35 Albüm: Ağustos 2024 best of

yazı: cem kayıran, elif öz, ilayda güler, şevval öztemur, utkan çınar, zeynep naz günsal

“Ne dinlesek?” diye soranlara, ağustos ayından 35 albüm. Sıralama kronolojik.

2 Ağustos: The Smashing Pumpkins – AGHORI MHORI ME
(Thirty Tigers)

The Smashing Pumpkins’in 90’lardaki işleri yeni kuşak müzisyenlere ilham kaynağı olurken, onların son 20 senede çok da elle tutulur bir işle karşımıza geldiklerini söylemek kolay değil. Yeni albüm de grunge’dan ipuçlarını alırken yer yer metale de göz kırpıyor ancak Billy Corgan’ın vokalleriyle bu altyapılar 2000’lerin pek de güzel eskimemiş pop/metal-vari gruplarını andırmaya başlıyor. Corgan’ın üstlendiği prodüksiyonun da çiğ tınladığını söylemeli. Jimmy Chamberlain ve James Iha’lı eski ekip iyi çalmış, enerji güzel ama sanki gerisi de yok.   

2 Ağustos: JPEGMAFIA – I LAY DOWN MY LIFE FOR YOU
(PEGGY/AWAL Recordings)

Californialı müzisyenin, adını İsa’nın ağzından bir İncil kıtasından alan beşinci stüdyo albümü şimdiye kadarkiler arasında en kendi içine odaklı olanı. Dizeleri her zamanki gibi alaycı ve yüzleşmeci; sample’larıyla ördüğü kolajlarla eğilip, bunlardan kim olduğuna dair soyut izlenimlere sevk ediyor biraz. Alametifarikası karanlık alttan alta tabii ki var ve JPEG düşünüldüğünde bu ne kadar mümkün sorgulanabilir ama albümün hissi resmen pozitif, hatta yer yer ulvi? Genelinde düpedüz romantik bir tını var. Akış tutarlı ama tema boyutunda hep sağ gösterip sol vurma gayreti söz konusu. Vince Staples’lı “New Black History” tuhaf ama her türlü bop’latan bir parça. Hemen layk bastık. Denzel Curry’li “JPEGULTRA!”ise keman ve üflemeli sample’larıyla gerçekten epik.

2 Ağustos: Personal Trainer – Still Willing
(Bella Union) 

Yenilikçi, deneysel, mizah anlayışı yerinde ve tekdüzelikten uzak bir alternatif pop albümü desek? Hollandalı müzisyen Willem Smith’in öncülüğündeki oluşum Personal Trainer’in ikinci stüdyo albümü zoru başarıyor; pop ve rock tınılarını kombinlemenin hiç zorlama duyulmayan ve yepyeni yollarını buluyor. Çıkan sonuçta da her şarkı bir sonrakini merak ettiriyor doğrusu. İlk dinleyişimiz daha bitmeden Still Willing’i bu yaz bize eşlik edecek albümler listesine ekliyoruz. Albümden şimdilik favorimiz albümün neredeyse sekiz dakikalık açılış parçası “Upper Ferntree Gully”.

2 Ağustos: Orville Peck – Stampede
(Warner Records)

Orville Peck’in 15 parçalık yeni albümü bir albümden çok daha fazlası, kendi başına bir country evreni adeta. Her dinleyiciye hitap edebilecek bir elementin bulunduğu bu evrende Peck tek başına değil ve çıta o kadar yüksekte ki Willie Nelson, Elton John, Kylie Minogue ve Beck albümün iş birlikçilerinden sadece bazıları. Stampede için country müziğe bir aşk mektubu demek yanlış olmaz: Yapımı sırasında müzisyenin kafasında “Bir country şarkısı nedir? Bir şarkıyı ne country şarkısı yapar?” gibi işin temeline inen sorular dönüyormuş ve kendisi için cevabın “hikâye anlatıcılığı ve enstrümentasyon” olduğuna karar vermiş. Stampede’in bu iki unsura da en iyi şekilde vücut verdiğine kefiliz. 

