Bir iade-i itibar projesi: İsmail Saray

Türkiye sanat tarihinin önemli figürlerinden biri olan ve kendi döneminin ötesinde bir üretim gerçekleştiren İsmail Saray, hakkında yeterli kaynak bulunmaması ve uzun yıllardır İngiltere’de ikamet etmesi gibi nedenler dolayısıyla dışında kaldığı Türkiye sanat tarihi anlatımına SALT’ın 2012’de başlangıcını yaptığı uzun soluklu bir projeler bütünü sayesinde geri kazandırılıyor.

Röportaj: Yetkin Nural

İsmail Saray’ın tüm arşivinin toplanıp koruma altına alınması ve sanatçı arkadaşlarının sakladığı işlerinin gün yüzüne çıkarılması hedefiyle başlayan bu proje, daha sonrasında ise gerçekleştirilen sözlü tarih çalışmaları kapsamında Saray’ın birlikte üretim yaptığı kişilerin yanı sıra, arkadaşları ve öğrencileriyle yapılan söyleşiler ile zenginleştirildi.

Ortaya çıkarıldıktan sonra tamamı dijitalleştirilen bu arşivin 2014’de SALT Araştırma’da erişime açılmasına paralel olarak, projenin ilk ayağında derlenen iş bütünü sanatçının 20 yılı aşkın bir süredir Türkiye’de gerçekleşen ilk sergisi olma özelliğini taşıyan İngiltere’den Sevgilerle – İsmail Saray sergisi ile görselleştirildi ve önce Salt Galata’da ve sonrasında ise Ankara’da Salt Ulus’ta gösterime açıldı. Arşiv çalışmaları ve sergiyi takiben, projenin son ayağını temsil eden bir monografinin de ilk adımları atıldı.

Geçtiğimiz aylarda SALT tarafından çıkartılan İsmail Saray monografisi sanatçının döneminin ötesinde bir vizyon taşıyan ve pek çok farklı alan ve disipline yayılan işlerinin ötesinde; Kütahya, Ankara, Diyarbakır, Samsun, Antalya, Paris, İstanbul ve Londra gibi pek çok farklı şehirde yaşayan, üreten ve bu şehir ve ülkelerde içinde bulunduğu, sanat ve kültür çevresinde şekillenen aktivizmine de ışık tutuyor. İsmail Saray monografisinin editörleri Duygu Demir, Sezin Romi ve monografinin tasarımını gerçekleştiren Okay Karadayılar, uzun, meşakkatli ve bir o kadar da önemli bir sürecin finalini işaretleyen bu monografi hakkında merak ettiklerimizi anlattılar.

İsmail Saray, SALT, 2018 (ön kapak) Tasarım: Okay Karadayılar
İsmail Saray, SALT, 2018 (ön kapak)
Tasarım: Okay Karadayılar
İsmail Saray, Sisal Floor [Sisal Zemin], 1970 SALT Araştırma, İsmail Saray Arşivi

2014’de gerçekleşen İngiltere’den Sevgilerle – İsmail Saray sergisi ve sergiyle eş zamanlı erişime açılan İsmail Saray dijital arşivi sonrasında, bu araştırma sürecinin ortaya çıkardıklarına dair bir monografi üretilmesi fikri nasıl oluştu?
Duygu Demir:
 İsmail Saray projesi ilk başta tamamen sanatçıyı, yaşam hikâyesini ve pratiğini anlamaya yönelik bir araştırma olarak başladı. Avantajımız SALT’ın çoğu araştırma projesinin belli bir esneklikle ilerlemesi. Sergi, arşiv veya monografi gibi sonuç odaklı başlamıyor araştırma. Öncelikle ne olduğunu anlama, tarihsel süreç içindeki önemi değerlendirme, eldeki malzemenin neye evrilebileceğini tarttıktan sonra hangi formatlarda paylaşılabileceğine karar verebilecek noktaya gelindiğinde araştırmanın evrilmesi şeklinde işliyor. Böylece sergi mi, sanatçı arşivi mi, konuşma mı, elektronik veya basılı bir yayın mı olacağı durumun özelliklerine göre tartışılıyor. Yani önden koşullanmış bir formata bağlı olmak yerine projenin gerektirdiklerine göre araştırma ve format şekilleniyor. Basılı bir monografi ortaya çıkarma kararının sebebi Saray’ın işleri, çıkarttığı AND dergisi veya genel olarak içinde şekillendiği koşulları anlatan, analiz eden ve sanat tarihi içinde bir bağlama oturtan başka basılı bir çalışmanın olmamasıydı. Burada ironik olan üretiminin büyük bölümü kâğıt üzerinde gerçekleşmiş bir sanatçının arkasında aslında takip edilecek bir kâğıt izi olmamasıydı bence. Monografi ihtiyacına dair karar bu eksiklikten çıktı.

