Buruk bir umut: Cu Li Never Cries

Yazı: Zeynep Naz Günsal

Prömiyerini “Panorama” seçkisinde yaptığı 74. Berlinale’den GWFF En İyi İlk Film ödülüyle dönen Cu li không bao giờ khóc / Cu Li Never Cries / Cu li Asla Ağlamaz; Hanoili fotoğrafçı, görüntü yönetmeni, senarist ve yönetmen Phạm Ngọc Lân’ın ilk uzun metrajı. Fransa, Filipinler, Singapur ve Vietnam ortak yapımı olan bu nacizane çıkış filmini 43. İstanbul Film Festivali kapsamında izledik. Cu Li Never Cries, biraz zorlayıcı akışına rağmen ayrıksı ve duyarlı, nihayetinde ödüllendirici bir öykü. 

*Bu yazı, henüz Cu Li Never Cries filmini izlememiş olanlar için bazı sürprizleri bozabilir.


Zaman dilimi ve mekân

Yaklaşık üç-dört aylık bir süre içerisinde; çoğunlukla Hanoi ve civarında, az ama öz bir miktar şehrin dışındaki ormanlardayız. 

Konu nedir?

Onu uzun zaman evvel terk etmiş eşinin küllerini Almanya’dan alıp memlekete geri dönen Bayan Nyugen (Minh Châu), bavulunda merhumdan kendisine miras bir cüce yavaş loris getirmiştir. Kreş öğretmeni ve zamanında bakımını üstlendiği genç yeğeni Vân (Hà Phương) hamiledir ve partneri Quang’la (Xuân An) apar topar evlenmek için hazırlanmaktadırlar. Genç çift endişeyle birlikte belirsiz geleceklerini düşünmekte iken Nyugen bu gelişmelere tepkilidir. Çifte destek ve yardımcı olmaktansa bu loris, ağrıyan dizi için ona bitki veren pet shop sahibi, hatta bir gazinoda tanıştığı genç ve hoş garson ile kendini meşgul etmeyi yeğleyen Nyugen’in; geçmişiyle ve yitirdikleriyle kafasında cebelleşmeye devam etmeyi ya da yeğenini ve seçimini kabullenmeyi tercih etmesi gerekmektedir. 

İzlemeden önce bilinmesi gerekenler

*Başrol oyuncusu ve Vietnam’ın “halkın sanatçısı” tamlamasına layık görülmüş duayen aktörlerinden Minh Châu, yönetmenin Another City (2016), Blessed Land (2019) ve The Unseen River (2020) kısalarında oynamış. 

*Filmin Vû Hoàng Triêu, Nguyên Vinh Phúc ve Nguyên Phan Linh Dan olmak üzere tam üç görüntü yönetmeni var. 

*Bayan Nyugen ya da Lady M, Phạm Ngọc Lân’ın Almanya’da işçilik yapmış kendi teyzesi ve başka kimi akrabalarından ilhamla yaratılmış.

İlk intiba

Güya normal uzunlukta, hatta belki kısa ama baya ağır. Akışı gerçekten zorluyor, nitekim Cu Li Never Cries bunun dışındaki herhangi bir özelliği -bunların iyi, olumlu ya da farklı da olması gerekmiyor- letterboxd sayfasına atılan çoğu isyan ve sitem içeren yorumlarla bertaraf olmuş gibi. Saate baktırıyor, evet. Ama seyri dolu, ilginç ve kimi kareleri ve planlarıyla cidden her ânında tuhaf bir güzellik barındıran, aşırı gerçekçi olduğu kadar da büyülü gerçekçi bir yas süreci ve geleceğe yönelik buruk bir atılımın buruk tasvir edilmiş bir hikâyesi. Neredeyse meditatif bir film. Doğanın derinlikleri ve Hanoi’nin -gökyüzünün görmemize çok az izin veren- sokakları arasında gidip gelme biçimi, filme gerçeküstü ve neredeyse ruhani bir hava veriyor bazen.

Sanki Nyugen’in elinden çıkma bir mektuptan ya da günlük sayfasından okunan birtakım satırlarmış gibi bir metin, hikâyenin ve karakterlerin niyetini anlamak, en azından bunlara muğlak ama az çok da yeterli birer içgörü sağlamak ihtiyacıyla nadiren girip çıkıyor. Bunların katkısı dışında birtakım noktaları birleştirmek için normalden fazla efor sarf etmek gerekiyor. Anlatım biçiminde filmin atmosfer ve tonu; olay örgüsü veya karakter gelişimi gibi olgulara kıyasla ön planda, ki bu da filmin yüzeysel ya da öncelikli olarak stilistik olduğunu hissettirmedi aslında. Tablo gibi kadrajlar ve filmin siyah beyaz olması, öyküyü Lady M’in hatırasına, hayatına ve bunları sarıp sarmalayan boğucu bir özleme hizmet eder kılıyor.