2 Ağustos: Chrystabell & David Lynch – Cellophane Memories
(Sacred Bones)

2006’daki Inland Empire’dan beri –Twin Peaks’in geri dönüşünü saymazsak- yönetmenlik işlerini askıya alan David Lynch, müzik alanında çok daha verimli dönemler geçiriyor son on yılda. Teksaslı müzisyen Chrystabell ile tanışıklıkları ise 20 yılı geçmekte. Beraber kotardıkları üçüncü albüm Cellophane Memories, tam da Lynch’ten bekleyeceğiniz tatta bir iş. Rahatlıkla Twin Peaks serilerine soundtrack olabilecek tarzda, son derece sakin ve bir o kadar da tekinsiz atmosferdeki şarkılardan oluşan albümde Angelo Badalamenti’nin 2022’deki vefatından önce yaptığı katkılar da var. Chrystabell’in vokallerinin yoğunluğu şarkılara ferahlama şansı pek vermiyor, bu yüzden de biraz yorucu olduğunu da söylemeli. Yine de Lynch hayranları için ilginç bir deneyim olacaktır. Albümden yayımlanan teklilerin videolarının da Lynch tarafından yaratıldığını ekleyelim. 

2 Ağustos: WHY? – The Well I Fell Into
(Waterlines)

Indie folk mu, hip hop mu, ambient mı, electronica mı, hâlâ nasıl idrak etsek bilemediğimiz uzun soluklu projenin sekizinci stüdyo albümü. Üstelik vokalist Yoni Wolf’un kurduğu yeni etiketinden çıkma. Müzisyenin yaşadığı son ayrılığı iç dış etme sürecinden peydah olmuş absürt, masalsı, bir Michel Gondry filmi çağrıştırması illa ki mümkün bir yolculuk. Coşkun ya da dingin aranjmanlardaki bıkkın, depresif, hesap soran hâl ve temenni gibi hisler kendilerini birbirlerinin yerine bırakıyor hep. Duygusunun toy ama dürüst, niyetinin iyi olduğu besbelli. Korolar, yaylılar, karamsar piyano akorları, devasa orkestralar… Romantik ve melankolik olduğu kadar tuhaflığını hep koruyan ve buna sadık kalan The Well I Fell Into her ne kadar Wolf’un psikesine mahsus bir iş olsa da devasa bir topluluğun ürünü.

2 Ağustos: Fanning Dempsey National Park – The Deluge
(Universal Music Australia)

Avustralya’nın en tanınmış müzisyenlerinden Bernard Fanning (Powderfinger) ve Paul Dempsey (Something For Kate) uzun süredir üzerinde çalıştıkları ortak projelerini mizahi bir isim altında yayımladı. Nasıl bir sound yaratmak istedikleri hakkında çok kafa yormayan ikili bu projenin bir “Fanning albümü” ya da bir “Dempsey albümü” gibi değil de arkasında bir grup varmış gibi duyulmasını hedeflemiş; bu hedeflerine de ulaşmış. Merkezine leziz synthesizer ve saksafon yürüyüşlerini alan albüm, sırtını olgun bir elektronik dünyaya yaslıyor.

9 Ağustos: Osees – SORCS 80
(Castle Face)

“Cassius, Brutus & Jonas” ve “Earthling” teklileri ardından -dile kolay- 28. stüdyo albümleriyle listemize paldır küldür giren psych-garage ekibinin en garip ve onlara yakışan hâliyle sert albümlerinden biri. Efektler, sampler’lar coşmuş. Ayrıca gitar yok! Tüm cızırtı Tom Dolas ve John Dwyer’ın başına geçtiği iki synthesizer’dan. Çift davul – çift synth ve iki katı daha etkili albüme sırasıyla bariton ve tenor saksafon olarak eklene Cansafis Foote ve Brad Caulkins, Osees tınısının heybetini oldukça arttırmış sesleriyle. A Foul Form (2022) ve Intercepted Message’in (2023) arasında bir yerlerde var olduğu söylenebilecek SORCS 80’nin tüm tanıdık absürtlüğüne rağmen çok klasik, kalıplı hissettiren bir tarafı da var: The Ramones-vari, T-Rex-vari pop rock melodilerini kendi bağlamlarına alıp süzgeçlerinden geçirerek omaj mı parodi mi seçmesi zor göndermeler yapıyorlar. Osees’i Osees yapan tuhaflıkları elden bırakmadan tabii. Can, DEVO ve Silver Apples tatları yakalamak da hiç zor değil. Dinamik parça yapıları, espri anlayışı, müziği alıp kendini asla almamasıyla, kuvvet ve insafsızlığıyla John Dwyer yaratıcı hırsının zirvesinde yine.