Sezin Romi: Araştırma ve bunun uzantısı olan monografinin, sanat tarihinden silinmek üzereyken gün yüzüne çıkartılan bir sanatçının üzerine olması da önemli. Tabii Saray gibi üzerine araştırma yapılması gereken pek çok sanatçı ve konu olduğu gerçeği de…

Hem sergi hem de arşiv üzerinden düşündüğümüzde, en açık olan gözlem İsmail Saray’ın hem yaşamının hem de üretiminin çok aşamalı ve geniş ölçekli oluşu. Yaşamı boyunca farklı şehirler ve ülkelerde yaşayan, üretimi de aynı şekilde farklı aşamalar ve evrelerden geçen Saray’ın çok yönlü üretim, eleştiri ve yaşam pratiklerinin monografiye sığdırılması nasıl gerçekleştirildi? Ne gibi zorluklar, seçimler ve eleme süreçleri yaşandı?
DD:
 Ürettiği işler üzerinden hiç eleme yapmadık. Şimdiye kadar gösterdiği ya da tahayyül edip kayda aldığı her iş bu kitapta var. Eleme daha çok arşiv malzemesine hakimdi. Hikâyeyi anlatmak için arşiv malzemesini izledik ama dışarıda bıraktığımız şeyler oldu. Mesela Londra’daki öğrenci yıllarının hemen akabinde birçok yazışma yapıyor Londra galerileriyle, işlerini göstermek için. Hep olumsuz cevap alıyor. Bunları kitaba koymadık, ama SALT Araştırma üzerinden hepsi çevrimiçi incelenebilir. Ya da AND dergisindeki yazılar, aynı şekilde ANDulaşılabilir olduğu için seçili yazıları tekrar yayınlamaktansa AND’i İngiltere bağlamına oturtmak daha önemliydi. Anthony Hudek, çok değerli olduğunu düşündüğüm bir okuma ve analiz yaptı. Kitabın önsözünde de bahsettiğimiz bir tasarım mantığı var, her şey kronolojik, sergi ve işler altlıktan takip edilebiliyor. Zorluk daha çok olmayanın varlığına atıfta bulunabilmek. Üretilememiş işler, yazışmalar arasında geçen zaman, cevap alınamayan talepler, koşulların yarattığı hüsran. Bunlar elle tutulabilir şeyler değil. Bence en büyük zorluk bu elle tutulamayanları anlatmaktı. Hepsini tek tek değerlendirip bazen grafik tasarım çözümleriyle, bazen yazı ile bu boşluklara dikkat çekmeye çalıştık. Ama genel anlamda maksimalist bir kitap yaptık, koyabileceğimiz her şeyi koyduk ve anlatabileceğimiz her şeyi anlattık diyebilirim. Ama gene altını çizeyim, bu ilerideki araştırmalara, analizlere, okumalara sadece bir kapı, kesinlikle son söz değil. Monografilere böyle bakmak gerektiğini düşünüyorum, kesin bir bütünlük ve kapatılmış bir dosya değil de ileriye taşımak için bir referans gibi.

