76. Cannes Film Festivali: Ana Yarışma’dan 10 film

Yazı: Merdan Çaba Geçer

Bütün sene konuşacağımız filmlerin peş peşe prömiyer yapacağı, gündemimizi Fransız Rivierası’ndan gelen çeşitli gelişmelerin kaplayacağı 76. Cannes Film Festivali’nin eli kulağında. Sinema dünyası gözlerini yeniden Croisette’e çevirmiş durumda.  

Geçtiğimiz haftalarda tüm programın duyurulmasıyla birlikte Ana Yarışma, Belirli Bir Bakış ve diğer bölümlerdeki birçok filmi gözümüz yollarda bekliyoruz elbette. Bir Bant Mag. geleneğini yerine getirdik ve Ana Yarışma’dan merak hissimizi en fazla kabartan, künyeleriyle beklentileri katmerleyen yapımları sıralayıp; nihayetinde subjektif sayılabilecek, 10 filmlik bir liste hazırlayalım istedik. Ruben Östlund başkanlığındaki jüri aralarından birini Altın Palmiye’ye layık görecek mi, önümüzdeki günlerde öğreneceğiz.

16-27 Mayıs’ta düzenlenecek 76. Cannes Film Festivali’nin resmî seçkisini incelemek isteyenler buraya tıklayabilir. Melikşah Altuntaş festivaldeki izlenimlerini, önümüzdeki günlerde Bant Mag. üzerinden paylaşacak.

Club Zero

Yönetmen: Jessica Hausner

Bir önceki çalışması Little Joe (2019) ile adını geniş kitlelere duyuran Jessica Hausner, başrol oyuncusu Emily Beecham’ın Cannes’da ödüle uzanmasına vesile olmuştu. Üst düzey performanslar alma hususunda yeteneklerine vakıf olduğumuz yönetmen, aşina olduğumuz bir ismi, Mia Wasikowska’yı kadrajına yerleştirmiş bu kez. Uluslararası alanda prestijli bir yatılı okulun kadrosuna “bilinçli” beslenme dersleri vermek üzere katılan ve öğrencilerini daha az yemeye motive ederek kaosa sebep olan bir öğretmeni merkezine yerleştiren Club Zero, popüler kültürün dayattığı algılara eleştiri okları yönelteceğe benziyor. Seçkinin ilgiye değer gibi görünen yapımları arasında…

Kaibatsu / Monster

Yönetmen: Hirokazu Kore-eda

Hâlihazırda Altın Palmiye’si bulunan Hirokazu Kore-eda, daha geçtiğimiz sene Beurokeo / Broker ile arşınladığı Cannes kırmızı halısına dönmek için geri sayıma başladı. Küçük oğlunun tuhaf davranışlarından şüphelenip, ters gidenin ne olduğunu keşfetmek üzere okuluna dadanan bir anne var bu defaki filminin kalbinde. Olayları teker teker anne, öğretmen ve çocuğun perspektifinden anlatan bir hikâye kurgusuna sahip Kaibatsu / Monster’ı “aşk, görev, sosyal çatışma ve sırlar üzerine hassas, güçlü şekilde dokunaklı bir film” olarak ballandırıyor Cannes resmî sitesi. Heyecan yüksek!

Kuru Otlar Üstüne

Yönetmen: Nuri Bilge Ceylan

Cannes denince muhtemelen aklımıza ilk gelen isimlerden olan Nuri Bilge Ceylan, dile kolay 20 küsür yıldır her filmiyle Ana Yarışma seçkisinde yer edindi ve bu filmlerin hemen hepsi bir ödülle buluştu. İstanbul’a atanmayı beklerken iki kız öğrencisi tarafından taciz edilmekle suçlanan bir köy öğretmeninin baş karakter olduğu yeni çalışması; sadece Ceylan’ın hanesinde barındırdığı kredi nedeniyle değil, böylesine hassas bir konuyu nasıl ele aldığıyla da büyük merak konusu elbet. Deniz Celiloğlu, Merve Dizdar ve Musab Ekici başrollü Kuru Otlar Üstüne’nin 197 dakikalık süresiyle Kış Uykusu’nun (2014) rekorunu ekarte ettiğini ve “en uzun Nuri Bilge Ceylan filmi” ünvanını -şimdilik- elinde bulundurduğunu da not düşelim.

Kuolleet lehdet / Fallen Leaves

Yönetmen: Aki Kaurismäki

Sivri, eleştirel, nevi şahsına münhasır diliyle sınıfsal ve toplumsal meseleleri sinemasında sıkça didikleyen Aki Kaurismäki, altı yıllık aranın ardından emeklilik kararından vazgeçerek sahalara döndü. Fragmanı da teşrif eden 19. uzun metrajında, hayatlarının ilk, tek ve nihai aşkını bulmaya çalışan iki yalnız insanın, bir Helsinki gecesinde yollarının kesişmesini izletecek Fin auteur. Gençlik yıllarında aklını kurcalayan temaları ziyaret ettiğini ve yine mizahı elden bırakmadığını söylediği yeni filminin –Varjoja paratiisissa / Shadows in Paradise (1986), Ariel (1988) ve Tulitikkutehtaan tyttö / The Match Factory Girl’den (1990) oluşan- Proletarya Üçlemesi’nin devamı niteliğinde olması dahi kalp atışlarının hızlanmasına sebep.