 

9 Ağustos: Oso Oso – life till bones
(Yunahon Entertainment)

Yeni Oso Oso koleksiyonu kapısı “many ways”le melankoli temelli açılmış olsa bile ilerleyen şarkılarda vereceği neşeyi, enerjiyi ve ettireceği dans figürlerini tempolu, coşkun, bazen rock bazen pop unsurlarıyla açıklığa kavuşturuyor. Tüm bunlar yaşanırken de aşkların, hayal kırıklıkların, şehvetin, hüznün, kayıpların, acısıyla tatlısıyla hayatın derinliklerinde gizlenmiş olan her ne duygu varsa Jade Lilitri sayesinde çıkıvermiş; büyümüş ve olgunlaşmış.

9 Ağustos: King Gizzard & The Lizard Wizard – Flight b741y
(p(doom) records)

Nicelik konusunda neredeyse benzersiz bir yol izleyen Avustralyalı ekibin, nitelik olarak da her zaman iyileşmese de her zaman farklılaştığını söyleyebiliriz. 10 yılı aşkındır beraber müzik yapan King Gizz, 26. stüdyo albümünde deneyselliği rafa kaldırıp kendini klasik rock’ın tanıdık rüzgârlarına bırakmış. Kayıtlara epey hazırlıksız, neredeyse fikirsiz başlayan ekip,  “3-4 dakikalık klasik, zamanmış bir şarkı yazmak çok zor” diyor ama tünelin diğer tarafından çıktıkları konusunda şüpheniz olmasın. Bir yandan da bu albümün kayıtlarında “stüdyoya gir, gitar askını tak, gitarı bir amfiye bağla, herhangi bir pedalla uğraşma, çılgın sesler elde etmek için endişelenme; sadece tak ve çal” gibi bir yol izleyebilmenin rahatlığını yaşamışlar uzun süre sonra. Yelpazenin açıldığı yere kadar gidebileceklerini her zaman gösteren grup, bu kez neşeli bir koleksiyonla karşımızda.

9 Ağustos: Ryuichi Sakamoto – Opus
(Milan Records)

Bugünlerde bir şeylere veda etmekteyseniz, yardımcınız burada. Bırakın kulağınızda usul usul çalsın; sessiz kabulünüzün acısını alsın. Sakamoto’nun Mart 2023’teki ölümünden az önce, Eylül 2022’de oğlu tarafından filme alınan bu seyircisiz performans kaydı; bir ömrü gözden geçirircesine yalnız, bir nefes alışverişi kadar yakın, huşu içindeki hâliyle yaşamın kalabalığının, derdinin tasasının ortasında tertemiz bir cep açıyor sanki. Burada hiç acele yok, ânın büyüsünü fısıldayan müziğe sığınmak, sarılmak var. Hayattayken efsaneleşmiş bir sanatçının, yolun sonuna yaklaştığı bilgisiyle baş etmek için bulduğu nefis bir formül; kendisi ve dinleyicilerine armağan ettiği bir meditasyon; bir kaybın sindirimini başlatan yutkunma diye tarif edilebilir Opus. Klasikler ve daha önce duyulmamış besteler, solo piyanonun narin heybetinde buluşurken, kalbe düşen gölgeleri yavaşça aydınlatıyor.

