3 soruda Berna Ay ve The Weather I Wake Up To Is No Longer the Same sergisi

Berna Ay’ın The Weather I Wake Up To Is No Longer the Same (Uyandığım Hava Artık Aynı Değil)  başlıklı sergisi, 18 Mayıs Pazar günü Berlin’de MS Heimatland gemisinde konumlanan Hošek Contemporary’de açılıyor. Sanatçının bu sergideki işleri, doğayla insan arasındaki sınırları bulanıklaştırırken, izleyiciyi de bu dönüşümün bir parçası olmaya davet ediyor. Minimalist bir yaklaşımla iklim krizinin sadece gezegeni değil; iç dünyamızı da nasıl şekillendirdiğine kafa yoruyor.

Berna Ay, The Weather I Wake Up To Is No Longer the Same sergisinin ardındakilere dair sorularımızı yanıtladı.

Bu serginin temel aksını iklim krizi ve insan – doğa ilişkisinin türlü katmanları oluşturuyor. İşlerinde dokunmayı sevdiğin duygular, fikirler ya da araştırıp derinleştirmeyi arzu ettiğin bazı sorular neler?

Zihnim çoğu zaman mevsimlerin değişimiyle birlikte şekilleniyor. İklim krizini sadece dışsal bir felaket değil; bedenimde, uykumda, alerjilerimde, ruh hâlimde hissediyorum. Bu yüzden işlerimde sık sık şu sorularla oyalanıyorum: “Bugün nasıl uyandım?” ya da “Bu uyanışın iklimle ilgisi var mı?” Doğaya karşı giderek artan yabancılığımız, şehirlerin bedenlerimizde yarattığı gerilim, toprağa olan ihtiyacımız ve doğayla kurduğumuz mesafenin bize nasıl zarar verdiği… Bunları hem kişisel hem kolektif bir yerden araştırmak ilgimi çekiyor.

Görünce hemen senin olduğunu anlayabildiğin, karakteristik bir stilin var. Mesajını doğrudan vermektense izleyicinin perspektifiyle çeşitlenecek anlamlar barındırıyor işlerin. İzleyicilerin sergiden ayrılırken yanlarında götürmelerini istediğin temel duygu veya düşünce nedir?

Bir duygunun tam ortasında kalmalarını istiyorum. Ne çok net, ne de tamamen belirsiz… Biraz rüya gibi, biraz gerçek. Belki de çıkarken “Ben de bazen böyle hissediyorum,” dediklerini duymayı isterim. İşlerimin tek bir sonuca ulaşmamasını seviyorum. İzleyiciyle birlikte tamamlanmalarını, onların gözlerinden yeni anlamlara bürünmelerini… En çok da doğayla olan ilişkilerine dair içsel bir hatırlama, belki küçük bir suçluluk, belki ince bir melankoli kalmasını isterim yanlarında.

İşlerin üzerinde çalışırken odaklanmana ya da ilham almana destek olan ritüel, rutin ya da metotların var mı?

Sabahları uyanır uyanmaz bir şeyler çiziyorum. Gözüm hâlâ uykuluyken, zihnim uyanmamışken… Bu yarı uyanık hâl benim için çok verimli. Genelde sessizlikte çalışıyorum ama bazen rüzgârın sesi ya da bir kuşun sesi bana yol arkadaşlığı yapıyor. Bazen de şiir okuyorum. Hem kendi yazdıklarımı hem de başkalarının… Ritüel gibi değil de daha çok içgüdüsel bir eşlik. Dışarı çıkmadan önce birkaç dakikalığına çiçeklerimin kokusuna kapılıyorum. Bu bana iyi geliyor.