlukla devam akustik ses dünyasından ayrılıp trap davullarını anımsatan lo-fi sounduyla çok daha sakin ve enerjisi daha ağır bir aşk şarkısı. Stil olarak Brek’in 2021 çıkışlı albümü MUTSUZLAR’da da olabileceğini hayal ettiren parça, uzayda süzülme hissini tamamlıyor gibi. 

Bir sonraki şarkımız “görünmezsin”den önce bir uyarı yapmak yerinde olacaktır bence: Beklenmedik bir piyano baladı ve Brek’in kafasında imge dünyasına hayran bıraktıran bir şiirle karşılaşmaya hazırlanın. Albümün çoğunluğunu oluşturan keyifli şarkılardan sonra bir anda tüylerinizi diken diken edebilecek “görünmezsin”deki karanlık etrafımızı sarıyor. Her şarkıda aşikâr belki ama bu parça Brek ve piyanodaki Bora Yavrucuk’un iş birliğinin çok iyi işlediğinin en iyi örneği olabilir. Son üç parçaya geldiğimizde bir synth güzelliği ve “filler” adıyla bırakılmış parça bizi olduğumuz yere yabancılaştıran, iki dakikadan az sürede yaşatabildiği yolculukla şaşırtan bir ara. 

Albümün finali ve ismini hayata geçiren “1990” koşan temposu ve arkadaki “Kimse! Kimse!” diye bağıran korosu ile gerçek bir kutlama! Punk rüzgârlarının estiği parçada bütün endişelerimizi üstümüzden atıyoruz, her şeyde anlam aramayı bırakıyoruz, içinde yaşadığımız günlerde nadiren bulabildiğimiz bir umursamazlıkla bağırarak şarkıya eşlik ediyoruz. 

İnce bir detay olan “kapanış”ta Brek birkaç kez çakmağını yakmaya çalışıp dinleyicisine “hoşçakalın” diyor. Otobiyografik bir çok an içeren albümün sonuna da bu intim veda yaraşır. Müzisyenin kayıtsızca geçişinden şikayetçi olduğu yıllarını ve anılarını kendi tarzında bir kapsüle alma biçimi. Brek’in stüdyosunda minik bir ekiple kaydettiği, hikâyeleri, anıları ve sevdikleriyle donattığı kayıt; geride bıraktıklarımız, geri getirmeye çalıştıklarımız ve akıp giden zamanı karşımıza oturtmak için bir fırsat sunuyor.