Aradığınız Dünya’ya şu anda ulaşılamıyor: “The Midnight Sky”

Uzayın derinliklerinde süzülen bir geminin mürettebatı evlerine dönmek için can atmaktadır, fakat bir süredir gezegenlerinden yaşam belirtisi almamaktadırlar. Henüz haberleri olmasa da Dünya’da küresel bir felaket yaşanmış, geride sadece Kuzey Kutbu’nda yaşayan bilim insanı Augustine ile şans eseri kurtulmuş, küçük Iris kalmıştır. Hasta ve yaşlı Augustine onları dönmemeleri için uyarmak ister, fakat önce uzun karayolu mesafesini aşıp gözlemevine gitmesi; bunun için de zehirli havayı, erimiş buzulları ve diğer doğa tehlikelerini alt etmesi gerekmektedir.

Okuduğunuz sinopsis George Clooney’nin son filmi The Midnight Sky’a ait. Good Night and Good Luck, The Ides of March, Catch-22 gibi filmleriyle rejide de iddiasını ortaya koyan yıldız, bir kez daha hem kamera önü hem kamera arkasında çıkıyor seyirci karşısına. Clooney ilk kez tür sinemasına el atmış ve dönüşünü bir bilimkurgu romanının adaptasyonu olan The Midnight Sky ile yapmaya karar vermiş. Kadroda kendisinin yanı sıra Felicity Jones, David Oyelowo, Kyle Chandler, Demián Bichir ve Tiffany Boone var.

Netflix, geçtiğimiz günlerde The Midnight Sky’ın tanıtım çalışmaları kapsamında çevrimiçi bir etkinlik düzenledi, Clooney meslektaşı ve yakın dostu Cate Blanchett ile bir araya geldi. Filmin prodüksiyon süreci hakkında kimi ilgi çekici detayların paylaşıldığı bu panele katıldık, ikilinin The Midnight Sky ekseninde gelişen sohbetine gezegenin öbür ucundan kulak kabarttık.

“Gravity” ve “Solaris” deneyimlerinin projeye yansımaları

Clooney’in filmografisine hâkim olanlar, kendisini yüksek profilli iki uzay filminde daha izlemiş olduğumuzu hatırlayacaklardır. Bunlardan biri Polonyalı yazar Stanisław Lem’in kaleme aldığı meşhur romanın Steven Soderbergh adaptasyonu Solaris (2002), bir diğeri ise Alfonso Cuarón’a ilk Oscar’ını kazandıran reji şovu Gravity (2013). Clooney, The Midnight Sky’ın çekim sürecinde her iki filmdeki deneyimlerini sıkça anımsadığını, özellikle Gravity’nin teknik maharetlerinden yoğun şekilde ilham aldıklarını belirtiyor.

Gravity ile Alfonso, uzayın en başarılı fiziksel tasvirini yaptı çünkü uzayda kuzey ya da güney yoktur, sürekli hareket edersiniz. Bu yüzden ana fikrimiz -onun da yaptığı gibi- kamerayı sıkça döndürmekti. Burada sorumluluk büyük oranda görüntü yönetmeni Martin Ruhe’nun omuzlarındaydı. İyi bir plana sahipti ve üzerinde uzun süre çalıştı” diyor Clooney.

Felicity Jones’un hamilelik sürecinin karakterine etkileri

George Clooney, filmde önem teşkil eden pek çok unsurun senaryoya organik şekilde dâhil olduğunu söylüyor. Oyunculuk tecrübesi bulunmayan, yedi yaşındaki rol arkadaşı Caoilinn Springall’ın kadroya katılma süreci bunlardan biriymiş mesela. Bir diğeri ise Felicity Jones’un karakteri Sully için son dakika alınan hamilelik kararı…

Midnight Sky’da İngiliz oyuncu Felicity Jones, uzay gemisindeki mürettebatın önemli üyelerinden birine hayat veriyor. Clooney, filmin İzlanda çekimleri sırasında Jones’un “sürpriz bir haber vermek için” kendisini aradığını ve hamile olduğunu açıkladığını belirtiyor. Kendisini tebrik ederek nasıl bir yol haritası çizebileceklerini sormuş, Jones projeye devam etme niyetinde olduğunu söylemiş. Dublörlerin de yardımıyla gerçekleştirilen ilk çekimlerde yüz transferi teknolojisi denenmiş; görüntü yönetmeni tarafından Jones’un karnını göstermeyecek yeni kadrajlar bile belirlenmiş. Fakat bu sorumluluğun bir oyuncu için oldukça yorucu olduğunu, hamileliği saklama çabasının Jones’un performansındaki enerjiyi ciddi şekilde düşürdüğünü söylüyor George Clooney. 

Çiftlerin -dünya dışında da olsa- iki yıl seks yapmamasının pek olası olmadığına karar kılan Clooney, bir gece yarısı Sully karakterini hamile bir astronot olarak yeniden tasarlamış: “Bir gün içinde ultrason makinesi yaptırdık ve Felicity ile Tiffany’nin (Boone) yer aldığı bir sahne hazırladık. Fikri sevdik çünkü bu kozmonotlar dış dünyadan gelebilecek herhangi bir yaşam belirtisini dinlemekteler ve ellerindeki tek belirti Felicity’nin karnında saklı. Bu olay bizi, en başından almamız gereken bir karara götürdü aslında” diyor. Sully’nin hamileliğinin, astronotlar için umudu temsil eden bir metafor olarak algılanmasını umuyor.

Pandeminin getirdiği revizyonlar, Alexandre Desplat’nın orijinal besteleri

Panelde değinilen bir diğer başlık da COVID-19 salgınının prodüksiyon sürecine tezahürüydü. Clooney, Netflix ile yaptığı ilk müzakerelerde filmin tonunun daha farklı planlandığını belirtiyor: “Tüm dünyada gördüğümüz öfke ve nefretten bahsetmemiz gerektiğini, 2049’a kadar kendimizi yok edebileceğimizi düşünmenin pek de abes olmadığını açıklamıştım. İlk adımım buydu ama sonra pandemi patlak verdi. Şimdi film daha çok iletişim kuramamak, birbirimize dokunamamak ve kaybettiğimiz diğer unsurlar hakkında. Bütün bunların gerçek olmaya başlaması; fiziksel yakınlık kuramamamız, bunun bir ihtiyaca dönüşmesi gerçekten absürt.” 

Clooney, ünlü besteci Alexandre Desplat’nın film için hazırladığı orijinal müziklere de ayrı bir parantez açmayı ihmal etmedi. Proje için Desplat, şimdiye kadar herhangi bir filme hazırlamış olduğundan daha fazla müzik bestelemiş: “Çok fazla diyalog çıkarmıştık, bu yüzden öykümüzü müzikle anlatmalıydık, bu filme daha düşsel bir his verecekti. Müziğin yoğun ve meditatif şekilde kullanılması fikrine çok güveniyordum çünkü film de birbirimiz için neler yapabileceğimiz, içimizdeki iyilik ve hayatta kalma mücadelesi hakkında bir meditasyon aslında.” 

The Midnight Sky 23 Aralık’ta, Netflix kataloğunda yerini alacak.

Yazı: Merdan Çaba Geçer