Arşivden: Beşinci Beatle - George Martin

Paul McCartney’nin “Eğer birisi beşinci Beatle olacaksa, bu unvan ona aittir” sözleriyle tanımladığı prodüktör George Martin, 3 Ocak 1926 günü dünyaya gelmişti. Efsanevi prodüktörü doğum gününde, Bant Mag. arşivinden Alex Mazonowicz imzalı yazıyla anıyoruz.

“İlk kayıtlarını kapsayan bubblegum* dönemini aştıklarında artık daha heyecan veren bir şeyler yapmak istiyorlardı. ‘Bize ne sunabilirsin?’ diyorlardı. Ve ben de ‘Size ne istiyorsanız onu sunabilirim’ dedim.” George Martin, ABD Haber Ajansı’na verdiği röportajda böyle konuşmuştu.

Yazı: Alex Mazonowicz – İllüstrasyon: Ethem Onur Bilgiç – Çeviri: Ceyda Toksöz

Phil Spector, kayıtlarının tam kontrolünü üstlenmek konusunda stüdyoda dolu bir silah bulundurabilecek kadar agresif ve kararlıydı. Brian Wilson, obsesif ve nevrotikti. Sonunda büyük projesini rafa kaldırdı ve uyuşturucu kaynaklı psikozdan ötürü emekli olup, yatağa bağlı yirmi yıl geçirdi. Berry Gordy, açıkgözlü ve gösterişli biriydi. Müzik sevgisini bir müzik hiti fabrikasına dönüştürüp dünyanın en büyük müzikal imparatorluklarından birini kurdu. George Martin ise altmışların tarzına aslında çok uymayan, kibar ve ciddi bir adamdı.

İngiltere’nin en sıradan ailelerinin birinden geliyordu ve müziğe olan yeteneğini erken yaşta belli etmişti. Hava kuvvetlerine katılmadan ve müzik çalışmalarına başlamadan önce bir süre dosya memurluğu yapmıştı. Rahmaninov sevgisi sayesinde BBC’nin klasik müzik departmanında ve ardından EMI’da çalışmaya başladı. Martin, EMI’a katıldığında, daha kıyıda köşede kalmış olan ve EMI’ın eylemlerinin daha önemsiz bir bölümünü oluşturan Parlophone markası üzerine çalıştı. Peter Sellers ve Goon Show ekibiyle çalışarak komedi kayıtları yapmaya başladı.

Müzikle deney yapma imkânının erken başlaması Martin için bir şanstı. Hızlandırılmış piyano ve synthesizer’larla yapılan 1962 dans parçası “Waltz in Orbit” için BBC Radiophonics’te elektronik müzik yapan müzisyenlerle beraber çalıştı. Komedi kayıtlarında ses efektlerine ve iyi bir düzenlemeye ihtiyacı vardı. Bir Goon Show skecinde film yapımcılarıyla yasal problemler yaşamamak için, filmin adı olan “The River Kwai”deki “K” harfini çıkarmak zorunda kalmıştı. Rolf Harris’in ilk kayıtlarından birinde bir denge tahtasının sesini kaydetmişti ve bu şekilde Harris’in ses imzasını, yani onun şarkılarında kullandığı kendine özgü tınıyı yaratmıştı. Bir reklam kaydı yapmanın, bir odaya mikrofon koyup iyi bir performans almaktan sadece biraz daha gelişmiş olduğu bir zamanda, Martin en iyi ses kayıtlarını alabilmek için bütün kuralları yıkmak konusunda kararlıydı.

Parlophone markasını geliştirme hırsı, mizah şarkılarının veya komedyenlerle çalışmanın ötesine geçmişti. Rock ’n’ roll yapmak istiyordu ama kendisinin de söylediği gibi bu sevdiği fakat çok anlamadığı bir tarzdı. Bu, Liverpool’dan Londra’ya gelen ve birkaç müzik şirketi tarafından reddedilen dört delikanlıyla, pop müzik tarihinin en büyüklerinden biri olan The Beatles’la çalışmaya nasıl başladığının hikâyesi. İlk deneme kayıtlarını bitirdiklerinde, kibar bir beyefendi olarak Martin, onlara döndü ve şöyle dedi: “Eğer beğenmediğiniz bir şey varsa, değiştirebiliriz.”

“Aslında,” diye cevapladı George Harrison, “Kravatını pek beğenmedim.”

Bu toplantıya daha duygusal bir bakış açısıyla yaklaşacak olursak, bunun Martin’in The Beatles’ı kabul ettiği an olduğunu söyleyebiliriz.

Grubun arsız bir espri anlayışı ve albenisi vardı, ancak Martin bir profesyonel olarak kayıtta onları kabul etmesini sağlayan bir şey fark etmiş olmalıydı. The Beatles havalı ve enerjikti.

Tarzları o zamanlarda Birleşik Krallık’ta hit olan parçalara göre daha hızlı, daha gürültülüydü. Repertuvarları çeşitliydi, müzik kulakları vardı ve Atlantik’in ötesinden gelen daha sert seslerden ilham alıyorlardı.  Onların Martin’den öğrenecekleri olduğu kadar, Martin’in de onlardan öğreneceği şeyler olduğu apaçıktı.

Beatles-Martin ilişkisi için dönüm noktası, ilk parçaları “Love Me Do”nun bekledikleri etkiyi yaratmamasıydı. Parçanın başarısızlığı onu üzmüştü, isteksizce ve belli bir hedefi  olmadan grup için dışarıdan bir müzik parçası aramaya başladı. Bu yöntem o zamanlarda sık kullanılıyordu. Hatta daha sonra Gerry and the Pacemakers’ın (Martin’in kaydettiği bir başka isim) hiti olacak olan “How Do You Do” adlı şarkıyı buldu. Ama Beatles bundan hoşnut olmadı, onlar kendi şarkılarını kaydetmek istiyorlardı. Bu yüzden Lennon’ın yazdığı “Please Please Me” şarkısının temposunun hızlandırılması için onları Liverpool’a yolladı. Sonuç canlı bir rock ’n’ roll ezgisiydi ve başarılıydı. “Beyler, ilk bir numaranızı kaydettiniz.” Bu Martin’in yorumuydu. Bu sözler müzik tarihine kazındı.

The Beatles’ın kariyerinin ilk zamanlarında Martin yeni anlaştığı bu isimlere büyük bir itinayla yaklaştı. Grubun kontratını tekrar gözden geçirdi ve telif hakkı ücretlerini iki katına çıkardı. Onlara daha iyi yayıncılar buldu ve kendilerini tanıtmaları için önerilerde bulundu. Birliktelikleri ticari olarak ezici bir güçtü. The Beatles başarısı bir fenomene dönüştü ve Martin, Liverpool çıkışlı bütün grupların, Gerry and the Pacemakers and Cilla Black de dahil olmak üzere, kontratlarını yapmaya başladı.

Yazının tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:49’a ulaşabilirsiniz.

*Balonlu sakız dönemi: Altmışlı ve yetmişli yıllarda yapılan, hareketli temposu ve yüzeysel sözleri olan bir müzik türü. Hedef kitlesi genel olarak gençlerdi.