9 Ağustos: Milton Nascimento & Esperanza Spalding – Milton + esperanza
(Concord Records)

Berklee günlerinden beri kahramanlarından olan Brezilyalı vokalist ve multi-enstrümantalist Milton Nascimento -ya da Butica- ile kaydettikleri uzunçaları dinlemeye sunan Esperanza Spalding, ustalıkla icra edilip titizlikle kayda alınmış işte ikili hem Spalding kataloğundan bazı güzellikleri hem kimi yeni besteleri hem de The Beatles ve Michael Jackson gibilerinden bildiğimiz parçaları yorumluyor. Albümde kendilerine eşlik eden isimler arasında Lianne La Havas, Maria Gadú, Orquesta Ouro Preto, Paul Simon ve Spalding’in bir diğer kahramanı olan Wayne Shorter’ın eşi Carolina Shorter bulunmakta. Spalding’in her zamanki gibi aşkın ve coşkun vokaliyle başı çektiği belli ama Nascimento da kendi hâlinde sihrini yapıyor. Aralarındaki rahatlık ve icralarından aldıkları ortak zevki resmedip ikisinin sohbetini süreçleriyle çaprazlayarak aktaran belgesel röportaj albüme ilginç bir eşlikçi. Bunun yanı sıra ikilinin bir adet de  Tiny Desk Concert performansı mevcut.

9 Ağustos: Four Year Strong – analysis paralysis
(Pure Noise Records)

Four Year Strong’un yeni işi için tahterevallinin hem yükselen hem alçalan tarafına oturduğunu söylesek yanlış olmaz. Uç uca eklediği, hızlı adımlarla birbirini takip eden 12  parça onların metale bulaşmış zevk veren rifflerinden geçse bile bazen bir şekilde ayağı tökezleyip yavaşlıyor. Pop-punk enerjisi güçlü ve yerinde olsa da birbirine tam uyumlanamamış bir albüm olmuş Analysis Paralysis.

16 Ağustos: Ray LaMontagne – Long Way Home
(Liula Records)

20 yıl evvel “Trouble” ile hayatımıza giren ABD’li müzisyen ve besteci Ray LaMontagne, o dönemden beri hep üzerine iyi çalışılmış, kalburüstü albümlerle karşımıza çıktı. Bir Townes Van Zandt kuplesinden esinlenerek ortaya çıkan Long Way Home, müzisyenin ustalık dönemini yansıtan, kariyerinin en başarılı işlerinden biri. Albümünde kendi deyişiyle “Van Zandt’in tek mısra ile söylediğini 9 şarkıda anlatmaya çalışan” LaMontagne’ı bu işi becerip beceremediğiyle ilgili yargılayamayız tabii ki. 70’lerin folk-rock soundlarını çok kaliteli bir işçilikle ortaya çıkaran Seth Kauffman’ın da desteğiyle yılın ve LaMontagne diskografisinin güzel işlerinden. Pas geçmeyin.

16 Ağustos: Fatima Al Qadiri – Skincare (OST)
(Fatima Al Qadiri / Milan Records)

New York’ta yerleşik, aslen Kuveytli sanatçı ve müzisyenin elinden çıkan Skincare OST, dizi ve video klip işleriyle tanınan Austin Peters’ın Elizabeth Banks’li ilk uzun metrajına yaptığı film müziği. Siber saldırı altında kalarak repütasyonu zedelenen bir cilt bakımı mogulunu anlatan, ayrıca gerçek bir hikâyeye dayanan Skincare’e Al Qadiri’nin yaptığı beste çok ince, narin temalarla Hope karakterini inşa edip, sonrasında istikrarlı biçimde tekinsizleşip sertleşiyor. Arp seslerinden türemiş synth melodileri yerini distopik dokulara, pürüzlü, koyu ve beat odaklı sekanslara bırakıyor öykü ilerledikçe. “Dear Friends”ten itibaren de işler çok ilginçleşiyor: Sinematik synthler, eski  John Carpenter filmlerini, Vangelis’in stilini anımsatan anlar da var ama genelinde taze duyulan bir iş. Filmle nasıl gidecek, merak içindeyiz. 