SR: Bu araştırma ve arşiv çalışması elde edinilebilen veri ve kaynaklarla gerçekleşti. Gerek arşiv gerek araştırma her zaman yeni şeylerin ortaya çıkma veya eklenme olasılığını var edebiliyor. İsmail Saray’ın pratiğini anlamak, materyalleri anlamlandırmak zorlu bir süreçti. Bu süreci konuyla bire bir ilgilenerek, birkaç yıl içerisinde tam anlamıyla anlayabildik. Edinilen bilgiler görsel veya belge ile somutlaşırken, zaman zaman da sadece bir gazetede çıkan haber ile veya başkalarının aktardığı çelişen hikâyelerle sınırlıydı. Kitabı hazırlarken bizim yıllar içerisinde anladığımız süreci okuyucular veya araştırmacılar için de anlaşılabilir olması önemliydi. Buna özen göstererek mümkün olduğunca geniş bir anlatıma yer vermeye çalıştık.

Kesinlikle bir kural olmamasına karşın, sanatçı monografileri genelde söz konusu sanatçının ölümünden sonra ortaya çıkan çalışmalar oluyor. Ancak şu anda 70’lerinde olan İsmail Saray hem sergi ve arşiv hem de monografi süreçlerine başından beri dâhildi. Saray’ın tüm bu süreçlere dâhiliyesi ve etkisine dair bize neler söyleyebilirsiniz?
SR:
 Kişiler hayattayken böyle çalışmaları gerçekleştirmek daha değerli. Sanatçıya sorabilmek, onay alabilmek kesinlikle çok önemli. Bu araştırmanın ve uzantısı projelerin gerçekleşmesinde İsmail Saray’ın desteği ve bize güveni göz ardı edilemez, başka türlü projeyi gerçekleştirmemiz mümkün olamazdı. Arşivde rastladığımız fotoğrafları, özellikle hiç bilmediğimiz öğrencilik döneminde ürettiği işlerin bilgisini edinmede kendisinin ve eşi Jenni Boswell-Jones’un katkısı çok önemliydi. Türkiye’den ayrıldıktan 32 yıl sonra Kütahya’da aile evinde bırakılan materyaller hakkında başka bir kaynak bulmamız sözkonusu değildi. Öte yandan sergide var olan işlerinin yeniden kurulmasında da sanatçıya danışabilmek, onun yönlendirmesi de çok mühim. Kendisinin son onayıyla ortaya çıkan işin sunumu, sanatçı hayatta yokken karşılaşılan durumun aksine hiçbir ikileme ve kafa karışıklığına neden olmuyor. Ayrıca Saray dışında aynı döneme tanıklık eden Yusuf Taktak, Ahmet Öktem, Serhat Kiraz, Handan Börüteçene; A,B,C,D sergilerinde iletişimde olduğu Bülent Erkmen ve Gazi Eğitim Enstitüsü’nde öğrencilik döneminden tanıştığı Cengiz Çekil, Mustafa Altıntaş gibi kişilerle de görüşmeler gerçekleştirdik. Elimizde belgenin olmadığı durumlarda boşluğu onlardan edindiğimiz bilgilerle doldurmaya çalıştık.

Kendisinin monografi basılıp eline geçtikten sonraki düşünceleri ne oldu? Bu monografiye ve aslında tüm sürece (sergi ve arşiv) dair size karşı dile getirdiği görüşlerini bizimle paylaşır mısınız?
SR:
 Aslında monografiden önce tüm yaşamının kronolojik olarak yer aldığı SALT Galata’daki İngiltere’den Sevgilerle, İsmail Saray sergisinin kurulumundan bahsetmek isterim. İsmail Bey sergi kurulumuna gelmeden neredeyse tüm arşiv materyalleri yerleştirilmiş, işlerin yeri belirlenmişti. Kendisi işlerin kurulumunu gerçekleştirecekti. Sergi mekânına girdiğinde bugüne kadar tesadüfi bir şekilde bir arada duran belgeleri, fotoğrafları ve işleri düzen içerisinde, bir kronolojide görmesi geçmişiyle birden yüzleşme gibiydi. Kendisiyle yaptığımız görüntülü görüşmelerde ve yazışmalarda tüm bu süreçte çalışan, emek veren herkese teşekkürlerini ileterek memnuniyetini dile getirdi.

Röportajın tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:64’e ulaşabilirsiniz.