Üçlü hesaplaşma düellosu: Salondaki Fil

Yazı: Yağmur Ruken Kahraman

Toplumun farklı kutuplarından, doğruları ve kabulleriyle şekillenmiş üç insan, kurdukları hayallere inanarak bir düğün salonunda, bir filin etrafında buluşurlar… Süreyya Bursa’nın yazdığı, Yusuf Onur Aydın’ın yönettiği Salondaki Fil oyunu; Gökçe Karaman, Kardelen Arpacı ve Yusuf Nebioğlu’nun performanslarıyla sahneye taşınıyor.  14 Haziran’da Par Sahne’de oynayacak oyunun biletleri için tek tık yeterli.

Konu nedir?

Salondaki Fil, Esra ve Bilal’in bu mutlu günlerinde bizleri de aralarında görmekten hayli keyifli olduğu düğünleriyle başlıyor. Pistte karşılıklı döktüren çiftin neşesi sürpriz misafirleri Zeynep’le; onun geçmişten getirdikleriyle bozguna uğrarken kendimizi bir üçlü hesaplaşma düellosunun ortasında buluveriyoruz.

Esra, Bilal ve Zeynep, o güne dek heybelerinde biriktirdikleri ve birbirleriyle pek de örtüşmeyen doğrularıyla; en nihayetinde yüzleşmekten kaçamadıkları salondaki kocaman bir filin etrafında bir araya gelirken o âna dek aldıkları kararlardan kim olduklarına kadar çokça meseleyi sorgularken buluyor kendilerini.

En çok neyi sevdin?

Oyunun seyirciyi konumlandırdığı yer ve bu yerin iki mekân arasındaki geçişlerle birlikte değişmesi detayı kıymetliydi. İlk durumda düğün salonunun orta yerinde düğüne gelen davetliler olarak yer alırken bakışlarımız karakterler için ayan beyan devrede. İkinci durumda ise karakterler odaya çekilip yüzleşirken bizler davetliler olarak kapıların arkasında kalıyo, orada sadece oyunu seyreden seyirciler olarak yer alıyoruz. Dolayısıyla davetlilerin bakışlarının karakterler üzerindeki etkisi devre dışı ki oyundaki yüzleşmelere vesile olan ortam da budur. Ötekinin bakışıyla böyle ikili bir durumun kurulması oyuna; toplumun bakışının karakterlere ne yaptığına, neleri performanstan ibaret kıldığına -mesela finale yaklaşırkenki ikili dans- dair bir katman açıyor esasen.

En çok hangi âna yükseldin?

Daha ilk dakikadan seyircisini neşesi hayli yüksek bir oyun alanına davet eden Salondaki Fil’den favori ânım: Esra ve Bilal’in finale doğru dans ettikleri sahne. Çiftin önceden muhtemelen özenle çalıştığı danslarının onca yüzleşmeden sonra içinin boşalıp bir performanstan ibaret kalması, oyunda evlilik kurumunun geldiği noktanın da dansla bir temsili âdeta.

Ambiyans / ortam / mekân / kurgu / dekor için neler söyleyebilirsin?

Düğün ambiyansını sade minimal bir dekor ve kostüm tasarımıyla kuran oyunda, mekân geçişlerinin de oldukça pratik ve işlevsel şekilde çözüldüğünü söylemek yerinde olur.

Oyunculuk için neler söyleyebilirsin?

Oyunun daha ilk dakikadan seyirciyi neşeyle sarıp sarmalamasını ve sahnenin yer yer üç kişiden daha kalabalık bir alana dönüşmesini büyük ölçüde oyuncuların bizi anda tutan güçlü performanslarına borçluyuz şüphesiz.

Kimler sever? 

Daha çok tek mekânda geçen, minimal ve karakterlerin büyük kırılmalar/yüzleşmeler arasında sıkışıp kaldığı anlatıları sevenler.

Bunu seven şunları da sever 

Oyundan çıkınca konusu itibariyle aklıma düşen ilk şey olan LCV (Lütfen Cevap Veriniz) filmini buraya eklemem gerek sanırım.

Soru işaretleri / varsa açtığı tartışmalar…

Anlatısının gücünü önemli ölçüde metnindeki büyük kırılmalardan ve oyuncuların performansından alan oyunun niyeti oldukça açık olmakla birlikte metne yapılacak ufak dokunuşlarla; finalde heteronormatif düzenin ikiyüzlülüğüne getirdiği eleştiriyi bekaret konusundan / örneğinden öteye taşıyarak oyunun birçok yerine sirayet edecek şekilde kurmanın; karakterlerin motivasyonlarını -Esra’nın açıkça görülen aradalık hâline sebep olan şey(ler)i onun sesinden / kelimerinden yer yer işitmenin- daha berrak ya da incelikli bir yüzleşmede buluşturmanın, kısacası onları biraz daha içeriden tanımanın oyunun hayli keyifli seyrini katmerlemesi olası.

Son kertede Salondaki Fil, finalde net cevaplar verip anlatıyı bildik bir yere sıkıştırmayan ve niyetini açıkça ortaya döken anlatısıyla sezonun görülmeye değer oyunlarından.