16 Ağustos: Pom Poko – Champion
(Bella Union)

Norveçli ekibin üçüncü stüdyo albümü; harikulade kapağının da söz verdiği gibi eğlenceli, yaratıcı ve beklenmedik. Yeni uzunçalarda hem bireysel yolculuklarında aileye karıştıkları hem de grup üyeleri olarak artık bir aile olduğu hissediliyor Pom Poko’nun. Çocuksu olmayan bir neşesi ve naif olmayan bir hayata tutunma hâli var ve sanıyoruz ki grubun şampiyon olmaktan anladığı da bu zaten. Davulcu Ola Djupvik’in albüm hakkında söyledikleri de koleksiyonun her saniyesinde hissediliyor: “Sadece rahat olmamız ve müziği müzik için ve eğlenmek için yapıyor olmamız başarımızı körüklüyor. Bence bu albüm iyi anlamda kendinden oldukça emin. Övünüyor gibi değil; daha çok ‘Yaptığımız şey bu ve rahatız’ gibi.”

16 Ağustos: Delicate Steve – Delicate Steve Sings
(Anti-)

Paul Simon, Miley Cyrus gibilerle çalışan, The Black Keys’in de turne gitaristliğini yapan Steve Marion; Delicate Steve adıyla 2011’den beri yayımladığı albümlerine bir yenisini ekledi. Albümün ismi sizi yanıltmasın, Delicate Steve yine şarkı söylemiyor. “Baby” ve “Yesterday” gibi iki tanıdık cover da içeren albümün güzel işçiliği, son dönemden Hermanos Gutierrez, Khruangbin gibi revaçta isimleri hatırlatırken yer yer asansör müziği kitschliğine de yakın durabiliyoruz. Ama bunun kasıtlı bir yaklaşım gibi durduğunu da eklemeli. 

16 Ağustos: Hamish Hawk – A Firmer Hand
(SO Recordings)

On senedir üretim hâlinde olan İskoç müzisyen, 2021’den beri Hamish Hawk ismiyle solo işlerini yayımlıyor. Üçüncü stüdyo albümü olan A Firmer Hand için bu işlerin en güçlüsü, isminin de dediği gibi en sağlamı demek yanlış olmaz. İlk iki albümde sözlerdeki kalabalık ve zorlama hissin, sığdırılmaya çalışılan referansların ve büyük sözcüklerin kapladığı yer bu albümde azalmış, söz ve müziğin dengesi hiç olmadığı kadar iyi sağlanmış. Yeni koleksiyonla ilgili bir röportajda “erotik bir kalbi, şehvetli ve arzulayan tarafını” keşfettiği söylemiş ve tabii bu tarafın “çok saf ve neşeli değil bazen daha hayvani, daha çirkin” olabileceğinin de notunu düşüyor. Gotik unsurlar (“Machiavelli’s Room”), 80’ler esintileri (“Big Cat Tattoos”) ve indie rock marşlarını andıran parçalarla (“Men Like Wire”) dolu koleksiyon, Hawk’un da dediği gibi kendisinin “”büyüme sancıları” albümü.

16 Ağustos: Kaptan Kadavra  – Steril ve Kimliksiz
(Bağımsız)

Ankaralı grup Kaptan Kadavra, 2021’den bu yana ayakları yerden kesen, saç döktüren rifflerini üzerimize savurmaya devam ediyor. Üçüncü albüm Steril ve Kimliksiz de sekiz şarkılık bir eklemleri esnetme merasimi âdeta. Can Temiz düeti “Katarakt” ile kapanışı yapan albümün en akılda kalıcı parçalarından biri, belki de Kaptan Kadavra diskografisinin en ayrıksı parçalarından biri olan “Dip” kesinlikle. Miks ve prodüksiyon gitarist Anıl Özbek’ten, kapak görseli de basçı Gürkan Gürler’den.

16 Ağustos: Horse Jumper of Love – Disaster Trick
(Run For Cover Records)

Boston’ın yeni nesil slowcore harikalarından Horse Jumper of Love, beşinci stüdyo albümüyle bir kez daha gri bulutları tepenize dikmekteki ustalığını gözler önüne seriyor. “Today’s Iconoclast” ve “Lip Reader” gibi parçalardaki kirli kasvet, damakta bir tür Granvehurst tadı da bırakıyor. Ekibin bugüne kadar yayımladığı en atmosferik kayıtlardan biri Disaster Trick ve senenin geri kalanında pek çok “dip” âna eşlik edeceğine de şüphemiz yok.

