Aliza Nisenbaum, saatlerce karşısında oturduğu insanların iç dünyalarını resmediyor

Meksika’da mural hareketi, Meksika Devrimi sonrası hükümetin halkı yeniden birleştirme çabasıyla sanatçılara sponsor olmasıyla başlıyor. Meksikalı sanatçı Aliza Nisenbaum’un çalışmalarında, bu akımın memleketine bıraktığı sanat mirası ve kendi politik geçmişinin izleri var. 2012’de Immigrant Movement International adlı örgütte İngilizce öğretmeni olarak çalışmaya başlayan Nisenbaum, portre ve figür çalışmalarının ilk modellerini, burada barınan ve çoğu belgesiz olan göçmen çocuklardan seçti. Irk, din, sınıf, cinsiyet kimliği ve benzeri konular nedeniyle toplumdan dışlanan ve tarihte yeterince temsil edilmeyen bireylerle saatlerce oturup onları resmetmeye de o zamanlar başladı. Bu yöntemle çizeceği insanlarla kişisel bir bağ kuran sanatçının her çalışması, farklı bir benlik ve hikâye barındırıyor. “Bu sürecin bir derinliği olduğunu düşünüyorum. Tam karşında, söküp takamayacağın bir vücutla altı saat boyunca oturan gerçek bir insan var. Bu çok samimi bir durum ve o kişiye karşı bir sorumluluk hissettiriyor.”

Geçtiğimiz sene Nisenbaum, Londra’daki Art on the Underground 2019 projesi kapsamında Brixton Metro İstasyonu’na büyük ölçekli bir duvar resmi çizdi. Temizlik görevlisi, kondüktör, güvenlik gibi farklı alanlarda çalışan metro işçilerini kendi hallerinde resmeden sanatçının, tipik tarzını oluşturan canlı renkler, desenler ve içten yüz ifadeleri dikkat çekiyor. Resimdeki insanlar, âdeta iki fotoğraf çekimi arasında doğal hâlleriyle görüntülenmiş hissi veriyor. Sanatçı, Brixton’da çalışma günlerini şöyle anımsıyor: “Bu murali resmettiğim süreçte Brexit hakkında farklı görüşlere sahip olan insanlarla konuştum. Onlarla birlikte olsaydınız, hepsinin vücut ağırlığını ve nasıl oturduklarını görüp, oldukları pozisyonlara nasıl vardıklarını anlardınız.”

Yazı: Cansu Çubukçu