5 indie oyun tavsiyemiz

Size kalp kıranından soğuk duş aldıranına, gerçeğin peşine düşenden sevginin tanımını yapana, bağımsız yapımcıların hikâye anlatım kalıplarını esnettiği birbirinden farklı beş indie oyun tavsiyemiz var… Karantina ortamında ruhun muvazenesini korumaya çalışanlara gelsin…

Hazırlayan: Deniz Atakan Gürbüz

Gone Home

Bir yıllık Avrupa seyahatinin ardından döndüğünde boş bir malikane ve kız kardeşi Sam tarafından yazılmış bir mektupla karşılanan 21 yaşındaki Katie, 1995 yılının yağmurlu bir haziran gecesinde gizli geçit ve kilitli kapılarla dolu bir evin koridorlarında ailesiyle ilgili çözülmeyi bekleyen gizemle baş başa kalacaktır. Birinci şahıs bakış açısıyla Katie’yi kontrol ettiğimiz Gone Home, aslında oyun olmaktan çok bir yürüme simülasyonu hissiyatı bırakıyor insanda ya da mektupları kendi ellerimizle açtığımız üç boyutlu görsel bir kitabın sayfalarında dolaşmanın getirdiği meraklı bir haz duygusu… Anlatacak hikâyesi olan bir ev, aile ve kız kardeşimiz Sam… Bulduğumuz ses kayıtları, Pulp Fiction’dan X-Files’a değin 90’lara iz bırakmış ikonlara göndermeler, mektuplar, fotoğraf albümleri, kartpostallar ve daha birçok hatırat bizi realiteye yakınlaştırırken, bittiğinde kendimizi ait hissedecek bir sığınak, aynada görebileceğimiz bir yansıma bulmanın buruk sevinciyle ayrılıyoruz oyundan. Bir düşmanla savaşmak veya platform bulmacaları çözmekten çok, keşfetme temasını sevenlerin zevk alacağını düşündüğüm Gone Home, ergenlik buhranında kendini keşfeden bir aşk öyküsüne tanıklık etmenin getireceği sırdaşlık yüküyle sizi sırtlamanın tadını çıkarıyor.

Thirty Flights of Loving

Oyun dünyasında hikâye anlatma konusunda sınırları zorlayan Thirty Flights of Loving, meselesini sığdırdığı yaklaşık 15 dakikalık süresi boyunca tek bir kelime etmeden tanık olabileceğiniz en ilginç masallardan birini anlatıyor. Kısa kesilmiş sahneler, zaman atlamaları ve Brendon Chung’ın beyninden çıkan fikirlerle bezeli kısa ama öz bir ‘’deneyim’’ aslında karşımızdaki. 2008 yılında ücretsiz olarak erişime sunulan ajan simülasyonu Gravity Bone’un ruhani bir sequel’i olarak kabul edilen Thirty Flights of Loving, kediler, terkedilmiş suçlular, portakallar ve Bernoulli prensibi üzerine kurulmuş hınzır bir soygun öyküsü.

The Binding of Isaac

Yarattığı Super Meat Boy, Gish ve Aether yapımlarıyla bağımsız oyun sektöründe kendine hatrı sayılır bir yer eden Edmund McMillen’ın 2011 yılında çıkardığı The Binding of Isaac ile yeni bir psikedelik evrenin kapıları aralanıyor. Hristiyan, Müslüman ve Musevi inançlarında yer alan ve Eski Ahit’te de geçen, Tanrı’nın Abraham’ın (İbrahim) bağlılığını test etmesi için oğlu Isaac’in hayatını feda etme hikâyesini McMillen’ın kendi yorumuyla oynuyoruz aslında. Tüm gün dini programlar izleyen Katolik bir annenin, Tanrı’ya inancını kanıtlaması için kurban etmesi gereken oğlu Isaac’i yönlendirdiğimiz The Binding of Isaac başladığı andan itibaren kapanış ekranına değin özgünlüğünü kanıtlayan bir dünya oluşturuyor. Deliren annesinden kaçarken Isaac’in odasında keşfettiği mahzene açılan gizli bir kapıdan geçmesiyle başlayan oyun; menüsü, kapanış ekranı, konsept tasarımı, karakter modellemeleri, “boss” savaşları, müzikleri, DLC paketleri ve tekrar oynanabilirliğiyle küçük gözükürken kendi içinde büyüyor. Üstten bakış açısıyla yönettiğimiz ve gözyaşlarınızı silah olarak kullandığımız Isaac’in korkularıyla yüzleştiği iki boyutlu macerası, her şeyden öte oyunlarda kara mizah nasıl yapılır sorularına cevap niteliğinde bir çalışma. Tadına doyamayanlar içinse 2014’te yayınlanmış The Binding of Isaac: Rebirth isimli bir devam oyunu olduğunu da belirtelim.

Her Story

İnteraktif hikâye anlatımına bambaşka bir bakış açısı getiren Sam Barlow’un kaleminden çıkan Her Story, 1994 yılında kocasının kaybolması üzerine 7 kez sorgulanan Hannah isimli bir kadının videolarından kesitler izleyerek birleştirmeye çalıştığımız parçalar önümüze koyuyor. Dedektif olarak polis sistemine giriş yaptığımız bir bilgisayar başında geçen oyun boyunca, 90’lardan kalma VHS kayıtlarından yakaladığımız anahtar kelimeleri arama kutusuna yazarak Hannah’ın hikâyesini açığa çıkarmaya çalışıyoruz. 2015 The Game Awards’ta En İyi Performans ödülünü kazanan Viva Seifert’ın tek başına sırtladığı Her Game, bütüne ulaşmanın getirdiği haz yolunda oyunculara alışılmadık bir tecrübe vaat ediyor. Barlow’un geçtiğimiz yıl çıkan ve benzer bir konseptte ilerleyen bir başka eseri Telling Lies’ı da türün sevenleri için buraya iliştirelim.

Undertale

Toby Fox’un yaklaşık 3 yıllık bir geliştirme sürecinin ardından yayınladığı Undertale, tek kişinin ellerinden çıkmış olmasına şaşırılacak incelikte bir oyun. Hikâyesine bakacak olursak: İnsanlar ve canavarlar arasında yaşanan bir savaşın ardından, mağlup olan canavarlar yeraltına hapsedilir. Yıllar sonrasında dağda ayağı takılan bir çocuğun düştüğü canavarlar dünyasından yüzeye dönmek için çıkacağı yolculuk Undertale’ın da başlangıcı olacaktır. Aslında senaryo kalıplarına sığmayacak bir hikâyesi olan oyunu Fox’un deyişiyle ‘’Kimseyi yok etmek zorunda olmadığınız bir RPG’’ şeklinde özetleyebiliriz belki. Undertale, sunduğu unutulmaz karakterleri (NPC’ler dahil), bittikten sonra da dinlemeye devam edeceğiniz 8 bit müzikleri, verdiğiniz kararlara göre şekillenen oynanışı,16 bit görselleri ve türler arası geçişteki başarısıyla indie oyunların arasında çıtayı çok farklı bir noktaya koyuyor. Adeta kırık bir kalbi onarırken onu başka bir yerden kırmanın dayanılmaz hazzını yaşatıyor.