23 Ağustos: Kid Simius – JOSÈ
(Shall Not Fade LTD)

Granada doğumlu Berlin’de yerleşik prodüktör Kid Simius, yılın en neşeli dans albümlerinden biriyle karşımızda. Diskografisinin üçüncü uzunçalarına gerçek ismini veren Kid Simius, 46 dakikalık albümünde house’un çeşitli alt türleri ve Italo Disco arasında dolanarak 32 diş sırıtmalı salınımlara davet ediyor. “Karaoke”, “Mucho Fan (Lerele Mix) ve “Ask For My Number” şimdiden çalma listelerimizi ele geçirdi. Bir de hatırlatma: 28 Eylül akşamı Frankhan’da gerçekleşecek Artıfaz Club Nights /003 gecesinin konuklarından biri. Biletler burada.

23 Ağustos: Uniform – American Standard
(Sacred Bones Records)

Aynada gördüğü kişiye hiç acıması olmayan Michael Bearden’ın “Benim bir parçam, ama bu ben olamam!” çığlığıyla açılan, bulimia nervozanın ve ruhsal sancıların açık, dürüst, uğultulu ifadesi olan American Standart; 4 parça, arızalı riffler, haykırışlar içinde çınlıyor, çatışıyor, yüzleşiyor, çözülüyor ve başladığı yere benzer kaotik, ihtişamlı, boğucu şekilde son buluyor. 

23 Ağustos: Melt-Banana – 3+5
(A-ZAP Records)

Lezzetli bir kaos mu arıyorsunuz? Haberler iyi: Japonya’nın noise rock efsanesi Melt-Banana sahalara geri döndü. Tam 11 yıllık arayı kapatan yeni albüm 3+5 artık aramızda. Günün her saatine uygun değil tabii; her Melt-Banana işinde olduğu gibi. Hatta dokuz şarkılık serüveni tamamlandığınızda, beyninizin bir smoothie kıvamı aldığını hissedebilirsiniz, baştan söyleyelim.

23 Ağustos: Mark Lanegan – Bubblegum XX
(Beggars Arkive)

2022’de çok erken aramızdan ayrılarak kalbimizi kıran Mark Lanegan’ın müzikal yayınları konusunda hareketli bir dönemdeyiz. 12 Aralık’ta bir şeyler geleceğini biliyoruz. Şimdilik 2004 tarihli solosu Bubblegum’ın 40 şarkılık 20. yıl sürümüyle yetineceğiz diyeceğiz ama bu da fazlaca güzellik barındırıyor. Albüm ve öncesindeki EP Here Comes That Weird Chill’in remaster hâllerinin yanı sıra, biri Beck’le olmak üzere 12 tane daha önce yayımlanmamış şarkı var. Ayrıca Queens of the Stone Age üyesi, dostu Troy Van Leeuwen ile yaptığı otel odası demoları da cabası. Lanegan’ın vokalini aracısız duymak güzel bir deneyim. Bubblegum; PJ Harvey, Greg Dulli, Josh Homme, Duff McKagan gibilerinin katkılarıyla Lanegan’ın solo kariyerinin mihenk taşlarından biriydi. Bu sürüm de bunun hakkını veriyor. 

23 Ağustos: The Softies – The Bed I Made
(Father/Daughter Records)

Uzun bir aradan sonra The Softies ve hislerin en narin hâlini iki gitar, iki vokal ile anlatan ruhsal armonisi: The Bed I Made. Twee pop ikilisinden aşk, kaygı, arkadaşlık temalarına dokunurken dinleyeni de sarmalayan incecik, duyarlı, meleksi ve rahatlatıcı bir örtü bu. Tatlı tatlı damlayan gitarı ile gözlerimizi açtığımız yumuşacık 14 parça, kanatlanıp en naif esintilerin içerisinde süzülmek, süzüldükçe berraklaşmak, berraklaştıkça canlanmak gibi.