Artık neredeyse hiç tanımadığı bir ülkede/şehirde yarı-avare ve hayalet gibi gezinen Lady M’e tezat bir yaşantı sürdüren Vân ve sevgilisi Quang’ın anaokulu çocukları, sahilde arkadaşlarla içilen kaçamak biralar, dondurma ve en nihayetinde düğün şatafatıyla meşgul hayatları… Öykü, iki neslin yaşantılarının zıtlığını ortaya koyarken öte yandan bu iki farklı yaş grubuna da hâkim olan bilinmezlik hâlini, soru işaretlerini vurguluyor. Vietnam’ın geçmişi, geleceği ve asıl olarak bugününde geziniyoruz film boyunca.

En çok neyi sevdin?

Lorisi tabii ki, başka ne diyebilirim ki?

En az neyi sevdin?

90 dakikanın üç saat gibi akması zorladı.

Karakterlere dair

Devasa ve hep ıslak gözlerine baktıkça ağlayasın geldiği, istemsizce mütemadiyen kederli bu primat türü, Nyugen’in duyduğu üzüntü ve yassın, zaten filme ait bütün hüznün hayvan bir vücut bulmuş hâli. Aynı zamanda onu yalnız koyvermiş eşinin, ancak ölümüyle doğabilen garip bir imkân sayesinde Nyugen’in yanına geri dönebilen ya da onun getirebildiği bir versiyonu gibi. Katıksız tatlılığı tüm filmi taşıyan bir unsur olmasının yanı sıra hayvanın tüm bu mıncırılasılığına rağmen esasında zehirli olması ise gayet doğrudan bir alegori: Lady M’in ısrarla yanında tuttuğu bu hiç evcil olmaması gereken hayvan, hayatının şimdisiyle arasında koca bir mesafe. Onu etrafındaki herkesten soyutlayan -Vân’ın evinde işlettiği kreşe gelen çocuklara uyuz bulaştırıyor mesela- ve kendi geçmişine sabitleyen bir çapa. 

Filmde az olsa da değinildiği üzere Lady M, Berlin Duvarı yıkılmadan önce Doğu Almanya gibi ülkelere gönderilen Vietnamlı işçilerden biri. Daha sonra Vân’a bakmak için ülkesine geri dönmek zorunda kalan kadın, Almanya’da istediği hayatı yaşayamamasının da, kocasının onu terk edişinin de suçunu yeğenine atıyor. Teyzenin yeğenle arasındaki bu uçurumu sadece daha da derinleştiren yaklaşım biçimi, ilk fazda zavallı lorisi doğaya azat etmesiyle, daha sonra boy toy kisvesinde yanında getirecek gibi olduğu garson çocuğun lafını dinleyip düğüne yalnız gitmeyi kabul etmesiyle reforma uğruyor. Bunlar birtakım aydınlanmalarla verilen kararlar değil; zaten bildiği ama aksine ısrar etmeye hâli kalmadığı için razı olduğu şeyler. Çok yakında evi terk ederek hamileliğini Quang’ın köydeki ailesi yanında tamamlaması gerekecek Vân’ın düğününde ise hayatını ona adamış olmaya haset etmekten vazgeçip hem Vân’a hem de ayrı ama artık daha da birlikte hayatlarına kucak açarak kızı da kendini de azat ediyor en sonunda. Bu “Hadi bakalım, n’apalım artık…” gibi bir tonda oluyor gibi gelse de hem onları hem de izleyeni rahatlatıyor. Vân’a bu güveni sağlayabilmek için, önce kendisini özgürleştirmesi gerekiyordu. Her ikisini de neler bekliyor bilmiyoruz, ama en azından önlerinde birer yol var.  

Vietnam dili ve kültüründe “cu li”nin üç anlamı var: Birincisi Vietnam yağmur ormanlarına özgü bu küçük ve aynı zamanda zehirli tek primat türü için kullanılan tabir. İkincisi Asya’daki vasıfsız yerli işçilere için kullanılan deyiş. Üçüncüsü ise doğu tıbbında sırt, tendon ve kemik ağrılarını tedavi etmek için kullanılan altın tavuk eğrelti otunun adı. Film ve baş karakter Bayan Nyugen -ya da filmde anıldığı şekliyle Lady M- bütünüyle bu üç anlam üzerine kurulu. Cu Li resmen onun hem geçmişi hem derdi hem devası…

Kafanda açtığı tartışmalar

Sıkıldım mı, evet. Ama o 92 dakikayı geri isteyecek kadar da değil sanki. 

Başta kapalı, belki şifreli, hemen bağ kurulamaz ve uzak gelen anlatıların ardındaki niyeti -belki pek gönlümüz olmadan da olsa- anlamaya çalışmak, hiç değilse deneyimlemek ve bu yolda genellikle harcanması gerekmeyen bir efor sarf etmek durumu; bir festivalden edinmeyi umduğumuz türden deneyimler içine girmez mi? Bilmediğim bir yerin, bilmediğim bir formda bilmediğim referanslarla aktarılmasını yaşarken “Bu ne ya?” demekten “Bir dakika…” demeye geçebilmek…