Derin bir yüzleşme: Büyük Kuşatma
Yazı: Olcay Özer
Büyük Kuşatma, Sinan Kesova‘nın ilk uzun metrajı olarak dikkat çekiyor. Eski Türkiye’nin “eski toprak” beyefendisi Macit: Seküler, varlıklı, ilkelerine sıkı sıkıya bağlı. Akademisyen eşi Berna’nın kaybının ardından bir yas süreci yaşıyor, geçmişteki hatalarıyla yüzleşmeye çalışıyor ancak önünde beklenmedik sınavlar, hesaba katılmamış içsel çatışmalar ve büyük bir “kuşatma” var.
43. İstanbul Film Festivali, 2024 Ayvalık Uluslararası Film Festivali ve 57. SİYAD Ödülleri’nde çeşitli ödüllere uzanan film, an itibarıyla MUBI’de gösterimde.
*Bu yazı, henüz Büyük Kuşatma filmini izlememiş olanlar için bazı sürprizleri bozabilir.

Zaman dilimi ve mekân.
İstanbul, 2024.
Konu nedir?
Ünlü akademisyen Berna Tuna’nın ölümünün ardından, eşi Macit’in geçmişiyle yüzleşmesi ve yıllardır ihmal ettiği kızı İpek ile ilişkisini onarma çabası. Büyük bir servete sahip olan Macit, köklü bir şirketin kurucusu ve eski Türkiye âşığı, Cumhuriyet değerlerine sıkı sıkıya bağlı bir “beyaz Türk”. Yaşanan kayıp ve yas sürecinde, oğlu Alp ve Berna Tuna’nın asistanı Feyza’nın mirasa olan ilgisi, Macit’in yeniden başlama umudunu zorlu bir sınava ve savunulması gereken bir kuşatmaya dönüştürüyor.
İzlemeden önce bilmemiz gerekenler
Macit ismi, “şan, şeref sahibi, onurlu” gibi anlamlara denk geliyor. Filmin baş karakteri Macit (Alp Öyken), tam da isminin taşıdığı bu anlamları kaybetme korkusuyla yaşıyor yas sürecini. Mücadelesinde ihmal ettiği babalığı ve kudret kaybı korkusu ile yüzleşiyor.

İlk intiba?
Büyük Kuşatma, derin bir yüzleşme hikâyesini son derece gündelik bir dille anlatıyor ve bu yaklaşımı oldukça etkileyici. Ritüellerinden ve ilkelerinden vazgeçmemeye çalışan bir babanın, ilişki kurmayı ihmal ettiği iki çocuğuyla arasındaki bağ merkezde. Aslında bir nevi, yas sürecinin ardından gelen bir yeniden başlama hikâyesi. Hikâyenin gölgesinde, Macit’in bir baba ve “aile reisi” figürü olarak sorumluluğunu yalnızca para vermek üzerinden ele alması tekrar tekrar gözümüze sokuluyor. Bu “satın alma” eyleminin ilk defa işe yaramadığını anlamasını, kaybettiği eşinin geride bıraktığı gücü ve kızıyla ilişkisine verdiği zararı izlemek; Macit’in kalp kırıklıkları ve vicdan azabı arasında gidip geldiğine tanık olmak pek kolay değil.
En çok neyi sevdin?
Alp Öyken’in filmin her ânına yayılan nezaketli ve incelikli oyunculuğunu çok sevdim. Güçlü bir karakterin yasını ve çocuklarıyla olan başarısız ilişkisini tüm kırılganlığıyla yansıtmasını etkileyici buldum. Macit’in başarısızlıklarına ya da yasına rağmen, yalnızca gücünü aldığı “Cumhuriyet ilkeleri” doğrultusunda gözyaşlarına müsaade etmesi ise özellikle acıklıydı. Macit’in gerçek kişilerle değil; geçmişteki bir ütopyayla dayanışarak var olması ve karakterin bu kırılganlığının seyirciye son derece sade bir şekilde geçmesi filmin en etkileyici yanlarından biriydi.
En az neyi sevdin?
Macit’in kaybettiği eşinin asistanı ve oğlunun sevgilisi olan Feyza’ya karşı sergilediği acımasız tavrı; onu kadınlığı üzerinden aşağılamaya çalışmasını hiç sevmedim. Macit’in karakteriyle uyumlu tepkiler olsa da yaptıkları izleyiciyi rahatsız ediyor.

En çok hangi sahneye yükseldin?
Macit’in oğlu Alp, annesinin eşyalarına “hoyratça” davrandığını düşündüğü için yardımcıları Mihu’yu kovar. Bunun ardından Macit’in yeni bir iş bulduğu Mihu’ya yaptığı ziyaret, ona sarılması ve ilerleyen günlerde yalnızca onunla dertleşebilmesi oldukça sıcak sahnelerdi. Bu sahneler, Macit’in iç dünyasına dair ilk kez somut bir duygu ifadesi görmemizi sağlaması nedeniyle çok etkileyiciydi.
Karakterlere dair başka neler söyleyebilirsin?
Karakterler genel olarak iyi işlenmiş. Özellikle Alp ve Feyza’nın, Macit’in hayatına film boyunca ince ince işlenen kuşatması çok gerçek ve inandırıcı. Macit’in vicdan azabı içinde boğuşarak kızına karşı sürdürdüğü uzak ve mesafeli ilişki ise baba – kız arasındaki kopukluğu iyi yansıtıyor. Yine de İpek ve Macit karakterlerinden biraz daha fazla diyalog bekleyebiliyor seyirci.
Kimler sever?
Aslı Özge’nin Faruk filmine tebessüm etmiş, zaman zaman yaşlı bir ebeveyn olmaktan korkmuş kişiler bu filmi sever gibi geliyor. Ya da sevmese bile yaşlılığa ve kayıplara dair daha fazla düşünmeye sevk olabilir.