23 Ağustos: Susanna – Meditations On Love
(SusannaSonata) 

Norveçli müzisyen Susanna Wallumrød’un beş yıllık çalışmalarının meyvesine hoş geldik: Meditations On Love detaylı ve detaycı, yer yer zorlayıcı ama biraz cesur herkesi kucaklayan bir koleksiyon.  Akışın birkaç konuda normların dışına çıktığını söyleyebiliriz: Bir aşk şarkısından beklentilerimiz, şarkı yapısı, orkestra kullanımı ve aşktan anladıklarımız. Bunları dilediğince esneten müzisyen elinde sonuç olarak çok özel, nadir ve kana yavaş yavaş karışan bir uzunçalarla kapatmış bu beş seneyi. 

23 Ağustos: Fontaines D.C.- Romance
(XL Recordings / GRGDN Müzik)

Romance ile işi yeni bir yöne çekiyorlar demek yetersiz kalır; bambaşka bir Fontaines D.C. dinliyoruz. Alaycı tavır ve karamsarlık bir bakıma geride kalmış, gri bulutlar nefes almamız için dağılıyor. Belki bir yere değil de bir kişiye ait olma ihtimali ilk defa akllarını fazla kurcalıyor. Nitekim bu sefer yeni gerçekliklerde ve kurgusal yerlerde konumlanıyoruz. Grian Chatten’ın aklına giren “dünyanın sonunda âşık olma” meselesi kıyameti, aşkı ve umudu aynı anda içinde taşıyor ve koleksiyon boyunca bu konseptin etrafında döndüğümüzü hissediyoruz. Romance, Fontaines D.C. üyelerinin kendilerine yarattığı kurgusal bir alan ve içini de bu şarkılar dolduruyor. Fantezi ve gerçeklik arasında meçhul bir yerde yanımızdaki insanın varlığı devam etmemiz için tek sebep. Gitarist Conor Curley ile röportajımız da hemen burada.

30 Ağustos: Nick Cave & The Bad Seeds – Wild God
(PIAS / GRGDN Müzik)

Yaşadığı evlat kayıplarından sonra kendini işine veren ve film müzikleri, kitaplar, albümlerle oldukça verimli bir dönem geçiren Nick Cave, grubu The Bad Seeds ile 18. albümü Wild God’ı yayımladı. Kendi deyimiyle “yaşadığı trajedilerden ardından yaptığı hassas ve kırılgan albümlerden sonra ayakları yere basan ve neşeli bir albüm” yapmaya çalışmışlar. Bu da normalde onlardan alışık olmadığımız bir yaklaşım tabii. Külliyatları için oldukça katartik, oldukça farklı bir albüm. Uzun süreli hayranları için bir alışma evresi olacaktır belki. Ancak şunu da söylemeli ki rock n’roll tarihinde bu kadar uzun süre “mânâlı” kalabilmiş çok az grup var. Bize de onları bağrımıza basmak düşer. 

30 Ağustos: Laurie Anderson – Amelia
(Nonesuch)

Avangart pop ve performans sanatı adına 70’lerden bu yana eşsiz bir külliyat oluşturan Laurie Anderson, tematik bir albümle sessizliğini bozdu. Amelia, Amerikalı havacı Amelia Earhart’ın son uçuşundan ilhamla hayat bulmuş bir koleksiyon. ANOHNI, Marc Ribot, Gabriel Cabezas, Rob Moose ve Kenny Wollesen gibilerinin de dokunuşlarını barındıran albümde anlatının temellerini yaylı düzenlemeleri ve Anderson’ın spoken word sekansları oluşturuyor. Trajik bir konuyu şarkılara taşısa da huzurlu, hatta meditatif bir etkisi var. Laurie Anderson’ın eşsiz sihrini bir kez daha gözler önüne seriyor Amelia.

30 Ağustos: Nails – Every Bridge Burning
(Nuclear Blast)

Californialı ekibin yeni albümüne dalmadan önce yüksek sesli bir tahribata hazır olun. 2016’dan beri sessizliğini koruyan ekip dördüncü stüdyo albümleriyle geri dönüyor ama ne dönüş! Sert, hızlı ve hasardan korkmayan Every Bridge Burning nefret ve öfkenizi bir başkasına kusmak yerine on şarkı boyunca dışarı atmanız için birebir. 