La Chimera

Yönetmen: Alice Rohrwacher

Lazzaro felice / Happy as Lazzaro (2018) ve Le meraviglie / The Wonders (2014) gibi harikalarla modern İtalya sinemasının en yetkin yönetmenleri arasında yer edinen Alice Rohrwacher; kalbimizi çalan kısa filmi Le Pupille (2022) ile Oscar’a aday olmuştu son olarak. Josh O’Connor, Isabelle Rossellini ve vazgeçmediği oyuncusu Alba Rohrwacher’i kadrosunda bulunduran La Chimera için de beklentilerimiz hiç düşük değil doğrusu. “Herkesin kendi Chimera’sı vardır, başarmaya çalışılan ama asla ulaşılamayan bir şey” diyor yeni işi için. Canlılar ve ölüler, ormanlar ve kentler, kutlamalar ve yalnızlıklar arasında macerası bol bir yolculukta, iç içe geçmiş kaderleri izleteceği son işi, sinopsisiyle bile iştah kabartıyor.

Les filles d’Olfa / Four Daughters

Yönetmen: Kaouther Ben Hania

Ülkesi Suriye’deki savaştan kaçan bir mültecinin, sırtında koskoca bir Schengen vizesi dövmesi bulunan bir sanat yapıtına dönüşme sürecini aktaran The Man Who Sold His Skin (2020) ile büyük yankı uyandırmıştı Kaouther Ben Hania. Kendi ülkesini mesken tutan yeni filmindeyse dört kızından ikisi kaybolmuş bir anne ile tanıştırıyor bizleri Tunuslu yönetmen. Kayıp çocukların yokluğunu doldurmak için profesyonel aktrisler anlatıya dâhil ediliyor ve izleyenlerin deyimiyle “ilgiye değer bir sinema deneyimi icat ediliyor”. Umut, isyan ve kız kardeşliği aynı potada eriten Les filles d’Olfa’yı bir kenara not ettik bile.

May December

Yönetmen: Todd Haynes  

Safe (1995), Far from Heaven (2002), I’m Not There (2007), Carol (2015) ve dahası… Bayıldığımız yeteneklerden Todd Haynes her ne kadar bir önceki Ana Yarışma filmi Wonderstruck (2017) ile ağızlarda acı bir tat bıraksa da -başrollerdeki Julianne Moore ve Natalie Portman’ın karşılıklı döktürmüş olması muhtemel- bir dramla gönlümüzü alacak gibi duruyor. Magazine meze olan romantik bir ilişkinin ülkeyi sarsmasından 20 yıl sonrasındayız. Evli bir çift için dengeler değişiyor – geçmişleriyle ilgili bir film çekecek bir aktrisin onları ziyaret etmesi pek hayra alamet değil anlaşılan. Bu sinopsisin altından formunda bir Todd Haynes rejisi çıkar mı, bekleyip göreceğiz.

The Old Oak

Yönetmen: Ken Loach

Emeklilik kararından vazgeçenlerden biri diğeri de emek sömürüsüne karşı duruşuyla politik sinemanın en değerli figürlerinden, işçi sınıfı hakları denince ilk akla gelen yönetmenlerden olan Ken Loach… Sağlık problemleri nedeniyle The Old Oak’u “filmografisinin son halkası” olarak tarif ediyor – bu bile filmi, görülmesi elzem yapımlar arasında adını yazdırmaya yetiyor. Sinopsise göre öykü; madencilerin buluştuğu bir kamusal alan olarak 30 yıldır ayakta kalan bir bar, bu barın işletmecisi TJ ve elinden kamerasını düşürmeyen Suriyeli Yara’nın etrafında şekilleniyor. “Kayıp, korku ve umudu bulmanın zorluğu hakkında, derinden dokunaklı bir dram”ın bizleri beklediğini söylüyor festival kataloğu.

La Passion de Dodin Bouffant

Yönetmen: Tran Anh Hung

Mùi du du xanh / The Scent of Green Papaya (1993), ​​Mùa hè chieu thang dung / The Vertical Ray of the Sun (2000) ve aynı isimli Haruki Murakami eserinin uyarlaması Noruwei no mori / Norwegian Wood (2010) ile tanıdığımız Tran Anh Hung’un Cannes’a dönüşü büyük bir haber değil de nedir? Vietnam’ın en önemli yönetmenlerinden olan sinemacı, Juliette Binoche ile Benoît Magimel gibi iki büyük yıldızın bir araya geldiği bir yapımla karşımıza çıkmayı seçmiş. 1885 Fransa’sındayız. Eşsiz aşçı Eugenie ve 20 yıldır çalıştığı ünlü gurme Dodin’in -romantizm ile gastronominin eksik olmadığı- ilişkisini keşfe çıkmak için fazlasıyla hazırız.

The Zone of Interest

Yönetmen: Jonathan Glazer

Doğru duydunuz: Jonathan Glazer 10 yıllık bekleyişi sonlandırıyor, hem de Ana Yarışma’ya seçilen ilk filmiyle… Kendine has bir hayran kitlesi bulunan yönetmene belki üç uzun metrajından –Sexy Beast (2000), Birth (2004) ve Under the Skin (2013)-, belki harika kısa filmi The Fall’dan (2019), belki de -Massive Attack, Blur, Radiohead ve nicesi için çektiği- ödüllü video kliplerden aşinasınız. Almanya sinemasının meşhur iki ismine, Christian Friedel ve Sandra Hüller’e başrolleri verdiği The Zone of Interest; Auschwitz’de komutan Rudolf Höss ve eşi Hedwig’in kampın hemen bitişiğindeki rüya gibi hayatlarını anlatıyor. Glazer’ın ters köşe yapacağı şimdiden kesin gibi…