Duygudurum: Björk - Fossora

Yazı: Elif Sevimay

Björk; her yaratımında değişen, dönüşen karakterler ve onlarla nefes alan dünyalar oluşturmakta ustalaşmış biri. Hâliyle bir mantar albümünün haberini verdiğinde, bu yeni atmosferi iyice içimize çekebilmek için nefeslerimizi tutmuştuk. 2017’de yayımladığı son albümü Utopia, Björk’ün kendi deyimiyle “hayatta kalma mekanizması”nın bir ürünüydü. Gökyüzünde kurulu ütopyasında, Vulnicura albümünden kalma boşanma süreci yaralarını sarmaktı niyeti. 10. uzunçaları olan Fossora, cennet ve cehennemi betimleyen bu iki albümün anlatısından sıyrılıp yeryüzüne yeniden dönüşüne işaret ediyor. Söz konusu Björk olunca, bu dönüş herhangi bir dönüş olacak değildi tabii. Büründüğü yeni form, yerkürenin her bir yanında biten mantarlarda şekilleniyor.

Pandemiyle birlikte köklerine, İzlanda’ya geri dönen Björk, Fossora’da “yuva”nın hissettirdiklerini eşeliyor. Kavramı, annesinin ardından yaşadığı yas ve çocuklarının yuvadan ayrılışı gibi büyük değişimleri takip eden bir dönemde ele alışı, albümü bir his yumağına çeviriyor. Fossora’da yansıtmaya çalıştığı enerji için Pitchfork’a verdiği röportajda, “ev içi çıldırma” adını verdiği pandemi eğlencesiyle harekete geçtiğini söylüyor. Gabber da tam olarak burada devreye giriyor. Biriken enerji patlamalarını resmetme rolü, Endonezyalı sanatçı Kasimyn’e düşüyor.

Fossora’da; bas klarnet gibi nefesli çalgılar ve yaylılar, hava ve suya yön veriyor. Kuvvetli gabber ritimleri ise ateş ve toprağı harekete geçirerek karşı dengeyi eline alıyor.

Albümün his haritasını çıkardık.

Atopos”ta altımızdaki zemini titreten endüstriyel vuruşlar, muzip ve tahmin edilemez bir bas klarnet ritmi ile iş birliği yapıyor. Bu absürt mutualizm örneği, karşılıklı insan ilişkilerinin ele alındığı şarkı sözleriyle bütünleşiyor. Melodinin yatışmasıyla tıpkı parçanın klibinde olduğu gibi Björk bizi yalnız başına karşısına alıp şu sözleri döküyor: Sevgiye doğru, dışa doğru büyümezsek / Yıkıma doğru, içe doğru sıkışırız”. Bu tür bir yıkımın getireceklerini kemiklerimizde hissettirmek istercesine parça, “Umut bir kastır” nidaları arasında keskin basları yüzümüze çarparak sonlanıyor. 

Ovule” gücünü, trombonlarla bezeli anlatısında buluyor. Yakıtı özveri olan ve geceleri karanlıklara demirlenen bir gemide seyre çıktığımız aşk denen şeyi, Björk ile anlamlandırmaya girişiyoruz. A capella unsurların; parçanın hem en umutsuz köprüsünde hem de umutla dolu sonunda yüzeye çıkması, bizi iki duyguyu bir arada düşünmeye itiyor. “Mycelia”, zıtlıkların dengesini kurmaya çabalayan ritmiyle önceki parçada, içimizde hangi duygunun baskın geldiğini araştırıyor sanki, ta ki sıradaki parçaya dair korkuyu içimize salan alarmına kadar.

Björk’ün kaybettiği annesine yazdığı “Sorrowful Soil” ve “Ancestress”; yalnız isimleriyle bile bu albümün köklerine ve köklerinin yayıldığı toprağın içine işleyen özü taşıdıklarını anlatıyor. “Sorrowful Soil” ile Björk, geleneksel İzlanda naatına anaerkil bir yorum getirmeye çalıştığını söylüyor. “Ancestress” ise çok daha bütüncül, şiirsel bir vedayı sırtlanıyor. Yaylılar, ziller ve saatler… Hepsi bu anmada yerini alıyor. “Kendi gözlerinle görürsün / Ama anneninkilerle duyarsın / Bir diğeri tarafından / Yutulma korkusu hâkimdir.” sözleriyle, anne kız ilişkilerini zaman üstü bir biçimde betimliyor Björk. İzlanda folkundan beslenen bu iki parçayı, bir 18. yy. şiiri olan “Fagurt Er i Fjordum” yorumu izliyor.

Victimhood”, Björk diskografisinin en karanlık hisler uyandıran parçalarından biri olarak akıllara yerleşiyor. Kaybolduğumuz bir ormanda, ağaçlar üzerimize bükülürken, üzerinde çıplak adımlarla ilerlediğimiz topraktan çıkan kökler bedenimizi sarmalamaya başlıyor. Jung arketiplerine geliştirdiği özel merak, Björk’ün bu parçayla yeniden, boşanma sonrası psikolojik kalıntılarını kazmasına neden oluyor. Gürüldeyen klarnetler “Allow”da, yerini nazik flütlere bırakıyor. Orman artık bedenimizle bir. “Fungal City”de ise orman, birlikte büyüyüp gelişeceğimiz güvenli bir ortama evriliyor. 

Trölla-Gabba”, bu iyimser atmosferin gölgesinde saklı korkuların hükmettiği bir kabus gibi albümün üzerine çöküyor. “Freefall”, kâbustan gerçekliğe düşüşümüzü yumuşatan “duygusal bir hamak”. Albüme ismini veren parça “Fossora” ise basitçe mantarları kutluyor denebilir. Ölümden ve yıkımdan yaşam yaratan bu tuhaf canlıların saçtığı umuda dayanıyor. “Her Mother’s House”ta Björk, kızının yuvadan kopuşuyla barışarak, albümü ağırbaşlı bir vedayla sonlandırıyor.

Björk’ün annesiyle bağlarını örmesiyle başlayıp kızıyla bağlarını gevşetmesiyle sonlanan albüm, kendisini bu döngünün köklerinde tanımlıyor. Bu köklere tutunmamızı sağlayan bir bağ olarak umut, mantarlar gibi tüm albümün etrafını sarıyor. Ancak umudun albümdeki varlığı, optimistik sanrılardansa, gerçeklerin boğuculuğunda itici bir güç olarak vurgulanıyor.