30 Ağustos: Steve Wynn – Make It Right
(Fire Records)

Geçtiğimiz on yılda tekrar bir araya getirdiği The Dream Syndicate ile kulaklarımızın pasını silen Steve Wynn, uzun süre ara verdiği solo çalışmalarına Make it Right ile geri dönüyor. Aynı anda otobiyografisini de yayımlayan Wynn’in albümü de kendi hayatına bakış atar özellikte. Farklı ortaklıklarla, farklı stüdyolarda kaydedilen albüm istikrarlı bir sounddan ziyade müzisyenin kariyerinin her döneminden tatlar içeriyor.

30 Ağustos: Los Bitchos – Talkie Talkie
(City Slang)

Neşe saçan hâli, pozitif enerji yüklü bulutlarıyla geldi Talkie Talkie. Londra çıkışlı dört kadının renkli ruhlarının müziklerinden taştığı 12 şarkılık enstrümantal koleksiyon; yaz aylarına, güneşe, kumsala en pozitif ve özgürleştiren duygularla veda etmek için sanki.  Funk, disco ve psikedelik ses manzaralarının ardında saklanan tazecik, cıvıl cıvıl, kutlama dolu bir gülümseyiş paketi bu.

30 Ağustos: Tycho – Infinite Health
(Mom+Pop / Ninja Tune / GRGDN Müzik)

Yarattığı masalsı atmosferlerle içine dalması her daim büyük hazlar yaşatan elektronik dehlizler kurgulayan prodüktör ve besteci Tycho (Scott Hansen), yedinci stüdyo albümüyle aramızda. Prodüktör koltuğunda Scott Hansen ile birlikte Grizzly Bear basçısı Chris Taylor ve Tycho gitaristi Zac Brown var. Infinite Health parçalarının fitilini ritmik unsurlarla yaratmış Tycho. Bunun da bugüne dek alıştığı şarkı yazımından ayrışan bir detay olduğunu belirtiyor.

30 Ağustos: Wunderhorse – Midas
(Communion Group)

Wunderhorse bu seneye kadar arkasında yalnızca Jacob Slater’ın olduğu, Cub gibi iyi bir debut albüme imza atmış çarpıcı bir projeydi. Slater edindiği başarıyı tutmak ve üstüne katmak için ikinci albüm için işleri büyütmesi gerektiğine kadar verip, Midas yolculuğuna yanında bir ekiple çıkmış. Zaten yıllardır beraber çaldığı müzisyenler Harry Fowler, Jamie Staples ve Pete Woodin’in katılmasıyla oluşan “yeni” ekip bu sefer kendilerine bir önceki uzunçalardan biraz daha ham, biraz daha dağınık olma izni veriyor. Slater’ın kırılgan ve acısını geçirebilen vokalleri bu albümde de başrolde, yan koltuğunda da taptaze gitar yürüyüşleri oturuyor. Yer yer yavaşlamaktan ve sonra bıraktıkları yerden devam etmekten korkmayan koleksiyon depresyon, ölüm, kalp kırıklığı, yetersizlik gibi konuları sırtlanıyor. 

30 Ağustos: Jon Hopkins – RITUAL 
(Domino / GRGDN Müzik)

2013’te yayımladığı Immunity ile 21. yüzyılın elektronik başyapıtlarından birine imza atan İngiliz müzisyen Jon Hopkins bizi müziğinden mahrum bırakmayı seviyor. 2021’deki konsept-ambient Music for Psychedelic Therapy’yi saymazsak altı yıllık bir kuraklığın içindeydik. 7RAYS, Cherif Hashizume, Ishq ve Vylana gibi konukların da belirdiği sekiz bölüme ayrılan yeni işi RITUAL, özellikle dokusal işçiliğiye parlıyor. Ambient yaklaşımı yine ön planda ama dans pistleri de özlüyor Hopkins’i doğrusu.